2 saat önce
- Anasayfaya Dön »
- Sinema »
- Ne İzledim? #32
Yazan : steven_stiffler
19 Ağustos 2013 Pazartesi
Askere gidene kadar her gün film izlemek istiyorum. En çok da bu koyuyor aslında.. Gideceksin şimdi orada 5-6 ay ne film var, ne dizi... Bir sürü dizinin yeni sezon bölümleri birikecek. Bir sürü yeni film çıkacak, Veronica Mars falan... Neyse artık, filmleri bir şekilde izlerim de dizilerin birikecek olması az biraz üzüyor. Geçen ay henüz bunun bilincinde değildim. Ağustos'ta deli film izliyorum ama Temmuz'da hasılat düşüktü.
Bir Türk filminden çok daha fazlası. Kesinlikle Hollywood'un kaliteli
yol filmleri tadında... Mazhar Alanson ve Cem Yılmaz'ın uyumu adeta bir
Sow-Webo düzeyinde. Cem Yılmaz; Her Şey Çok Güzel Olacak ile birlikte
GORA'daki Arif karakterinin de temelini atmış aslında... Altan olmaya
doyamamış, G.O.R.A'da Arif olmuş belki de. 90lı yılların gömleklerini,
sokaklarını, barlarını, diyaloglarını bize bir nebze sunmuş; o günlere
özlem duyurmuş film. Müzikleriyle de ayrı aşmış.
"Sıradanlıktan bunalmış bir çift özel bir gece geçirmek ister" temalı,
aslında çok "sıradan" gözüken bir konu. Ancak işin içinde Steve Carell
girdi mi işler değişiyor. Şu filmi Will Ferrell falan yapsaydı, en az
konusu kadar sıradan olurdu. Ama işte Steve Carell... Get Smart, Dan in
Real Life, Crazy Stupid Love, Seeking for a friend for the end of the
World; her biri basit gibi gözüken bir konudan çıkan Steve Carell
başarıları.
Filmde oyuncu kadrosu çok dikkat çekiyor. Carell ve Tina Fey'in müthiş
uyumu; -eğer bilmiyorsanız- Mark Wahlberg, James Franco, Mark Ruffalo,
Mila Kunis sürprizleri şaşırtıyor. Filmden biraz da Pineapple Express
tadı aldım; ki en sevdiğim komedilerdendir. Son bölümlere kadar az
güldüren eğlenceli bir film olarak devam etmesine rağmen, son sahneler;
özellikle yine dans sahnesi çok güldürdü. Uçakta gülmeyeyim diye kasıldım durdum. Yine Steve Carell diyeceğim,
Get Smart'daki dans sahnesi diyeceğim. Adamım benim... İki gün önce de doğum günüydü. İyi ki varsın valla.
Sadece "spor filmi" olarak nitelendirmek haksızlık olur. Bugüne kadar
izlememe sebebim de sadece öyle olduğunu düşünmemdi. İzlediğimde ise çok
farklı duygulara kapıldım. Spordan ziyade, içerisinde barındırdığı
ırkçılık konusu filmi oldukça dramatik bir hale sokuyor. Bunun gerçek
bir hikaye olması ise etkiyi arttıran sebep. Oyunculuklar şahane, Josh
Lucas müthiş karizmasıyla döktürmüş. Basketbol, dostluk, ırkçılık,
önyargı üzerine şahane bir film. At FAV'a at...
Güzel söylüyor çocuk...
Steve Carell adaaaaaam adaaaam. Etkilendim, benden bir parçaymış gibi izledim. Olive'in filmin başından
sonuna kadar olan mahçup, kırılgan, umutlu ama bir o kadar hüzünlü yüz
ifadesi beni benden aldı. Hislendim, filmin sonunda soğanları doğrarım
dedim ama sonu ters köşe yaptı. Hem mutluluk, hem hüzün veren filmleri
seviyorum. Little Miss Sunshine da bu sınıflandırmanın en akılda kalıcı
filmlerinden. Müzikleri efsane, şu saatten sonra benim için Till The End
Of Time = Little Miss Sunshine. Her duyduğumda, her dinlediğimde
gözümün önünde Olive'in yüz ifadesi olacak.
Çapkınlığa yeni bir boyut getirmişler mi ? Evet getirmişler. Çok keyifli
başlayıp, tipik Amerikan komedisi şeklinde devam eden eğlenceli film.
Düğün taktiğini sevdim. Rachel McAdams'a bir parantez açmak istiyorum.
Kendisini ilk defa bu kadar tatlı gördüm. Adeta bir Wild Target'daki
Emily Blunt. Arkadaşlarla da izlenebilecek, keyifli bir Hollywood
komedisi.
Bir film ancak bu kadar saçma bir yere bağlanabilirdi. Zaten Fransızların nesi düzgün olmuş ki, korku filmleri düzgün olsun. Sayın Pascal Laugier, bana 1 saat 39 dakika borcunuz var. Selamlar...
Yorum Gönder