Archive for Ocak 2012

Fotoğraflarla Haftasonu #10

"Selam kızlar ben FA Cup" diye sizleri selamladıktan sonra uzun zamandır devam etmediğim fotoğraf serisine devam etmek istiyorum.

Arsenal maskotu Gunnersaurus Rex ile FA Cup'ın el ele, kol kola görüntüsü... Bu maskot olayını hep kıskanmışımdır. Bizde niye yok?

Yine Arsenal-Aston Villa maçı, yine FA Cup... Bu kez tribünleri selamlıyor. 2010-2011 Süper Lig Kupası da Sadri Şener'i selamlasa ya böyle...

Sahi Sunderland taraftarı bu amcamın yanındaki kupa Sadri Şener'in tarif ettiği kupaya daha çok benziyor.

Türkiye'de böyle bir görüntü görünce kameralar hemen çeker ya, İngiltere'de hep olan birşey. Neyse ki ben bir Türk'üm ve bu "Maça giden yaşlı taraftarlar" temalı fotoğrafı önemli bir şeymiş gibi buraya ekleyebiliyorum. 

Sheffield United-Birmingham maçında güvenlik görevlileri tarafından paketlenen bir taraftar... Abi gayet cool takılıyor.

Fotoğrafın çekimi mükemmel. Barcelona'nın puan kaybetmesine de sebepsiz yere sevindim hani... Ama Messi'yi bir daha böyle görmek istemem.

romantik_serseri@hotmail.com 'lar Marchisio ve Matri. Sırf şu pembe formadan dolayı Juventus'un şampiyonluğuna sıcak bakmıyorum.

Di Canio Reis, takımı Swindon'ın başında; Leicester City mücadelesinde...

Di Canio olur da Irriducibili olmaz mı ? Laziolu taraftarlar Di Canio'yu destekliyorlar.

"Asla yalnız yürümeyeceksin Luis Suarez"

Liverpool'un ürünleri çok güzel be... Liverpool formalı Stewie Griffin bile var.

Atkılar açılsın, You'll Never Walk Alone başlasın!

Luis Suarez kızı Delfina ile birlikte tribünde...

Manchester United tribününden de böyle bir ayar verme çabası var. Abide de hiç İngiliz tipi yok ama?!

Street Fighter tarzı - K.O. Benassi!

Rodrigo Palacio önce Gilardino'nun gole giden şutunu önledi. Sonra haftanın en güzel golünü attı. Gilardino ve Palacio arasında müthiş bir uyum vardı bu maçta. Sculli de o muazzam vuruştan sonra Palacio'yu omzunda taşıdı.



30 Ocak 2012 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Fenerbahçe 2 - 1 Mersin İY | STSL 23.Hafta

"Fenerbahçe yıkılmaz, Cümle alem bir olsa başa çıkamaz!" diyebilmek için Kadıköy'deydik yine... Müthiş soğuk, kulak donduran, burun kızartan bir hava vardı. Stada her zamankinden 15-20 dakika erken girdim ki; çubukluyu görünce ısınabileyim. Kar olayını pek sevmem. Ancak mabede yağarken bir başka güzel gözüküyordu. Soğukta üşüsem, titresem de; atmosferi sevdim. Farklı galibiyet havası vardı.

2 maç aradan sonra tekrar forvetli sisteme döndük. Böyle bir cümleyi kurmak da garip, sanki forvetsiz futbol olabiliyormuş gibi... Bienvenu ve Özer ısınırken bile çok istekli gözüküyorlardı. Maça da öyle başladılar. Özellikle Bienvenu, Bienvenu gibi değil de; Moussa Sow'du sanki. Bu yorumum yanlış anlaşılmasın, ben Bienvenu'ye en başından beri destek veriyorum. Sadece demek istediğim; "Be Mübarek adam! Madem bu kadar düzgün ve sert topa vurabiliyorsun, madem istediğinde ikili mücadelelerde bu kadar etkili olabiliyorsun; bize bunu her maç göster". Öğrendim ki; Bienvenu'nün ailesi maçtaymış. Her maç gelsinler, yeme içme benden. Yol ve konaklamayı da karşılayacak taraftarlar çıkar. Hırs fakiri Kazım Richards bile babasının izlediği maçlarda başka oynuyordu. Futbolda duygu da var, Bienvenu'de ise duygusallık fazlasıyla var. İyi oynamasına sevindim, gol vuruşunu beğendim. Özer meselesine gelelim. İstekli ama vasat oynadı. Kötü diyemiyorum, kötü değildi. Emre'nin yerine oynadığında idare etti. İkinci yarının son bölümünde sağ kanada geçtiğinde ise yine beceriksizliği üstündeydi. Özer Fenerbahçe'ye gelirken, en önemli özelliği tekniğiydi. Şimdi o tekniğini yitirmiş görüntüsü beni üzüyor. Tabi ıslıklanması bambaşka bir olay... Ben Fenerbahçe forması giyen herhangi bir sporcuyu ıslıklamam. Kaya Peker'i, Bilica'yı sevmem mesela ama aşırı tepki göstermem. Islıklayanlar da belli ya, neyse...

İlk yarıda hem taraftar, hem takım maça istekli başladı. Maç öncesi sezdiğim farklı galibiyet havasıydı bu. Ama 2'de kaldık işte... Bienvenu'nün gol sevincini tribündeki arkadaşlarla paylaşması muazzamdı. O kadar muazzam bir hareket ise; Stoch'un golüydü. "Solla da atarım" mesajı verdi adeta... Stoch büyük futbolcu. Peşinde koştuğumuz Hazard'dan farkı yok. Fenerbahçe haksız yere ceza almış, küme düşürülmüş çok da önemli değil. Beni en çok bu güzel takımın bozulması üzer. Niang, Lugano, Santos'un yerleri bir şekilde doldurulmaya çalışıyor. Ama yeni bir Stoch bulmak gerçekten kolay değil. Stoch'u kaybetmeye tahammül edemem ben. İlk yarıda hem futbol hem tribün çok keyifliydi. İkinci yarı ikisi de vasattı. Anlamsız bir geri çekilme yaptık ki; özellikle iç sahada bunu yapmamalıyız diye düşünüyorum. Olsun, hocam nasıl isterse öylesi güzel...

Unutmadan; Bienvenu'ye yeni bir tezahürat yapılıyor:

"Gündüz saat satar, akşam maça çıkar, semti Eminönü, Henri Bienvenu..."

Arkadaş arasında eyvallah, bir espri değeri olabilir. Ama tribünde yapılmasını garipsedim. Misal geçen sene "Beni yak, kendini yak, Mamadou Niang" çok saçmaydı. Mamadou Niang bunu ilk başta anlamamıştır tabi ki ama sonradan anlamını öğrendiğini biliyorum. Garipsediğini de tahmin edebiliyorum. Bienvenu maç sonrası takım arkadaşlarına tezahüratı sorarsa, aldığı cevap karşısından ne düşünür? Çok ayıp oldu sanki...

Fenerbahçe'nin onur mücadelesi, Galatasaray'ın 2 puan gerisinde devam ediyor. Trabzonspor da 4. sıraya yerleşti. Sıralama bozulmadan TFF ligi bitirip, Play-Off oynatsa yeridir. Aman aman, olur da Trabzonspor 4.sırayı kaptırırsa ne yaparız?
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Chievo 0 - 3 Lazio | Serie A 20.Hafta

Gazetelerde klişe bir başlık vardır ya; "Xxxspor Altın Buldu" şeklinde... İşte o altını bulan bu kez bizim takımlarımız değil, Lazio'ydu. Bahis oynarken Lazio'nun güzel oranını göz önünde bulundurmuşsunuzdur umarım. Kesin değildi, ancak yüksek ihtimali göz önündeydi ve risk oranı düşüktü.

Lazio kazandı, tekrar 4. sırada. Lakin taraftarlar illa ki üzülüyordur. Çünkü Lazio, Crespo'dan beri ilk kez gerçek anlamda bir golcüye sahip oldu. Miroslav Klose. Taraftarın üzülme sebebi de, Klose'nin ilerlemiş yaşı... Bizim PVH olayı gibi hissediyorum. Tabi ki Rocchi, Zarate, Floccari, Pandev, Corradi, Di Canio ; hepsi iyi golcülerdi. Ancak, Crespo başlı başına skor demekti. Tıpkı şimdiki Klose gibi... Alman attı yine gollerini. Benim gözümdeki "beleşçi", "son vuruşçu", "kafacı" imajını yıkıyor Klose. Ustalık içeren goller atıyor, Lazio'yu zirve yarışında tutuyor.

"Lazio altın buldu" yaklaşımında kastettiğim Klose değildi aslında... Udinese kaybetti. Roma berabere. Inter de mağlup oldu. Lazio ise iyi futbolla, net skorla kazandı. Haftanın en kârlı takımı oldu. 1 Şubat'ta Milan'ı ağırlayacaklar. Geçen hafta kupada karşılaşmışlar, futbol olarak pek ümit vermemişlerdi. Bu kez ligde, evlerinde oynayacaklar. Beraberlik iyidir diyerek gerçekçi bir yaklaşımda bulunacağım. Ancak; Lazio kazanırsa, Lazio kadar Juventus da sevinecektir.
29 Ocak 2012 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Moussa Sow

Öncelikle şu Photoshop eserine hayran olduğumu belirterek başlayayım. Kim yaptıysa ellerine sağlık, fotoğrafımı yollayayım da aynısını bana da yapsın. (Şakayla karışık bir tekliftir!)

1 yıldır gündemde Moussa Sow. Malum karalamacalar olmasaydı, yerine Emenike oynuyor olacaktı. Emenike, Niang ya da Sow, Niang hocamızın aklındaki ikiliydi. Kısmet Sow, Bienvenu oldu. Moussa Sow'un gol kralı olmadan önce de takip ederdim. Hatta Sow ile birlikte Fransa Ligi'nden pek çok oyuncuyu takip ettiğimi söyleyebilirim. Ancak; Sow, Kembo Ekoko, Montano, Dia uzun zaman takip ettiğim oyunculardı. Montano'yu da hala beğenirim mesela. Dia geldiğinde de çok sevinmiştim. Sow patlamayı beklediğimden geç yaptı. Geçen sezon gol kralı oldu. Bu sezon Hazard'dan beklediği katkıyı alamadı. Gervinho da olmayınca 6 golde kalabildi. Fakat attığı golden ziyade takım oyununa katkısına ve bireysel özelliklerine bakmak lazım. Niang kadar bitirici olduğunu düşünmüyorum. Ancak onun kadar güçlü. Aynı zamanda seri. Ben böyle ayıboğan forvetleri beğendiğimi her zaman söylerim. Bu adamlar Türkiye'de her zaman iş yapar. Sow için söyleyeceğim; 7 numaranın ona çok yakıştığı ve en az 8-9 gol atacağı...

Ayrıca, zor durumdaki bir takıma gelerek kariyeri açısından karmaşık bir adım atmış olarak gözükebilir. Taraftarın bunu da dikkate almasını ve oldu da bir kaç maç gol atamadığında baskı altına almamasını temenni ediyorum. Çubuklu ruhuna hayırlı uğurlu olsun.
28 Ocak 2012 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler

Milan 3 - 1 Lazio | TIM Kupası Çeyrek Final

İtalya Kupası Çeyrek Final mücadeleleri dün akşam tamamlandı. Sürpriz sayılabilecek bir sonuç yok. Zaten güçlü ve dengeli takımlar vardı. Lazio da Milan ile eşleşmişti.

Milan maça; Amelia, Abate, Bonera, Mexes, Mesbah, Van Bommel, Seedorf, Nocerino, Merkel, Robinho, El Shaarawy onbiriyle çıktı. Lazio ise; Marchetti, Stankevicius, Dias, Diakite, Konko, Matuzalem, Hernanes, Lulic, Gonzalez, Rocchi, Cisse onbiriyle sahadaydı. Maçta erken gelen goller beklentiyi arttırsa da; futbol anlamında çok doyurucu bir maç olmadığını düşünüyorum. Sıradan, vasat bir mücadele vardı. Milan'da El Shaarawy akıbetinin ne olacağını merak ettiğim oyunculardan. Dün akşam zaman zaman gol pozisyonlarına girdi ancak ağları havalandıramadı. İkinci yarıda çok net bir pozisyonu harcadı. Benzer pozisyonda Zlatan golü attı mesela... Merkel ilk golü attırdı, ancak onun da çok renk verdiğini düşünmüyorum. Zaten böyle genç oyuncuları Milan'da görmeye alışamadım bir türlü. Lazio'da istekli oyun yapısı her zaman var, ancak bitiricilik büyük sorun. Rocchi bu konuda iyi, ancak Cisse saç baş yoldurabiliyor. Dün akşam attığı gol çok şıktı. Ancak aldığı her topu, her yerden kaleye vurdu. Birbirinden cılız şutlardı. O yüzden Cisse dururken, Rocchi'nin oyundan çıkartılıp Klose'nin girmesi bence yanlış hamleydi. İki takım da 2-1'e razıyken; Urby Emanuelson-Zlatan işbirliğiyle skor 3-1 oldu. Gecenin en şık golünü ise tabi ki Seedorf attı.

Diğer sonuçlar şöyle;

Juventus 3 - 0 Roma
Napoli 2 - 0 Inter
Chievo 0 - 1 Siena

Yarı finalde; Milan - Juventus ile Napoli de Siena ile oynayacak.

27 Ocak 2012 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

İstanbul BB 3 - 2 Fenerbahçe | Bazen Sevinçli, Bazen Kederli

Kısa keseceğim. Yukarıdaki fotoğrafa iyi bakın. Bu üzgün, başları önde gözüken futbolcular; aylardır senin,benim için onur mücadelesi veriyor. Sen bir kere başını öne eğdin mi ? Eğmedin. O zaman, skor ne olursa olsun bu futbolcuların başını öne eğdirmeyeceksin. Onlar yenildiler, tabi ki üzülecekler. Ama sen taraftarsın, yenildiklerinde bile destekleyeceksin. Tıpkı ilk kaybettiğimiz Sivasspor maçı dönüşü gibi... Fenerbahçe futbolcusunu bağrına basacaksın.

Sinirim mağlubiyetten değil. Futbolda mağlubiyet her zaman var. Birlikte ne hüzünler, ne hezimetler yaşadık biz. Ancak öyle taraftar tepkileri ve yorumları görüyorum ki; çıldırmamak elde değil. Yahu hani bu sezon şampiyonluk değil, Fenerbahçelilik senesiydi ? Tamam, takım kötü oynuyor. Oynar. Aykut Kocaman'ın söylediği gibi; şartlar eşit değil. Geçen sene psikolojik üstünlük kurup kazandığımız şampiyonluğun tam tersi bir psikolojik çözüm var bu takımda. Futbolcularımız, hocamız bu süreci çok uzun süredir en iyi şekilde idare ediyor. Çalışan bir insanın iş yerinde kötü bir günü olabilir. Bir öğrencinin tüm dersleri iyi olmayabilir. İşte Fenerbahçe de her maç iyi oynamayabilir, kazanamayabilir. Bu adamların sırtındaki yük şu an başka kimsede yok. Bugün cüzi bir ücretle çalışıp ailesini geçindirmeye çalışan bir insan; 4-5 kişiyi mutlu etmekle yükümlüdür. Fenerbahçe'nin herhangi bir futbolcusu ise; 25-30 milyon insanı mutlu etmek zorunda. Bir geleneğe sahip çıkmak zorunda. Bunun çok daha büyük bir ağırlığı var. Taraftarına, yöneticisine, kendi emeklerine atılan çamurun altından kalkma zorunlulukları var. Bu psikoloji bu kadar kolay olamaz. 3 Temmuz'dan beri neler yaşadığımızı unutmayın.

Her gün küme düşürülüyoruz. Puanlarımız siliniyor. Şampiyonluğumuz alınıyor. Fenerbahçe'nin bu psikolojiyle 22 maçta topladığı 45 puan bile tapılacak bir durumdur. Asıl mücadelemiz sahada değil, saha dışında; lütfen unutmayın.

İstanbul Belediye sıradan bir takım. Karşısında kötü ve yorgun bir Fenerbahçe bulunca; bir de Olimpiyat'ın o sıkıcı havası eklenince galip gelmesini bildiler. Oyuncularımızdaki isteksizliği de söylediğim gibi psikolojik olarak görüyor, normal buluyorum. Önemli olan; bu mücadele içinde bulunmamız. Eleştirin, kötü oynuyor deyin; ama dozu abartmayın, yerden yere vurmayın.

Sarı-lacivert günlere...
26 Ocak 2012 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Inter 2 - 1 Lazio | Serie A 19.Hafta

Lazio'nun şansının tutmadığı takımlardan biridir Inter. Tamam arada gömlek farkı var. Lakin, Lazio Inter'e her maçta yenilecek bir takım değil. Geçen sezon bir istisna olmuştu, ancak o istisna kaideyi bozmadı.

İddaa'da X/1 oynadım, Chelsea sağolsun yatırdı o kuponu. Gitti canım oran... Tommaso Rocchi büyük golcü. Her zaman söylüyorum. Golü atmadan önce çok daha net bir pozisyonu harcadı belki ama büyük golcü. Hatta şu an Fenerbahçe'nin tam ihtiyacı olan santrfor tipi... Lakin, yaşı yurtdışı transferi için geçti artık. Bir de Diego Milito var. Milan'dan sonra Lazio'ya da gol attı. Geçen sezon tam bir bidondu, bu sezon zaman zaman parıldıyor. Inter iyice havaya ve potaya girdi. Lazio ise 5. sıraya kadar düştü. Onca kötü günler geçiren Roma, eksik maçını kazanırsa puanlar eşitlenecek. Lazio için asıl stresli günler şimdi başlıyor.

19 maç ligin yarısı demek. Inter o ligin yarısını zirvenin 6 puan gerisinde bitirdi ama en azından o zirve yarışı havasına geç de olsa girdiler. Benim şampiyonlukta favorim Milan. Çünkü İbrahimovic var. Çünkü doğuştan şampiyon...

29 Ocak; Chievo-Lazio.
24 Ocak 2012 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Manchester City 3 - 2 Tottenham | Yine Manchester

Premier Lig 22.Haftanın en merakla beklediğim maçıydı tabi ki. Ligin pozitif futbol oynayan, zirve mücadelesi veren iki takımı olmasının yanı sıra; ilk maçta White Hart Lane'de ortaya çıkan 1-5'lik hezimet de futbol beklentimi arttırıyordu.

Bir tarafta tarihi hezimeti unutturmak isteyen Tottenham, diğer tarafta milyar dolarlık Manchester City. İkisinin ortak noktası şampiyonluk hasreti. Tottenham'da savunma sıkıntı, savunma harici eksikler de vardı. Manchester City'de ise eksik olsa ne yazar ki? Hepsi birer yıldız değil mi? Çevremde çok duyduğum birşey; "Mancini hoca değil" klişesi. Mancini'nin iyi bir taktisyen olduğu tartışılır. Ben beğeniyorum, o başka. Mancini söylendiği gibi City'nin yıldızlarla dolu kadrosuna yakışmayan bir menajer olsaydı; bu kadar yıldız oyuncuyu bu kadar iyi idare edemezdi. Balotelli problem çocuk, her zaman öyle olacak. Lakin şuna da eminim ki; Mancini Balotelli'den verim almaya devam edecek.

İlk yarı tempo beklenenin altında kaldı. Hani Süpersonik Lig'imizde derler ya; "iki takım temkinli bir şekilde birbirini ölçüyor", işte öyle bir ölçme vardı. Ev sahibi City biraz daha istekli gibiydi. Tottenham ise sabırlı ve dikkatli oynuyordu. City'nin rüya kadrosu ikinci yarıda buldu golü. Arsenal formasıyla Tottenham'a karşı yüzü pek gülmeyen Samir Nasri, City formasıyla perdeyi açan isim oldu. Sonrasında saçma sapan bir yan top golü var ki; Tottenham savunmasının yetersizliğini haykırıyordu. Ardından tam bir "thrilled comeback!" söz konusu oldu. Attığı golle Tottenham'ın umutlarını yeşerten Defoe; maçın son dakikasında kaçırdığıyla umutları söndürecekti. Gareth Bale öyle mükemmel vurdu ki; Joe Hart gibi birinci sınıf bir kaleciyi anca böyle birinci sınıf bir golle avlamak yakışırdı.

Bana Howard Webb'in hiç etmediği büyük bir maç söyleyin. İngiltere'nin Cüneyt Çakır'ı, büyük overrated hakemi Howard Webb; yine önplana çıkmayı başardı. Atamadığı Balotelli; 90+4'de kazandırdığı penaltıyı gole çevirdi. Jermain Defoe yukarıdaki golü atsaydı, Tottenham efsanevi bir galibiyet alabilir; Defoe kahraman olabilirdi. Olmadı. Defoe klasında golcüye yakışmadı. Geçen hafta aldığı sürpriz Wolves beraberliğinden sonra gelen bu City mağlubiyeti, Tottenham'ı yarıştan kopardı. Yine de Chelsea ile arada hatrı sayılır bir puan farkı var. Hedef en kötü üçüncülük olmalı.

Haftanın diğer kritik maçında da gülen Manchester ekibi United oldu. İlk maçlarda iki Manchester ekibi, iki Kuzey Londra ekibini bozguna uğratmış; toplamda 13 gol atıp 3 gol yemişti. Bu kez o kadar kolay olmadı ama neticede Manchester üstünlüğü sağladı.

23.Haftada White Hart Lane'de rakip Wigan. Tottenham kazanır. Manchester United da Stoke'u yener. Everton, City'ye 2 puan kaybettirse şükela olur.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 4 - 0 Kayserispor | Lefter'e Selam

Dur Galatasaray resmi sitesi gibi küçük bir notla başlayayım; "Bilmem kaç hafta sonra haftasonu maçı!!!" Soğuk ve yağmurlu bir hava... Gündüz Kadıköy'de takılırken arkadaşıma; "4-0 havası" dedim. Temiz kalpliymişim. Yine kadroda kim var, kim yok önemsemedim. Serdar'ın yokluğuna, forvetsizliğe tabi ki üzüldüm. Ancak sahadaki 11 futbolcumuzun Lefter'e selam çakacağını da biliyordum.

Son haftalarda genelde vasat bir oyun oynuyor, erken gol bulma sıkıntısı çekiyorduk. Dün Alex'in bence usta bir takipçilikle, diğerlerince şike kokan bir golle; erken öne geçmemiz takımın özgüvenini de arttırdı. Hatta ben bu özgüven artışını ve takımın havaya girmesini Manisa maçında son dakikada bulduğumuz gole bağlıyorum. Şampiyonluk konusunda beklentim yok, ancak olursak; Manisaspor maçında attığımız o gol geçen senenin Andre Santos-Gaziantep golüdür. Ben dün takımda bu özgüveni gördüm. Volkan'ın, Aykut hocamızın açıklamalarından da bu anlaşılıyor. Varmak istediğim nokta; Fenerbahçe'nin yüksek özgüvenle futbol oynamasını özlemişim.

Savunmaya dün akşam pek iş düşmedi. Bir iki bireysel hata dışında pozisyon vermedik. Ancak Bilica ve Yobo da oldukça temiz futbol oynadılar. Kayserispor ne sağdan, ne soldan gelebildi. Dolayısıyla Ziegler ve Gökhan'ın da çok zorlanmadıkları bir maç olduğunu düşünüyorum. Taktik tahtasında forvet olarak gözüken Alex; hem orta sahada, hem forvette oynadı. Keza Stoch da öyle. Cristian ve Emre'nin de güven verdiğini hissettim. Cristian'ın her zaman bu kadar güven verdiğini hatırlamıyorum.

Gecenin en güzel ve özel detayı; her gol sonrası yaptığımız "Lefter Küçükandonyadis" anonsuydu. Her golde andık büyük Fenerbahçeliyi. Her golde selam gönderdik. Tribünde de ismi sürekli dilimizdeydi zaten... Bir yanda Efsane Lefter, bir yanda Efsane Alex... Diğer yanda da efsane gibi oynayan Miroslav Stoch. Yani yine; "Fenerbahçeli olmak ne güzel birşey!" diyebildiğimiz bir akşam...

Hani hepiniz biliyorsunuzdur; Stoch'un o topu sağına çekip sağ ayağıyla vuracağını. Ama durduramazsınız ya; Fenerbahçe de öyledir işte. Hepiniz bilirsiniz, hepiniz tanırsınız ama engelleyemezsiniz. Öyle büyüktür. İşte Stoch'un o şutları da; Fenerbahçe'nin büyüklüğüne layıktır. Rakip takım teknik direktörü bilir, oyuncuları, kalecisi bilir ama durduramaz. Yukarıdaki fotoğrafı da tribünden çektim. 4.gol esnasında; Gökhan kafayı vuruyor. Bienvenu ise golü kokluyor. 3 saniye sonrası malum...

Aykut Hocam maç sonrası dedi ya; yüzümü en çok güldüren takımdaki davranışlar diye. İnan bizim de öyle hocam. Yüzümüzü en çok güldüren; sizlersiniz.
22 Ocak 2012 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Recep, ben Emre abin...

16 yaşındaki Recep kardeşim, ben Emre abin...
Sana futbolun yanında Fenerbahçe büyüklüğünü öğreteceğim.
Seni haksızlığa karşı savaşabilen, çubukluya layık bir evlat olarak yetiştireceğim.
Kim bilir belki 30 yıl sonra Emre Belözoğu ismi sadece bir anı, Recep Niyaz ismi ise bir efsane olarak hatırlanır.
Yolun açık olsun.
17 Ocak 2012 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Manisaspor 1 - 2 Fenerbahçe | Fiks Menü

Spor Toto Süper Lig kaçıncı (?) hafta maçında Fenerbahçe, Manisaspor deplasmanındaydı. Fenerbahçe için Manisa deplasmanında demişken;


Orda burda şurdadır
Şurda orda burdadır
Fenerbahçe nerdeyse
Taraftarı ordadır!

Manisaspor maçları hakkında genelde güzel şeyler hatırlıyorum. Hatırladığım tek kötü maç; 5-3 yenilip şampiyonluğu kaçırmamızı sağlayan malum maç... Gerçi o maçtan sonra müthiş hırslanmış, hayatımda yaşadığım en stresli derbi haftasını hissetmiştim. Galatasaray'ı evire çevire yenmiş, mağlup sebeplerden dolayı şampiyonluktan edilmiştik. O 5-3'lük maçtan sonra çevik kuvvet ile Fenerbahçe taraftarı arasında yaşanan olaylar da bonusu olmuştu. Onun haricinde, Manisaspor'u son dakikada yenişlerimiz aklımda. Ligin ilk yarısındaki maçta, iki sezon önce olduğu gibi; yine Semih'in 90+son'da attığı golle Manisaspor'u yenecekken, ofsayt diye golümüz verilmemişti. Çok konuşulmadı o ayrı... Yine o maç bayan/kadın taraftarlarımız açısından tarihi bir maç olarak akıllarda yer edinmişti. İşte yine bir Manisaspor maçı, yine son dakika galibiyeti içerikli fiks menü. Ama ne yalan söyleyeyim; en güzeli bu maçtı. Fenerbahçe Alex'siz zorlanır diye bekleyenler; Stoch'u hesaba katmamışlardı. Caner'in gerektiğinde Stoch'u aratmayacağını hesaba katmamışlardı. Fenerbahçe hakkında düşünmeye çabalayan çoğu düşman, Fenerbahçe'yle ilgili pek çok gerçeği hesaba katmaz zaten...


Fenerbahçe'nin çubuklu formasının yürekli savaşçıları, birkaç gün önce kaybettiğimiz efsanemiz Lefter Küçükandonyadis'i unutmadı. Zaten unutmayacağı belliydi de; hani 20 sene önce ne olmuştu? diye bakarsam şu yazıda şunu da göreyim istedim. Lefter yazılı tişört ve formalar enfesti. Bunun yanında bir de pankart jesti geldi ki; Fenerbahçe büyüklüğüne yakışır cinstendi. Nitekim, ilk yarıda oynanan futbol da Fenerbahçe'nin büyüklüğüne yakışıyordu. Alex'siz Fenerbahçe sağdan, soldan, göbekten akın akın geldi. Pek çok pozisyona girdi. Bana göre kötü bir maç çıkarmayan Bienvenü'nün son vuruşlardaki beceriksizliği ve biraz da Manisaspor'un şansı ile golü bulamadık. Bienvenü için benim hâla umudum var. Bu hayalci bir yaklaşım değil... Adam çabalıyor. Mesela Güiza da benzer çabalar sarfediyordu, taraftardan alkış alıyordu falan ama bana bu kadar samimi gelmiyordu. İyi bir forvet transferi tabi ki şart. Sow olursa mükemmel olur. Ama yedekte Bienvenü olması da mükemmel olur işte... Futbolunu geliştireceğine ve bu yeteneğe sahip olduğuna inanıyorum.

Caner Erkin'e de arada bir haller oluyor. Bir tripler, bir deparlar... Zannedersin Tuncay Şanlı. Zamanında "Ruhunu gönder Tuncay!" diye seslenmiştik. Tuncay ruhunu göndermiş, o ruh Caner Erkin'de beden bulmuş. Nazar değmesin. Ben çocukluğumdan beri Fenerbahçe'nin komple sağ ve sol kanat oyuncularının olduğunu hatırlamam. Erol-Tayfun fena değildi. Dimas fena değildi. Tuncay müthişti ama safkan bir sol kanat oyuncusu değildi. Ümit Özat faydalıydı ama devşirmeydi. Keza Baliç, Tuncay'ın bir önceki sürümüydü. Şimdi sağda Gökhan Gönül; solda Caner,Ziegler,Stoch,Özgür gibi müthiş oyuncularımız var. Bu kadro ittifak oyunlarıyla bozulmasaydı, belki forvette de müthiş isimlerimiz olacaktı der; ince ayarı veririm.

Ligin en düz takımı Manisaspor'dan ilk isabetli şutta gol yemek bir hayli üzdü. Mesela Manisaspor'da Kahe, ligin en lüzumsuz yabancılarından. Bu adam yüzünden Makukula'yı yedek bırakıyorlar. Kahe tam bir balondur. Yiğit İncedemir isimli kasaptan bozma futbolcu iyi basar, iyi top keser ama o kadar. Sert oynar, yeri gelir tatlı sert oynar; eyvallah. Ama her Fenerbahçe maçında çirkindir. Zamandan yer, mutlaka kart görecek bir kaç seksi hareket yapar. Hakemler de mesela Yiğit İncedemir'den hallicedir. Her Fenerbahçe maçında bir penaltıyı es geçerler. Arkalarındaki medya desteğini en iyi şekilde kullanırlar. İşte böyle adamlara ince ayarı vermek daha güzel oluyor. Yiğit İncedemir'in duraklama dakikalarını yerken, golü kendi kalesine atması çok güzel bir adalet örneği oluyor. Zamanı gelecek; bu adalet örneğinin çok başka versiyonlarını göreceğiz. 

Manisaspor maçını yine güzel hatırlayacağım. Son dakikada gelen dramatik golle, iyi futbolla, Recep Niyaz'ın siftah yapmasıyla, Cristian'ın gol sonrası tribüne koşmasıyla, Caner'iyle, Stoch'uyla, Lefter jestiyle, tıklım tıklım deplasman tribünüyle, golden sonra şükreden Aykut Kocaman'ıyla; bir Fenerbahçe klasiği olarak hatırlayacağım. Şu son fotoğraf da arşivde mutlaka olmalı...

Fenerbahçe yıkılmaz, cümle alem bir olsa başa çıkamaz!




Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 2 - 0 Atalanta | Serie A 18.Hafta

Son 3 maçtan galibiyet çıkaramayan Lazio, 3 haftadır ertelediği 3 puana Atalanta karşısında ulaştı. Hernanes oynayınca Lazio taş gibi takım oluveriyor. Geçen hafta Siena deplasmanında dağılmışlardı. Bu sefer Atalanta karşısında 20. dakikada Hernanes'in penaltısıyla öne geçtiler. 90+'da Klose ile işi bitirdiler.

Atalanta kalecisinin berbat formasını görünce adama acıdım. Lazio'da da Marchetti'nin dönüşü güven verdi. Yeni transfer, Uruguaylı forvet Emiliano Alfaro da yedekler arasındaydı. Reja sonlara doğru oyuna alır diye bekledim ama tercihini Del Nero'dan yana kullandı ki; Del Nero Lazio takımı için tam bir figürandır. Geçen yıllarda Marchetti, Firmani falan da böyleydi. Bu adamlar hiç oynamaz, nedense kadroda tutulur. Del Nero da fena topçu değildir hani... Foggia da böyle harcandı Lazio'da. Ama adam Reja, kurt hoca. Buradan klavye başından anlatamıyorsun işte derdini...

Klose, Lazio adına önemli bir skor yükünü sırtında taşıyor. 9 gole ulaştı. Cavani'yle aynı gol sayısında olması benim hoşuma gitti mesela... 22 Ocak'ta, Inter deplasmanı için istikamet Milano. Udinese'nin bugün kaybetmesi Lazio için iyi birşey ancak haftaya kazanması zor ihtimal...
15 Ocak 2012 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 1 - 1 Wolves | EPL 21.Hafta

Tottenham için talihsiz bir haftasonu oldu. Puan kaybının tek sebebi; benim Tottenham için bahis oynamam. X/1 oynamış, fantezi peşinde koşmuştum. Wolverhampton ters takım. En azından ilk yarı direnirler diye düşünmüştüm. Hakemin de etkisiyle golü attılar. Hatalı bir korner kararı belki maç içinde çok göze çarpmaz. Ama o korner golle sonuçlanırsa; hakemin büyük bir etkisi olmuş demektir. Böyle bir karar neticesinde golü attı Fletcher. Walker'ın auta bıraktığı topa korner kararı gelince; Tottenham geriye düştü.

Ancak zaten maçta üstün olan taraf olan Tottenham, yediği golden sonra ağırlığını daha da arttırdı. Wolves'ın iyi bir kadrosu var, lige renk katan bir ekip. Mesela ben kalecileri Hennessey'i beğenirim. Arada yaptığı absürt hatalarla hatırlanır oysa... Kightly ve Jarvis gibi iki seri ve mücadeleci kanat oyuncuları var. Karl Henry gibi gösterişsiz bir görev adamları var. Arsenalli Frimpong da bu kadroda kendini gösterebilecek bir oyuncu. Forvetleri Fletcher'ı da beğenirim. Ward da iyi bir bek ama ben olsam Elokobi'yi ilk onbirde tercih ederim. Bir takımın hızlı kanat oyuncuları varsa; deplasmanda tehlikelidir. İşte Jarvis ve Kightly'den bu yüzden çekiniyordum. Ancak golü kontraatakla değil de; duran topta atabildiler. Zaten iki seçenekleri vardı, ikisinden biri duran toptu.

Tottenham'da Modric çok sorumluluk aldı. 1-1'i bulduktan sonra kaçan goller şaka gibi... Fenerbahçe-Trabzonspor 1-1'lik maçı gibiydi. Hennessey çok ekstra çaba göstermeden kalesinde devleşti. Gerçekten şanslı olduğunu düşünüyorum. Tottenham'a sezon başında iyi bir stoper, iyi bir sağ bek, iyi bir forvet transferi istediğimi yazmıştım. Sağ bek takım sorunu Walker ile çözüldü. Stoperde hâla 1. stoper denebilecek bir adam yok. Dawson, King, Kaboul, Gallas hangisi oynarsa oluyor. Ama direkt oynayacak, yıldız bir isim lazım. Benim gönlümde yatan isim biraz pişmesi şartıyla Mamadou Sakho. Spurs için şampiyonluk zor ama imkansız değil. O şampiyonluğu getirebilecek isim de; bol bol gol atan bir santrafor. Falcao olabilirdi, Cavani olabilirdi. Hadi Cavani zor ama sezon başında Falcao alınabilirdi. Adebayor faydalı ama çok gol atamıyor.

21 Ocak 2012, Manchester City-Tottenham maçı var. Şu Wolves maçı kazanılsaydı, beraberliğe razıydım. Ancak şu an tek çare kazanmak. Kurt Redknapp bunu başarabilir, kimse aksini iddia edemez.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Bu Alemde Kral Lefter!

Kelimelerin yetersiz kaldığı ân... Ölüm.
Çubuklu forma deyince akla gelen belki de ilk isim; Ordinaryüs Lefter.
Dünya gözüyle gördüğüm, elini öptüğüm, çayını içtiğim, dedem gibi sevdiğim Büyük Fenerbahçeli...
Belki benim gözlerimin Lefter'i Alex; babamın gözlerinin Lefter'i Rıdvan ama dedemin gözlerinin Lefter'i ta kendisi...
Hepimizin gönlündeki gerçek efsane.
Formayı kaç kere giydiği, attığı golleri bir tarafa;  "İçimdeki Fenerbahçe aşkını tarif etmem imkansız. ‘Kalbini sök ver’ deseler, Fenerbahçe için şu anda çıkarır veririm"demesi bile gözleri doldurmaya, onun için ağlamaya yeter.
Heykelinin dikildiğini dünya gözüyle gördü ya, çok şükür...
Fenerbahçe çubuklu ruhunda büyük yeri olan efsanesini kaybetti. Ruhu çubuklunun içinde yaşamaya devam edecek...
"Cihatlar, LEFTERLER, Canlar, Fikretler" 100 yıl sonra bile hâla sevilen birer abide olarak kalacaklar.

Bu tezahürat ilk defa bu kadar insanı ağlatıyor:

Bitti kalem, doldu defter.
Bu alemde kral Lefter!

Allah bana da ömrüm boyunca Lefter dedem gibi Fenerbahçe sevgisiyle yaşayıp, Fenerbahçe sevgisiyle ölmeyi nasip etsin. Emanetin, Fenerbahçe sevdan emin ellerde...

Mekanın cennet olsun dedem...
13 Ocak 2012 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tottenham 2 - 0 Everton | EPL 1.Hafta

Ligin ilk haftasında; Londra'daki isyanlar dolayısıyla maç ertelenmişti. Yine bir diğer notum; Tottenham'ın geçen sezon Everton'ı yenemediğiydi. Bu erteleme maçını ise hep cepte görüyordum. Pek çok Tottenham maç yazımda belirtmişimdir.

Everton bu ligin en tatsız takımlarından. Hem istikrarsız bir performansları var, hem beklentilerin altındalar; hem de taraftarı heyecanlandıracak bir oyuncu alacak durumda olmadıkları için transfer yapmadılar. 2 aylık Donovan'a umut bağlamış durumdalar. Çok beğenirim de, taraftarı heyecanlandıracak bir isim değil. Geçen hafta kaleden kaleye gol atan Tim Howard; bu sefer yediği her iki golde de o golü attığına pişman edildi. Adeta Bolton kalecisi Bogdan'ın ahını almış gibiydi. Everton'da Moyes da pek mutlu gözükmüyor. Umutlu hiç değil... Everton için birşeylerin değişmesi şart. Tottenham'ın kadrosu senelerdir aynı mesela. Ancak; bir iki takviyeyle hem taraftarı heyecanlandırıyorlar, hem de transferlerden fayda sağlıyorlar. Benim cepte gördüğüm maç beklediğim gibi bitti. 2-0'lık galibiyetle; 45 puana ulaştı Spurs. Lider City'nin 3 puan gerisine, Manchester United ile ise eşit puanda. Chelsea'ye de bir 8 puan takmışlığı var. Daha ne olsun ?

Cumartesi günü rakip Wolverhampton. Lütfen sürpriz olmasın ve Tottenham sezon sonuna kadar şampiyonluk yarışının içinde olsun!
12 Ocak 2012 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 3 - 1 Gaziantepspor | STSL 19.Hafta

Dünyanın en siyasi ligi Spor Toto Süper Lig, 19.Hafta maçlarıyla devam etti. Tabi ki yine zevkten dört köşe olduk, yine futbola doyduk. Müthişti yaa... Tipik yalanlarımı attıktan sonra; zamanım el verdiğince birşeyler karalıyorum.

Haftaiçi olmasına rağmen, işten çıkamama ihtimaline rağmen; şans eseri çıkabildik ve düştük yine yollarına... TFF'ye ve yönetimine olan sevimli görüşlerim de devam etti elbette. Hep söylediğimi yine söyleyeyim; yarın öbür gün iyi bir skoru övdüğümde adım skor taraftarına çıkmasın. Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu'nda bulunmamın tek nedeni; sevdama sahip çıkmak. Skor hiç umrumda değil. Psikolojik şartlardan dolayı iyi futbol beklentim yok. Galibiyet ise her şekilde keyiflendiriyor, mutlu ediyor.

Geçen sezonki Gaziantepspor maçı malum... Hepimiz 90+4'te kendimizden geçmiş, kimimiz gözlerine inanamamış, Türkiye'nin 4'te 3'ü teşvikli takımı yenerek şampiyonluğun kilidini açmıştık. O maçta skorda büyük katkı sahibi olan Miroslav Stoch; dün akşam da galibiyetin baş mimarı oldu. Takımın ilk yarı berbat bir futbol oynadığını kabul ediyorum. Ancak ikinci yarıdaki mücadele galibiyet için yeterliydi. Çok net hatırlıyorum; skorborda baktım dakika 64'tü. 0-1 geride olmamıza rağmen içim rahattı. En az 2 golün geleceğini biliyordum. Hatta; "Fenerbahçe'nin Gaziantepspor'a peşpeşe goller atacağını önceden biliyorduk!"

Peşpeşe gelen 2 gol bizi coşturmaya yetti. Zaten ikinci yarı takımı tribüne çağırdığımızdan beri, özellikle elektriklerin de kesilmesiyle tribünler üzerindeki ölü toprağını attı. İnanç artınca hemen sahaya yansıyor tabi... Fenerbahçe futbolcusu da bu inanca yanıt verecek kapasite ve yüreği taşıyor. 2-1 yetecekti, 3-1 galibiyetin üzerine yakılan bir keyif sigarası oldu.

Takımdaki her oyuncunun emeğine saygım sonsuz. Ancak şu bir gerçek ki; Miroslav Stoch en büyük hücum gücümüz. Dün akşamın gol atmayı en fazla hakeden ismiydi. Ne güzel adamsın sen Stoch...
11 Ocak 2012 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Büyük Stoch

Arkadaşın adı Jake Ballard'mış. Amerikan Futbolu oyuncusuymuş. Fotoğrafı tesadüfen gördüm. Kendisi aslında dev bir Miroslav Stoch. Google görsellerdeki fotoğraflarıyla çok benzemese de; bu fotoğrafıyla Stoch'tan hallice bir tavrı var.
8 Ocak 2012 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tottenham 3 - 0 Cheltenham | FA Cup 4.Tur

Kupa maçlarını oldum olası sevmem. Ama İngiltere'dekiler öyle değil... Alt lig takımlarının devleri eleme sürprizleri, Premier Lig takımlarının da oynama şansı bulamayan oyuncuların oynaması kupa maçlarını daha izlenebilir kılıyor. Yine de Redknapp'ın dün için oldukça tecrübeli bir kadroyu sahaya sürdüğünü ve sürprizden kaçındığını söyleyebilirim. Giovani Dos Santos, Pavlyuchenko ve Defoe'nin golleriyle gelen 3-0'lık galibiyette; maçın adamı Giovani Dos Santos oldu. Ben yetenekli olduğunu ama Tottenham'da oynayacak kapasitede olmadığını düşünüyorum. Sadece bu tip kupa maçlarında forma giyebilir. Bu sezon Avrupa Ligi maçlarında da göz dolduran bir performans sergilemişti. Pienaar, Krancjar gibi isimler de anca bu tip maçlarda oynayabilecek gibi gözüküyor. Tottenham'da kadro istikrarı falan eyvallah tamam da; bu tip misyonunu tamamlayan isimler yenilenmeli.

Tottenham 5. turdaki rakibini beklerken; FA Cup'ta günün sürprizi Swindon Town'dan geldi. Paolo Di Canio reyizin çalıştırdığı Swindon Town, Wigan'ı 2-1 yenerek kupada tur atladı.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Siena 4 - 0 Lazio | Serie A 17.Hafta

Son 2 maçından beraberlikle ayrılan Lazio, Siena karşısında sezonun en ağır yenilgisini aldı. Siena ligin en mütevazı kadrolu takımlarından biri. Lazio karşısında kendi sahalarında kazanmaları tabi ki sürpriz olmaz. Ancak 4-0lık skor şaşırtıcı bir skor oldu. En azından zirveyi hedefleyen Lazio için yakışıksız bir sonuç oldu.

Lazio'nun 2-0'a kadar pozisyon bulamadığı maçta, Siena Destro önderliğinde pek çok gol pozisyonu buldu. Mattia Destro; FM oyunlarının gelecek vaad eden forvetlerindendir. Gerçekte bu patlamayı yapacak mı merakla beklediğim isimlerdendir. Dünkü performansıyla ufak da olsa bir ışık verdiğini düşünüyorum. 2 penaltı, 1 kırmızı kart; Lazio'ya öldürücü darbeler oldu.

Siena : Pegolo, Angelo, Rossettini, Del Grosso, Terzi, Gazzi (67' Codrea), Grossi (49'Mannini), Brienza, Bolzoni, Calaio, Destro (84' Reginaldo)

Lazio : Bizzarri, Scaloni (45' Carrizo), Biava, Stankevicius, Radu, Ledesma, Sculli (80' Diakite), Cana (45' Gonzalez), Lulic, Cisse, Klose

Sarı Kartlar : Destro, Rossettini,Sculli, Del Grosso
Kırmızı Kart : 45' Bizzarri

Goller: 12', 81' Destro, '35p, '45+4p Calaio

Fenerbahçe için Alex neyse; Lazio için Hernanes o. Fayda bazında söylemiyorum. İkisi kıyaslanamaz bile... Ancak iki takımın da beyni iki Brezilyalı. İkisi olmadığı zaman iki takımın da hücum gücü kısıtlı. Lazio için gerçek hedef ilk 4 içinde kalmak olmalı...
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Ne İzledim? #13

Yoğun bir haftanın ardından bugünüm boş ya; oturdum 2011 başından beri izlediğim filmleri saydım. Nasıl olsa hepsini blogda yazıyorum. 117 film izlemişim, fena değil sanki ? Ortalama 3 günde 1 film izlemek demek... 2012 yılında hedefim 118 film. Maksat rekor gelişsin. Bu gereksiz bilgiyi de sizlere ilettiğime göre Aralık 2011'de izlemiş olduğum filmleri not ederek seriyi devam ettirebilirim.

Farklı bir filmle başlayayım, belki merak uyandırır. Bir ara çok fena sarmıştım Güney Kore filmlerine... Ancak uzun bir süredir Güney Kore yapımı bir film izlemiyordum. Adamlar iyi yapıyor, güzel yazıyor da; mimik konusunda çok sıkıntılılar. Olsun, onları da öyle seviyoruz. Kimssi Pyoryugi; borç batağından bunalıp intihar etmeyi düşünen Kim'in (Güney Kore'deki milyonlarca Kim'den birisi) intihar etmeye çalışırken; şehrin içindeki ıssız bir adaya düşmesini konu ediyor. Buraya kadar size çok sıradışı gelmemiş olabilir. Ancak filmi izledikçe Korelilerin sinemaya bakış açısını bir kez daha takdir ettim. Az bütçe ve az oyuncuyla iyi filmler yapıyorlar. Issız adada yaşam mücadelesine alışmaya çalışan çekik gözlü Robinson Crusoe'yla; odasından dışarı çıkmayan, hayatı sadece günün belli saatlerinde fotoğraf makinasıyla pencereden dışarı bakmakla geçen asosyal kızın absürt ilişkisini çok sıradışı bulacaksınız. Fotoğraf makinasında da bir objektif var, sormayın. Zaten kız teknolojinin köpeği olmuş, ondan asosyal bana sorarsanız. Neyse; yine her Kore filminde olduğu gibi mide bulandırıcı birkaç sahne olsa da hem güldürebilen, hem hüzünlendirebilen bu film oldukça izlenebilir olmuş.

"Daha yeni mi izledin lan?" demeyin. The Hangover'ı izlerken eğlenmiş, ancak çok gülmediğimi ve abartılan bir film olduğunu söylediğimde; üzerime adeta yumurta fırlattınız. İkinci film için hiç ilham gelmedi. Nasıl olsa benzer bir hikaye diye düşünüyordum. Derin bir "ancaaaaak" çektikten sonra diyebilirim ki; ilk filmden çok daha iyi olmuş. Hem eğlendim, hem güldüm, hatta yer yer kahkaha attım. Umarım tadında bırakılır da Part III gelmez diyecektim ki; geleceğini öğrendim. Kim bilir, her filmde yarım puan artan derecelendirmem belki Part III'te de devam eder ve 8/10 veririm.

Sıradışı bir film olduğunu, fakat "En İyi Film" oscarı alacak kapasitede olmadığını düşünüyorum. Birbirinden bağımsız hikayeleri birbirine bağlamak ve mesaj vermek için çok kasmışlar gibi geldi bana... Aslında hikayelerin tek tek işlenişi oldukça etkileyici. Bazı sahnelerde müzikler etkileyici. Oyuncu kadrosu oldukça iyi. Mütevazı bir bütçeden bahsedilmiş ama o bütçeyle iyi oyuncular oynatılmış. Irkçılıkla alakalı olduğu söyleniyordu ama sadece ırkçılık konusuyla ele alınmış bir film değil.

Beklentilerimi karşıladı. Gösterimdeyken gidemediğime üzülmüştüm. Aslında Ryan Gosling'ten dolayı iyi bir film izleyeceğimin bilincindeydim. Sadece izlemek için doğru zamanı bekledim, ilham bekledim. Çok eğlenceliydi, kahkaha attıran bir tarzı yok ama gülümseten pek çok sahne mevcut. Emma Stone'u bir türlü sevemedim, çok itici geliyor bana. Hele o lanet ses tonu... Hikayenin sonu şaşırtmasa da; türünün en iyi filmlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Ryan Gosling ve Steve Carell yerine başka oyuncular oynasa 7 puan verirdim. Ancak bu ikilinin olmasından dolayı 8/10 verdim.

Sırf sonunda şaşırtmaca yapalım diye çekilmiş bir gerilim filmi. İzlerken sıkılmadım ama sonunu da beğenmedim. Çok anlaşılabilir bir film olduğunu düşünmüyorum. Vasat diyorum ve 5/10 ile değerlendiriyorum. Emily Browning denen bebe! Bir filmin de güzel olsun be arkadaş!

Bir gece bir duygusalım, bir aşk filmi izleyesim geldi sormayın. Hemen harddisklerimdeki arşivleri karıştırdım. Letters To Juliet'i taa çıktığı zaman indirmiştim. O günden beri arşivde izlenmeyi bekliyordu. Tam aşk filmi izleme modundaydım ya; şans eseri görüp izledim. Bu kararımdan da son derece memnunum. "Sıcak,temiz bir hikaye" derler ya; aynen öyle. İçim ısındı lan, mutluluk doldum. Böyle filmler insanı kısa bir süreli de olsa aşka inandırıyor. Amanda Seyfried'ı bu filmi izleyene kadar güzel bulmazdım. Sıradan bir sarışın gibi gelirdi bana. Ama Letters To Juliet'te gerçekten tatlıydı. Adeta dev bir kedi...  Sevgilisiyle "evde film izleme" olaylarına girecek arkadaşlara tavsiye ederim.

Dünya sinemasında bir Tim Burton gerçeği var. Yönetmeni Tim Burton olmasına rağmen nedense çok yüksek bir beklentim olmadan izlemeye başladım. Bir kapıldım, 2 saat nasıl geçti anlamadım. Gerçek bir başyapıt. Masalsı bir anlatım ve ben böyle filmleri seviyorum. Hüzünle karışık bir mutluluk var filmde... Ewan McGregor'ı pek sevmesem de rolün hakkını vermiş. Helena Bonham Carter'ın rol aldığı kötü bir film zaten izlemedim. Büyüleyiciydi ya ne yazsam bilmiyorum. 9/10 puan verdim ben. Mutlaka herkesin izlemesi gerekir diye düşünüyorum. İzlemezseniz üzülürsünüz. Bak yine hatırladım, yine o tüylerimi diken diken edişi aklıma geldi.


7 Ocak 2012 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -