Archive for Şubat 2015

Fiorentina 2 - 0 Tottenham



Herkes Beşiktaş'ı konuşadursun, ben 2 maçını da izleyemediğim Tottenham'ın elenmesini not edeyim. Twitter'da T'ye basınca direkt "Tottenham Sopcast" çıkıyor artık ama ne hikmetse bu 2 maçı da izleyemedim. İtalyanlar hep elenmeleriyle konuşulurdu, Serie A yerden yere vurulurdu. Dün akşam ise Fiorentina, Roma, Torino, Napoli ve Inter turladı. İngilizler ise Everton dışında havlu attı. Klişeler yıkılmıştır umarım. Tottenham'ın yıllardır bu kupaya çok önem vermemesini anlamıyorum. FA Cup ve Lig Kupası hariç alabilecekleri tek kupa bu. Buna da yeterince önem verilmiyor. Premier Lig dördüncülüğü daha önemli Tottenham için. Şampiyonlar Ligi'nde oynadıkları dönemde gerçekten Gareth Bale farkıyla çok iyi işler yapmışlardı. Şimdi yine o kulvarda izlemek isterim ama Uefa Avrupa Ligi en gerçekçi hedef. Soldado bana her şekliyle Guiza'yı hatırlatıyor. Mülayimlik aynı, mahcubiyet aynı. Vatan millet, gol kısırlığı zaten bire bir. Dün akşam kaçırdığı golle turun anahtarını Fiorentina'ya uzattı. Maçın özet görüntülerinde izlediğinizde bile Fiorentina taraftarlarının pozisyondan sonra güldüğünü görebiliyorsunuz. Saç idolüm Mario Gomez ise Soldado'nun pozisyonuna benzer pozisyonda ustalığını konuşturdu. Gomez'in de Fiorentina katkısı tartışılır, istenmeyen adam olduğu dönemler de oldu ama en azından klasını kaybetmediğini düşünüyorum. Tottenham'ın sıvadığı an ise 2. goldeki hata ve Salah'ın işi bitirmesi. Pochettino için tam bir "Bu bize diğer kulvarlara odaklanma şansı verdi" maçı oldu.

Fiorentina : Neto; Richards, Savic, Basanta (57' Rodriguez), Alonso; Fernandez (25' Aquilani), Pizzarro, Badelj; Joaquin (84' Pasqual), Salah, Gomez.

Tottenham : Lloris; Chiricheş, Fazio, Vertonghen (75' Walker), Davies; Stambouli, Bentaleb (63' Kane); Lamela, Chadli (63' Townsend), Eriksen; Soldado.

Sarı Kartlar : Badelj, Davies, Salah.

Goller : 54' Gomez, 71' Salah.
27 Şubat 2015 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Ne İzledim? #44


"3 haftadır internetim yoktu, hayatımın en kötü 3 haftasıydı." - George Best

Üstadın ünlü sözüyle giriş yaptım. Filmlerden, haberlerden, dizilerden, komiklik ve şakalardan, kuponlardan ayrı düştüm. Bazen iğrenç ülke gündeminden de uzak kalmak istiyorsunuz ama o pek mümkün olmuyor. Bilseniz olmuyor, duymasanız olmuyor; zor düşünceler.

Arşivlerimi yaptığım disklerim doldu, 1 senedir ite kaka idare ediyorum. Nasıl yapıyorsunuz şu arşivleri ha ? Ben silmeye kıyamıyorum. O kadar emek sarfedip sonradan silmek pek etik bir davranış gibi gelmiyor. Çok iğrenç bir film olmadıkça silesim gelmiyor. Bu sefer de maliyet artıyor, bana düğünümde taşınabilir harddisk takın. Terabytelık flash bellekler de üretilir belki ben evlenene kadar, o da olur bak.

9 dalda Oscar adayı, şimdi ne yazsak olmayacak. Muhteşem görselliğinden bahsetmek için filmi izlemeye gerek yok. Afişi, fragmanı, çok küçük bir sahneden bir görüntü bile bunu ispat ediyor. İzleyince ise gerçekten "büyülü bir dünya" izlenimi veriyor. Ben mizahına da bayıldım. Zero karakterine de öyle. Oyuncu kadrosu ise bir başka izleme sebebi. Tabi ki makyaj ve kostümler de çok başarılı. Zira ünlü isimlerden hangisini seçemedim diye düşündüm; evet çok dikkatle izlememe rağmen Bill Murray'i gözden kaçırmış olduğumu farkettim. Tanımlamak için en net kelime ise "samimi" olur. Oldukça samimi ve sıcak.

Bana Masal Anlatma (2015) - 8/10
Filmin ilk yarısında sadece fragmandaki sahnelere güldüğümü farkedince biraz içim burkuldu. Burak Aksak beklentisi çok büyük tabi. Ama ikinci yarısında gülmekten gözlerimin yaşardığı sahneler oldu. Elbette Leyla ile Mecnun esintileri taşıyor. Cengiz Bozkurt'un canlandırdığı Nafi karakteri fazlasıyla Erdal Bakkal mesela. L&M göndermeleri fazlasıyla mevcut, izlemeyenler için sürprizini bozmayalım. Burak Aksak'ta bu ukte oldukça böyle güzel daha çok filmini izleriz. Zaten özlenmeyecek gibi değil de; ben çok çok özlemişim bu kafayı. Sedat Sayan bile anca böyle bir kafanın düşüncesi olabilir. Filmden çıktım, birkaç gün "Ellere düş, dillere düş" diye gezdim. Sadece mizahı değil, duygusallığı da buram buram Burak Aksak kokuyor. "Öyle bir kız ki; çocukluğumun bayram sabahları gibi..."

The Iceman (2012) - 7,5/10
Michael Shannon, Chris Evans ve David Schwimmer'ın makyajını, imajını çok beğendim. Üçü de adeta tanınmaz halde. Tam bir üst düzey oyunculuk filmi, zaten Michael Shannon yine döktürmüş. Soğuk bir katil, soğuk bir katili oynayan soğuk ve aşmış bir oyunculuk. Chris Evans'ın da dondurmacı rolünün hakkını verdiğini söylemek gerekir. Günümüzde kiralık katil karakterleri daha çok yalnız, ailesi ve kaybedecek şeyi olmayan tipler olarak lanse ediliyor. 60 ve 70'lerde geçen bu gerçek hikayede ise kiralık katilliği meslek edinmiş ve ailesi olan karakterler görmüş olduk. Kuklinski'nin iç ve dış dünyasının tamamen yansıtıldığını düşünüyorum. Bu yönden çok başarılı bir film olmuş.

Doğru, savaşın soğuk bir yüzü var ama bu sıcak bir anlatımla aktarılmış. Düşününce çok tuhaf geliyor ama gerçekten öyle. Kitabı okumadım. Film de kitap tadına yakın olmuş zaten ama süresi gereği çok eksiği olduğunu da belli ediyor. Pek çok arkadaş gibi ben de İngilizce olayına takıldım. Büyük bölümü İngilizce olan ve Almanya'da geçen filmde zaman zaman Almanca da duyabiliyoruz. Daha da kötüsü; İngilizce cümlenin içerisinde tek Almanca kelimeler de geçebiliyor. En büyük eksi puanı da bundan alıyor zaten. Bundan bağımsız yorumlayacak olursak; beğenildi. Soğuk, bir o kadar gerçek bir hikayeyi sıcacık anlatıyor. Bunda Liesel'in tatlılığının da payı büyük.

Çok ilgi çekici bir başlangıç yaptığı için 1-0 önde başladı. Viski kültürünü bilmediğim için sıkacak mı acaba diye düşündürdü. Ama öyle samimi ve iyimserdi ki; bittiğinde içimde mutluluk ve umut belirdi. Böyle filmlere de ihtiyaç çok, zira her film bazen hayatın kendisi olabiliyor. Türkçe içinde İngilizce kelime kullanmayı sevmem ama filmi tam anlamıyla "soft komedi" olarak değerlendirebildim. Öyle narin...

Yorumlar ağlama konusunda beklentiyi çok yükseltiyor. Salya sümük olacağımı düşünerek izledim, belki de buna odaklandığım için sonunda ağlamadığımı farkettim. Belki problem bendedir, zira film sadece sonunda değil; genelinde ağlatabilecek bir yapıda. Anne çırpınıyor, savaşıyor. Ama baba ve erkek kardeş çok çaresiz. Kız kardeş ise daha çok düşünüyor, anlamaya çalışıyor. Abigail Breslin'in yaşından büyük rollerinden biri. Duygusallık ve hayatı sorgulamayı bir yana bırakınca; aslında filmin kendi içinde özellikle zaman kavramı konusunda mantık hataları da var gibi geldi bana. Belki onda da yanılmışımdır. Sorgulatan, kıymet bildiren, basit ama net mesaj veren bir hikaye.

Çok gerçek, sert bir dram. Mia'nın hissettiklerini hissedebildim, hayatı ona olduğu kadar bana da ağır bir yük hissi verdi. Sanki dansıyla hayata karşı haykırıyor. Sadece Mia değil, kardeşi de onun kadar yalnız ve çaresiz ve kimliğini arıyor. Ortamın doğallığından, hikayenin sadeliğinden, çekimlerin abartısızlığından olsa gerek; oldukça gerçek bir film.

İlk film eğlenceliydi, bu da sıkmıyor ama gerçekten iğrenç sahneleri de esirgememişler. Ayrıca bu dörtlü sanki dizi ve film için değil de, gerçekte de bu kadar mal gibiler. Hele şu sarı sıfatsız olan evlat olsa sevilmez.

Artık ezberlediğimiz; "üç kafadardan biri fırlamadır, diğerlerini kendine uydurur ve alemlere akarlar. Birisi çılgınca sarhoş olur. Kahramanlarımızın başına beklenmedik olaylar gelir." temalı, vasat bir gençlik ve parti filmi. Güç kulesi parti formatını sevdim, onun haricinde pek güldürmeyen ve eğlendirmeyen bir klişe.

23 Şubat 2015 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tottenham 2 - 2 West Ham


Normal şartlarda sönük bir derbi ama bugünkü maç öyle değildi. Hakikaten iyi bir maç izlemiş olsak da Tottenham beklenti altında kaldı. West Ham ise çok iyi performansıyla 3 puanı haketmesine rağmen talihsiz bir şekilde 2 puan bıraktı. Zaten maç sonunda Tottenham'da günü kurtarma sevinci vardı. West Ham'da ise son dakikada yenilen golün üzüntüsü. Spurs için 1 puan gerçekten kazanç oldu. Ligin ilk maçında da son dakika golüyle galibiyet gelmişti. Bu kez 1 puan kurtarıldı. Big Sam çok iyi hazırlanmış ve belli ki taraftara bir derbi galibiyeti hediye etmek istemiş. Son 25 dakikaya kadar maçın hakimi West Ham'dı. Kouyate'nin ilk yarıda attığı kafa golü mükemmeldi. Yükseliş ve vuruş en kral pivot santraforların yapabildiği bir vuruştu. İkinci yarıda da üstünlükleri devam etti ve pek çok kez Hugo Lloris engeline takıldılar. İlk golde olduğu gibi ikinci golde de Spurs savunmasının ihmalkarlığı vardı ve affetmeyen bu kez Diafra Sakho oldu. Premier Lig'e geldiği günden beri gösterdiği performansla sempatizan toplayan Sakho bugün yine formundaydı. 2-0'dan hemen sonra kaçan bir pozisyon var. Sonrasında Spurs sazı eline aldı. Bu kez Adrian başarılı performansıyla meydan okudu. Ta ki Danny Rose'un şans kokan golüne kadar. Lamela kornerde büyük ihtimal orta yapacakken, topun rüzgardan dolayı kaymasıyla kısa pas olarak kullandı. Bu da gol getirdi. Futbol hayat gibi, küçük bir detay çok şeyi değiştirebiliyor. Danny Rose'un vuruşu da şansın devamıydı. Son dakikada kazanılan penaltı tartışmaya çok açık. Harry Kane'e bilerek sağını boş bırakan Adrian'ın çakallığı da takdire şayandı. Ancak penaltıdan dönen topu tamamlamak Kane için zor olmadı.

Tottenham için sezonun özeti gibi şöyle bir fotoğraf var.


Tottenham : Lloris; Walker, Dier, Vertonghen, Rose; Mason (80' Chadli), Bentaleb; Townsend (60' Soldado), Dembele (46' Eriksen), Lamela; Kane.

West Ham : Adrian; Jenkinson, Tomkins, Reid, Cresswell; Noble (68' Cole), Song, Kouyate; Downing, Valencia (75' Collins), Sakho.

Sarı Kartlar : Noble, Cresswell.

Goller : 22' Kouyate, 62' Sakho, 81' Rose, 90+5' Kane.
22 Şubat 2015 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 2 - 1 Arsenal | Harry Harry Kane!


Harry Kane futbolu sevmek için çok güzel bir sebep. Kuzey Londra derbisi de öyle ama Harry Kane bu derbinin çok ötesine geçti Cumartesi günü. Tottenham taraftarları sanki Kane gol atınca 3 misli, hayır hayır 5 misli daha fazla seviniyor. Derbi olması bir tarafa da, Kane gol atınca tribündeki tepkileri ayrıca izledim. İnanılmaz coşkulu bir sevinç. Sahadaki futbol için konuşursak; Tottenham zaten maça Harry Kane ile kaleyi yoklayarak başladı. Golü bulan taraf ise Arsenal oldu. Yılmaz Vural olsa Danny Rose'u sopayla döverdi golden sonra. Welbeck uzun bacaklı, seri tamam ama sen de Danny Rose'sun. Sen de serisin, sen de hızlısın. Welbeck adeta elini kolunu sallayarak geçti. Özil'e sadece klas bir dokunuş kaldı. Tabi golden sonra Rose'un çabasını takdir etmek lazım. Ofansif anlamda katkı vermek için çok çabaladı. İlk yarıda 2 tehlikeli şut çekti. Hatasını telafi etmek için çok uğraştı. Mason ve Bentaleb'in karşısında Coquelin oynadı. Yani görüntü olarak çok cılız orta sahalar vardı. Tottenham özellikle ikinci yarıda maçı istedi ve vitesi de arttırdı. Çok geç olmadan Harry Kane'in golü koklarken bulduğu gol geldi. Maçın son bölümde oyun Tottenham vs. Ospina'ya dönüştü. Harry Kane'in mükemmel kafa vuruşu skoru belirledi. Harry Kane'in top kaleye giderken sevinmeye başlaması müthiş bir an. Vuruşu ne kadar hissederek yaptığının göstergesi. Bentaleb'in müthiş asistini de yazmak lazım. Tek yönlü bir orta saha gibi görünüyor ama aslında ileriye oynadığında üst düzey katkı verebilen bir oyuncu. Bana Mehmet Topal'ı anımsatıyor tarzı. Tottenham ve Harry Kane için unutulmaz bir derbi olarak hafızalarda yer edinen bir maç oldu. Harry Kane büyüyor, belki de bir efsane doğuyor. Uzun zamandır bana da bu kadar heyecan veren bir oyuncu olmamıştı. İzlemek keyif, adını söylemek bile başka keyif.

9 Şubat 2015 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -