Yazan : steven_stiffler 18 Aralık 2012 Salı

Yazmaya pek fırsat bulamasam da Kasım ayında çok güzel filmler izlediğimi farkettim. Özellikle favori listeme eklediğim iki film; Get The Gringo ve The Lovely Bones. Harddisklerim doldu, çok derin üzüntü içerisindeyim. Bir daha izlemeyeceklerimi sileyim diyorum, bazen küçük bir sahnesine bakmak için bile elimin gittiği oluyor. Her şey gibi arşivciliğin de ucu kaçtı mı çok da güzel bir şey olmuyormuş. Yine de önemli olan; silmeye kıyamadıklarım ve silmeyi aklımdan bile geçirmediklerim şeklinde iki kategorim olması.

Çıktığı dönem indirmiştim ama izlemek için ilham yakalayamamıştım. Biraz eğlence, biraz hareket niyetine izlemeye başladım. Eğlenceli fakat içi boş bir film. Görsellik güzel, özellikle son bölümlerde çok beğendim. Gemi sahneleri güzel. 3D izlemedim, bir de 3D mi izleseydim diye düşünmedim değil. Baştan sona sürükleyici. Ancak hikaye daha çok genç ve yakışıklı kahramanımız D'artagnan ağırlıklı. Athos, Porthos, Aramis yan karakter gibi olmuş. İzlerken bir an bile sıkılmadığım için 6,7 gibi küsüratlı bir puandan 7'ye tamamlamayı uygun gördüm. İz bırakacak bir film elbette değil, ancak kaliteli çerezlik.

Sonunda farklı tat bırakan bir film olmuş. İyi ki izlemişim dedirtti. Konusu sıradışı, karakterler ise bir o kadar klişe gibi gözükse de; oldukça eğlenceli şekilde süregeliyor. New Girl dizisinden tanıdığımız Jake Johnson'ı daha önce filmlerde hep küçük rollerde görmüştüm. Buradaki oyunculuğunu oldukça başarılı buldum. Kristen Bell'in oynadığını da bilmiyordum. Gördüğümde yine içimi bir mutluluk kapladı. Kristen canım benim... Filmin verdiği mesajlar basit ve anlaşılır. Zamanın ve gençliğin kıymeti; yapılan hatalardan duyulan pişmanlıkları telafi etmek için zamanda yolculuk yapabilme isteği, geri getiremeyeceğimiz değerler... Sonunu da çok beğendim, birden fazla sonuç çıkarılabilecek bir son.

Hayran kaldığım bir Peter Jackson filmi oldu The Lovely Bones. İçinde o kadar çok tür var ki... Dramı fena, gözler doluyor. Özellikle ilk 1 saat mahvetti beni. Fantastik tarafında sahneler, renkler, çekimler, tüm görüntüler müthiş. Araf  sahneleri başarılı, bilmiyorum daha önce hiç Araf hakkında düşünmemiştim. Gerilim kısmında ise az şiddet sahnesini ve çok sağlam bir gerilimi barındırıyor. Başrol oyuncusu çok başarılı. Final sahnesini beğenmedim. Bu film böyle vasat bir finali haketmiyordu. Kitabını okumamış biri olarak, filmi çok beğendiğimi söyleyebilirim. Hem duygulandım, hem etkilendim; çok güzel bir anlatım, kaliteli yapım. 

Bilirim gençler, The Girl Next Door deyince aklınıza Elisha Cuthbert gelir. Ne komşu kızıydı o öyle... Buradaki komşu kızı olayı çok daha başka. Çok rahatsız edici, zaman zaman tüyler ürpertici. Hele ki gerçek bir hikayeden alıntı olduğunu bildiğinizde insan mahvoluyor ulan ! Bazı şiddet sahneleri net gösterilmese de; yine de kanınızı dondurmaya yetiyor. Bittiğinde öyle sessizce kaldım. Bir Incendies etkisi bırakmadı elbette ama bu tür filmler bana göre değil ya...

Chambacuuu Chambacuuuu... Hapishane filmlerini çok sevmeme rağmen Get the Gringo'yu hapishane filmi beklentisiyle izlemedim. Mel Gibson elbette büyük faktör, ancak filmin kalitesini sadece Mel Gibson'a odaklamamak lazım. Çok beğendim. Bir an bile sıkılmadım. "Macera olsun, bir de haliyle Mel Gibson olsun" tarzı bir film değil. Çocuk oyuncu Kevin Hernandez de oldukça başarılı. Hapishane olayının da oldukça sıradışı olduğunu ve bunun konuyu daha da ilginç kıldığını belirtmekte fayda var. Müzikleri de iyi; özellikle Chambacu tam Meksika havasına sokuyor. Kime tavsiye ettiysem beğendi, izleyin.

Özellikle ilk 40-45 dakikası keyifliydi. Ancak babalı sahneler biraz sıkıcı geldi bana. Ne kadar gerekli olduğu da tartışılır. Sonundaki; "Bir şekilde ait olmadığımız yerlerdeyiz" mesajı güzeldi. Film sayesinde Asperger sendromuyla ilgili de bilgi sahibi oldum. Rose Byrne'yi sevmiyorum, Hollywood'un Kezban'ı. Bütün Kezbanlar üzerine alınabilir.

Ryan Gosling olmasa sonunu getirir miydim ? Zor... Nazi filmlerini severim ancak bu biraz daha farklı. Film kaliteli, eyvallah. Ama konu olarak ağır. E bir de ırkçılık filmi olmaktan çıkıp tamamen din konusuna döndüğünde sıkabiliyor. 21 yaşındaki Ryan Gosling'in performansı da görülmeye değer. Büyük oyuncu olacağının sinyallerini çakmış ve zaten günümüzün reyizlerinden biri.

Beklediğimden biraz daha farklı bir film olduğunu kabul ediyorum. Ben klişeleşmiş; konuşan ayıyı gören herkesin şaşırdığı bir muhabbet bekliyordum. Hikaye de güzel, ne bileyim en azından sevimli. Hatta kızlara göre; "ay çok şirin!". Yer yer çok güldüren sahneleri var. Ama sanki biraz abartma da var yorumların genelinde... Güldüm, eğlendim, sonlara doğru az biraz sıkıldım. Mila Kunis yine her zamanki gibi ayrı bir parantez. Mark Wahlberg yerine biraz daha genç gözüken bir oyuncu olabilirdi. Bradley Cooper örneğin...

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -