Archive for Aralık 2010

Fenerbahçe'nin Yılı Olsun

2010 yılı futbol hariç her branşta başarılı olduğumuz bir yıl olarak hatırlanacak. İyisiyle, kötüsüyle, Fenerbahçe'siyle, iş hayatıyla, aşk hayatıyla, sorunlarla, mutlulukla geride bıraktığımız bir yıl daha...

2011 yılında;
Fenerbahçe Futbol Takımı şampiyon olsun.
Fenerbahçe Bayan Voleybol takımı Avrupa'da kupayı kaldırsın. Lig Allah'ın emri...
Fenerbahçe Erkek Basketbol takımı Avrupa ve ligde kupaları kaldırsın.
Fenerbahçe Bayan Basketbol takımı Avrupa ve ligde kupaları kaldırsın.
Fenerbahçe Erkek Voleybol takımı ligi şampiyon kapatsın.
Aykut Kocaman çok başarılı ve kalıcı olsun.
Tottenham Şampiyonlar Ligi'ni kaldırsın.
Lazio Serie A'da ilk 4 yapsın.

Herkese mutlu yıllar... Güzel bir yıl, spor dolu bir yıl, hepsinden önemlisi hayat dolu bir yıl sizinle olsun...
31 Aralık 2010 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Fenerbahçe Acıbadem 2 - 3 Vakıfbank GSTT

Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom... İki senedir Fenerbahçe Acıbadem'i en çok zorlayan Türk takımı. Geçen sene mağlup etmeyi başaran tek Türk takımı. Tabi ki iyi bir kadroları var. Poljak,Glinka ve Nikolic gibi dünya voleybolunun tanıdığı üç oyuncusu var. Yerlileri çok üst düzey olmasa da milli takım ayarında oyuncular. Bu niteliklere bir de Fenerbahçe'yle mücadele etme hırsı eklenince, ortaya dün akşamki gibi çok çekişmeli bir maç çıkabiliyor. Yalnız bu hırs normal bir hırs değil. Mesela Maja Poljak her zaman hırslı bir oyuncudur. Bu yüzden sevdiğim bir oyuncudur. Ancak Fenerbahçe maçlarında hırstan ne yapacağını şaşırmış bir şekilde oynar. Neslihan'ınki Fenerbahçe düşmanlığıdır. Ancak Maja'nınki çok farklı bir olaydır. Dolayısıyla Fenerbahçe taraftarının haz almadığı bir isimdir. Nilay'ın oyundan çıkarken hatim indirmesi, Vakıfbank'ın maç sonunda ; Fenerbahçe'nin dünya şampiyonu olduğu maçtan sonrakinden daha fazla sevinmesi bu anormal hırsın parçaları.

Setler üzerine konuşacak olursak, ilk 2 set benzer oyunlarla Fenerbahçemiz'in 25-18 ve 25-20 galibiyetleriyle bitti. Her iki sette de 2.teknik molalardan sonra oyunda üstünlüğü arttırdık. Çok ezici oynamadık ama her iki sette de baştan sona üstünlüğü koruduk. Yer yer yorgunluğun belli olmasına rağmen 2-0 çok büyük avantajdı. Ancak bu avantajı değerlendirmeyi başaramadık. Ze Roberto'nun kadro seçimini tartışmak yersiz. Naz çok kötü oynadı. Rezalet oynadı tamam ama bu kadar sert eleştirmek, Naz'ı silip atmak kabullenemeyecek bir davranış. Hele düne kadar 40 yaşındaki Fofao'nun neden alındığını, Naz gibi bir değeri değerlendirmemiz gerektiğini söyleyen renktaşlarımız; bugün Naz'ı silip atabiliyorlar. Her spor branşında en büyük sıkıntımız; bir kere de kral yapıp bir kere de silip atmak zaten... Bu sezon en zorlandığımız ve kaybettiğimiz setler hep 3.setler oluyor. 3.sette yine çok vasat bir oyun sergileyip Vakıfbank'ın umudunu arttırdık. 4. ve 5. setlerdeki sert ve dengeli oyunda Vakıfbank'ın aşırı hırsı, Fenerbahçeli oyuncuların yorgunluğuna karşı galip geldi. Hele son set 8-3'ten 8-10 geriye düşmemiz inanılacak gibi değil. Maja Poljak ilk 2 set ortalıkta gözükmezken, sonraki 3 set çok iyi bir oyun oynadı. Glinka ise maçın sonlarına damga vurdu. Fenerbahçe'de ayakta kalan tek isim Nati'ydi. Maçın sonlarındaki Nati - Glinka sayı düellosundan Glinka'nın galip çıkması maçı VGSTT takımına getirdi.

Geçen sezon Jan de Braant'ın tüm sezon boyunca aldığı 2 yenilgiyi Ze Roberto 1.5 ayda aldı. Hoca çok kaliteli şüphesiz. Ancak, oyuna müdahale etmeyişi bazen beni Avrupa için endişendiriyor. Guidetti sürekli yeni birşeyler denerken, Ze Roberto eldeki oyuncuları kullanmadı. Zülfiye'yi neden aldık hala belli değil. Kadro rotasyonu bu kadar genişken, hep aynı oyuncularla oynamak doğru seçim değil. Seda'yı kullanmayışı anlamsız. Demoralize olan Naz'ı oyunda tutması da eksi puan. 130 dakikalık bu maç zaten yorgun olan takımı iyice yordu. Neyse ki haftasonu rakip İller Bankası...

Son olarak; önceden Fenerbahçe futbolda liderken lig kalitesiz olurdu. Fenerbahçe kaptırınca lige kalite ve renk gelirdi. Şimdi voleybolda da öyle... Yorumcular hakedenin değil ; müessese takımlarının kazanmasını istiyor. Fenerbahçe üstün oynarken "bu kadar kaliteli oyuncularla oynanan kötü voleybol" diye nitelendirilen maç; Vakıfbank öne geçtiğinde "çok kaliteli,süper bir maç" olarak lanse ediliyor. Hadi ordan !
Yazan: steven_stiffler

Tottenham 2 - 0 Newcastle

Müsait olamadığım için maçları izleyemediğimi belirtmiştim. Tottenham'ın zevk veren futbolunu kısa özetlerden izleyip yazmak, üst üste birkaç sefer kısa yazıyla geçiştirmek olmaz diye düşündüm. Yiğit Yılmaz arkadaşımdan maç yazısı rica ettim, kırmadı yazdı. Yazıyı olduğu gibi ekliyorum....

Aston Villa maçını izleyenler için bu maç pek farklı değildi. Orada maçın başında golü bulan Tottenham burada 2.yarı başında buldu. Ve ardından yine Aston Villa maçı gibi 10 kişi kaldı ve ardından 2.golü buldu.

İlk yarı oyunda pek etkili olamayan Tottenham zaman zaman ataklar yapsa da sonuç alamadı. Zaten bu atakların iyi bir atak olduğunu söyleyemeyiz. ilk yarı sonlarında Bale'in etkili performansı sonucunda ataklar başladı ve 45.dk vurulan kafa vuruşu önce sağ direğe ardından çizgiden giderek sol direğe çarptı. İlk yarı 0-0 sona erdi.

İkinci yarıya daha iyi başlayan Tottenham rakip kaleye gidiyordu. Ve 57.dk Kaboul'ün verdiği pasta Lennon topu sağa çekerek arka direğe yerden çok net vuruş yaptı ve Tottenham 1-0 öne geçti. Bu golden sonra iyice oyunu rolantiye alan Tottenham skoru korumaya çalışıyordu. Newcastle ise sadece duran toplarla rakip kaleye gidebiliyordu ancak o duran toplarda da maç boyunca etkili olamadı. Golden 9 dk sonra Tiote'ye kafa atan Kaboul direk kırmızı kart ile oyun dışında kalınca Tottenham geride kalan 24 dk'yı 10 kişi oynamak zorunda kalıyordu. Bu pozisyonda Tiote'nin sarı kart görüp 2.sarı karttan atılmaması da ilginçti. Newcastle o kadar kötü oynuyordu ki rakip 10 kişi olmasına rağmen gol pozisyonuna giremiyordu. Kırmızı kart sonrası hemen Pavlyuchenko oyundan çıkıyor Sebastien Bassong oyuna dahil oluyordu. Van Der Vaart ise geçen hafta olduğu gibi yine 9 numara gibi oynuyordu. 81.dk Modric'in pasında soldan fırtına gibi giden Bale rakibi çalımlayıp şahane bir vuruşu topu ağlara gönderip maçı bitiriyordu. Uzatma dakikalarında Newcastle'nin 2 topunu Bale ve Modric çizgiden çıkarıyor ve maç 2-0 sona eriyordu.

Tottenham bu sonucun ardından 33 puana ulaştı ve 4.sıraya yükseldi. Tottenham evinde ligin ilk haftası 0-0 berabere kaldığı Manchester City maçından sonra 2.kez gol yememeyi başardı. Ligde yenilmezlik serisi de 9 maça çıktı. Haftasonu rakip yine White Hart Lane'de bu sefer Fulham olacak. Tottenham özlediğim başarılı günlere geri dönüyor.


Eline sağlık, teşekkürler
Yiğit...
29 Aralık 2010 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Aston Villa 1 - 2 Tottenham | 10 Kişiyle Galibiyet

Bu aralar iş yoğunluğu nedeniyle pek gündemi ve maçları takip edemiyorum. Aston Villa gibi sağlam bir rakip karşısında Tottenham'ı izleme fırsatım olmadı. Çok dandik bir internet bağlantım var şu an, dolayısıyla sadece golleri izleyebildim bugün. Van der Vaart'ın dönüşüyle Redknapp yine tek forvete dönmüş. Forvette bu kez pivot özellikli bir isim değil de Defoe'yi kullanmış. Zaten Defoe Tottenham'ın ilk tercihidir her zaman. Ancak Defoe'nin 27.dakikada oyundan atılması Redknapp'ın planlarını epey bozsa da; Van der Vaart'ın 35.dakikada attığı gol Tottenham'ı öne geçirmiş. Ayrıca Van der Vaart da bu golle "Direksiyona tekrar devraldım" mesajı vermiş. Aston Villa'nın evinde 10 kişilik rakibine karşı kurduğu baskının sonucunda Gareth Bale bu kez sağ kanattan yardırarak gelmiş ve sanatsal bir kontra atak golüyle Tottenham skoru 2-0a getirmiş. Maçın sonlarında; ilk maçta da Aston Villa'nın golünü atan Albrighton maçın son bölümünün heyecanlı geçmesini sağlamış.
27 Aralık 2010 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

MVP

21 Aralık 2010 Salı
Yazan: steven_stiffler

Gururdan Öte...

Seyir halinde olduğum için izleyemedim. Böyle bir maçı kaçırmak hayatta istemeyeceğim bir şeydir. Neyse ki bu Fenerbahçe Radyosu imdadıma yetişti. İlk kez Fenerbahçe radyosu dinleme fırsatım oldu. Fenerbahçe Radyosu'nun ilk canlı maç anlatımı oldu. Çok anlamlı ilkler oldu kısacası...

Maçı dinlemek de çok ayrı bir duygu. Heyecanlanıyorsun ama tv karşısındaki gibi yansıtamıyorsun. Şampiyon olacağımızı biliyordum. Her zaman yazıyorum; bizden kolay kolay set alacak bir takım yok. Bugünkü yer yer zorlanmalarımızın sebebi de final stresi. Nati, Luba, Kasia, Fürst, Fofao gibi tecrübeli oyuncuların varlığı final stresini de minimize ediyor artık. Bu sene Avrupa'da da kupa geleceğinden şüphem yok. Dünya Şampiyonluğu bu, boru değil. Sarı meleklerimizin her biri fazlasıyla haketmişti bu gururu,duyguyu,başarıyı... Sadece bugün sahada olanlar değil; geçen sene takımda olan oyuncularımızın da şampiyonluğu bu. Sarı Meleklerimizin her birini tebrik eder, bize gururdan öte bir duygu yaşattıkları için teşekkür ederim. Yarın geliş saatleri iş saatine denk gelmeseydi; ben de karşılamaya gidecektim. Dış Hatlar yanmalı...
Yazan: steven_stiffler

Fenerbahçe Acıbadem 3 - 0 Mirador | Şampiyonluğa Son Adım

İş yerinde maçı açtım ama dikkatli takip etmek zor oldu. Sarı Melekler şaşırtmayan bir sonuçla, Dominik ekibi Mirador'u 3-0 yenerek; Dünya Şampiyonluğuna bir adım daha yaklaştı. Maçın genelinde üstün oynadık ve ufak tefek hatalar dışında önemli bir bocalamamız olmadı. Yarın finali oynayacağız. Muhtemelen rakip Bergamo olacak ama ben bugünkü yarı final maçından 3-2lik bir Osasco galibiyeti de çıkabilir diye düşünüyorum. Bu büyük başarıyı kazanmak, yaşamak ve final maçından sonra uzun uzun yazmak tek dileğim. Armanın gururusunuz...
20 Aralık 2010 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler

Lazio 3 - 2 Udinese | Kârlı Hafta

Diakite'nin sol bek başladığı ilginç bir maçtı. Akşam Milan'ın Roma'ya yenilmesinden sonra; Lazio'nun zirve takibini devam ettirebilmesi için puan kaybına tahammülü yoktu. Udinese ise; geçen sezon Lazio gibi ligde kalma mücadelesi vermiş, fakat kadro kalitesi oldukça iyi bir takım. Üstelik sezona da fena başlamadılar ve 23 puanları var. Maç başlar başlamaz Hernanes'in golüyle Lazio'nun 1-0 öne geçmesi maçın temposuna oldukça etki etti. Top bir o kalede, bir bu kalede diye tabir ettiğimiz maçlardan birini izledik. Udinese 1-0lık mağlubiyetin verdiği handikapla zaman zaman gereğinden fazla adamla hücum yaptı. Lazio'nun bu sürede bir de direkten dönen topu var. Udinese'nin kalabalık geldiği bir anda ise 5e 3 bir kontra atak var ki; gol olsa maç ilk yarıda bitebilir. İkinci yarıda Udinese'nin şansı yaver gitti ve çok geç olmadan golü buldular. Tıfıl Alexis Sanchez kalabalık Lazio savunmasının arasından kafayla golünü attı. Hemen peşinden Biava'nın mükemmel golü geldi. Benzer bir vole golünü Andre Dias Palermo'ya atmıştı. Bu kez Biava'ya asisti yaptı. Gol düellosuna; oyuna yeni giren German Denis de katılınca skor 2-2'ye geldi ve maç sonuna kadar 2-2 devam etti. 89. dakikada Ledesma'nın kornerinde kafayı vuran genç pivot golcümüz Libor Kozak Lazio'ya bir galibiyet daha getirdi ve 3 puanın mimarı oldu. Daha önce de Fiorentina maçında 3 puan getiren isim olmuştu.

Napoli'nin Lecce'yi 1-0 yenmesiyle; +1 averaj fazlası bulunan Napoli 2. sırada, Lazio ise 3. sırada yer alıyor. Milan ve Juventus'un puan kayıpları Lazio'nun haftayı kârlı kapamasını sağladı. 06.01.2011 tarihinde Genoa deplasmanında galibiyet arayacağız.
19 Aralık 2010 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 1 - 0 Sivasspor | Silik Bir Hakem,Yüce Bir Kaptan

Cumartesi maçlarını severim. Ancak bu kez hem Trabzonspor'un, hem de Bursaspor'un bizden önce maçlarını oynayıp kazanması; takım için bir dezavantajı da getirmiştir. Aykut Kocaman geçen hafta "Puan farkının 9a çıkmasından etkilendik" gibisinden bir açıklama yapmıştı. Bu maçtan önce de puan farkının 12ye çıkması etkileyecek diye çekiniyordum.Aykut Kocaman yine cesur ve kendine özgü bir hareket yaparak; Lugano'yu kenarda bırakma riskini aldı. Eğer bu maçı mükemmel futbol oynayıp kazanamasaydık bile Aykut hoca sırf bu kararından dolayı yerden yere vurulacaktı. Zira çok insan var pusuda; Aykut hata yapsa da yerden yere vursak diye bekleyen...

Geçtiğimiz haftalarda çok iyi hücum yapan bir takım olmamıza rağmen, savunmanın sol tarafında aksaklıklar yaşıyorduk. Hatta tek pozisyon verdiğimiz yerin savunmamızın solu olduğu maçlar vardı. Aykut hoca buna çare olarak ; Brezilya Milli Takımı'nın sol beki, bana göre takımın en yetenekli 2. oyuncusu Andre Santos'u kullanmakta çareyi buldu.Ancak ne yalan söyleyeyim, Santos'un oyunun başındaki laubali futbolu gözümü korkuttu. Ancak maç içerisinde savunmada zaman zaman yerinde hamleler yaptı. Hücumda ise çok büyük katkı sağladı. Çok kolay adam geçebilen Santos ve Dia ile bol bol pozisyon şansı bulduk. Ancak ceza sahasına yaklaştığımız an birşeyler oluyor takıma. Alex dışında pek kimse yeterli derecede sakin kalamıyor. Geçen haftaları baz alarak konuşacağım yine. Son yenildiğimiz Ankaragücü maçı dahil, ilk yarılarda bambaşka bir futbol oynadık hep. Çok arzulu, istekli, mücadele eden, zevk alan ve zevk veren bir oyun oynadık. Bazı puan kayıplarının buna rağmen gelmesi çok üzücü. Yalnız bugün oynadığımız en kötü ilk yarıyı oynadık. Sanki herşey bitmiş gibi başladık maça. Kopuk ve savruk başladık. Sivasspor'un 5 dakikalık istekli oyununu sonradan frenledik, ancak iyi başlayamadık yine de. Dia'nın çok rahat adam geçmesine rağmen, son vuruşlardaki inanılmaz beceriksizliği devam ediyor. Alex her zaman en büyük kozumuz. Alex'ten sonra Dia geliyor. Dia sahadayken içim bir rahat oluyor. Biliyorum ki; aldığı topla tehlikeli bir atak geliştirecek. O heyecanı yaşatacak. Yalnız tıpkı Mehmet Topuz gibi; Dia'da da bir şanssızlık var. İlk yarının golsüz geçilmesi, ikinci yarıda da baskılı oyuna rağmen bir türlü golü atamamak hem bizi,hem futbolcuları strese soktu tabi ki. Tribünde Fenerbahçe'ye maç kazandırabilecek taraftar potansiyeli de eskisi gibi olmadığı için saha avantajımızı da kullanamıyoruz. Saha avantajımızı kullanmamızın tek yanı; rakiplerin daha çekimser oynaması oluyor. Maç 0-0 ve stresli giderken; Aykut Kocaman'ın iki oyuncu birden değiştirerek saha içindeki taşlarla oynaması maçı bize getirdi diyebiliriz. Bir teknik direktör hamlesidir ve 3 puan için de yeterli oldu. Üzerinde fazla tartışmaya, maçı getirdi-getirmedi diye diretmeye lüzum yok bence. Niang'ı sola, Mehmet'i ortaya, Stoch'u sağa, Semih'i ileri aldı. 2 değişiklik 4 hamleyi getirdi. Dia yorulmuştu, Gökay etkisizdi. Diri bir Stoch takıma hareket getirdi. Zaten bu dakikaya kadar somut bir şey vermeyen hücumlarımız, daha somut bir hale dönüşerek ;bol pozisyonu yanında getirdi. Olayı bitirmek de Alex'in frikiğine kaldı. Büyük kaptan yine takımı ipten aldı. Yine kelimeleri kifayetsiz bıraktı. Revivo'nun Glasgow Rangers'a attığı frikik golü gözümde canlandı yine. Stefan Klos kovası da; köşeyi bomboş bırakmıştı.

Gelelim; TFF'nin en silik, en sümsük, en meymenetsiz hakemi olan Yunus Yıldırım'a. Maçın henüz başında başlayan Sivasspor kasaplıklarına kart ile karşılık vermeyerek maçın sert geçmesine davetiye çıkardı. Mehmet Nas'ın kasti faulüne kırmızı kart veremedi. Kadir Bekmezci'nin gol öncesi yaptığı harekete rağmen oyuncuyu 2. sarı kartla oyundan atamadı. Futbolcuların birbirini yemesini büyük bir keyifle izledi. Penaltıyı da es geçtiğini unutmamak gerek. Bunlar Fenerbahçe aleyhinde olduğu için çok konuşulmayacak. Mehmet Topuz'un Ceyhun'u mıncırması; Dia'nın kaleciye top atması falan konuşulacak muhtemelen. Hakem her türlü silik ve yetersizdi. Neyse ki; Yüce kaptan Alex attığı golle futbolun hakkını gereken tarafa vererek hakemin silikliğini gölgede bıraktı.
18 Aralık 2010 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

İddaa#50

Gamesliga'ya ayar olunca; tekrar legal bahis kazığımız İddaa'ya dönüş yaptım. Zaten ufak miktarlarla oynar, zevkini çıkarmaya çalışırım. Epeydir para kazanamıyorum yalnız. Yarın için birbirinden absürt maçlar seçerek, bahisseverlerin kinini kazanmak istiyorum yine.

Augsburg - Hertha Berlin X 2,90 (Tuttu)
Gençlerbirliği - Bursaspor 1X Çifte 1,47 (Yattı)
Wolfsburg - Hoffenheim 2-3 Gol 1,75 (Yattı)
Watford - Preston 2,5 Üstü 1,50 (Ertelendi)
Celta - Salamanca 1 1,55 (Tuttu)
Gaziantep Belediye - Diyarbakırspor 1 1,60 (Tuttu)
Excelsior - Gröningen İY2 2,15 (Tuttu)
Ac Milan - Roma İYX 1,95 (Tuttu)

4 maç seçeceğim.

Maçlardan sonra dipnot: Güzel tahminlere rağmen, kupon Augsburg-Hertha maçını X/X oynayarak şova çevirmemden dolayı tekten yattı. Diğer seçimlerim; Gaziantep Belediye ve Milan maçı gelirken; Watford ertelendiği için oranı düşürerek ikramiyeyi alacaktım. Beceremedim yine...
17 Aralık 2010 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tottenham'ı Milan'ı Eler !


Objektifliği, futbol severliği, hakeden kazansıncılığı bir tarafa bırakarak yazıyorum CL eşleşmelerini... Tottenham ilk kez katıldığı 1 numaralı kupada; grup maçlarında göze en hoş gelen futbolu oynayan ve maçları en akılda kalacak takımdır. Redknapp'ın oluşturduğu kadro ve takım disiplini olağanüstü bir aksilik olmadıkça; maçların oynanacağı Şubat ayında da aynı şekilde devam edecektir. Milan'ı Serie A'da takip ediyorum. Bence bu sene son yıllardaki en sağlam Milan takımı görünümü veriyor. Ancak futbolu çok da tatmin edici değil. Inter iyi olsaydı, Milan ligde bu konumda olmazdı. Üstelik Milan sansasyonel kulüptür. En ufak bir tökezlemede Berlusconi-Hoca-Futbolcular arasında sıkıntılar kendini gösterebilir. Tabi bu varsayım ve gerçekleşmesi ihtimali çok da önemli değil. Tottenham ilk maçlarda CL Heyecanını yaşayan bir takımdı. Young Boys ile deplasmanda oynadığı maçta bile zorlandı. Inter'e karşı bambaşka iki yarı ve mükemmel bir rövanş maçı oynadı. Ayrıca Redknapp'ın kadro disiplini olayı var. Genelde kadroyu bozmuyor, takımın iskeletiyle oynamıyor. Ancak Van der Vaart gibi tecrübeli ve lider özellikli bir oyuncunun katkıları Tottenham'ı Şampiyonlar Ligi'nde iyi yerlere getirebilirdi. Onu da grup maçlarında gördük Vaart Reis'ten... Milan turnuva takımıdır, tecrübe abidesi oyunculardan kuruludur. Tabi ki kalite olarak Tottenham'dan daha üst seviyede. Ancak Redknapp kurt hoca. Oynadığı lig Premier Lig. Oynadığı takımların Milan'dan aşağı kalır yanı yok. O ligin kurt hocalarından olması da, Milan'ı elemek konusunda iddialı düşünmeme katkı sağlıyor. Taktik, teknik, strateji konuları bir yere kadar. Ben iyi bir Tottenham'ın, rövanşı White Hart Lane'de oynayacak Tottenham'ın; Milan'ı eleyeceğini düşünüyor, bloga da not düşüyorum. Bu arada; gönlümden geçen Tottenham'ın Roma'yı haşat etmesiydi.

Diğer eşleşleşmeler arasında en dikkat çekici olan da şüphesiz geçen yılı finalinin rövanşının oynanacak olması. Inter çok üstün bir takımdı geçen yıl, bu yıl daha dengeli bir eşleşme olacak. Şubat'a çok var; çok şey değişir. Ancak şu haliyle Tottenham Milan'ı; Bayern Münih de Inter'i eler diye bir tahmin sallayayım.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe Acıbadem 3 - 0 Sollys Osasco

Tam 16 yıl sonra, Katar'da; 4.sü düzenlenen Kulüplerarası Dünya Voleybol Şampiyonası'nda gruptaki en ciddi rakibimiz olarak gözüken Sollys Osasco'yu sahada ezdik bugün. Rakip Brezilya ve Güney Amerika Şampiyonu ünvanıyla geldiği için; çekinmek normaldi. Ancak realist olmak gerekirse; ben pek de zorlanacağımızı düşünmüyordum. Sonuçta Brezilya milli takımı çok iyi bir takım ve temelini Osascolu oyuncular oluşturuyor gibi gözüküyor. Ancak voleybol takım oyununun sıkıştığı anlarda, bireysel yeteneklerle skora gidilebilen bir oyun olduğu için; kadrosunda daha çok yıldızı barındıran Fenerbahçe Acıbadem'in bu maçı 3-0 kazanmasını normal bir sonuç olarak görüyorum. Zaten Ze Roberto'nun rakip oyuncuları çok iyi tanıması, bizi çok büyük bir avantajla maça başlatacaktı. İlk seti kaçırdım ben, birazdan tekrarına bakacağım. Ancak izlediğim bölümlerde sürekli Jacqueline Carvalho'nun üstüne oynayarak, etkili bir silahı oyundan düşürdük. Yorumcunun da buna benzer bir yorumu olmuştu. Sesten tanımıyorum ama isabetli yorumlar yapan bir yorumcuyla, ses tonu ve bence telaffuzu kötü olan bir spikerin anlatımı vardı SporMax'te. TRT Spikerlerini tercih ederim.

İkinci sette bizi epey zorlayan bir Osasco olmasına rağmen, çok basit hatalar yaparak sette üstünlük sağlamamıza da yardımcı oldular. 20-17 lik farkı koruyamamaları setin sonunda dezavantajı da yanına getirdi. Sadece Natalia Pereira'yla direnmeye çalıştılar. Carvalho'nun skora katkı sağlayamaması(5 sayı) , Menezes'in olumlu oyunu(10 sayı), Silva Adenizia'nın etkisiz savunması Osasco adına aklımda kalan detaylar oldu. Natalia Pereira'nın Dünya Şampiyonası'nda müthiş oyunu, bu kupada da devam edecek gibi. Dinamo Moskova maçında Natalia Goncharova'dan sonra; bu maçta da Fenerbahçemize karşı ayakta kalan tek oyuncu bir başka Natalia oldu. Twitter'a yazdığım iletideki gibi; Her voleybolcunun ismi Natalia değildir. Ancak her Natalia voleybolcudur.

Fenerbahçemizde; Şaşkova ve Nati kritik sayılar kazandırdı. Eda 11 sayıyla en skorer oyuncumuz olurken ; Kasia ve Nati 10 sayıyla Eda'yı takip ettiler. Fürst'ün alışılagelmiş usta blokları da sadece Natalia ve Menezes'le direnmeye çalışan Osasco'yu bezdirmeye yetti. Dinamo Moskova maçından sonra ortalığı paniğe verenlere, takımın oturunca yine her maçı 3-0 süpüreceğini iddia etmiştim. Aradan geçen 3 günde önce Dinamo Moskova'ya; sonra Osasco'yu 3-0la üstünlük sağladık. Bu 3-0dan ziyade takım halinde oynadığımız oyun da tatmin ediciydi. Takım henüz tam rayına oturmuş değil. Ancak tekrar ediyorum; yine 3-0larla ligi süpürüp, Avrupa'da final oynayacağız. Bu kupada da en büyük favoriyiz. Yeni formalarımız da çok güzel olmuş. Arkasının sarı olması "Sarı Melekler" lakabına yakışan bir forma olmasını sağlamış.
16 Aralık 2010 Perşembe
Yazan: steven_stiffler

Fenerbahçe Acıbadem 3 - 0 Dinamo Moskova | Kalite

Kaliteyi kelimelere dökmek zor. Son zamanlarda izlediğim en klas spor müsabakasıydı. Evet skorlara bakınca Fenerbahçe rahat kazanmış gibi gözükebilir. Ancak maçı izleyenler Fenerbahçe'nin kazandığı sayıları gördüğü için bahsettiğim kaliteyi anlayacaklardır. Voleybolun en güzel yanı şüphesiz ki; uzun ralliler. Mükemmel ralliler vardı bu maçta. Aslında geçen maçta da vardı ama sayı olarak birkaç taneyi geçmezdi. O gün günümüzde değildik. Yoksa bu Dinamo Moskova'yı yine yenerdik. Bugün Dinamo Moskova'nın da pek gününde olduğu söylenemez ama bence Dinamo Moskova bundan çok daha fazlası bir takım değil. Bugün Şaşkova, Kasia, Fofao özellikle mükemmel oynadılar. Rakibin manşet karşılamadaki sorunu işimizi kolaylaştırdı. Saydığım üçlü kusursuz oynadılar. Özellikle Şaşkova efsane olduğunu kanıtlarcasına oynadı. Manşet aldı, smaçlar mükemmel, uçarak vurduğu smaçlar estetik, dışarıya giderken çıkardığı toplar da formanın hakkını veren hareketlerdi. Düşünüyorum da ; nereden nereye geldik birkaç senede. Vesna Tomaseviç gibi kapasitesi sınırlı voleybolculardan; Anja Spasojevic,Parkhomenko,Korotenko gibi kaliteli isimlere geçiş yaptık. Şimdi ise Dünyanın en iyi blokörünü, en iyi smaçörlerinden birisini, en iyi pasör çaprazlarından birisini ve en iyi pasörlerinden birisini kadromuzda barındırıyoruz. Tabi yerli oyuncularımızın kalitesini de es geçmemek lazım. Özellikle Eda...Fürst de geldiği günden beri en iyi maçını bugün oynadı. Dinamo Moskova'da Gioli'nin oyuna katkısı minimum seviyede kalınca, tutunmaları zor oldu. Bu arada Goncharova gelecek yıllarda çok konuşulacak, dünya voleybolunda yer bırakacak bir oyuncu olma yolunda ileriyor. Hatta 92-93lü elemanların profesyonel takımlarda yer bulduğunu düşünürsek; Dünya Şampiyonluğu yaşamış Goncharova'yı büyük bir yıldız olarak değerlendirmek çok hayalci bir yaklaşım olmasa gerek. Mükemmel bir maçtı, videolarını edineceğim sağdan soldan...

Şimdi Dünya Şampiyonası'nı kazanmak gelme zamanı...
13 Aralık 2010 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler

Ankaragücü 2 - 1 Fenerbahçe | İlk Yarı Atamayınca...

Fenerbahçe maçlarının farklı pek bir yanı yok aslında...Her maç aynı oyun var. Yorumlar aynı... Taraftar aynı, spor yazarları aynı, hoca aynı, futbolcular aynı... Değişen birşeyler var ama onlar da geçen sezonlardan bu yana değişen şeyler... Sezon içerisinde değişen pek birşey yok. Transferler yerli yerinde. Yine de işlemeyen bir düzen var. İşlediği zaman bile memnun etmeyen bir düzen var. Buna çare bulmak için devre arasını beklememiz şart. Zira Aykut Kocaman'da buna çare bulacak kadar hocalık meziyeti de vardır. Aykut Hocanın destekçisiyim. Fenerbahçe'ye yeterli seviyeye geldiğinde bu göreve getirilmesi gerektiğini savunuyordum. Ancak madem ki taraftarın önüne atıldı; güzel şeyler yapmaya çalışırken hocaya köstek olmaya gerek yok. Sadece yeterli olmadığını düşünüyorum. Ayırt edelim bu düşünceyi lütfen... Aragones'e 1 sene katlanan (Bence Aragones de iyi hocaydı, maya tutmadı sadece) Fenerbahçe taraftarı, kendi evladı Aykut Kocaman'a en azından sezon sonuna kadar sahip çıkmalıdır.

İlk yarılardaki Fenerbahçe, özlenen futbolu oynayan Fenerbahçe aslında... Güzel futbol adına herşeyi yapan, Avrupai bir futbol seyrettiren 11 futbolcu oluyor sahada. Hocanın payı büyük bunda. Cristian da son 3 maçtır çok iyi futbol oynuyor. Dün ilk yarıda mükemmel bir Cristian vardı sahada... Niang desen çok istekliydi. Gökhan Gönül çok boşluk buldu, çok top aldı, iyi değerlendiremedi. Maç boyu hiç bir ortamız yerini bulmadı. Hepsi Senecky'nin ellerine gitti. Bu da çok yakışıksız bir durum tabi ki. Ne Gökhan Gönül, ne Caner isabetli orta yapamadılar akşam. Stoch yerine Dia tercihi çok yerinde bir tercihti. Dia çok iyi top taşıyor. Biraz bitiriciliği, biraz devamlılığı olsa Avrupa'nın en büyük takımlarında oynayabilecek yetenekte bir oyuncu. İlk yarıda girdiğimiz pozisyonları değerlendirememize rağmen çok keyif veren bir futbol oynadık. Diğer maçlarda hep yaptığımız ilk yarıda golleri atıp, ikinci yarıda kötü oynayarak; ite kaka kazanma huyumuzu devam ettiremedik. Böylelikle Ümit Özat da taktik dehası bir hoca tavırlarıyla "İlk yarıda savunma yapıp, ikinci yarıda hücum düşündük. Fenerbahçe'nin ilk yarılarıyla ikinci yarıları çok farklı oluyor. Bunu biliyorduk ve değerlendirdik" tarzı konuşabildi. Akşamki mağlubiyetimizi isteksiz futbol ve biraz da şanssızlık olarak nitelendireceğim. Takımın hala kapasitesinin birazını sahaya koyduğunda 3-4 gol atabileceğini gördüğümüz için ümidim var. Ancak 9 puan çok büyük bir fark.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Juventus 2 - 1 Lazio

Tottenham'ın beraberliği, Fenerbahçe'nin mağlubiyetinden sonra; Lazio maçı için ekran karşısına kuruldum. Ancak maç başlar başlamaz Chiellini'nin golüyle Juve'nin öne geçmesi zaten yerinde olmayan keyfimi iyice kaçırdı. İki takım arasında genelde golsüz maçlar geçtiğinden dolayı temposuz bir maç beklentim vardı. Lazio arayı çok açmadan Zarate ile beraberliği yakaladı ve maça heyecan geldi. Hatta hemen arkasından Floccari'nin kaçırdığı çok net bir pozisyon var. Lazio o pozisyonu da gole çevirse beklenmedik bir anda rüzgarı arkasına almış sayılacak ve skoru korumaya yönelik oynayabilecekti. Aslında beraberlik de Lazio'nun kabullenebileceği bir skordu. Tam öyle de olacak derken; Krasic'in bireysel meziyetleriyle getirdiği top Muslera'nın şanssızlığı ve Juventus'un balıyla birleşince duraklamanın son saniyelerinde ağlara gitti. Dramatik bir goldü. Juventus şampiyon olursa bu golün inanılmaz bir payı olacak. Futbol böyle bir oyun...
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 1 - 1 Chelsea | İki Takıma da Yaramayan Sonuç

Benim açımdan yoğun bir futbol gününün ilk ayağıydı Londra derbisi... Tottenham ve Chelsea'nin maçları genelde tadından yenmez maçlar oluyor. İngiltere Premier Ligi'nde derbi sıfatlı bir maça yakışır futbol oynanıyor. Redknapp geçen seneki onbirini sahaya çıkardı. Dawson'ın iyileşmesiyle de Dawson'ı 11de başlattı. Palacios'u tekrar oynatmaya başladı. Chelsea'de ise Drogba'nın yerine Kalou'yu tercih ederek bir sürpriz yaptı Ancelotti. Chelsea haftalardır kazanmayı unuttu. Tottenham ise genelde iyi izlenim bıraksa da; gereksiz puan kayıpları yaşadığı için zirveye istediği yakınlığı sağlayamadı. Dolayısıyla çok kritik bir derbi maç haline geldi bu.

Aslında maça Chelsea daha istekli başladı. Tottenham sahaya çok yayılırken, Chelseali oyuncular daha dar bir alanda taktik anlayış oluşturdular. Kameranın çektiği her yerde 5-6 Chelseali vardı. Bir kaç cılız pozisyonla etkili olmaya çalıştı Chelsea. Tottenham yavaş yavaş ağırlığını hissettirmeye başladığı anlarda çok tehlikeli bir pozisyon bulamadı. Fakat çok geçmeden Tottenham'ın şık golü geldi. Defoe'nin goldeki payı çok büyük. Defoe'nin pasında Pavlyuchenko ustaca bir kontrol ve vuruşla skoru 1-0a getirdi. Chelsea Gareth Bale'e karşı oldukça sert bir oyun oynadı. Az kalsın sakatlanıyordu Bale... Maç hiç bir zaman o Premier Lig temposunun altına düşmedi. Ancak çok net pozisyonlar da yoktu ilk yarıda. Kalou birkaç iyi pozisyondan yararlanamadı. İkinci yarı Ancelotti, Drogba'yı sahaya sürdü. İkinci yarıya Fenerbahçe maçından dolayı parça parça bakabildim. Drogba klasına yakışır bir golle skoru dengelemiş. Maçın son dakikaları ise tam bir heyecan fırtınası... Gomes yine kendine has saçmalıklarından birini yaparak penaltıya sebebiyet verdi. Penaltıda topun başına geçen Droba, son dakikada penaltıyı atamayarak Chelsea'yi düzlüğe çıkarma fırsatını tepti. Gomes penaltılarda iyi bir kalecidir. Aslında özünde de iyi bir kalecidir ama saçmalama huyu var işte. Neyse ki hatasını telafi etti.

Bu sonuç iki takıma da yaramadı. Chelsea hala galibiyet arıyor. Tottenham ise zirveden bir adım daha uzaklaşmış oldu.
12 Aralık 2010 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

İki Tavsiye Film

Havalar soğudu. Dışarı çıkmak artık eskisi kadar keyifli değil... Dolayısıyla zaman zaman evde daha fazla vakit geçirmemiz gerekebilecek. En azından haftasonu akşamları, sıcak bir içecek ile film izlemek epey keyif verici olacaktır. Ben sık film izlerim ama pek yazmak gibi bir huyum yoktur. Son 2 günde, 2 güzel filmi üst üste izleyince yazma ihtiyacı hissettim.

İlk olarak Kick Ass filmini önereceğim. Böyle tırt bir afişi olan filmi hayatta merak edip indirmem. Ancak Antu'da gördüğüm yorumlar üzerine birkaç ay önce filmi indirmiştim. Çok olumlu yorumlar ve yüksek puanlar aldığını görsem de; çocuk filmi beklentim vardı ve izlemeyi hep erteledim.. Nicolas Cage'e de özel bir hayranlığım yoktur. Üstat olduğunu kabul ediyorum ama asla favori aktörlerimden birisi olmamıştır. Bu filmde her türlü atraksiyon olduğunu söylemek lazım. Liseli gençlik filmleri gibi bir başlangıcı var. Eğlendirici bir havada başlıyor. Saf ve temiz bir ergen olan Dave'in; hayal dünyasından akıl almaz bir maceranın içine girmesi anlatılıyor. Filmde pek küçümsenmeyecek derecede şiddet sahneleri mevcut. Hatta çocuk filmi gibi gözüken bu filmin, hem kullanılan üslup bakımından, hem de şiddet sahneleri bakımından çocuk filmi olamayacağının altını çizmek lazım. Filmde Nicolas Cage yine oyunculuğunu konuşturmuş. Ancak filme damgasını vuran çok daha başka bir oyuncu. 1997 doğumlu Chloe Moretz filmde kendisine hayran bıraktıracak bir performans sergiliyor. Aksiyon sahnesi bol, başından sonuna kadar sıkmayan, mükemmel bir film. Devamı da geliyor bu arada... Zaten sonunda bir ucunu açık bıraktılar.

Diğer filmimiz Dram türünden. Klass... Biraz da psikolojik bir dram olduğunu belirtelim. Estonya yapımı bir film, 2007'de çekilmiş ve gerçekten hayattan alıntı olması akıl almaz derecede bir etki bırakabiliyor. Nitekim ben son sahnesini izleyemedim. Joosep kendi halinde bir öğrenci. Ancak bütün sınıf Joosep ile uğraşmaktan zevk alıyor. Sınıfta Joosep ile uğraşan has elemanlardan birisi olan Kaspar; olayların elebaşı Anders ile kapışınca Joosep'in safhına geçmek durumunda kalıyor. Bu ikilinin bir arada olmasından sonra ikisinin de hayatı çekilmez bir hal alıyor. Joosep ve Kaspar'a karşı bütün sınıfın yaptıkları izlerken insanın sinirini bozuyor. Sonlara doğru Joosep ve Kaspar'ın artık sindirememesiyle film inanılmaz bir şekilde bitiyor. Bittiğinde gerçek hayattan alıntı olduğunu hatırlamanız ile epey bir etkilenme ihtimaliniz var. IMDB Puanının da 8,1 olduğunu not düşelim. Ben 9 verdim...Klişe hikayelerden sıkılıp farklı bir yapım arayanlara tavsiyemdir.
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

FM 2011 - Cardiff City Kariyeri # 3.Sezon

Kariyerimde 4.sezonu oynamama rağmen, 3. sezonu bloga yazmaya bir türlü fırsat bulamadım. Hazır vakit bulmuşken devam edeyim. Geçen sezon takıma sınıf atlatacak oyuncular almış fakat birkaçından beklediğim verimi sağlayamamıştım. Bunların başında şüphesiz ki Andy Carroll ve Victor Moses geliyordu.

İngiltere'de bütçe sıkıntısı pek olmuyor biliyorsunuz. Yalnız Man.City transfer piyasasını mahvetmiş. Satılığa çıkardığı oyuncular 175,000 € haftalıktan başlıyor pazarlığa. Tabi ki veremiyoruz o parayı. Biraz serbest oyunculara da yönelip, finansı iyi kullanıyorum. Transfer ettiğim oyuncuların listesi aşağı. Rotasyonda kullanabileceğim; FM 2010'un yıldızlarından Lorenzo Crisetig'i bedavaya aldım mesela. Savunmaya Fransa'dan takviyeler yaptım. Stopere Cedric Mongongu'yu, sağ beke Jerry Vandam'ı transfer ettim. Sol beke alternatif olarak Brescia'dan serbest kalan Gaetano Berardi'yi aldım. Tavsiye ederim,iyi bir profili var. Zaten milli takıma kadar yükseldi.
Yedek kaleci sıkıntımızı John Ruddy'yi transfer ederek giderdik. Ancak şans bulduğu zaman yediği hatalı goller sezon içerisinde yeni bir kaleci arayışına gitmemi sağladı. Bu doğrultuda bonservissiz olan Federico Marchetti'yi aldım. Sezon sonuna kadar sözleşme imzaladım. Sezon sonu durumuna göre karar vereceğim. Hem sağ, hem sol kanatta oynayabilen Bakary Sako'yu da yüksek bir bonservis bedeliyle transfer ettim. Bedelinin hakkını veriyor,o ayrı. Bizim için sezonun en flaş transferi şüphesiz ki David Bentley oldu. Aslında geçen sezon ortasından beri ikna etmeye çalışıyordum. Sezon bitince iyi bir takım kendisini almadı ve yüksek bir maaşla ikna ettim. Ancak gösterdiği performans ile takımın en büyük kozu konumuna geldi. En kritik maçlarda goller attı. Özellikle Arsenal,Chelsea,Tottenham,Manchester United,Liverpool maçlarında attığı gollerle büyük takımlardan puanlar almamızı sağladı. Sezona başlarken son transferim Takayuki Morimoto oldu. Devre arasında Juventus'tan Lorenzo Ariaudo'yu ve birkaç regen oyuncuyu daha renklerimize bağladık. Regenleri kiraya verdim zaten, gelecek vaad eden oyuncular. Scout çalışmalarının ürünü hepsi. Şubat ayında serbest olan Esteban Granero'yu aldım ama kaydedemediğim için maçlarda kullanamadım. Sadece birkaç kupa maçında oynadı.
Vadesini doldurmuş hiç bir oyuncuyla sözleşme imzalamadım. Geçen sezon pek bir işime yaramayan Wesolowski'yi satın alma opsiyonuyla Lille'e kiraladım. Emmanuel Riviere'nin piyasası vardı. Morimoto hedefiyle onu da Hoffenheim'a sattım.

Sezon içerisinde inişli çıkışlı bir performans gösterdim. Ancak takım yine oturunca, daha iyi ve seri sonuçlar almaya başladık. Bu arada fikstürün ekran görüntüsünü almayı nasıl olduysa unutmuşum. Ancak şunu söyleyebilirim ki ; büyük bir hezimet yaşamadık ve büyük takımlara karşı da çok iyi maçlar çıkardık. Lig Kupası'nda erken elensek de; FA Cup'ta finale kadar rahat bir şekilde gittik. Finalde Manchester United'a karşı maçın başında golü attım ve üstüne yattım.
Geleneksel olarak taraftarın tapınma ayinleri başladı tabi :) Büyük bir başarı olması dolayısıyla epey yankı uyandırdım İngiliz basınında. Mourinho'ya gider yaptım bir ara.
Sezon içerisinde zaman zaman 8.liğe kadar yükselsem de; ligi 10. sırada tam ortada bitirmeyi başardım. Bu da Cardiff tarihinin en önemli başarılarından birisi oldu. 16 galibiyet, 16 da mağlubiyet alarak sezonu tamamladım. Tek kötü yanı averajımızın -7 olmasıydı.
Oyuncularımın performanları aşağıdaki gibi. Moses gösterdiği performansla yılın futbolcusu seçildi taraftarlar tarafından. Simge oyuncumuz Chopra çok kritik gollere imza attı. Leggrotaglie'yi bu sezon daha çok rotasyon oyuncusu olarak kullanıp, sezon sonu Coach olarak sözleşme imzaladım. Hemen Favori Personellere eklemiş beni sağolsun.
Sezon içerisinde aldığım resmi teklifler ve profilimin son hali de aşağıda....Kodaman takımları elimin tersiyle ittirdim yine. 4.Sezon bomba gibi bir Cardiff geliyor, bilginize :) Tüm FMci arkadaşlara iyi kariyerler.


10 Aralık 2010 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Dinamo Moskova 3 - 0 Fenerbahçe Acıbadem

1,5 yılı aşkın bir süre sonra aldığımız ilk 3-0'lık mağlubiyet bu... Zaten geçen bu süreçte; bu akşamki maç hariç aldığımız 2 mağlubiyet var. Biri kupada Vakıfbank'a, diğeri geçen sene finalde Bergamo'ya... Yani bu branşta kaybetmeye çok alışık bir bünye değiliz.

Ondan dolayıdır ki; bu akşam Dinamo'nun sert bir oyunla bizi mağlup etmesi benim biraz şevkimi kırdı. Kadro kalitesi tartışılmaz her Dinamo Moskova'nın. Geçen sezon orada rahat yenmiş, burada da 2-0 geriden gelip efsane bir maçla mağlup etmiştik. Ancak bu yıl Costagrande ile çok daha güçlü bir takımlar. Geçen yıla oranla daha pişmiş bir Goncharova var. Parkhomenko gibi ortalamanın üstünde bir pasör Ve tabi ki yılların tecrübesi Gioli ile çok daha güçlüler. Grup liderliğinde çekişeceğimizi; hatta Dinamo Moskova'nın Final Four'a kadar gidebileceğini düşünüyorum. Yine de bugün ne onların bu kadar iyi olmasını ne de bizim bu kadar kötü oynamamızı beklemiyordum. İlk set başlar başlamaz oyunun uzun bir süre durması nedeniyle oyuncular oyundan soğudu. Bu bizim için de; Dinamo için de dezavantaj olabilirdi. Maalesef bize dezavantaj getirdi. Yeni bir takım olmamızın, bu yıl erken başlayan Şampiyonlar Ligi maçlarında bize dezavantaj getirebileceğini daha önce belirtmiştim. Onun da etkilerini gördük bugün. Zaman zaman inanılmaz direndik. Adeta topla savaştık. Uzun ralliler sonucu sayı aldık, sayı verdik. Ancak oyun genelinde çok basit sayılar yedik. 1 ve 2 numara arasına atılan pek çok top sahamızda öldü maalesef. Bunun yanında sezonun ilk maçı olan Vakıfbank maçından beri dikkat ettiğim birşey var. Dünyanın sayılı voleybolcularından Luba Şaşkova, gereğinden fazla plase atış deniyor. Tamam bu da bir tekniktir, bazen inanılmaz plase sayılar da alıyor. Ancak bugün birkaç sert smaç vurabileceği topta plase tercihi yaptı yine. Dünyanın en iyi blokörü Chris Fürst'ü de henüz tam olarak kullanamadığımızı düşünüyorum. Dinamo Moskova'nın blokları da çok iyiydi bugün.

Pazartesi Dinamo'yu taraftar desteğiyle, en kötü 3-1 yeneriz diye düşünüyorum. Ondan sonra da Katar'dan kupayla döneceğimiz hissi var içimde...
8 Aralık 2010 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler

Twente 3 - 3 Tottenham | Lider Tottenham

Redknapp ilk kez katıldığı Şampiyonlar Ligi arenasında grubu lider bitmek için as kadrosunu sahaya sürdü. Defoe sakatlandıktan döndükten sonra birkaç maç yedekten gelmiş, haftasonu oynanan Birmingham maçında ise ilk 11 başlamıştı. Geçen sezon Palacios ile birlikte Tottenham'ın en formda oyuncusuydu Defoe. Palacios bu yıl sorunları nedeniyle şans bulamazken, Defoe sakatlıkla boğuşmak zorunda kalmıştı. Akşam her ikisi de sahadaydı ve görevlerini iyi bir şekilde yaptılar.

Twente'nin 40lık kalecisi Boeschker'ın maçın henüz başında geri pası ıskalayarak içeriye alması bir kalecinin başına gelecek en kötü şeylerden birisidir. Hele ki 40 yaşına gelmiş bir kalecinin kariyerinin sonunda bir Şampiyonlar Ligi maçında bu hatayı yapması biraz tirajikomik gözüküyor. Golü yedikten sonra Boeschker'ın yüz ifadesinde de şaşkın bir gülümseme vardı. Assou-Ekotto'nun rakibin şutunda yüzünü korumak için kolunu kullanmasını hakem penaltı olarak değerlendirdi. Landzaat ile eşitliği yakalayan Twente oyunda hakimiyeti sağlayamadı. İkinci yarıda goller yağmur gibi gelmeye başladı. Tipik zevkli geçen bir Tottenham maçıydı. Redknapp'ın ilk yarıda bir hamlesi oldu oyuna. 32'de Sarı kart gören Jenas'ı; 34.dakikada Lennon ile değiştirdi. Lennon ikinci yarıda ilk tehlikeli gelişinde Defoe'ye gol attırdı. Ardından Gomes'in klasına yakışmayacak bir şekilde yediği kafa golü skoru dengeledi. Tottenham Defoe'yle 3. golü attı atmasına ama burada değinmek istediğim başka bir olay. İkinci golü izlerken; Lennon'ın getirdiği topta görüyoruz ki Twenteli oyuncular şut bekliyorlar. Lennon usta ve seri bir hareketle Defoe'ye asisti yapıyor. Üçüncü golde Palacios topu kapıyor,yoktan var ediyor. Herşey mükemmel buraya kadar. Ancak yanında bomboş olan Defoe'ye pası verse gol garanti. Palacios şut vuruyor o açıdan. Neyse ki top dönüyor ve Defoe tamamlıyor. Palacios ve Lennon arasındaki ince ayardaki klasman farkına değinmek istedim. Palacios mükemmel bir ön libero, ancak bir o kadar düz bir futbolcu.

Werder Bremen'in Inter'i geçmesi, Tottenham'ın aldığı 1 puan ile birlikte grupta liderliği getirdi. İkinci tur kurasında kim gelirse gelsin, en zevkli maçları yine Tottenham çıkaracaktır.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Dado Prso

Epeydir aklımda bu tip bir nostalji yapmak...Sadece fotoğraflar bile çok şey anlatabiliyor bazen nostaljilerde. Benim bu seride yapacağım daha çok kişiler üzerine olacak. Sadece futbola bağlı kalmam belki, farklı işlerle ilgili; farklı kişilikleri de hatırlar, kulaklarını çınlatırız.

Bu akşam Tottenham maçında goller peşpeşe geldikçe, gollü Şampiyonlar Ligi maçları gözümün önünden film şeridi şeklinde geçti. 8-3'lük Monaco-Deportivo maçını ve dolayısıyla Dado Prso'yu hatırladım. Bir daha kolay kolay hatırlayacağımı düşünmediğimden; hatırlamışken yazayım dedim.
Dado Prso; ismi güzel olmayan bir futbolcuydu öncelikle. Golcü dediğinin ismi kulağa hoş gelecek hocam. Zaten 30 yaşında Şampiyonlar Ligi'nde 1 maçta attığı 4 golle adını duyurana kadar tanıyanı da pek yoktu. O maçtaki performansından sonra zaman zaman milli takımda gördük kendisi.
30'un üzerinde forma giyip 9 gol atmış milli formayla... Fizikli,güçlü,kuvvetli bir adamdı. Ama sıradan bir oyuncuydu. Rangers son durağı olmuş Prso'nun...Bilmiyorum ondan sonra devam etti mi ? Beşiktaş'la sık sık adı yazılıyordu gazetelerimizde. Cacık bir transfer olma ihtimali yüksekti, ancak fizikli forvetlerin Türkiye'de iyi işler yaptığı göz önünde bulundurulursa bir sezon da olsa ligimizde izlemek isterdim.
Şimdiler Gebze-İzmit hattında şoförlük yapıyor. :) Görenler bilir, benzetir. En azından biz her gördüğümüzde benzetiyoruz.
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

UEFA Yılın 11'i Oylaması

2010 Yılı için Dream Team oylamamı bu şekilde yaptım. Mesut Özil, Schweinsteiger, Messi gibi isimleri kenarda bırakmak zor seçim oldu.
7 Aralık 2010 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Martin Jol Boşa Çıktı

Martin Jol Avrupa Futbolu'nda isim yapmış, saygı değer Hollandalı hocalardan birisidir. Tottenham'da yakaladığı başarılı ivme ile Tottenham'ı iyi yerlere oynatmış; ancak çok büyük başarılar elde edemeyerek ayrılmıştı. Beşiktaş-Tottenham maçındaki "Kartal gol gol gol" tezahüratından etkilenen Tottenham taraftarları, tezahüratı "Martin Jol Jol Jol" şeklinde White Hart Lane'de kullanmışlardı. Daha sonra Hamburg ile Türkiye'ye yolü düştü ve Galatasaray'ı eledi. Maç öncesi ve sonrası oldukça sempatik tavırlar sergilemiş, Türkiye'de Fenerbahçe'yi çalıştırmak istediğini söylemişti. Benim Fenerbahçe'nin başında görmek istediğim hocalardan birisidir. Hatta ilk sırada gelir. Zico tarzı babacan, hücum futbolu seven; medyayla da arası iyi bir hocadır. Sonuna kadar Aykut Kocaman destekçisiyim, yanlış anlaşılmasın. Martin Jol'la belki bir gün yollar kesişir. Belki kısa bir süre önce görevine son verilse; Galatasaray'a getirilebilirdi. Galatasaray'a da çok şey katabilirdi. Gittiği her yere birşeyler verir Martin Jol. Bakalım ne kadar süre boşta gezecek ?
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Fenerbahçe 2 - 1 Karabükspor

Geçen haftaların kopyası bir maç daha... Tek farkı; bu sefer daha az gol atabildik. Çok ilginç bir takımız. Taraftar olarak maç önceleri çok rahat oluyoruz. Özellikle Kadıköy'de goller atabileceğimizden eminiz. Ancak ikinci yarıda hem takım, hem taraftar çok stresli anlar yaşıyor. Bunun pek taktiksel bir nedeni yok gibi... Daha çok psikolojik bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum.

Lugano ve Yobo'lu savunma merkezinin dönüşü iyi haber. Ancak Emenike'nin bugün her ikisini de çok zorladığını gördük. Fizikli forvetler, her savunmacıyı bir nebze zorluyor. Ancak klas farkı önemli. Bizim oyuncularımız zaman zaman klas farkını gösteremediler bugün. Erken bir duran top golü, ardından çok şık atılmış bir Alex golü; maçın gollü geçeceğini işaret etti yine. Emre'nin iyileşmesi, Cristian'ın 2 maçtır istekli oynamasıyla orta sahada da iyi bir form grafiği sergiledik bugün. Çok üst düzey değildi ama diğer maçlara nazaran iyi oynadık. En azından eksik oynamadık. Emre zaman zaman oyunun içinde gözükmese de; bugün maçın kahramanlarından birisiydi. Mehmet Topuz hala şanssızlığını kıramasa da bugün çok iyi bir oyun sergiledi. İkinci yarıya yediğimiz golle başlamamız olumsuz bir havayı getirdi. Karabükspor istekli hücum yapmaya, biz de halsiz bir savunmaya büründük. Neyse ki Stoch--Selçuk değişikliği geldi. Selçuk oyuna girdiğinden beri topa hakim olan taraf biz olduk. Çok memnun kalmadım aslında bu değişiklikten ama kısa bir süre sonra Niang-Dia değişikliğinin yapılması durumu dengeledi.

Stoch'un biraz kendini toplaması lazım. Şutları çok cılız... Niang sertlikten yakındığından beri toplara eskisi gibi dirençli girmiyor gibi geliyor bana. Çekimser giriyor. Niang'ın bize en faydalı olduğu özelliği her topu güçlü fiziğiyle kullanabilmesiydi. İki maçtır çekimser oynadığı için fayda sağlayamıyor. Alex'e diyecek söz yok. Bugünkü jestlere, galibiyette pay sahibi olarak karşılık verdi. Zor da olsa, stresle de olsa; 3 puanı almak önemliydi.

İstiklal Marşı'mızın okullarda zorunluluğunun kaldırılması ve Alex'in kızı Maria'nin İstiklal Marşı'mızı okurken kameralara takılması manası derin bir durum diyerek yazıyı kısa keselim bu akşamlık.
5 Aralık 2010 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Birmingham 1 - 1 Tottenham

Birmingham'ı bu sezon ilk kez haftaiçi oynadığı Aston Villa maçında seyrettim. Zigic'ten epey faydalandıklarını gördüm. Dünkü Tottenham maçında da Zigic'ten faydalanmaya çalıştılar. Zigic'in asistiyle son bölümde beraberliği kurtardılar. Aslında Tottenham'ın golünde de pivot Crouch'un pozisyonun içinde olduğunu görüyoruz. Karşılıklı benzer goller denebilir belki ama Birmingham'ın golü çok daha organizeydi. Geçen sezonki gibi seri galibiyetler almaya başlayan, iyi bir hava yakalayan Tottenham nazara geldi. Biz Türküz aga, bunun başka bir açıklaması yok. Nazar bu nazar... Tottenham çok konuşulan bir takım değildir. Ancak son 10-15 günde nerede bir futbol muhabbeti görsem; Tottenham'dan bahseden insanlar görüyorum. Vaart'ın yokluğu ve Defoe'nin iyileşmesiyle geçen sezonki oyun düzenine döndü Tottenham. Ancak Vaart gelince Defoe bir süre daha yedek kalır gibime geliyor.

Önce Twente, sonra içeride Chelsea maçları var. Chelsea iyiden iyiye düşüşe geçti, kurtuluş maçı gözükecek onlar için. Arsenal-Tottenham maçı kadar çılgın bir maç daha izleyebiliriz.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Alex !

Alex'e başlık atmakta bile zorlanıyorum artık. Adam çok değişik, çok büyük, farklı bir adam... Faruk Sarman çooook uzaktan akrabam sayılır. Bir dönem Kocaelispor'da oynarken babası babama benim için Kocaelispor altyapısına verelim, oynasın demişti. Şartları uyduramadık, olmadı. Tek muhatabım oradan. Daha sonra Faruk Sarman'ın yolu Gebze'ye düştü zaten. Neyse ; Facebook'ta can sıkıntısına öyle bir bakınırken Faruk Sarman'ın profiline denk geldim. Ve albümlerinde yer alan şu fotoğrafa... Ee bir de altındaki yorumunu görünce Alex'i bir kez daha sevmek geldi içimden. Büyütülecek bir olay değil. Ancak Faruk Sarman'a karşı kaç defa maç oynadı ki Alex ? Faruk zaten kaç sezon Süper Lig'de oynadı ki ? Alex'in Faruk'u tanıması inanılmaz bir mütevazılık bence...

Alex'le sonsuza...
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Lazio 3 - 1 Inter

Yolculuk dolayısıyla kaçırdım maçı. Böyle mükemmel bir maç Cuma akşamı oynanmamalıydı. Açık konuşayım; Lazio'dan böyle çılgın bir futbol beklentim de yoktu. Uğurlu Kartal Olimpia maçtan önce yine Olimpico semalarında uçmuş. Lakin düztaban Matuzalem'in kadroda olması Olimpia'nın uğruna daha ağır basabilirdi. Benitez'in Inter'i mahvettiği ve muhtemelen kısa zaman içerisinde kovulacak olduğu bir gerçek. Ben bu maçta en kötü bir beraberlik bekliyordum, ama bu kadar iyi oynayarak kazanmayı beklemiyordum. Zaten Lazio bu sezonki galibiyetlerini çok ezici futbolla değil, üst düzey mücadele ile kazanmıştı.
Hernanes'i daha önce çok izlemediğim için; Lazio'da neler yapabileceği konusunda kafamda soru işaretleri vardı. Ancak şu da bir gerçek ki; forumlarda,gazetelerde bu adamın hep ön libero oynadığını okuyorduk. Adam bildiğin ofansif yönü ağır basan bir orta saha oyuncusu. Bildiğin saha içi lideri. Takımın beyni. Frikikten mükemmel bir gol bırakmış Inter ağlarına...
Lazio inanılmaz goller kaçırmış aynı zamanda. Mauri ve Floccari biraz gününde olsalar 5'e gidermiş maç. Yalnız maç 2-1'ken Cordoba'nın kaçırdığı pozisyon gol olsa; şans Inter'in yanında olabilirdi. Futbolda şansın da yeri var. Neyse ki Muslera çıkarmış o topu.
Zarate şüphesiz maçın yıldızı...İnanılmaz oynamış. Galibiyette payı en büyük olan oyuncu. Gol atan Biava'nın da hakkını verelim. Lazio savunmasında çok önemli bir isim.

Etti 30 puan... Şimdi Milan'ın puan kaybını bekleme zamanı....
4 Aralık 2010 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -