Archive for Temmuz 2010

Kolarov < --- > Garrido

Pandev, Ledesma, Zarate ve Kolarov... Lazio'nun sıradan bir takım olmasını önleyen, Lazio'yu kalkındıracak isimlerdi. Şimdi bu isimlerden sadece Zarate ve Ledesma kaldı. İkisi de geçen sezon eski performansından uzaktı. Bu sezon her ikisinin de yükü ağır olacak. Çünkü Kolarov hali hazırda Lazio'nun en büyük yıldızıydı. Başlı başına bir sol bek Kolarov. Jose Mourinho Real Madrid'e istemekle sonuna kadar haklıydı. Ancak paragöz Lotito City'ye daha yakın davrandı bu transferin gelişiminde...Sonunda hem City, hem Lotito amacına ulaştı ve Kolarov yeni sezonda Premier Lig'de olacak.

Garrido genç yaşta City'ye geldi. İlk geldiği dönem forma şansı buluyordu. Daha sonra arap para saçmaya başlayınca Bridge'in gölgesinde kaldı. Oyun stili olarak Kolarov'u andıran bir stili var aslında... Misal frikik bile atabilen bir sol bek. Fakat geçen sezondan maç eksiği olması büyük handikap olarak gözüküyor. Ayrıca İspanyolların ülke dışında çok başarılı olamamaları beni düşündürüyor. Garrido da adada başarılı olamadı. İtalya'da başarılı olup, istisnalardan birisi olmak zorunda. Şu aşamada hem Lazio'nun Garrido'ya, hem de Garrido'nun Lazio'ya ihtiyacı var.
31 Temmuz 2010 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Serie A 2010 - 2011

Şikesiyle meşhur olsa da severek izlemekten kendimizi alamadığımız İtalya Serie A ligi 29 Ağustos itibariyle başlayacak. Son yıllarda Inter'in hegomonyasında geçen ligde Inter'i sadece AS Roma zorlayabiliyor. Juventus ve Milan, belki biraz da Fiorentina zorlaması muhtemel takımlar. Ancak bu sezon Roma ve Juventus'tan pek umudum yok. Milan ise Inter'i zorlayabilir. Fiorentina sürpriz yapabilir. Inter'in Rafa Benitez'le neler yapabileceğini de görmek gerek. Konuşmak için erken. Lazio'dan ise bu sezon için de pek umudum yok açıkçası. Yine bir heyecanla , bir hevesle maçlarını takip edeceğim tabi ki. Özellikle Reja yönetiminde iyi bir toparlanma süreci geçirip ligde kalmayı başarmıştı Lazio. Takımın ihtiyacı olan oyuncular alınamadığı gibi Kolarov gibi önemli bir koz da gönderildi takımdan. Şimdi ismi geçen Garrido, Hernanes gibi isimler takıma katılırsa mutlaka katkı sağlarlar. Ancak Garrido Kolarov'u aratır, ona eminim. Lazio'yla ilgili sezon öncesi son bir değerlendirme yazısı yazmayı düşünüyorum.

Fikstüre Sampdoria deplasmanıyla giriş yapacak Lazio. Derbimiz ise 10.Hafta oynanacak. İlk maç ev sahibi konumundayız.

Lazio'nun fikstürü;
#1 Sampdoria (D)
#2 Bologna
#3 Fiorentina (D)
#4 Milan
#5 Chievo (D)
#6 Brescia
#7 Bari (D)
#8 Cagliari
#9 Palermo (D)
#10 As Roma
#11 Cesena (D)
#12 Napoli
#13 Parma (D)
#14 Catania
#15 Inter
#16 Juventus (D)
#17 Udinese
#18 Genoa (D)
#19 Lecce

Fikstürün tamamı aşağıdaki resimde...

29 Temmuz 2010 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Young Boys 2 - 2 Fenerbahçe

Sezon ilk resmi maçımızla birlikte resmi olarak başlamış oldu bizim için... Yeni bir sezon demek, Fenerbahçe'ye yerden yere vurmak için yeni bir fırsat demek kimileri için. Buna kendi taraftarlarımız da dahil maalesef. Mide bulandıran yorumlar okudum bu akşam. Twitter'da, Antu'da, haber sitelerinde abuk sabuk -mal mal- yorumlar var. Polyannacılık oynamayacağım. Fakat gerçekçi bir düşünce ile Fenerbahçe'ye baktığımda bu kadar da abartılacak bir durum göremiyorum ortada. Nedenlerini birazdan yazacağım...

Kura çekiminden önce Young Boys, Celtic ile birlikte istemediğim iki takımdan birisiydi. Çünkü Fenerbahçe'nin bir geçiş döneminde olduğu ve hazır olmadığı, üstüne bir de eksik olduğu ve yönetimin transferi bitiremeyeceği kuşkusu vardı içimde. Young Boys günümüz futboluna uygun oynayan bir takım olmamasına rağmen, oynadığı hücum futbolu Fenerbahçe'ye çoğu zaman ters gelen bir futboldur. Diri, çok koşan, çok pozisyona girmesi muhtemel takımlar bizi her zaman zorlamıştır. Bu tip takımlara karşı en büyük kozumuz olan Alex'i de kullanamadığımızda özellikle daha çok zorlanıyoruz. Celtic'i istememe nedenim de yine hazır olmayışımızın yanı sıra, Ada futbolunun da bize ters bir yapıda olmasıdır. Bu ikilinin dışında kalan takımlar ise rahat mağlup edilebilecek,hazırlık maçı havasında geçebileceğimiz takımlardı.

Aykut Kocaman'ın elindeki önemli eksiklere bakalım;
1- Lugano
2- Gökhan Gönül
3- Mehmet Topuz
4- Forvet.
5- Hazır olmayan Dia.

İki oyuncu savunmanın en önemli iki oyuncusu. Biri alternatifsiz gözüken Gökhan Gönül. Diğeri takımın savunmasının bel kemiği Diego Lugano. Zira gördük de bu akşam... Lugano yoksa Fenerbahçe savunması yok. 2006-2007 sezonundan beri gerçeğimiz bu. Nasıl Alex oynamayınca gol atamıyoruz diye eleştiriyorduk takımımızı ? Aynı şeyler Lugano'suz savunma için de geçerli. Tota yoksa savunamıyoruz hocam! Başka açıklaması yok. Para çok, referanslar iyi, Avrupa Kupaları'nda oynuyoruz, tesisler on numara falan da savunmada Bilica var. O ne olacak peki ? Her neyse bu farklı konu. Bilica da olsa, herhangi bir savunmacı da olsa eldeki malzemeden yararlanmak lazım. Savunmada Bilica olması Fenerbahçe'yi Young Boys'tan güçsüz bir takım yapmaz. Elindeki dar kadrodan çıkarabileceği en iyi kadroyu sahaya çıkardı Aykut Kocaman. Çok sorumluluk almayan, fakat belli bir tecrübesi olan Önder Turacı, iyi savunma yapan bir Bekir İrtegün ve mecburi istikametlerimizden saatli bombamız Bilica tercihlerinden başka seçenek yok maalesef.

Önder meselesini hiç anlayamıyorum yine de... Biz bu adamı Galatasaray'ın elinden kapıp getirmişiz. Oynadığı ilk sezonlarda takıma maksimum katkı sağlamış. Zico döneminde yedeğe düşünce pek çok yedek futbolcu gibi mutsuz olup takımdan ayrılmak istemiş, daha sonra olan hoca değişikliğiyle imza attığı Lokomotiv Moskova'ya cebinden tazminat ödeyerek Fenerbahçe'de kalmış bir oyuncu Önder Turacı. Herhangi bir çirkefliği, pisliği yok bu adamın. Fenerbahçe formasına, taraftarına saygısızlık yapmamış. Efendi, kapasitesinin farkında bir oyuncu. Milli takımda oynatabilmek çok uğraştığımız, hatta o zamanın en iyi yerli stoperi, üstelik sağ bek oynadığı pek çok maçta sırıtmamış, bana göre Gökhan Gönül'den daha iyi kesme orta yapabilen bir oyuncu Önder Turacı. Antu ağırlıklı olmak üzere yorumları uzun zamandır takip ediyorum Önder hakkında. Resmen üvey evlat. Deniz'in başını yiyenler, Selçuk'un başını yemeye çalışmaktan bıkanlar resmen Önder'e sarmışlar. Amatör takımda bile oynayamazmış, topçu değilmiş, adam değilmiş miş miş miş miş de miş. Bugün de çok kötü oynamış. Evet iyi oynamadı. Takımdaki pek çok arkadaşı gibi...Bir tane elinde çarpıp verilmeyen penaltısı bile var. Ancak boş kaleye giden topu çıkarmışlığı da var. Üstelik Young Boys ataklarının çoğu Önder'in kanadından değil, Andre Santos'un kanadından gelmiş.

Volkan'ın çok eleştirilen karakteri olgunlaştı. Son 2 yılda oldu bu. Ayrıca takımda Alex ile birlikte kendine en fazla güven duyan adam Volkan. Bugünkü performansıyla sayılı iyi kalecilerden birisi olduğunu gösterdi. Bilica'nın berbat oyunu devam ediyor. Kapandığımız zaman iyi güzel, kesici özelliği var. Topu ileri şişirme, rakip oyuncuyu kilitleyebilme gibi artı özellikleri var. Ancak Fenerbahçe topçusu olamaz Bilica. Geldiği günden beri söylüyorum. Zaman zaman kapasitesinin üzerine çıkıyor. Ancak taraftarın Bilica'nın kapasitesinin üzerine çıkmasını bekleyecek sabrı kalmadı. Bekir'i de eleştiriyorlar. Eeee adamlar haklı. Türk Futbolu'nda onca Nesta'lar, Maldini'ler, Lucio'lar, Puyol'lar yetişiyor; biz hala savunmada Bekir İrtegün'ü oynatıyoruz. Galatasaray ve Beşiktaş'tan iyi yerlileri -ki onların sayısı da bir elin parmak sayısını geçmez ya- koparmak kolay olmadığına göre; ya Anadolu'nun iyi yerlilerini alacaksın ya da kendin yetiştireceksin. Selçuk, Deniz Barış, Bekir, İlhan Eker, Serkan Balcı vs oyuncular Anadolu'nun en iyi yerli oyuncuları. Kesinlikle tartışmam bile bu konuyu. Bekir Fenerbahçe'ye gelmeden önce pek çok forumlarda futbol bilgisi yerinde olan arkadaşlar kendi takımlarına savunma rotasyonuna Bekir'i istiyordu. Daha iyisi varmış gibi Bekir'i beğenmiyoruz şimdi... Cristian Baroni geldiği günden beri savunduğum isimlerden oldu. Ancak 10 kişi kaldığımız maçta üzerine fazla yük alması gerekirken hiç sahada görünmedi. Takımı 9 kişi oynattı. Biraz sorumluluk almalı. Allah Emre'yi korusun demekle yetineceğim şimdilik. Kazım da çok savunduğum, forvet oynamasını istediğim bir oyuncuydu. Ancak Kazım bu akşamdan sonra gözümdeki değerini iyice yitirdi. Artistlik peşinde olan bir hakeme koz verdi. Bir değil, iki değil... Kazım futbolcu olabilir ama asla iyi bir profesyonel olamaz. Fenerbahçe formasına yakışmıyor. Alex sorumluluk almaya çalıştı yine, elinden geleni yaptı. Alex'i eleştirmek gibi bir saygısızlıkta bulunamam. Stoch henüz yeni başladı, iyi devam edeceğine şüphem yok. Şüphem; olur da Aykut hoca başarısız olursa Stoch gibi, Issiar Dia gibi değerler Fenerbahçe'ye geldikleri için pişman olabilirler. Çünkü bu adamlar potansiyelli. İyi bir takımda oynamayı hak ediyorlar. Gökhan Ünal'ı da eleştirmeyeceğim. Elinden geleni verdi. 10 kişilik takımda daha fazlasını yapmasını beklemiyordum.

Son olarak Semih Şentürk... Eleştirilebilir tabi ki. Fakat büyük Fenerbahçelidir Semih. Eleştirmenin bokunu çıkarmamak, mide bulandırmamak gerekir. Bize yaşattığı sevinçler çok fazladır. Semih Fenerbahçe'ye layık değil diyenler var. İşte bunu söyleyenler Fenerbahçe'ye layık olmayan taraftarlar aslında... Sonuna kadar Semih Şentürk! Elimizdeki değerleri bu kadar çabuk silip atmamalıyız. Ben duygusal yaklaşıyorum belki de. Semih'in bize yaşattığı sevinçleri unutamıyorum. Ne olursa olsun bu kadar nankör olmamalıyız. Lütfen...!

Takım kötü oynuyor. İyi pas yapamıyor. Aykut hocaya güveniyorum, eksikler takıma katılınca mutlaka daha iyi olacağız. Zico geldiğinde de zorlu bir geçiş dönemi geçirmiştik. Aykut Kocaman ile de öyle olacağını düşünüyorum. Biraz sabır... Aykut Kocaman'a erken görev verildi bence. Ancak destek olmak bizim görevimiz... Lütfen asıl görevimizi unutmayalım. Basının çokça eleştireceği Aykut hocamızı, efsanemizi ağır eleştirmeyelim. Basına, düşmana yem etmeyelim... Benim umudum var.

Tekrar okuyamayacağım kadar uzun, belki de sıkıcı bir yazı oldu. Tepkimi dile getirmek istedim. Okuyan, göz atan herkese selamlar...
28 Temmuz 2010 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

21

27.07.2010 itibariyle 21. yaşımı geride bırakmış bulunuyorum. Geçen sene de blogumda 20. yaşımla ilgili yazmıştım. Şaka maka gelip geçici bir heves diye düşündüğüm blog tutma olayım da 1,5 seneyi aşmış :) Sevdiğim, hatta sevmediğim, tanıdığım, tanımadığım pek çok insandan mutlu edici doğum günü mesajları aldım bugün. 20.yaşım hayatımda geçirdiğim en sümsük yaştı. 21'de ise kendimi toparlayıp, güzel şeyler yaptığımı düşünüyorum. Okulumu bitirdim, iyi bir işe girdim, vatana millete hayırlı bir evlat olma yolunda ilerliyorum kendimce :)

Kendi blogumda da bugünü dondurmak istedim. Hayatımdaki herkese teşekkür ederim...









27 Temmuz 2010 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Büyük Kaptan !

Büyük Kaptan Damir Mrsic basketbolu bıraktığını açıkladı. Fenerbahçe'de İbrahim Kutluay'dan daha çok sevdiğim bir Basketbolcu varsa; o da Damir Mrsic'tir.

Yolun açık olsun üçlüklerin efendisi...
26 Temmuz 2010 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler

Fenerbahçe 2010-2011 Formaları

Sabırsızlıkla beklediğimiz yeni sezon formalarımız nihayet tanıtıldı. Bu tanıtım organizasyonunu Türkiye'de en iyi yapan kulübüz, onu da söyleyelim. Fakat bu sezonki formalarımızı organizasyon bile kurtaramadı gibi geldi bana. Efsanemiz çubuklu forma bile çok hoşuma gitmedi. Daha güzel bir dizayn bekliyordum. Hele ki Milan'ın çubuklusunu falan görünce... Çubuklu forma geçen sezonkiyle hemen hemen aynı. Arkasının da çubuklu olması dışında pek farkı yok. Belki lacivert şortla, beyaz şortla ve sarı şortla 3 farklı kombinasyonu yaratılır. O zaman en azından daha şık geleceğini düşünüyorum. Yine de çubuklu her zaman candır tabi. Kutsaldır.
Bir sezon aradan sonra tekrar beyaz forma... Fenerbahçe'nin beyaz formaları hep güzel olmuştur. Bu da epey sade olmuş. Kabartma arma olayını her yıl yapacağız gibi artık... Eee geçen sezon epey tuttu tabi. Adidas da kabartma desenlere her tasarımında yer vermeye başladı. Beyaz formanın önündeki desen çok şık. Futbolcularımıza da epey yakıştı. Aragones dönemindeki beyaz bayrak formamız favorim bu arada. Giymeye kıyamıyorum. Alex'e imzalatıp çerçeveletme planım var bakalım...
Yeşil rengini oldum olası sevmem. Mecbur kalmadıkça giymem. Taraftarın bu yıl buna benzer bir tasarım isteği vardı. Muhtemelen onu yerine getirmiş yönetim. Fakat yeşilini pek beğenmedim. Tonu biraz daha farklı olabilirdi. Palamut formayı çok şık yapıyor. Lakin rengi sınıfta kalmış. Farklı zevklere hitap eden bir forma...
İşte bunu beğendim. Antrenman tişörtlerinden belliydi böyle bir model geleceği. Rengi hoş, tasarımı hoş, umarım sıkça giyeriz.
Bu forma da satışa sunulacakmış bugün. Şık bir kaleci forması...
Dia'ya çok yakışmış mavi forma. Hafiften bir Chelsea formalı Makalele havası katmış. Giyelim şu formayı beee... Diğerlerine nazaran en şıkı bu sanki.

Formalarla birlikte iyiyden iyiye yeni sezon heyecanı sardı. Forvet transferiyle daha da saracağı kesin... Lig başlasın artık. Bu arada eski üyelerine Lig Tv'yi 77 liradan satan zihniyete sokayım !
24 Temmuz 2010 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Galatasaray 0 - 1 Fenerbahçe

Şu maçla ilgili ne yazılabilir ? Hazır olmayan, berbat oynayan iki takımın mücadelesinde değişmeyen şey yine Fenerbahçe'nin kazanması oldu. Onun dışında futbol kötü, hakem kötü, taraftar kötü, sıkıcı bir maçtı. İki takımın dostluk maçı yapması mantıksızdı kabul. Alex maçtan önce söylediklerinde haklıydı. Maç da hiç o havada geçmedi. Bunda futbolculardan çok hakemin payı var aslında. Hakem ortamı geren bir yönetim sergiledi. Kahvedeki adamları bile çileden çıkardı bu kararlar. Herkes gayet sakin bir şekilde izlemeye başlamıştı maçı. Hakemin elinde kartla dolaşması, her müdahalede oyunu faul ile durdurması sinirleri epey gerdi. Bir ara çevreme baktım söven sövene... Hakem kötüydü tamam da; bir yandan da diyorum "elin hakemi acımıyor." Selçuk çok gereksiz atıldı. Kırmızı kart belki ağırdı ancak 15 dakikada 3-4 sarı kart çıkarmış, en ufak şeyde düdük çalan bir hakeme Selçuk gibi tecrübeli futbolcunun o hareketi yapmaması gerekiyordu.

Biraz Fenerbahçe'ye değinelim. Henüz hazır değil. Hem de hiç değil... Oyuncuları çok heyecansız görüyorum, inşallah yanılırım. Yeniler ne kadar heyecanlıysa, eskiler o kadar heyecansız. Takım doğru düzgün pas yapamadı. İlk top çevirdiğimizde dakika 74'tü. Aslında pas yapabilen bir takım yapısına sahibiz. Bilica berbat bir stoper. Geçen sezon zaman zaman kendini aşan performans gösterdi. Fakat Fenerbahçe'nin stoperi olamayacak kadar kalitesiz bir isim Bilica. Hele artistik tavırlarıyla taraftarın iyice antipatisini kazanmaya başladı. Ne olur görün artık, bir stoper transfer edin! Volkan Demirel sahada kendine en çok güvenen isimdi. Bir kaç pozisyon olmasına rağmen rahat bir maç çıkardı. Kaptanlık pazubandı da çok yakıştı. Bekir İrtegün defansif olarak iyiydi, hücumcu bir bek kalitesi yok zaten kendisinde. İkinci yarının belli bir kesiminde Bekir'i stoperde; Okan Alkan'ı sağ bekte izlemeyi bekledim. İlhan Eker çok sert oynuyor. Biraz daha kontrollü olması lazım. Yalnız ileriye oynayabilen bir stoper gibi. Bir iki olumlu denemesi oldu bu konuda. Andre Santos çok kilo almasına rağmen kalitesini ortaya koydu yine. Golü şıktı. Lakin asıl görevi olan savunmayı da hiç aksatmadı. Hep son müdahaleleri Andre Santos yaptı. Skora katkı yapan bir sol bekimiz olması ekstra bir getiri bizim için. Cristian Baroni'yle ilgili geçen sezon hep olumlu yorum yaptım. Dün akşam beğenmedim. Sadece golde gözüktü,onda da tam gözüktü. Kumaşı çok iyi, tereyağından kıl çeker gibi top kapışlarına hastayım. Daum stoperlerle çok iç içe oynatıyordu. Aykut Kocaman biraz daha hücuma katkı yapma görevini verirse, dünkü paslarını çok sık izleriz sezon içinde. Kazım çok etkisiz, Stoch ise çok istekliydi. Stoch'u ligimizde anca faul yaparak durdururlar. Kazma sağ ve sol beklerle dolu ligimiz. Stoch umarım sakatlanmaz. Gökhan Ünal çok etkisizdi. Semih çok geç oyuna girdi. Fakat Gökhan Ünal'ın 90 dakikada yapamadığı ileride top tutma işini aldığı ilk topta yaptı. İleride top tutma konusunda Türkiye'deki en iyi forvet Semih. Mental olarak hazır hale geldiğinde eski Semih'i izletir bize...Selçuk'un atılmasıyla orta sahanın direnci azalınca Alex de çok etkili olamadı. Takımı beğenmedim, ancak henüz oturmadığını da biliyoruz. İki hızlı kanatla, diri bir forvetle oynayacağımızı biliyoruz. O günü görmeyi de sabırsızlıkla bekliyoruz.

Galatasaray'la ilgili de kısaca birşeyler yazayım. Arda maçta en etkili oyuncularıydı. Ufuk Ceylan ve Aykut'la lig bitmez. Kaleci almaları şart. Cana sert ve düz oynadı, kısa zamanda pek kendini gösteremedi. Musa'nın fiziği yaşına göre çok iyi , iyi beslenmiş. Mehmet Batdal iyi ancak heyecanlıydı. Sabri yine küçük enişte... Ayhan hala Galatasaray'da nasıl oynayabiliyor anlamıyorum. Servet ve Gökhan Zan'ın ağırlığı bizim Stoch ve Dia'nın işine çok yarar. Emre Çolak'ta iş var. Diğer gençler hakkında pek fikir sahibi değilim.
Son olarak şu görüntüler NTV Spor'dan neden kaldırılmış anlayamadım. Aynı şeyleri Kazım yapsaydı, Emre Belözoğlu yapsaydı bugün manşetlerdeydi. Belki de maçın önüne geçmişti. Türk futbolcusunun egosu tepelerde geziyor maalesef. Ne kadar futbol izlettin de, ne oldu da dayılanıyorsun taraftarlara ? Taraftarlar sütten çıkmış ak kaşık demiyorum, milli futbolcuların böyle hareketler yapmaması gerekiyor diyorum. Arda ve Sabri isimlerini hep böyle şeylerde duyuyoruz diyorum.

Berbat bir organizasyon bitti geçti neyse ki...
22 Temmuz 2010 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Simone Inzaghi & Gaia Lucariello

Lazio'nun sahalarda pek göremediğimiz, aynı zamanda Filippo'nun kardeşi olan Simone Inzaghi'nin sevgilisi Gaia Lucariello ile görüntüleri...

Goygoycu.com tarzıyla söylemek gerekirse ; Simone'nin Gaia'yı emizlemesi...



Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Takvim'den İnciler

Türkiye'nin büyük gazetelerinden birisi olan Takvim gazetesinin internet sitesinde yer alan bir haber... Haberde Fenerbahçe'nin stoper için Fildişi Sahilli oyuncu Kanga Akale'ye teklif yaptığından bahsedilmiş. İyi atılmış fakat iyi tutturulamamış bir haber olmuş bu. Zira Kanga Akale ofansif ağırlıklı bir sol kanat oyuncusudur. Sol bek oynamışlığı da vardır, lakin stoper ?
21 Temmuz 2010 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Fransa Pazarını Keşfettik

Birkaç hafta önceydi. Evde kendimce PES 2010 kadrolarını güncelliyorum,taktikleri falan ayarlıyorum. Kadro konusunda her zaman Football Squads sitesini referans alırım. Fransa Ligi'nde oyalanırken Nancy'deki Issiar Dia ismi gözüme çarpıyor. O zamanlar da Aykut Kocaman'ın açıklaması var; hızlı oyuncular istiyorum gibisinden... Issiar Dia ismini ise birkaç sene önce bir İngiliz scout sitesinde görmüşlüğüm var. O listede has adamlarımdan Victor Moses'in de ismi vardı. Dia'yı da merak edip birkaç sefer izlemişliğim var dolayısıyla. Aykut Kocaman'ın bu demecinden sonra "Ulan şu Dia'yı Fenerbahçe'ye getirsek ya!" diye düşünce geçti içimden. Temiz kalpliymişim ki ; 4-5 gün sonra Issiar Dia transfer dedikodusu yayılmaya başladı. Açık söyleyeyim ; Fenerbahçe'nin böyle bir transfer yapacağını, Fransa'dan genç oyuncu bulup alacağını hiç tahmin etmezdim.

Hazard ve Krasiç isimleriyle epey uğraşıldığı belli. Hazard müthiş bir yatırım olurdu. Krasiç de çok üst düzey futbolcu ancak transferde gönülsüz olması, transferi gerçekleşse bile ileride sorun yaratabilir izlenimi yarattı bende. Alternatif olarak çok güvendiğimiz Aykut hocamızın isteğiyle Issiar Dia ismi gündeme alındı ve transfer dün akşam resmi olarak açıklandı. Dia transferi gündeme geldiğinde Antu'da olumlu şeyler yazmıştım. Böyle potansiyeli olan, genç, hızlı oyuncular Türkiye Ligi'nde her zaman iş yapar. Takımlarına her zaman katkı sağlar. En önemli özelliklerinden biri de ileride takımlarına para kazandıracak nitelikte olmalarıdır. Issiar Dia da bu tanıma uyan oyunculardan.Hızlı, adam geçen, içe kat eden, aynı zamanda kontra atak futbolunda da faydalanabilinecek bir futbolcu. Bitiriciliği zayıf, defansı neredeyse sıfır ve Afrika Kupası döneminde takımdan 1 ay civarı ayrı kalması söz konusu. Bunlar transferin dezavantaj olarak gözüken kısımları. Fakat zaman ne gösterecek göreceğiz. Dia'yla ilgili bir kuşkum da ; defansif yönünün olmayışından dolayı Gökhan Gönül'ün yükünün biraz daha ağırlaşabilecek olması. Stoch'u da böyle düşünüyordum; fakat Stoch hazırlık maçlarından süratle savunmaya koşarak en azından rakibi oyalıyor, hamlesini geciktiriyor ve Andre Santos'u rahatlatıyor. Süratli olan Dia da bunu yapabilir pekala. Benim düşüncelerimden birisi de Aykut Kocaman'ın önümüzdeki sezon Alex ayrıldığında ; 4-3-3 sistemine geçeceğidir. Yapılan transferler bunu gösteriyor. İki hücumcu sağ bekimiz var mevcut kadroda. İki de hücumcu kanat oyuncumuz oldu. Bu kanat oyuncularının ikisi de 3 lü forvetin sağında ve solunda oynayabilir. Aykut Kocaman'ın kafasında mutlaka böyle birşey olduğunu düşünüyorum. Dia ve Stoch'un bu sezon saha içerisinde sürekli yer değiştirerek oynadıklarını da göreceğiz. Bu da en azından taktiksel olarak saha içinde +1 müdahale yapma hakkı kazandırır Aykut hocaya... Issiar Dia Fenerbahçemiz'e hayırlı olsun.
Galatasaray'ın transferleriyle ilgili pek yazma huyum yoktur. Fakat Fransa'ya değinmişken Pino'dan da bahsetmek istedim. Dia ile hemen hemen benzer özellikleri olan, top hakimiyeti biraz daha iyi bir oyuncu Juan Pablo Pino. Geçen sezon yaşadığı sakatlık sorunu, devamlı oynamasına engel oldu ve istikrar sıkıntısı yaşayabilecek bir yapıya sahip. Juan Pablo Pino'nun Galatasaray'da başarılı olacağını düşünüyorum. Ligimize genç ve potansiyelli oyuncuların gelmesi sevindirici... Özellikle yıllardır keşfedilemeyen Fransa Pazarı bizim takımlarımız için maden değerindedir. Pino ve Dia başarılı olursa eğer bu pazardan daha fazla futbolcu getirebileceğimizi düşünüyorum. Fransız takımları çok iyi scout ekiplerine ve çok iyi altyapılara sahipler. Eğer bir futbolcu Fransız değilse ve gençse mutlaka iyi bir scoutun ürünüdür orada. Dolayısıyla Dia,Pino gibi isimler ligimizde büyük sıçrama yapabilecek isimler.

Fransa Pazarı'na atılmamız da futbolumuz için hayırlı olsun o zaman...
Yazan: steven_stiffler

19.07

19.07 Dünya Fenerbahçeliler Günümüz Kutlu Olsun...

Bir gün gitsek biz mezara,
Gözümüz kalmaz arkada,
Evladıma miras bu sevda...
19 Temmuz 2010 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

WC 2010 - En İyi Onbirim

Adettendir, kendimce en iyi onbirimi belirledim ben de. İspanya'yı beğenmeyen biri olarak İspanya'dan epey oyuncu aldım kadroma :) Ben İspanya'yı değil; her turnuvada oynanan aynı tip futbolu eleştiriyorum aslında. Ofansif orta saha oyuncularının defansif oynamalarını, savunmaların ileriye çıkmaya korkmalarını eleştiriyorum. Gol yemeyeyim zihniyetini, gol atayım zihniyetine tercih edenleri; ve 1-0 cı zihniyeti eleştiriyorum. Buna açıklık getireyim.

Iker Casillas : Dünyanın en iyi kalecilerinden tartışmasız. Bire birde en etkili kaleci aynı zamanda. Karşı karşıya pozisyonlar rakibe korku salan bir özgüveni var. Yine o özelliğiyle Robben'i engelledi akşam. Turnuva boyunca kalesini gole kapattı. Şüphesiz önündeki savunmanın da payı var. Ancak sadece akşam kurtardığı 2 pozisyonla bile şampiyonluğu aldı diyebiliriz.

Sergio Ramos : Maicon'un eve erken dönmesiyle Ramos'u daha fazla izleme şansı bulduk. Lahm ile Ramos arasında kaldım, lakin seçimimi daha iyi olduğunu düşündüğüm Ramos'tan yana kullandım. Hücuma desteği var, savunması kuvvetli, fiziği müthiş. Şampiyonluğun mimarlarından. Eğer Jose Mourinho Maicon'u alıp Ramos'u stopere çekerse, ayıp eder.

Per Mertesacker : Ağır, zaman zaman kazma bir oyuncu Mertesacker. Fakat son 3 uluslararası turnuvada Alman savunmasının en kaliteli ismi olduğunu kanıtladı. Özellikle Arjantin maçında çok üst düzey oyun ortaya koydu. Mertesacker severiz, ilk onbire ekleriz. Lugano da çok iyiydi, sakatlıktan dolayı en kritik maçı kaçırması ve son maçta 3 gol yemelerinden dolayı Mertesacker'i seçtim.

Carles Puyol : PES oynarken en sinir olduğum adamdır. Herkesi geçiyorsun bir şekilde, Puyol'a takılıyorsun. Gerçekte de öyle çünkü. Rakip forvetlerin karşısında tam bir kabus. Eğer futbolcu olsaydım, Puyol'a karşı oynamak istemezdim. İnsan değil.

Jorge Fucile : Uruguay'ın hem sağ bek,hem sol bek oynayabilen oyuncusu. Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjisi var. Sol bekte bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum. Kupanın en iyi sol bek oyuncusu Jorge Fucile. 90 dakika git-gel, git-gel.

Sami Khedira : Nihayet görmek istediğim uluslararası alanda gördüm Khedira'yı. Stuttgart'ta çıkış yaptığı dönemlerde daha ofansif rol üstleniyordu. Zamanla o da defansif oyuncu kıvamına geldi. Alman milli takımının etkili orta sahasını rahatlatan isimdi. Gösterişsiz, sade oyununu 3.lük unvanını getiren golle süsledi. Tipi de Mehmet Topuz'a benzemese iyiymiş.


Bastian Schweinsteiger : Dünyanın en iyi orta saha oyuncularından birisi. Tam bir aygır. Daha önce genelde sol kanatta izliyorduk. Sağ kanatta oynayabiliyordu. Bu kupada orta sahayı parselleme, rakibi ilk karşılayan olma, takımı atağa kaldırma görevlerini layıkıyla yaptı. Gözler kız arkadaşı Sarah'yı da aradı tabi. Şıvaynşıtayger bu onbirde olmazsa olmaz.

Arjen Robben : Sakatlıktan çıkar çıkmaz büyük katkı verdi Hollanda'ya. Zaten durdurulamaz bir oyuncu. Puyol gibi gladyatör görünümlü bir insanı alt etmeyi başardı akşam. Casillas engelini aşsa, şüphesiz Milli kahramandı bugün.

Wesley Sneijder : Hollanda'nın Cristiano Ronaldo'su. Her yerden şut vurma huyu kendisini itici kılsa da ; attığı gollerle Hollanda'yı finale getiren isimdi. Dün kupayı kaldırsa, müthiş bir rekora imza atacaktı. Hem Serie A, hem CL, hem Dünya Kupası, hem de muhtemel UEFA Süper Kupası ile adını tarihe yazdıracaktı, kısmet olmadı. Sneijder'siz Hollanda düşünülemez.

David Villa : İspanya'nın 1-0 cı zihniyetinde iş bitirici adam rolünü üstlendi. Sol kanada yakın oynadığı maçlarda bile gollerini attı. 1-0 lar David Villa ağırlıklı geldi. Tartışmasız büyük golcü. İspanya milli takımıyla daha da büyüyor. Eğer sakat falan olup oynamasaydı, İspanya sabahlara kadar top çevirirdi.

Diego Forlan : Kupanın yıldızı. Uruguay gibi mütevazı görünen bir takımın herşeyi. Hatta abartayım; ben Uruguay bayrağındaki güneşe benzetiyorum Forlan'ı. Frikik attı, vole attı, uzaklardan yazdı, mesafe tanımadı. Yarı finalde attı, üçüncülük maçında attı. Attı da attı. Altın Top ödülünü sonuna kadar haketti. Bir Diego Forlan daha kolay kolay gelmez Uruguay'a.
12 Temmuz 2010 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler

España

Hayatımda izlediğim en sıkıcı Dünya Kupası organizasyonu nihayet sonlandı. Bir gün bir futbol organizasyonuyla ilgili "ohh bee bitti" diyeceğim hiç aklıma gelmezdi. Büyük hevesle izlemeye başladığım maçların bir çoğunda sıkıldım. Şili'nin maçları, Uruguay'ın maçları, Arjantin'in ve Almanya'nın maçları genelde göze hitap eden maçlardı.

İspanya ve Hollanda'nın final oynaması sürpriz değildi. İspanya zaten oturmuş, makine düzeninde işleyen bir takım. Hollanda ise alıştığımızın aksine daha çok kısa pas yapan, temposu düşük oynayan bir takım. Modern futbolda altın kurallar ; seyirciyi uyutmak, çok pas yapmak, tempoyu düşük tutmak, savunmada boşluk vermemek. Bizim bildiğimiz Hollanda bu tanımın çok tersi bir takımdı. Nitekim eleme gruplarında da göze hoş gelen futbollarını oynamaya devam ettiler. Fakat Van Marwijk kurt hoca. Modern futbolun, modern teknik direktör anlayışına uyarak takımı daha temposu düşük oynatmaya başladı. Kupa boyunca bu oyunu sürdüren Hollanda'ya biraz da şans yardım edince finalin kapısı açıldı. İspanya dün akşam maça hızlı başlayan taraf oldu. 10 dakikada 2 gol pozisyonları buldular. Lakin Hollanda'nın oyunu dengelemesiyle maç beklenen hale geldi. Sabaha kadar 0-0 moduna geçti iki takımda. Araya bir gol sıkıştır,galip gel anlayışı hakim oldu. Araya gol sıkıştırma şansına en fazla yaklaşan takım ise Hollanda oldu. Robben'in kaçırdıkları Robben'in klasını sarsacak kadar kötü, Casillas'ın değerini gösterecek kadar iyiydi. Hollanda'nın finale gelmesinde en büyük pay şüphesiz Sneijder-Robben ikilisine aitti. Fakat dün akşam Robben'in iki net golü atamaması, Sneijder'in her aldığı yerden şut vurması Hollanda'yı şampiyonluktan etti.

Howard Webb'i PSV deplasmanında Deivid'i haksız yere attığından beri takip ederim. Bir tane hatasız maçını görmedim. Lakin hem Fifa, hem Uefa, hem de İngiliz Federasyonu hep kritik maçları bu Howard Webb'e verir. Kart konusunda Hollanda'ya çok tolerans gösterdi. Fakat en kritik hatayı golden önce korneri vermeyerek yaptı. De Jong'un 30'da atılmasıyla, 116'da yanlış kararın gol olarak dönmesi aynı şey değil. De Jong atılsa oyuna müdahale etmek için şansı ve 60 dakikası var Marwijk'in. Ancak 10 kişi oynayan bir takım topu ileride tutmalı. 116'da bu takımın elinden bu şansını yanlış kararla alırsan,o top da gol olursa; geri kalan 3 dakikada mucize beklemekten başka birşey yapamaz. Iniesta'ya da çok kıl olmaya başladım. Her büyük hakem hatasının ardından gol atma görevi üstleniyor adam :) Chelsea maçındaki skandal Ovrebo yönetiminde de son dakikada golü atma görevini üstlenmişti. Golü Jarque'ye armağan etmesi anlamlı ve hoş bir davranıştı.
Euro 2004'te Yunanistan'ın şampiyonluğu neyse; 2010'da İspanya'nın şampiyonluğu o benim için. Tamam futbol kalitesi olarak çok farklıydı. Lakin 20 sene sonra şampiyona baktığında kimse futbolu hatırlamaz. Yunanistan da, İspanya da sıkıcı futbollarıyla şampiyon oldular. İyi pas yapması İspanya'nın futbolunu güzel kılmaz. Ben seyirciyim, iyi futbol görmek istiyorum. İspanya'nın kupayı alması beni çok bağlamaz. Neyse ki bitti. Hayatın gerçeklerine dönebiliriz artık. Bugün Fenerbahçe'nin kampı başlıyor, Stoch geliyor, yeni formalar geliyor. Yeni transferin eli kulağında...

Ekleme : Bu arada yazarken unuttum. Kupa törenleri tekrar saha içinde yapılmalı. Tribünde yapılınca eski coşkuyu vermiyor bence. Kupalar sahaya inmeli, tören saha içerisinde yapılmalı. Tribünde çok yavan geliyor.
Yazan: steven_stiffler

Gözden Kaçan Bir Transfer : Cesar Azpilicueta

Osasuna'nın 1989 doğumlu sağ beki, bu sezon Bonnart'tan boşalan bölge için Marseille'ya transfer olmuş. Benim de gözümden kaçmış bu transfer. Azpilicueta La Liga'nın en iyi, en potansiyelli genç oyuncularındandı şüphesiz. Marseille Bonnart gibi düz bir adamın yerine, geleceği olan çok iyi bir sağ beki; piyasası kızışmadan takıma kazandırarak başarılı bir transfere imza atmış. Azpilicueta'yı Marseille'da takip etmeye çalışacağım.

Aşağıdaki linkte de Marseille ile imzası ve ilk görüntüleri var;
http://www.youtube.com/watch?v=FsWAa1OVi7c
9 Temmuz 2010 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Lazio 2010 - 2011 Formaları

Nihayet Lazio'nun formaları da piyasaya çıktı. Daha önce birkaç model internete düşmüştü. Fakat kesinleşen formalar bunlar. Mavi forma klasik iç saha forması. Reklamsız hali kalıcı olursa çok iyi olur. 2008-2009 yılında giydiği formayla hemen hemen aynı gibi.
Bu forma alternatif forma mı ? Kaleci forması mı ? Ayırt edemedim. Umarım kaleci formasıdır. Yeşili çok kötü. Lazio kaleci formasında genelde yeşil ve sarıyı tercih ettiğinden kaleci forması olma olasılığı yüksek.
Deplasman forması çok şık. Enine siyah-beyaz şık bir forma dizayn edilmiş. Rocchi kaptanın üzerinde bir başka şık duracağı kesin.
Bu kaleci forması. Pek hoşuma gitmedi, daha sade bir tasarım düşünülebilirdi.
8 Temmuz 2010 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Mark Bresciano Lazio'da

Lazio Bresciano ile 2 yıllık anlaştığını nihayet açıkladı. Mark Bresciano belli bir kalibrede, iyi bir oyuncudur diyerek Ömer Üründül stili bir cümleyle giriş yapayım. Yıllarını Serie A'nın orta sıralarına vermiş olması önemli bir noktadır. Lazio'nun bir türlü büyümeyen vizyonunun, maddi kriz bahanesi adı altında yerinde saymaya yönelik takım kurduğunun göstergesidir bu transfer. Bresciano asla Lazio'yu üst seviyeye çıkaracak oyunculardan birisi değildir. Elde potansiyel varken; Kolarov, Zarate, Ledesma gibi satıldığında para kazanılacak ve iyi transferler yapılmasını sağlayacak isimler varken yok yere yerinde saymayı tercih ediyor başkan Lotito. Tabi ki bu 3 ismin ayrılmasını istemem. Fakat Lazio'nun eski günlerini dönmesi temennisiyle , böyle bir adım atılmasının olası olduğunu düşünüyorum.

Mark Bresciano Lazio'ya hayırlı olsun.
7 Temmuz 2010 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Arjantin 0 - 4 Almanya

İşte turnuvanın başından beri beklediğim, domuşmuş bir Maradona suratı. Hocalıkla uzaktan yakından alakası olmayan ; "Hadi oğlum yapabilirsin" anlayışıyla hocalık yapan, bunun yanında Yılmaz Vuralvâri tavırlarıyla iyiden iyiyi antipatimi kazanan Maradona kadro seçiminde, onbir seçiminde yaptığı hataların bedelini Almanya karşısında ağır bir şekilde ödedi. Bu takımın sağ beki yok. Zanetti gibi joker oyuncuyu almayarak ; Otamendi'den , Jonas'tan sağ bek yaratmaya çalıştı Maradona kupa boyunca. Bir nevi Otamendi gibi genç bir yıldız adayının da kariyerini baltalama girişiminde bulundu. Otamendi'nin adı Real Madrid'e geçiyordu. Fakat stoper olarak. Büyük üstat,şovmen Maradona Otamendi'yi sağ bekte kullanarak oyuncunun performansını epey etkiledi. Haa herhangi bir transferini çok etkiler mi ? Sanmam. Ama geciktirir. Mesela bugün Otamendi 10.dakikada kırmızı kartla oyun dışı kalmalıydı. İlk gol pozisyonunda yaptığı hareket bariz sarı kart gerektiren bir hareket. Hakem maçın başı falan demeyip o kartı vermeliydi. Aynı hareketi 10. dakikada bir kez daha yapan Otamendi bu sefer sarı kart gördü. Fakat o kart, o dakikada kırmızı olsaydı Almanya eksik rakibini daha fazla rencide edecekti şüphesiz. Tam bir kütük Otamendi. Mascherano koskoca Arjantin'in orta sahasını tek başına toparlayacak oyuncu değil. Almanya gibi dirençli bir takıma karşı orta düzey bir hoca bile olsa bugün Veron-Mascherano ikilisiyle başlar ; takımının direncini arttırırdı. Maradona işte... Ayrıca zaten geç parlayan, geç yıldızlaşan ve 2010'da Dünya Kupası şansı yakalayan Milito'yu hiç kullanmayarak hakkını gasp etmiştir Maradona.

Almanya turnuvanın en iyi oynayan, kupayı en çok hak eden takımı. En çok gol atanı da aynı zamanda... Ve en zor rakipleri 4er 4er gol atarak eleyen takım Almanya. Bu saatten sonra da turnuvanın en büyük favorisidir. Yarı finalde İspanya'yı eleyeceğini düşünüyorum. Nasıl bir millet arkadaş !? Her turnuvada en az yarı finali gören, her zaman iyi bir jenerasyon yetiştiren bir ülke. Garip tarafı, en üst düzey oyuncuları Bundesliga'nın üst düzey takımlarında oynuyor. Yurtdışına pek adam gönderemiyorlar. Ee Bundesliga'nın üst düzey takımlarından Bayern hariç hiç biri İspanya-İtalya-İngiltere'nin üst düzey takımlarıyla boy ölçüşecek konumda da değil. Böyle bir disiplin, böyle bir futbol arzusu keşke Almanlar'ın değil de; bizim genlerimize işleseydi. Almanya yarı finalde Müeller'i aramaz. Yerine Trochowski'yi bekliyorum ben. Maçın yıldızı Schweinsteiger'i de hayranlıkla izledim bir kez daha. Yalnız gözlerim sürekli Euro 2008'e damgasını vuran, Şıvaynşıtayger'in biricik nişanlısı Sarah Brandner'i arıyor. Larissa Riquelme'ye daldık, Sarah'ı unuttuk sanmayın...

Gönlümden geçen Uruguay-Almanya finali. Kupayı da Uruguay'ın almasını istiyorum. Koskoca Dünya Kupası'nda sadece 4 maç kalması da zamanın nasıl aktığını bir kez daha vurguladı. Daha dün gün sayıyorduk...
4 Temmuz 2010 Pazar
Yazan: steven_stiffler

Anlamsız!

Arkada Semih Şentürk ve Gökhan Gönül'ün formaları... Önde Kaya Peker pozu...
3 Temmuz 2010 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Ne Futbol Günüydü be!


Yakın açıdan çekilmiş iki fotoğraf. Her biri bir maçın kaderini simgeliyor. Birinde Sneijder kafayı vuruyor; ilk 45 dakika Brezilya karşısında ezilen büzülen takımına galibiyeti getiriyor. Bir diğerinde asıl görevi gol atmak olan Luis Suarez 120. dakikada kaleye giren topu eliyle çıkarıyor ve kırmızı kart görüyor. Neticesinde kaçan penaltıdan sonra moral üstünlüğünü de alan Uruguay yarı finale adını yazdırıyor. Luis Suarez de Maradona gibi küstahça bir açıklama yapmaz diye düşünüyorum. Bu arada Gana Uruguay'dan kat be kat iyi takım. Ellerinde Forlan ayarında golcü olsa zaten kupada favorilerden olurlardı. Düz oynuyor,temiz oynuyor. Uruguay'ın kadrosu mütevazı. Araya serpilmiş yıldızları var. Gecenin en bahtsızı Asamoah Gyan. Şüphesiz ki Gana'nın çeyrek final oynamasında attığı gollerle en büyük payın sahibi olan adam. Öyle bir penaltı kaçırıyor ki ; öyle bir anda kaçırıyor ki ; aylarca gözüne uyku girmeyecek. Fakat penaltıları mal gibi kullanan Mensah ve Adiyiah'ın gözüne uyku girmemesini temenni edeyim. Uruguay'ı destekliyordum, kupayı almasını istediğim takım Uruguay. Fakat Gana da en az Uruguay kadar hak etti yarı finali.

İlk yarıda oynadığı futbola Hollanda'yı epey rencide etmesi beklenen Brezilya'nın aldığı mağlubiyet de Dunga'ya iyi bir ders olsun. Brezilya gibi göze hoş gelen, mükemmel pas yapan, takım oyununu şova dönüştürmesi elinde olan bir takımı bu kadar sümsük oynatan hocaya çeyrek final bile çok. Hollanda'nın da işi laubaliliğe döndürmesi akıl alır gibi değil. Huntelaar'ın, Robben'in laubali tavırlarını görünce, ulan Brezilya araya bir tane sıkıştırsın görsün portakallar diye içimden geçirmedim değil...

Boktan geçen Dünya Kupası'nda iki müthiş maç. İki tarihi maç. Ve iki çaresiz adam. Biri Melo, diğeri Gyan. Ne diyelim, allah ikisine de sabır versin...
Yazan: steven_stiffler

Anadolu'ya Forvet Önerisi : Stephen Ayodele Makinwa

Stephen Ayodele Makinwa , Genoa ile Serie B'de iyi bir performans göstermiş ; Serie A'da geleceğin yıldızlarından biri olarak lanse edilmeye başlanmıştı. 2005'te Atalanta ile Serie A'ya kalıcı olarak gelen Makinwa, daha sonra Palermo'ya geçti. Delio Rossi Palermo'dan Lazio'ya transferini isteyince 3 küsür milyon € gibi iyi bir ücrete Lazio'ya geldi. Rossi'nin ilk dönemlerde şans verdiği Makinwa gol yollarında etkisiz kalınca, yedeğe düştü. Oynamadıkça köreldi ve alternatifin de alternatifi konumuna geldi Lazio'da. Önce Reggina'ya kiralandı. Geçen sezonun ikinci yarısını Chievo'da yedek kalarak geçirdi.

Makinwa 1983 doğumlu. Nijerya Milli takımı formasını da 16 kez giymiş. Fakat takımlarında yer bulamadığı için oradaki yerini de kaybetmiş. Yeniden kazanmak için az da olsa şansı var. 27 yaşında, olgun bir dönem geçiriyor. 1,86 boyunda, güçlü bir yapısı var. Hava toplarında da oldukça etkili. Ligimizde geçen sezon Makukula ve Vittek etkisi gördükten sonra ; güçlü ve hava hakimiyeti olan oyuncuların çok daha fazla gol atabileceği görüşü belirdi bende. Makinwa'nın boyu Makukula kadar uzun olmasa da, iyi liglerde ortalama takımlarda oynayarak belli bir tecrübe edinmiş; oldukça güçlü ve kolay yıkılamayan bir forvet oyuncusu. Lazio 3 milyon € ödeyip verim alamadığı Makinwa'yı bir an önce elden çıkarmaya bakıyor. Yüksek ihtimal de Yunanistan'a ; Larissa'ya verecek gibi duruyor. Özellikle bu yıl Anadolu takımlarımız çok iyi transferler yapıyor. Artık 8. sınıf Brezilyalıları toplamıyorlar en azından. Larissa da bizim ligimizden takımlardan üstün bir ekip değil. Dolayısıyla demek istediğim ; Makinwa ligimizde çok iş yapar. Hedefleri olan kulüplerimiz bu ismi değerlendirebilir. Makukula kadar gol atmaz ama çok faydalı bir futbol ortaya koyar ve isminden fazlasıyla bahsettirir.
1 Temmuz 2010 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Kocaman Aykut, Biraz İlhan, Biraz da Caner...

Gönül isterdi ki ; her biriyle ilgili tek tek uzun uzun fikir belirteyim. Fakat keyfim yok şu sıralar, ilgisizim herşeye karşı. Yine de şunu keşfettim; gündemi iyiden iyiye bloglardan takip ediyorum. Transfer haberlerini bile ilk twitter'dan blogger arkadaşlardan alıyorum. Spor sitelerine bakmıyorum pek, bloglara iyice alışmışım. Buna rağmen kendi sayfamı da epey ihmal ettim yine de :)

Yazının büyük bölümü Kral Aykut'u içerecek tabi ki. İlkokula başlamıştım, son şampiyon Fenerbahçe'ydi. Sınıf arkadaşlarım Fenerbahçe ağırlıklı takım tutuyordu. Eee ilkokul 1de okuma yazma olayını sökmeden futbol oynamaya, maç yapmaya başlamıştık arkadaşlarla. Ben çok fanatiktim, çok seviyordum Fenerbahçe'yi. Fakat formam yoktu o zamanlar. Zaten o zamanlar formalar pazardan alınıyor. 11 numara Aykut forması istiyordum hep. Arkadaşlarım sırayla forma alıyorlardı. Hepsi de 11 numara alıyordu. 9-10 alsalar kıskanmayacağım. Lakin 11 alınca kıskanıyordum. Sessiz bir çocuk olduğumdan maç yaparken de hep Aykut olma fırsatını kaçırıyordum zaten. "Oğuz da iyi. Uche de iyi. Erol da çok iyi" modunda onlardan birisini seçiyordum. Çok geçmeden annem pazardan aldı bir Fenerbahçe forması... Ulan bir hevesle koştum baktım, 9 numara. Çok güzeldi, çünkü Fenerbahçe formasıydı. Fakat 11 numara olsa daha iyiydi lan sanki. Hep içimde ukdesi kalmıştır bunun. Zaten Aykut da gitmişti İstanbulspor'a. Yanlış hatırlıyorsam düzeltin; Boliç geldi 9 numarayı giydi. Golleri de atmaya başlayınca 9 numara revaçta olmuştu. Eee o da bendeydi :) Ama kalbimde her zaman Aykut Kocaman vardı. Şimdi Aykut Kocaman teknik direktörümüz olunca bu anılarım canlandı gözümde ilk olarak. Futbolculuk hayatının son demlerini izleme şansını yakaladığım, bu yüzden kendimi şanslı hissetmeme sebebiyet veren bir insandır Aykut Kocaman. Şimdi onu Fenerbahçe'nin hocası olarak görmek benim için çok duygusal oldu. Zaten bir gün olacağını biliyordum. Fakat çok kritik bir zamanda gelmiş olması yükünü çok daha ağırlaştıracak. Zaten Fenerbahçe'nin hocasının yükü her zaman ağırdır. Fakat Aykut Kocaman son yıllarda şampiyonluğa alışmış, fakat 3 senedir de şampiyon olamayan bir Fenerbahçe'nin başına geldi. Taktik,teknik ne kadar yeterli tartışılır. Fakat en azından gittiği her takıma belli bir karakter kazandırmıştır Aykut hoca. Bizden birisidir, efendi adamdır. Bir gün elbet yerli hoca gelecekti bu takıma. Ve akla gelen ilk isim de tabi ki Aykut Kocaman'dı. Bir kaç sene önce gelse ; 6-7 haftalık ömür verirdim. Fakat yönetimin geç de olsa ders almaya başladığını düşünüyorum. Takımı Fenerbahçeli Aykut'a emanet ederek büyük bir risk aldıkları doğru. Fakat Aykut'a gereken sabrın gösterilmesi gerektiğinin taraftarlar olarak farkındayız. Aykut Kocaman'ı harcamalayım. Takım geçen sezon Daum'la bile öylesi bir seri yakaladıysa, o futbola rağmen potaya tekrar girip şampiyonluk iddiasını sürdürdüyse; Aykut Kocaman'la da kopmuş gibi gözükse bile son 7-8 haftada o potanın içine girebilir. Ve bir çoğumuzun hayali; belki Aykut Kocaman da bizim Guardiola'mız olabilir. Lütfen desteği esirgemeyelim.

Transferlere kısaca bakınca; İlhan Eker ligde en beğendiğim stoperlerden birisi. Rotasyon oyuncusu olarak alınabilecek kalburüstü stoperlerden birisiydi. Transferi çok faydalı olacaktır. Bekir kadar faydalı olsa yeter. Fakat Aykut Kocaman'ın hem Bekir'den hem de İlhan'dan daha fazla faydalanacağını düşünüyorum.

Caner Erkin ise çok beğendiğim bir oyuncu değil. Uğur Boral'a benzetiyorum tarzını. Fakat Uğur Boral çok daha kalitelisi bence. En azından çalım yeteneği ve orta yeteneği Caner'e oranla daha iyi. Fakat Caner'in savunması da Uğur'a göre az biraz daha iyi. Sol bek olarak değerlendirilecektir mutlaka Caner. Dilerim Galatasaray'daki kötü oyununu bizde sürdürmez. Fenerbahçeli Caner, hoşgeldin...

Yazıyı noktalama işini de Semih Şentürk'le yapacağım. İyi ki kaldın Semih Şentürk. Aykut Kocaman'la birlikte efsanemiz olma yolunda atacağın adımları düşün şimdi...Semih'in derdinin de Daum olduğunu öğrenmiş olduk. Söyledim...Semih Fenerbahçe'lidir. Fenerbahçe'yle herhangi bir derdi olmaz.

Sezon güzel başladı.
Yazan: steven_stiffler

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -