- Anasayfaya Dön »
- Sinema »
- Ne İzledim? #3
Yazan : steven_stiffler
6 Mart 2011 Pazar
Birkaç günlük bir aradan sonra; tüm blog okumayı/yazmayı seven ve şu an blogspot sansürüne takılan mağdurlara merhabalar... İnternete girme fırsatı bulamadığımdan dolayı gelişmeleri biraz geç takip edebildim. Boktan sansür zihniyetinin bu gidişatla çok daha boktan yerlere geleceğini düşünüyorum ve sağolsun DNSler diyorum.
Şubat ayı sinemayı seven kişiliğimden biraz ödün vermek zorunda kaldığım bir 28 gün oldu. Normalde her ay 15-16 film izlerim.Ancak bu ay hem Spartacus Gods of the Arena; hem iş temposu, hem de yaklaşan açıköğretim sınavları nedeniyle 9 film izleyebilmişim. Yalnız kaliteli yapımları izlemiş olmam; sinema açısından doyurucu bir Şubat ayı geçirdiğimi düşündürtüyor bana.
Aşk Tesadüfleri Sever (2011) - 7,5/10
Çok film izlememe rağmen; sinemaya gitme huyum yok. Hem sinemaya gidecek arkadaş bulmakta zorluk çekiyorum, hem de izlediğim filmleri arşivlemeyi seviyorum. Bir arkadaşımın davetiyle Aşk Tesadüfleri Sever'e gittim. Film zaten çok popüler. Hele Facebook'taki paylaşımları gına getirtti. Bir Aşk filmi olsa da; işlenen Baba-Oğul ilişkisi de oldukça etkileyiciydi. Herkesin "çok ağlaştık, ağlaşmaktan geberdik" tarzındaki yorumları nedeniyle değişik beklentilerle gittim. Duygu adamıyım, ağlamam ama duygulanırım diye düşündüm. Film beklediğimden iyi olsa da; beklediğim kadar duygusala bağlayamadı beni. Yine de arkamı dönüp baktığımda ağlaşan onlarca hatun kişi gördüm tabi. Şaşırtmalı son yapmak konusunda biraz daha çalışmalı yönetmenlerimiz. Ama en azından girişim var; güzel birşey. Çocuk oyuncuların performansları, Altan Erkekli'nin performansı, eğlendiren tesadüfler filmin kalitesini arttırıyor. 7,5/10 puanın helali hoş olsun.
İşte en sevdiğim türlerden birisi. Nazi-Yahudi, 2.Dünya savaşı filmleri beni hep etkilemiştir. The Boy in the Striped the Pyjamas bu filmler arasında en sevdiğimdir. Europa Europa da gerçek bir hayattan alıntı olmasıyla nedeniyle etkileneceğimi düşündüğüm bir filmdi. Nitekim etkileyiciydi de... Solomon Perel'in hayatı anlatılmış. Yaşadıkları çok entresan. Özellikle Alman ordusunda sünnetli olduğunu saklamaya çalışması, aşkıyla olan mücadelesi oldukça etkiliyor. Polonyalı bir yönetmenin elinden çıkmış olması nedeniyle; tipik bir Yahudi sempatizanlığı filmi gibi gözükse de; gerçek hayattan alıntı olması insanı filmin içine çekmeye yetiyor. Spoilerı geçiriyorum... Filmin sonunda gerçek Solomon Perel'i görüyorsunuz.
İşte bu ay izlediğim en güzel film. Hemen tüm favori listelerime ekledim. Küçükken izlediğim My Girl tadında, sıcak bir ilk aşk filmi. Daha çok bir "Kaçan kovalanır" filmi de diyebiliriz. Sonuçta benim de her zaman savunduğum bir tezdir. Çocukların oyunculukları gelecek vaad ediyor. Filmin 60larda geçmesi, yalın bir anlatım sunduruyor. Filmin sonunda çalan Lovi Luvs - Let be me in şarkısına da tam puan. İzleyin...
Never Let Me Go (2010) - 7/10
Yazarken farkettim de; amma aşk filmi izlemişim lan. Bu da aşk filmi. Ama konusu çok farklı... Bunda gerçek olmayan bir hayatta gerçek duyguları yaşamak söz konusu. The Social Network'te iyice piyasa yapan; benim "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" oscarını alır dediğim; ancak aday bile olamayan Andy Garfield yine çok iyi oynamış. Fakat daha çok dikkat çeken Carey Mulligan. Takip edeceğim bu ablayı, muhtemelen çok daha kaliteli yapımlarda yer alacaktır. Filmin oyunculuk ve güzellik yönünden en büyük eksisi Keira Knightley tipsizi. 2010 yılının kaliteli yapımlarından birisi... Ağır ilerleyişini her insan sevmeyebilir.
Superbad (2007) - 7/10
Temel konu yine kızları yatağa atmak üzerine kurulu. Ancak filmin bu konuyu işleyen sıradan bir komedi olmadığını düşünüyorum. Benim anlamadığım bir başka şey de; lan bu adamlar bu Jonah Hill'i nasıl bu kadar genç gösterebilmişler ? Ya da bu adam 2007'de bu kadar gençti de; 2010'da çekilen Get Him To The Greek filmine kadar olan süreçte mi kocadı ? Michael Cera bebesi hala aynı mesela... Neyse; filmde The Hangover tadı var. İkisi de çok komik değil bence. Ama ikisi de müthiş eğlendiriyor. İkisi de bir amaç uğruna başa gelenleri konu edinmiş.
Megamind (2010) - 8/10
Süper bir animasyon Megazeka. Filmin nereye gideceği ortalarında belli oluyor ama birkaç sürpriz olduğunu söylemek yanlış olmaz. Brad Pitt yine yakışıklı elemanı seslendirmiş. Adam hem yakışıklı karakterleri oynuyor,hem kendisi yakışıklı, hem yakışıklı karakterleri seslendiriyor. Ne güzel memleket lan. Animasyon filmi keyif almak için izlenir. Bundan da o keyfi fazlasıyla alabilirsiniz. Favorilerime ekledim.
Road Trip : Beer Pong (2009) - 5/10
Road Trip benim için efsanedir. Nasıl olmasın ? Seann William Scott ve Dj Qualls'in efsane performansları o filmi alıp götürmeye yetmişti bile. Beer Pong ise yıllar sonra; laf olsun torba dolsun diye yapılmış. Dj Qualls anlatıyor bu sefer hikayeyi. Dandirik oyuncular ise canlandırıyor. Güzel kızlarla , zorlama senaryoyla yapılan vasat bir film. Bira Pong olayı ise çok ilgi çekici. Düşünülebilir bence, keyifli olur. Yetenek Sizsiniz'e falan katılırsınız.
The Longest Yard (2005) - 6/10
Bir klişe beklentim vardı ama uyarlama beklentim yoktu be... Mean Machine en sevdiğim filmlerden birisidir. Jason Statham'ın kaleci performansı on numaraydı. Adam Sandler da sevdiğim oyunculardandır. Her filmi keyif verir. Bu da keyif veriyor. Ama uyarlama olmadığını düşünerek izlediğimiz zaman... Mean Machine'de konu futboldu. Bunda Amerikan Futbolu. Gidişat bire bir aynı. Hiç bir değişiklik yok. Hatta takımlarının isimleri bile Mean Machine... Filmi tek değerlendirdim ve 6 puanı verdim. Eğer Mean Machine ile kıyaslamam gerekirse; puan vermem.
Naboer (2005) - 3/10
Norveç yapımı, yüksek puanlı bir film. İngilizce adı Next Door. Süresi oldukça kısa. İzlerken sıkılsam bile sonunu getiririm diyebileceğiniz bir süresi var. Ancak ben 50. dakikada kapattım. Arşivimden de sildim. Kapladığı yere yazık...
Bkz . Ne İzledim ? #1
Bkz . Ne İzledim ? #2
Bkz . Ne İzledim ? #1
Bkz . Ne İzledim ? #2
Yorum Gönder