Archive for Haziran 2011

Criscito Zenit'e, Haruna D.Kiev'e

Gerçekleşen son transferlere göz atarkan gözüme bu iki isim çarptı. Criscito ismini ilk olarak Juventus'ta duymuştum. Ancak altyapı eğitimini Genoa'da aldığını öğrendim. Genoa'dan Juventus'a, sonra tekrar Juventus'tan Genoa'ya uzanan bir kariyer öyküsü var. İtalyan futbolunun yetiştirdiği son beybifeys aynı zamanda... Criscito'yu Dünya Kupası ve Genoa'da sol bek olarak izlemiş olsak da; stoperde de oynayabiliyor. Fiziğinin stoper olmak için yetersiz olduğu bariz. İtalyanların yeni bir Cannavaro yetiştirme hevesleri biraz kursaklarında kalmış gibi gözükse de, Criscito iyi bir sol bek olarak Milli Takıma hizmet vermekte. Not olarak düşmek lazım. İtalya'nın her yaş grubu milli takımlarında forma giymiş. Kendisiyle Napoli de ilgileniyordu. Ben Şampiyonlar Ligi vizesi alan Napoli'nin bu transferi bitireceğini düşünüyordum. Ancak Spaletti faktörünün de etkisi olmuş olacak ki; Criscito Rusya Ligi'ne transfer oldu. Yoksa Serie A'dan Rusya'ya geçmek kariyerde geri bir adımdır. Bonservis bedeli için bahsi geçen rakam 15 milyon Euro. Sözleşme 5 yıllık... Zenit'te bir başka İtalyan futbolcu Alessandro Rosina da var. Aynı zamanda benim çok beğendiğim İtalyan stoper Salvatore Bocchetti de Rus Ligi'nde Rubin Kazan'da forma giyiyor.

Lukman Haruna ismi FM oyunlarında dikkat çekmiş, 2010 Dünya Kupası'nda oynadığı futbolla da bunun hakkını vermiştir. Fenerbahçe'nin ön libero arayışında olduğu bu günlerde benim içimden geçen isimlerden birisiydi. Özellikle Monaco'nun küme düşmesiyle makul bir fiyata transfer de edebilirdik. Ha bir de Fransa Ligi'nde menajerlerle olan bağlantılarımız var tabi ki. Haruna Dynamo Kyiv'e transfer olarak kariyerini soğuk bir ülkede sürdürme kararı almış. Bonservisi için ödenen miktar da söylediğim gibi makul... 2 Milyon Eurocuk. Yussuf Ayila'yı kesebilir mi bilmiyorum ama 2 Milyon Euro geleceği olan bir futbolcu için güzel bir bonservis bedeli.
29 Haziran 2011 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Lazio 2011 - 2012 Formaları

Geçen hafta Tottenham formalarını futbolseverlere sunmuş, biz de Puma'yı yerden yere vurmuştuk. Lazio formasıyla ilgili de endişelerim vardı dolayısıyla. Tottenham formalarıyla alakalı bir tane bile olumlu yorum okumadığımı da belirteyim. Lazio'nun forma tanıtımını beğenmedim sadece, formalar güzel sayılır. Roma gibi tarihi bir şehrin takımı olmanın avantajını kullanıyor Lazio her sezon. Roma'nın tarihi yerlerinde, sade forma tanıtımları yapıyordu. Bence çok da hoş oluyordu. Bu kez forma tanıtımı futbolcularla yapılmamış. Tahminimce manken olan bu arkadaşlarla gerçekleştirilmiş. Futbolcular izinde bile olsa forma tanıtımı için futbolcular beklenebilirdi.

İç saha forması tam istediğim gibi. Lazio hep sade forma giyiyor. Ancak bu forma gerek yakasıyla, gerek sadeliğiyle 80li yıllardan kalma bir forma izlenimi sunuyor. Bence formayı güzel kılan özelliği de bu olmuş. Önüne abuk sabuk bir reklam alınmazsa, bu forma Lazio'nun en şık formalarından birisi olarak akıllarda yer edinebilir.
İç saha forması genellikle bu beyaz şortla kullanılacak. Zaten mavi formanın altına beyaz şort çok yakışıyor.
Bir de alternatif lacivert şort yapılmış. Çok fazla tercih edileceğini düşünmesem de mavi formanın altına yakışacağını düşünüyorum. Ayrıca beyaz deplasman forması altında nasıl duracağını da görmek lazım.

Deplasman forması beyaz olarak tasarlanmış. Yine sade tasarım. Puma Tottenham'da sadelik olayını çok abartmıştı. Lazio'da biraz daha şık bir tasarım ve daha şık renkler kullanılmış. Yine de geçen sezonki deplasman forması çok daha güzeldi bence.
Şort ve tozlukların dizaynı da forma dizaynıyla aynı çizgide...

Alternatif forma diğer formaların yanında sönük kalsa da, yılda 3-4 kez giyileceği düşünüldüğünde fena değil diyebiliyorum.

Aynı renk ve yine aynı desen ile şort ve çorapları hazırlanmış.
Kaleci formalarında geçen sezonki renkler kullanılmış.
Yeşil kaleci forması muhtemelen daha sık tercih edilecektir. Birkaç senedir yeşilden gidiyor Lazio. Farklı bir renk denenebilirdi aslında...

Başta söylediğim gibi; Tottenham formalarından sonra beklediğim hüsranı yaşamadım Lazio'da. En azından taraftar için de verilen paraya değeceğini düşünüyorum.
28 Haziran 2011 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Margareta Anna Kozuch

Margareta Kozuch yeni transfer olduğu Atom Trefl Sopot formasıyla...
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Saçını Ortadan Ayıranlar - Top 15

"Perde modeli" diye tabir edilen bu saç modeli 90lı yılların en popüler saç modellerinden biriydi. Özellikle İngiliz Futbolcular benim gözümün önüne hep bu saç modelleriyle gelmiştir. Geçenlerde internette gezinirken buldum bu listeyi. Bu saç modelini kullanan futbolculardan bir Top 15 listesi yapmış İngilizler. Listenin 1 numarasında da tabi ki David Seaman var. Kaleciliğini hiç bir zaman beğenmedim. Mahallede futbol oynarken, oyuncu tipi olmayan birini kaleye geçirirsiniz ya; Seaman da öyledir benim için. Oyuncu tipi olmadığı için kaleci yapılmış bir isimdir. Ancak bu listenin 1 numarasında olmayı haketmiştir. Çünkü Seaman denince uzun saçlarından ziyade, perde saçları gözümün önüne gelir benim.

2 numarada Duncan Ferguson var. İskoç futbolcu daha çok Everton kariyeriyle hatırlanır. Saçlarının yüzüne gittiği bir gerçek. Ancak listede 2 numara olması pek içime sinmedi benim.

3 numara Robbie Fowler var. Eee Robbie Fowler'ı da zaten başka bir saç modeliyle ya hiç görmemişizdir ya da birkaç kere görmüşüzdür. 4 numaradaki Steve McManaman ise dönemin yakışıklı futbolcularındandı. Saç modelinin de hakkını verdiğini söyleyebiliriz. Fotoğraf ise; İngiltere Milli Takımı ilk 11'inin aynı saç modeliyle sahaya çıktığı izlenimi vermiyor değil.

5 numaradaki Peter Fear'ı hiç hatırlamıyorum. En uzun Wimbledon forması giymiş. Genellikle düşük profilli takımlarda oynamış. Bu listeye 5 numaradan girecek kadar hatırlanması kendisi için iyi birşey olsa gerek.

6. sıradaki Paul Merson da hatırlayamadığım isimlerden birisi. Bu abi 12 sene Arsenal forması giyerek, Arsenal'da simge olmuş. Fotoğrafta saçlarından çok diş yapısıyla dikkat çekmiş abimiz. Ben Merson'ı severdim, saçları da çok yakışıyordu diyen olursa da; şu linkten baksın. Fena değilmiş evet.

Listenin 7 numarasında Warren Barton var. Wimbledon ve Newcastle kariyeriyle hatırlanan bir savunma oyuncusu. Google'a danıştığımda şimdiki halinin gençliğindeki halinden daha bir karizmatik olduğunu söyleyebiliriz. Ancak o dönemki saçları; "bu listede ben de olmalıyım" dercesine bağırıyor.

8 numarada Luke Chadwick var. Manchester United altyapısından yetişmiş ve kariyeri sürekli aşağı düşmüş bir isim. Hatırladığım kadarıyla Ferguson kendisine şans da vermişti. Daha sonra Premier Lig'de West Ham ile boy gösterse de; sürekli düşüşteki kariyeri yolunu MK Dons'a çevirdi. Hâla MK Dons takımında oynayan Chadwick de 21 yaş altı milli takımdayken dönemin moda saç modelini kullanmış.

Listede 9 numarada yer alan Eddie McGoldrick abimizin acayip tipsiz fotoğrafları var. Özellikle Crystal Palace formasıyla çekilmiş linkteki fotoğrafı beni benden aldı. Geniş alın yapısı ve saçlarının ortadan ayrılmaya olan yatkınlığı sayesinde futbol topu kafasına tam oturmuş ve kafa toplarının hakimi olmuş gibi gibi duruyor.

10 ve 11 numarada yakın tanıdığımız iki isim var. 10 numarada David Beckham var ki; şu saçlar ona gitmemiş desek olmaz. 1996'da Manchester'la oynadığımız dönemde Kadıköy'de bize gol attığında saçları bu şekildeydi yanlış hatırlamıyorsam. 11 numaradaki Gary Neville'ın akıl hocası da sanırım takım arkadaşı Beckham'dır.

Euro 96 ve Euro 2000'de Danimarka forması giyen Mikkel Beck; kariyerinin en verimli dönemini Premier Lig'de Middlesbrough formasıyla geçirmiş. Tipik bir İskandinav tipi olan oyuncu da Nottingham Forrest forması giydiği döneme ait bu fotoğrafı ve saçlarıyla listede 12 numarada yer almış.
13. sırada yer alan Mark Bosnich'i daha çok Chelsea yedek kalecisi olarak hatırlasam da; Manchester United formasını Chelsea'den daha fazla giymiş. Avustralyalı kaleci futbol hayatı boyunca uzunlu,kısalı saçlarını ortadan ayırmış. Dolayısıyla listede yer bulması normal. Olmazsa ayıp olurmuş hatta.

14. sırada Harry Redknapp'ın oğlu Jamie Redknapp var. Bir dönem Tottenham'ın kaptanlığını yaptığından dolayı severim. Tottenham altyapısından yetişmiş olmasına rağmen Liverpool'da simge olmuş bir isimdir. Hatırladığım kadarıyla yakışıklılığıyla da dönemin hatunlarının ilgisini epey çekmekteydi. Milli takım döneminde her beyaz İngiliz futbolcu gibi o da saçlarını bu şekilde kestirmiş.

Ve listenin 15. sırasında yine bir Tottenhamlı var. Ian Walker. Tottenham'da 260, Leicester'da 140 maç forma giymiş. 2009-2010 sezonunda da vefadan dolayı mıdır nedir, 38 yaşında Tottenham kadrosunda 4. kaleci olarak yer almaktaydı. Onun da sarı saçlarını ortadan ayırdığı olmuş ve listede kendisine yer bulmuş.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Mbulelo Mabizela

Tottenham'a sempati duymaya başladığım yıllardan bir isimdir Mbulelo Mabizela. Aslında hâla aktif futbol yaşantısını sürdürmekte. Henüz 30 yaşında. Ancak çok parlak bir kariyer sahibi olarak değil. Mabizela'nın Tottenham'a geliş hikayesi en bilindik futbolcu keşif hikayesi aslında... 1980 doğumlu oyuncu, profesyonel futbol kariyerine Güney Afrika'nın 2 büyük takımından birisi olan Orlando Pirates'te 20 yaşındayken başlıyor. 2003 yılında Güney Afrika'da tura çıkan Tottenham Hotspur takımı, Orlando Pirates ile bir hazırlık maçı yapıyor. Bu maçta savunmanın ortasında oynayan Mabizela dikkatleri çekiyor ve hemen ardından Tottenham'a transfer oluyor. Tottenham kadrosunda bulunduğu dönemde kendisini ciddi bir forma rekabeti içerisinde buluyor. Tottenham'ın genç bir savunma hattına sahip olması ve genç savunma oyuncularına öncelik tanıması Mabizela için bir umut gibi gözüküyor.Forma rekabetindeki en ciddi rakibi genç Ledley King (22), Tottenham için büyük gelecek vaad eden bir isim olarak anılıyor. Kadrodaki diğer stoperler ise; Yugoslav Bunjevcevic (30), İrlandalı Gary Doherty (23), Anthony Gardner (22) ve Dean Richards (29). Mabizela bu isimler arasında çok geri planda kalarak, Tottenham'da akılda kalıcı, izler bırakan bir kariyer sahibi olamıyor. Toplam 9 maça çıktığı Tottenham'da 1 golü var Mabizela'nın. Az önce iz bırakamadı dedik ancak, Mabizela'nın Leicester City'ye ceza sahası dışından attığı gol Tottenham'ın "101 Great Goals" listesinde kendisine yer buluyor. Zaten kullandığımız fotoğraf da o gol sonrası sevincine ait fotoğraf. 2005 yılında disiplinsiz davranışları nedeniyle Tottenham'dan gönderilen ve bir süre boş kalan Mabizela, Fulham tarafından denense de beğenilmiyor. Rotayı İskandinav taraflarına çeviriyor ve Valerenga ile sözleşme imzalıyor. 1 sezon kadrosunda bulunduğu Norveç ekibinde şampiyonluk yaşasa da, bu şampiyonluğa çok önemli bir katkı veremiyor. Valerenga ile aynı zamanda Avrupa Macerası son buluyor. 2006 yılında ülkesine, Mamelodi Sundowns takımına dönüyor. Avrupa görmüş geçirmiş bir Afrikalı olarak ülkesine döndüğünde ismi çeşitli skandallara karışıyor. İlk önce uyuşturucu suçundan 6 ay ceza alıyor. Daha sonra alkollü araç kullanmaktan yargılanıyor. 2009 yılında şu an hâla formasını giydiği Platinum Stars'a transfer oluyor. 2010 Dünya Kupası öncesi, Ledley King ve Jermain Defoe ile buluşacak olmasından dolayı mutlu olduğunu söyleyen futbolcu, Güney Afrika'nın Dünya Kupası kadrosunda yer alamadığı için King ve Defoe ile saha içerisinde buluşması mümkün olmuyor. Dünya Kupası kadrosunda yer almaması aldatmasın. 2001 yılından bu yana 40ın üzerinde Güney Afrika A Milli Takım formasını giymiş.
21 Haziran 2011 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tottenham 2011-2012 Formaları

Tottenham'dan konu açmışken, sabırsızlıkla bekleyip hayal kırıklığına uğradığım yeni sezon formalarını göstermezsek olmaz. Geçen sezonki formaları beğenen bir Tottenham sempatizanı olarak, bu sezon bu konuda hayal kırıklığına uğradım. "Puma kötü forma yapar" diyenleri doğrularcasına formalar yapmış Puma.

Şöyle bir ev sahibi forması olabilir mi günümüzde? Bildiğin beyaz tişört üstüne abuk sabuk bir göğüs reklamı. Reklamın logosundan anlıyoruz ki, geçen sezonki Autonomy reklamıyla bağlantılı bir şirket. Formaya Tottenham logosu ve Puma logosunu da koymasalarmış bari. Bu formadan daha kötü birşey, içindekinin bu takımdan gitmesi olacak gerçi. Şuna para verecek olanlara acıyorum. Bir an önce Tottenham'ın geçen sezonki formasını bulup satın almalıyım. Boşu boşuna bekledim.

Deplasman formasında yine geçen seneki renk ve tonlar tercih edilmiş. Çapraz geçen sarı çizgi ne idüğü belirsiz birşey. Keza omuzdaki beyaz şey öyle. Kötü ötesi bir forma daha...
Alternatif formanın mavisi ise bir facia. Ne güzel formaları vardı Tottenham'ın. Formasına bile ayrı bir sempati duyuyordum. Bu senekiler berbat, çok büyük hayal kırıklığı. Mesela Facebook sayfasındaki yarışma için taraftarların dizayn ettiği şu formalar çok güzeldi;

20 Haziran 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Steve Nash Tottenhamlıdır

Haber siteleri yazacak haber bulamadığında ya da derbi öncelerinde "Hangi ünlü, hangi takımlı?" diye haber yaparlar ya; ona benzer birşey olacak bu. Resim epeydir arşivimde. Bugün Dr. Imperius'un blogundaki Steve Nash iletisini gördüm. Steve Nash için Vancouver Whitecaps taraftarıdır demiş. O yüzden buradan kendisine gönderme yapmak farz oldu. Benim bildiğim Steve Nash fanatik bir Tottenham Hotspur taraftarıdır. White Hart Lane'de maçlara gider ve Tottenham taraftarı tarafından çok sevilir. Hatta Tottenham'ı tutan en bilindik isim diyebiliriz kendisi için... Vancouver Whitecaps mi ? Onu ancak fotoğraftaki Jackie Chan tutar sevgili Dr. Imperius...

Bu arada bildiğim diğer Tottenhamlı ünlüleri de yazayım. Amerikalı aktör Ray Liotta, İngiliz aktör Jude Law, Efsane müzisyen Bob Marley, Kanadalı şarkıcı Shania Twain, Spice Girls'ün sarı hatunu Emma Bunton, ünlü sarhoş Amy Winehouse, eski futbolcu ve aktör Vinnie Jones, Oscarlı aktör Colin Firth, Dünyaca ünlü müzisyen Bryan Adams ve Harry Potter'ın kızıl kafası Rupert Grint.
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Complete! █████████████ 100%

Futbol

Erkek Basketbol

Bayan Basketbol

Bayan Voleybol

Erkek Voleybol

Loading diye diye, nihayet complete demeyi başardık. Darısı gelecek sezonlara...

5'i bir yerde...
18 Haziran 2011 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Senad Lulic Lazio'da

Yaklaşık 1 aydır transferi konuşulan Young Boyslu Senad Lulic'in Lazio'ya transferi nihayet netlik kazandı. Geçen sezon Young Boys'a elendiğimizde Bienvenu'dan sonra en çok dikkatimi çeken oyuncuydu. Senad Lulic 1986 Bosna Hersek doğumlu. İsviçre'ye göç eden Bosna Hersekli Lulic, futbol hayatına da bu ülkede Chur 97 takımında başladı. 2006'da geldiği Bellinzona'da dikkatleri çeken oyuncu her transferinde bir gömlek daha üst bir takıma giderek, kariyerinde olumlu bir ilerleme kaydetti. Bellinzona'dan Grasshoppers'a, oradan Young Boys'a, şimdi de Lazio'ya transfer oldu. 2010 yılından beri Bosna-Hersek Milli Takımı'nın da bir parçası. Henüz 6 maça çıkmış Bosna'da. Sol kanatta hem defansif, hem ofansif oynayabilmesi bir avantaj. Lazio'nun bir sol açık eksiği vardı. Muhtemelen Reja kendisini bu bölgede kullanacak. Ancak zaman zaman sol bekte de değerlendirilecektir tabi ki. Başarıya aç bir oyuncu olması, kendisini ispat etme çabası içinde olacak olması hem kendisi için hem de Lazio için bir avantaj. Reja da sever bu tip oyuncuları. Lazio'ya hayırlı olsun.

Dikkatimi çeken diğer transfer haberleri de; Granqvist'in Genoa'ya transferi, Cabaye'nin Newcastle'a transferi, Cetto'nun Palermo'ya transferi ve Parejo'nun Valencia'ya transeri. Özellikle Parejo ve Granqvist'in takımlarında parlayacaklarını düşünüyorum.
17 Haziran 2011 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 71 (3) - Galatasaray 72 (2)


5’te 5… Evet 5’te 5 yapmak için başladık sezona. Diğer branşlarda istenen başarılar elde edildi. Taraftar şampiyonluğa kitlenmiş durumda. Serinin 5. maçında Sinan Erdem Spor Salonu’nda kendi seyircimizin önündeyiz.

Oyuncularımız maça, kendi seyircimiz önünde galibiyet alıp seriyi bitirmek için çıktı. Bunu maçın ilk anlarındaki baskılı oyundan anlamak hiç de zor değil. Fakat Galatasaray Cafe Crown ‘da maça, en azından bu maçı alıp seriyi tekrar kendi sahalarına taşımak için çıktığı için oldukça çekişmeli bir maç seyredeceğimiz belliydi. Zira öyle de oldu. İlk 2 periyotta Fenerbahçe Ülker zaman zaman sayı farkını açmasına rağmen başa baş bir mücadele izledik diyebiliriz. Çünkü Fenerbahçe Ülker öne geçip farka gitmeye çalıştığı sıralarda Galatasaray Cafe Crown oyuncuları hemen aradaki farkı kapatmak için atak yaptılar ve başarılı oldular. Bu sefer 2 takım oyuncuları da faul yaparak oynamak durumunda kaldılar ve fazlasıyla serbest atış izledik. Bu başa baş mücadele 2. Periyodun sonlarında Fenerbahçe Ülker’in hızlı hücumlarıyla oyunu birden bizim lehimize döndürdü fakat Galatasaray Cafe Crown farkında açılmasına izin vermedi ve ilk yarı 41-41’lik eşitlikle sona erdi.

Daha önceki maçlardan tecrübelerime dayanarak 3. Periyotta Fenerbahçe’nin farkı açacağı ve şampiyonluk için o son adımı biraz büyük atacağına inanmıştım fakat beklediğim olmadı. Belki bunun sebebi çok güvendiğimiz üçlüklerin isabet bulmamasıydı. İtiraf etmek gerekirse Galatasaray Cafe Crown üçlüklerde daha iyiydi. Biz de pota altı mücadelemizi iyi verdik ve skor, isabet bulmayan üçlüklere rağmen aleyhimize dönmedi. Ta ki 4. Periyoda kadar…

4. Periyoda hızlı ve etkili başlamamıza rağmen belki şanssızlık belki gereksiz üçlük atma çabalarımız GS Cafe Crown’un farkı az da olsa açmasına sebep oldu. Bu dakikalardan sonra pas verirken , ribaund alırken daha panik oynamaya başladık. Fakat tam o sırada sahneye Ukiç çıktı ve onun sayısıyla geri gelen şansımız Ömer Onan’ın muhteşem üçlüğü, Lavrinoviç’in hemen ardından bulduğu sayı ve Gs’nin top kayıpları Fenerbahçe Ülkeri’i yeniden kendine getirdi. Andriç’in sayısından sonra gelen Preldziç’in üçlüğü Fenerbahçe Ülker’i artık tamamen ateşlemişti. Bir şey unutmamak lazım ki özellikle bu periyotta GS Cafe Crown, Luksa Andriç sayesinde bulduğu sayılarla Fenerbahçe Ülker’in sayılarına çok hızlı cevap verebilmiştir. Son 1 dakika hakkında ise yorum yapmak çok zor. Tutulan nefesler ve boşa giden üçlükler sayesinde o an gözüm kimseyi görmedi. Spahija'nın telaşla aldığı mola sonrası iyi bir hücum çizememesi, Emir'in skor üstünlüğü bizdeyken boş yere üçlük kullanması son saniyelerde bizim adımıza gerçekleşen talihsizliklerden oldu.Spahija mola sonrası en azından bitime 35 saniye kala atış kullandırsa, dönen topta sayı bile yesek son topu kullanmak için 10-11 saniye gibi bir süremiz olacaktı. Son 10 saniye nasıl geçti neler oldu hatırlaması çok güç. Sadece tek hatırladığım Joshua Shipp’i durduramamamız ve seriyi Abdi İpekçi’ye taşımalarına izin vermemiz. Ama Fenerbahçe Ülker’in kalitesi ve takımın şampiyonluğu ne kadar çok istediği belli olduğu için bu maçın sonucunda tüm taraftarlarımızın yüzünün güleceğine inanıyorum.

****Maç yazısı konuk yazar olarak Merve (Merveilleux) arkadaşım tarafından yazılmıştır. Kendisi zaman zaman konuk yazar olarak blogda yazacaktır.

14 Haziran 2011 Salı
Yazan: steven_stiffler

Galatasaray 74 (1) - Fenerbahçe 85 (3)

2 gün önce bir Cafe Crown arası verdiğimiz filme kaldığı yerden devam etmekteyiz. Filmin final sahnesi Salı akşam Sinan Erdem'de olacak. Seri başlarken tahminim 4-1 ile şampiyonluktu. Galatasaray'ın Abdi İpekçi'de taraftar gazıyla bir maç kazanabileceği tahminim tuttu.

Sezon başından beri beklenen performansı veremediğini düşündüğüm Lavrinovic'in final serisinde çok iyi oynadığını görmemek imkansız. Ancak bu maça öyle bir girişi vardı ki; Ömer Onan'ın 3. maçta birden parlayıp sönmesi gibi değildi. Maç boyunca devam etti. Sezon içerisinde bu hücum ribaundlarında zaman zaman çok çıldırdığımı hatırlıyorum. Bugün özellikle ilk yarıdaki hücum ribaundları performansımız bize maçı getiren etken oldu. Maçın genelinde pota altındaki etkili oyunumuzla kazandık ve seriyi 3-1'e getirdik. Tomas'ın çok katkı veremeden sakatlanması üzse de, Salı akşamı yerine Kinsey'in oynayabilecek olması biraz teselli etti. Ukic ve Lavrinovic'in maçı domine etmesine yer yer Preldzic ve Oğuz'un da katkı vermesiyle bir ara 7 sayı geriye düştüğümüz maçı kazandık. Özellikle basiretsiz hakemlere rağmen, ilk yarının son bölümünde yakaladığımız 10-0'lık seri takımda doping etkisi yarattı ve ikinci yarıda ne yaptığını bilen bir takım olarak sahada yer almamızı sağladı. Geri düştüğümüz bölümde yine pota altında etkili olarak oyunu çevirdik. Oğuz'un smacı ise maçın bitimine 6 dakika kala "Asaletin bize yeter" tezahüratınıa başlayan tribünlere güzel bir görsellik sundu.

Salı akşamı şampiyonuz. 5'te 5 geliyor. Fenerium da bunun için güzel bir tişört yapar umarım.
11 Haziran 2011 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler

FM 2011 - Cardiff City Kariyeri # 5.Sezon

Uzun zamandır FM kariyerimi yazmıyordum. Aslında Cardiff City kariyerimi bitirdim. Hatta Oxford United ile çok zevkli bir kariyer yapıyorum şu an. Ancak blogda yarım bırakmak istemedim Cardiff hikayemi. Son sezonu oynayalı epey oldu, hatırladığım kadarıyla özet geçeceğim. Beklentilerimin çok üstüne çıktığım, çok zevkli bir kariyer olsa da; sezon sonu istediğim hiç bir transferi yapamadığım için ve takımda bir sürü regen oyuncu dolduğu için sıkıldım ve 5 sezonda bitirdim. Geçen sezonu 4. bitirmiş ve Şampiyonlar Ligi için ön eleme oynamaya hak kazanmıştım.

Tüm sezonun transferleri bu şekilde. Yıldız savunma oyuncum Mongongu takımda çok huzursuzluk çıkarmaya başladığı için Man. City'ye kakaladım. Zaten kendisinin kişisel özelliklerinde de "dönek,çatışmacı" bir oyuncu olduğunu görürsünüz. Emektar savunmacım Stendardo ile yolları ayırdım. Championship'ten beri bizimle oynuyordu. İşime yaramayan oyuncuları serbest bıraktım. Darcy Blake ve Whittingham'ı serbest bırakma nedenim ise vizyonumun büyümesi oldu. Yoksa ikisi de kullandığım oyunculardı. Geçen sezonun hayal kırıklıklarından Andy Carroll'ı ise kelepir fiyata elden çıkarmak zorunda kaldım. Yedek kaleci olarak Monaco'dan Papa Coulibaly'yi transfer ettim. Man.City'den her sezon almaya çalıştığım Boateng'i nihayet gelmeye ikna ettim ve su fiyatına kiraladım. City Boateng'i her oyunda elden çıkarıyor. Takip etmenizde fayda var. Mongongu'dan boşalan bölgeye Ezequiel Garay'ı 11.25 milyona transfer ettim. Kendisi sezon boyunca takımın yıldızı görevini üstlenecek ve verdiğimiz paranın hakkını verecekti. Joe Hawson genç bir regen. Adam Johnson ise yine Man.City'nin elden çıkarmaya çalıştığı yıldızlardan birisiydi ve tam da bizim takıma lazım olan adamdı. Devre arası transfer döneminde uzun süre takip ettiğim 3 regen oyuncuyu aldım. Bunlardan Goosens'in profili oldukça göz dolduruyordu. Tipik bir Ajax altyapı oyuncusuydu.

Hazırlık maçlarında aldığımız seksi sonuçlarla lige moralli başladık. Ligde de iyi başlangıç yapmamıza rağmen, Şampiyonlar Ligi Play-Off elemesinde tecrübesizliğimizin kurbanı olarak Benfica'ya her iki maçta da yenildik ve elendik. Doğal olarak Uefa Avrupa Ligi'nde mücadele etmeye hak kazandık.

Aslında Uefa Avrupa Ligi'nde önceki sezondan dolayı tecrübemiz vardı. Çok da güzel bir gruba düşmemize rağmen bu kulvarda hayal kırıklığı yaşadık. Evimizde hem Dinamo Kyiv'e, hem de Olympiakos'a kaybetmemiz sonumuzu hazırladı. Grupta puan durumu şu şekilde oluştu :

Kupa benim için pek ön planda gelen birşey değildir. Genellikle yedek oyuncularımı ve genç oyuncularımı oynatırım. Ancak Carling Cup'ta sırasıyla Newcastle,Oldham ve Burnley'i eleyerek Yarı Final'e kadar geldik. Yarı Final'de Aston Villa'ya 0-1 ve 0-0lık skorlarla elendik. FA Cup'a ise, Bristol Rovers'ı eleyerek başladık. Aston Villa'dan Carling Cup'ın intikamını alarak yola devam ettik. 5. turda Peterborough'yu eledik ve 6. turda Manchester City'ye elenerek bir kulvarda daha yolun sonuna geldik.

Sezon içerisinde Totalde 17, ligde 14 maçlık yenilmezlik serisi yakaladık. Yakaladığımız bu seri bizi ligde beklenenin çok üstünde bir sıralamada tutuyordu. Sezon içerisinde aldığımız en sansasyonel galibiyet ise son şampiyon Tottenham'a karşı olandı.
Maça adeta 1-0 yenik başlamamıza rağmen, Morimoto'nun işi şova vurmasıyla 4-1 kazandık ve taraftarları mutlu ettik. Bu tip skorlardan sonra yönetim müthiş bir güven duyuyor. Güzel bir kredi açıyorsunuz kendinize... Atın, acımayın.

Sırasıyla aldığım puan durumu SSlerine geçeyim.
Ligin 7. haftasında 2. sıraya yerleşince, bunun yakalayabileceğim en iyi derece olacağını düşünerek bastım Alt+F9 tuşlarına...

Ancak hiç düşündüğüm gibi olmadı. Ligin ilk yarısını lider bitirdim. Üstelik takım 40 yıllık büyük takım gibi oynuyordu ve gelecek vaad ediyordu. Ee tabi biraz havaya girdim. Özellikle Garay, Granero ve Morimoto'nun performansının liderlikte payı çok büyüktü.

Bu da lig sonundaki puan durumu. Arsenal'ın 5 puan gerisinde ligi 2. bitirdik. Arsenal'a evimizde 2-1 kaybettiğimiz maç bizim için en kritik puan kaybı olurken, 37. haftada Tottenham'a 2-1 yenilmemiz ise şampiyonluk umudumuzu son haftaya taşımadan ligi bitirmemizi sağlıyordu.

Gelelim sezonun ödüllerine... İlk olarak gol ödülleri...

Iago'nun sezonun henüz başında attığı gol aynı zamanda sezonun da en güzeli golü seçilmişti. Aslında ceza sahası dışından birbirinden güzel gollerimiz var.

Daha sonra sezon içerisinde futbolcularımın aldığı ödüller:


Özellikle Frits Goosens ödüllere her ay damgasını vuran oyuncumuz oldu. Adriano'nun verimsizliği, Bakambu'nun istikrarsızlığı nedeniyle oldukça fazla şans verdim Goosens'e. Oyuna devam etseydim, muhtemelen Barcelona, Real Madrid falan alacaktı.

Menajer Ödüllerine gelelim.


Sezon içerisinde 3 ay listeye girsem de; sezon sonunda yılın en iyi 2. menajeri seçilmeyi başardım. Aguirre reyiz tecrübesini konuşturarak beni geride bıraktı. Hem ligde, hem bu ödülde...

Bunlar da oyuncu istatisklerimiz... Morimoto attığı gollerle takımı sırtlayan oyuncumuz oldu. Moses ve Bakambu da skora oldukça katkı verdiler. Stoperimiz Garay ise kornerlerde rakiplerin korkulu rüyası oldu. Evet ben bunu hep yapıyorum. Yaşasın korner taktikleri!

Sezon sonunda oluşan profilim bu şekilde:
Medya ilişkilerim iyidir evet.


Sezonun en iyi 11'ine sadece Ezequiel Garay'ı dahil edebildik. Yeter.

Bu da sezon boyunca oynadığım tüm maçların sonuçları... Yakaladığım serileri görebilirsiniz.


Yakın zamanda Oxford United kariyerimi de SSler ile anlatacağım. FM Candır.
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -