Archive for Eylül 2011

20 Sene Sonra...

Felipe De Souza, Fenerbahçe formasıyla babasının izinden gelir mi ?

De Souza'n hiç eksilmesin Fenerbahçe....
30 Eylül 2011 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Yıldırımlar'ın içine ettiği maç!


Dün akşam Avrupa Ligi maçlarında Türk hakemlerini de gördük. Son zamanlarda çok sık görüyoruz. Cüneyt Çakır bence overrated, ancak UEFA'nın gözde hakemlerinden birisi olduğu biliniyor. Cüneyt Çakır'ın Avrupa'da maç yönetmesini anlarım. Ancak her zaman sayıp, sövdüğümüz ve eleştirdiğimiz Türk Hakemliğine karşı neden böyle tavırlarımız olduğu akşam bir kez daha ortaya çıktı. Hüseyin Göçek'in Avrupa Ligi'nde Rennes-Atletico Madrid maçına verilmesi çok büyük sürprizdi bence. Zorluk derecesi daha düşük bir maça verilebilirdi. En azından Falcao gibi bir yıldız oyuncuyu yakından görecek kadar iyi bir hakem değil Hüseyin Göçek. O maçı izlemedim, özetinde de dikkatimi çeken bir şey olmadı. Ancak Bülent Yıldırım'ın  yönettiği, Yunus Yıldırım'ın yardımcılık yaptığı Celtic-Udinese maçı tam bir Türk hakemliği fiyaskosuydu. İlk olarak Celtic'in penaltı pozisyonu var. Bülent Yıldırım'ın 1,5-2 metre önünde olan bir pozisyon. Bülent hoca penaltıyı çalmıyor. Ancak yardımcısı Yunus Yıldırım uyarıyor ve penaltıyı çalıyor. Penaltı pozisyonu tartışılır. Verdiği karar doğru da olabilir. Ancak öyleyse de; 2 metre önündeki pozisyonu görmemesi ve yardımcı kararıyla çalması kabul edilemez. Yine ikinci yarı tartışmalı, verilmeyen bir penaltı pozisyonu var. Ve bir de gecenin bombası, Udinese'nin penaltısı var. Penaltı verilmeyecek bir pozisyona penaltı çalıyor Bülent Yıldırım. Udinese'nin ofsayt gerekçesiyle verilmeyen golünün etkisinde kalmış da olabilir. Ama o ofsayt maçın en doğru kararıymış gibi gözüküyor. Maç penaltı golleriyle 1-1 berabere bitiyor. Kararlar tartışmalı... Gecenin hiç bir maçında da böyle skora etki eden, tartışmalı karar veren bir hakem grubu yok. UEFA'nın son zamanlarda Türk hakemlerine bu tip maçlarda görev vermesinin, dava sürecinde TFF ile yaptıkları iş birliğine bir jest olduğunu düşünüyorum.
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Sporting Lizbon 2 - 1 Lazio

Lige ve Avrupa Ligi'ne istediği gibi başlayamayan Lazio, istemediği sonuçları almaya devam ediyor. Kağıt üzerinde kolay gibi gözüken Vaslui maçını kazanamadıktan sonra, gruptaki en zorlu maçı için Lizbon şehrindeydi Lazio. Zaman zaman durağan, zaman zaman hareketli geçen, izlenebilir bir maç oynandı.

Ev sahibi Sporting Lizbon, bu sezon yaptığı transferlerle adından söz ettirmişti. Sahaya; Rui Patricio, Pereira, Anderson Polga, Onyewu, Insua, Schaars, Fernandez, Capel, Carillo, Rinaudo ve van Wolfsinkel onbiriyle çıktılar. Lazio'da ise; Cisse yerine Rocchi tercih edildi. Marchetti,  Konko, Diakite, Dias, Lulic, Ledesma, Cana, Hernanes, Broochi, Rocchi ve Klose ilk onbiri oluşturan oyunculardı. Lazio maça bir iki etkili atakla başlamış gözükse de; Sporting Lizbon hakimiyeti ele geçirmek için çok zaman kaybetmedi. İlk yarı tamamen Sporting Lizbon önderliğinde geçti diyebiliriz. Etkili ve tehlikeli Sporting ataklarında kaleci Marchetti kurtarışlarıyla formda gözüküyordu. Ancak Ricky van Wolfsinkel gecenin en güzel gollerinden birini attı topuğuyla. Lizbon 2. golü ararken, Lazio'nun beraberliği geldi. Etkisiz bir futbol oynarken Klose'nin attığı gol çok değerliydi. Ancak beraberliği soyunma odasına taşıyamadı Lazio. İlk yarının duraklama dakikalarında Emiliano Insua'nın uzak mesafeden sert şutu skoru 2-1 yaptı. O dakikaya kadar iyi bir maç çıkaran Marchetti'nin bu pozisyonda kolları uzamadı sanki. Konuşmak kolay ama ne bileyim, o top çıkarılmayacak bir top değildi.

İkinci yarı Klose-Cisse değişikliği geldi. Ardından da Insua'nın ikinci sarıdan oyundan atılması eklendi. Herşey Lazio lehine gelişiyordu. Cisse de oyuna ağırlığını koyunca, pozisyonların ardı arkası kesilmedi. 72 ve 86. dakikada kaçan "inanılmaz" diye tabir edeceğimiz 2 pozisyon var. Özellikle 86'da Rocchi'nin boş kaleye atamadığı kafa vuruşundan sonra ekranlara yansıyan Edy Reja surat ifadesi pozisyonun şaşırtıcılığını anlatıyor. Lazio, 10 kişilik rakibine karşı kazanabilir. En azından beraberlik çıkarabilirdi. Olmadı. Normal şartlarda 2 maçta 1 puan çok kötü ama ikinci sıradaki Vaslui'nin de sadece 2 puanı olması bir avantaj. Lizbon ise bu gruptan beklediğinden daha rahat çıkacak gibi gözüküyor.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 3 - 1 Shamrock

Tottenham bir Britanya takımı olan İskoç Hearts'ı eleyerek UEFA Kupası gruplarında mücadele etmeye hak kazanmıştı. A Grubu'nda bir başka ada takımı olan; İrlanda'nın Shamrock Rovers ekibiyle aynı gruba düştü. İngiltere dışında Ada takımları çok zayıf takımlar. Zaten İskoçya'nın, İrlanda'nın iyi futbolcuları soluğu İngiltere'de alıyor. İngiltere'nin alt sıra, orta sıra takımların oynayabilecek kapasitedekiler ise; Celtic ya da Rangers'ın yolunu tutuyor. Shamrock Rovers da gruplara kalmasına rağmen, kupanın en zayıf takımlarından biri.

White Hart Lane, Shamrock taraftarları ve oyuncuları için hatırlanacak bir anı sadece... Nitekim taraftarları oldukça ateşli görünüyorlardı. Tottenham kupadaki ilk maçına çoğunluğu yedek ve genç isimlerden oluşan bir kadroyla çıkmıştı. Dün daha iyi bir kadroyla çıktılar. En azından Corluka, Pavlyuchenko, Bassong, Defoe, Lennon gibi tecrübeli isimler vardı. Buna rağmen gol yiyene kadar uyanamadı Tottenham. Shamrock'ın ikinci yarıda attığı gole Pavlyuchenko ile cevap verdiler. Defoe'nin iki uzun savunmacı arasında kafayla attığı golle 2-1 öne geçip, Giovani Dos Santos ile işi bitirdiler. Giovani Dos Santos bu sezon şans buluyor. Özellikle Avrupa Ligi'nde hemen hemen her maç oynayacağını düşünüyorum. Dün akşam sahanın en iyilerindendi. Geçtiğimiz haftalarda çıplak fotoğrafları internete düşmüş, gündeme oturmuştu. Futbolunu da konuşturmaya başladı. Ancak yine de; Tottenham için iyi bir isim olmadığını, fakat yedek için bir alternatif olabileceğini düşünüyorum.

Rubin Kazan-Paok maçı da 2-2 berabere bitti. A Grubu'nda; Rubin ve Tottenham 4, Paok 2 puanda. Shamrock'ın puanı yok.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 0 - 0 Palermo

Palermo ve Lazio ligin gol yollarında etkili iki takımı... Ancak dünkü mücadelelerine kaleciler damga vurduğundan gol sesi çıkmadı. Yine geçen sezon Palermo'nun ev sahipliğinde yapılan mücadeleye Muslera damgasını vurmuş, Lazio Dias'ın attığı golle 1-0 kazanmıştı. Dün hem Marchetti, hem Tzorvas günündeydi. Marchetti'yi "iyi başlayamadı" diyerek eleştirdim. Dün takımına 1 puan kazandıran isimdi. Tzorvas, Marchetti'den daha fazla övgüyü hakediyor gerçi. İnanılmaz pozisyonları kurtardı. Cisse bir vuruşta aut yerine boş kaleyi nişan alabilse, Tzorvas'ın emeği boşa gidecekti. Ancak şans Yunan kalecinin yanında oldu. Lazio'da Edy Reja geçen hafta istifa etmiş, ancak bu istifası Lotito tarafından kabul görmemişti. Reja kurt hoca, Lazio'ya geldiği günden beri çok fazla katkısı oldu. Şu an Lazio her ne kadar geçen sezonun üstüne koyamamış ve orta sıra takımı görüntüsünde olsa da bence hoca bu sezonu bitirmeli... Edy Reja için düşündüğüm birşey de; Lorik Cana'yı pek tutmuyor. Haftaya Lazio için zorlu Fiorentina deplasmanı var. Fiorentina sezona iyi başladı. Lazio'nun şansı zor olsa da, ezeli rekabet gazıyla kazanabileceklerini düşünüyorum.
26 Eylül 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Brezilya Kırosu Sandro

Portekiz'in kırosunun ağır kıro ve apaçi olduğunu Ronaldo ve Quaresma'dan biliyoruz.  Brezilya'da da bu konuda Neymar'ın açık ara önderliği bulunuyor. Brezilya'nın kırosu da az kıro değil hani... Ancak Sandro'dan böyle berbat bir saç şekli beklemezdim. Tipini ilk gördüğümde de oldukça sesli sövdüğümü söyleyebilirim.

Yan taraflar mavi, üst tarafta daha çok saç var. Tarifi yok, rezil bir tip... Yedek kal Sandro. Tottenham'ın maçının sadece kadınlara ve çocuklara açık olduğunu bir düşünsenize!
25 Eylül 2011 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Wigan 1 - 2 Tottenham

Tottenham önce Wolverhampton'ı, sonra da Liverpool'u yenerek kötü gidişi aksine çevirmeyi başarmıştı. Wigan için farklı düşüncelerim var. Ne kadar iyi sonuçlar alıp, ligde kalırlarsa kalsınlar; ben Premier Lig için çok yetersiz bir takım olduklarını düşünüyorum. Ancak kadrolarında çok iyi isimler var. Bunlardan en değerlileri Moses ve Rodallega. Menajerleri Martinez'in daha önce Tottenham'dan 9 yemek gibi acı bir tecrübesi bulunmasına rağmen, Arsenal maçını 2-0'dan son 10 dakikada 3-2'ye çevirmek gibi destansı tecrübeleri de bulunuyor. Genç, renkli ve heyecanlı bir kişiliğinin olması dolayısıyla Wigan'da başarılı olduğunu ve takıma çok şey kattığını düşünüyorum.

Rodallega'nın yokluğunda hücumda tüm yük Di Santo'nun üzerine binecek gibi gözüküyordu. Tottenham ise geçen hafta evinde Liverpool'a karşı çift forvetle oynamıştı. Wigan deplasmanında tek forvet Adebayor sahadaydı. Tottenham'ın maça atak başlayacağını düşünmüştüm. Ancak kendilerini pek kasmaları gerekmeden golü bulmaları takıma olumlu bir hava yansıttı. Figueroa'nın savunmada yaptığı hatada Adebayor önce müthiş bir çalım attı. Sonra Van der Vaart'a golü attırdı. Adebayor tam bir takım oyuncusu görüntüsü çiziyor. Tottenham'a da çok katkı sağlayacak gibi bu sezon... Gareth Bale'in kafayla attığı gol ile ilk yarı 2-0 bitti. İkinci yarının başında ikramı bu kez Tottenham yaptı. Savunma adeta gol yemek için özel bir çaba içerisinde gözüküyordu. Öldürücü darbeyi Assou-Ekotto yaptı. Ekotto'nun hatası, Diame'nin golünü getirdi. Yarının hemen başında gelen gol Wigan'ı maça ortak etse, maçın genelinde Tottenham üstünlüğü elden bırakmadı. Kırmızı karttan sonra da iyice kontrolü ellerine aldılar. Bu arada acayip apaçi saç modelleri vardı maçta. Sandro'yu birazdan fotoğrafı ile paylaşacağım. Sandro, Gohouri, Assou Ekotto, Kaboul ve Adebayor saç tipleriyle Neymar'dan hallicelerdi.


Tottenham son 3 haftada 9 puan topladı. 2 Ekim Pazar günü müthiş bir maç olacak White Hart Lane'de. Her sezon ligin en zevkli maçları aday maçlar oynuyor Arsenal ve Tottenham. Geçen sezon herkes El Clasico'yu izlerken, ben 3-3 biten Tottenham-Arsenal maçını izlemiştim. Yine geçen sezon ilk derbide ilk yarıyı Arsenal 2-0 önde kapamış, Tottenham ikinci yarı 3-2 galip gelmişti. Evet, haftaya Kuzey Londra derbisi var.

Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

24 Eylül 1996

Türkiye'de yeri dolmayacak insanlardan birisidir Zeki Müren... Türk Müziği'nin Sanat Güneşi'dir. Sanat Güneşi batalı tam 15 sene oldu. 7 yaşındaymışım o zaman... Televizyon izlerken, son dakika haberi girmişlerdi; Zeki Müren hayatını kaybetti diye... O zaman umursamadım, algılayamadım. Yaşım ilerledikçe onun ne değerli bir insan olduğunu anladım. Müziğiyle, konuşmasıyla, yorumuyla çok farklı bir insan olduğunu algıladıkça daha çok sevdim. Şimdi Zeki Müren'sizliği daha iyi anlıyorum.


Tıpkı kendisinin de söylediği gibi; "Benim yerim çok uzakta, dualarla yaşıyorum."

Huzur içinde yat paşam...
24 Eylül 2011 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Kayserispor 0 - 1 Fenerbahçe | Kazanma Alışkanlığı

11 günde 4 maçın olduğu periyodda Fenerbahçe'den iyi futbol beklemiyordum. Ancak itiraf edeyim; kötü futbolla alınan 10, çalınan 2 puan da beklemiyordum. Fikstüre bakınca içeride 2 maçı kazanır, dışarıda 2 beraberlik alırız diye tahmin ediyordum. Takım olma olgusu Fenerbahçe'ye iki zorlu deplasmandan 6 puan getirdi. Kayseri ve Gaziantep bize son yıllarda en ters gelen deplasmanlardı.

Kadroda değişiklikler yapmak gerekiyordu. Sakatlıklar ve yabancı kontenjanı dolayısıyla değişiklikler mecburiyete dönüştü. Özer, Caner, Cristian ve Gökay'lı bir orta sahanın defansif bir direnci olmadığını düşünüyorum. Gökay hâla heyecanını atabilmiş değil ve gösterişsiz oynamayı tercih ediyor. Çok sorumluluk alamıyor. Cristian hiç sorumluluk almıyor, yalancı pres yapmaya devam ediyor. Caner inanılmaz enerji katıyor. Ancak onun sorunu da gösterişsiz oynamaması. Ayağa ve daha sade bir oyun oynamayı tercih etse; enerjisinden çok daha fazla katkı alırız. Bekir'in yerine Orhan'ın gelmesi hücumda çok büyük bir artı, defansif anlamda da ufak bir artı katacaktı. Ancak Amrabat ile Orhan'ın karşılıklı oynamasını göz önüne aldığımda defansif anlamda da çok büyük bir artı kattığını farkettim. Amrabat-Bekir eşleşmesi çok daha adaletsiz bir eşleşme olurdu. Orhan Şam her ne kadar zorlansa da Amrabat'la kafa kafaya mücadele etti. Alex'in fizik kondisyonunun bu tip bir maç fikstürünü kaldıramayacağını düşünsem de; bugüne kadar bu konuda bizleri hep yanılttığı için kaptana her zaman güvenim sonsuz. Ancak bugün kendi futbolunu pek oynayamadı ve bunu da ancak yorgunluğuna bağlarım. Maça iyi başlayan, ileride oynayarak başlayan Fenerbahçe'de Bienvenu daha çok oyunun içerisinde gözüküyordu. Ancak zamanla Fenerbahçe daha geride bir oyun oynamaya başlayınca Bienvenu de etkisiz gözüktü.

Biraz da Kayserispor'a değinelim. Çünkü Kayserispor da benim çok merak ettiğim isimler oynuyor. Bunlardan ilki Ömer Şişmanoğlu. Ligimizde beğendiğim ve gelecek vaad eden forvet oyuncularından birisi. Ancak bugün Bilica ve Yobo arasında kayboldu. Aldığı topları ezdi ve etkisiz bir görüntü sergiledi. Diğer isim Hasan Ali... Sol bek sıkıntısının olduğu futbolda, geçen sezon epey adından söz ettirmişti. Ben pek ısınamamıştım kendisine. Ancak bugün genel olarak beğendim. Karşısında Özer gibi silik bir tipin oynamasının da etkisi vardır illa ki... Özer demişken; yürüyerek futbol oynayışı beni kanser ediyor. Ne defansif, ne ofansif katkısı var. Kayserispor'da Amrabat'ı çok etkili fakat gereğinden fazla bencil, Riveros'u çok sıradan, Pekarik'i ise etkisiz buldum. Engin Bekdemir'in yeteneği oldu belli fakat henüz lige ve takımına uyum sağlamış değil. Kayserispor zaten henüz bir takım olabilmiş değil... Yolun çok başındalar.

Kayserispor'da iki değişiklik olduktan sonra Aykut hocanın da Semih ve Dia/Stoch ile cevap vermesini bekledim. Amrabat'ın çok etkili geldiği, Özer'in sıfır olduğu kanatta oyuna girecek bir Dia/Stoch rakip için daha fazla tehditti. Ancak değişiklikler biraz mecburiyete döndü. Caner'in sakatlığı önemli değildir umarım. Sahadaki en enerjik oyuncumuzu kaybetmemeliyiz şu dönemde. Onca eksiğe rağmen 4 haftada 10 puan müthiş bir başarı. Yobo bugünün kahramanı. Geçen sezon ilk kez oynadığı Kayseri maçında sakatlanmış ve erken oyundan çıkmıştı. O çıktıktan sonra maçı kaybetmiştik. Bugün 3 kişilik oynadı adeta. Her müdahalesi yerindeydi, forması alınacak adam Yobo... Yabooo Yabooo Yaboo! Bilica mı ? Yine rövaşetasını yaptı, gerisi önemli değil.

İyi futbolun çok da önemli olmadığı dönemde 4 maçta alınan 10 puan çok iyi. Gaziantep maçının büyük bölümü şu ana kadarki en iyi performansımız. Diğer maçlarımız birbirine benzer oyun içeriyor.  Hocamızın da dediği gibi; takım kazanma alışkanlığını edindiğinden beri geleneği sürdürüyor. Bugün de kazanma alışkanlığımızın meyvelerini topladık. Maç sonunda futbolcuların tribünlere gitme geleneği sürüyor. Bu da amatör bir ruhu simgeliyor ve bir taraftar olarak beni mutlu ediyor. Kayseri'ye giden taraftarlarımızın da desteği mükemmeldi bugün. Kötü olan sadece futboldu. Fenerbahçe için güzel bir akşamdı. Televizyonlarda Kayserispor'a 2 kırmızı kart çıkmadı demezler. Kayserispor'un 2 penaltısı verilmedi derler. İplemeyin.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Ne İzledim? #9

Her yeni aya girişte, blogda yazmış olduğum izlediğim filmler serisini bu ay biraz aksattım. Çok yoğun insanım bilemezsiniz. Geç olsun, güç olmasın diye klişe bir cümle kurduktan sonra; filmleri yazmaya başlayabilirim.

İlk olarak bir ergen filmi olan Beastly ile başlayalım. "Ergen filmi ayağı yapıyorsun da, neden izledin ?" diye sorabilirsiniz. Vanessa Hudgens faktörü panpalar. Eski sevgililerimin birkaçının karışımı olan bu tipi ben beğeniyorum, seviyorum. Film de "İnsan da çirkin şansı olsun" dedirtti bana o yüzden. Tam bir boş vakit filmi olduğunu düşünüyorum. Güzel ve Çirkin hikayesinin modernleştirilmiş versiyonu. Yine bir çoğunuzun çocukluğunu bildiği Mary Kate Olsen sevimli kişisenden de bir gudubet çıkarmışlar bu filmde. Türü; fantastik, romantik. Romantizmi pek etkilemedi beni. Onca kaliteli fantastik filmden sonra, bunun fantastik yanını da beğenecek değilim. Ama izlerken sıkılmadım. Zaten 6 puan verdiğim filmden çıkarılacak mesaj; sinema yorum sitelerinin klişelerinden olan "İzlemeseniz de olur. Ben izlerken sıkılmadım" mesajıdır. Bu böyle biline!

Komik desen komik değil, Super ama süper değil, Kick-Ass desen Kick-Ass değil. Bilin bakalım bu hangi film? Evet, 2010 yapımı olan Super'dan bahsediyorum. Bir süper kahramanlık filmi. Tıpkı Kick-Ass gibi... Çok benzetiliyor ama bence uzaktan yakından alakası yok. Kick-Ass izlediğim en enfes tat veren filmlerdendi. Super'da yer yer sıkılmalarım oldu. Pek çok ölüp biteninin olduğu Ellen Page bana itici geliyor. Buradaki rolüyle de iticilik kademesini bir üst kademe yukarı çekti. Eğer filmi Kick-Ass ile kıyaslarsam, vereceğim puan 3,5-4 olur. Ama tek başına ele aldığımda, izlenebilir çerezlik bir film der; 6,5 puanı çakarım. MAA'ya gelsin; "Shut up crime!"

Bana Jason Statham'lı afiş göster, sana filmin senaryosunu çıkarayım. Statham abiyi severiz,o ayrı. Ama her filmde kendi tekrarladığını düşünüyorum. Bir gerçek ise; Hollywood'da aksiyon demek Jason Statham demek. Bu adama karmakarışık duygular besliyormuşum meğer. The Mechanic eski bir filmin, yeniden çekilmiş versiyonu. Orijinalini izlemedim, kıyaslama yapamam. Aksiyon sahneleri tatmin ediciydi. Sonunu tahmin ettim. Ben Foster filmde Edward Norton'a benzemiş gözükse de, oyunculuğunu beğendim. Chuckseverlerin Morgan'ın manitalarından biri olarak tanıdığı Mini Anden'i bu filmde ise Jason abimizin manitası olarak bir kaç küçük sahnede görüyoruz. Hani manita mı desem onu da bilemedim.

Overrated. Imdb puanı fazla abartılı... Başladığı tempoyla devam ediyor, aynı tempoyla sona eriyor. Film başladığında keyifli gelmişti. Konunun nereye gideceğini merak ettim. İlerledikçe daha keyifleneceğini düşündüm. Ama bu düşüncelerim; bir kızı uzaktan kesip yanına gittiğimde tüm fikriyatımın değişmesi gibi değişiverdi. Sıradan bir olayı, sıradan bir anlatımla sunması; insanların beğenisini kazandırmış diye tahmin ediyorum. Herkesin başına gelebilecek türde bir konusu var. Son sahnesi etkileyicidir, kabul ediyorum. Bill Murray oyunculuğunu konuşturmuş. Scarlett Johansson'ın da o zaman 19 yaşında olduğunu düşünürsek, çok iyi bir performans sergilediğini söyleyebiliriz. Japonya'dan manzaralar göreyim dersen izleyin. Ama yok yok, Hızlı ve Öfkeli serisinin Tokyo Drift'ini izleyin daha iyi.

Yine bir ergen filmi... Filmin içeriğinde bol bol Japon ergeni var. Ben bile gaza geldim izlerken. Arkadaşları toplayıp, sokağa çıkıp birilerine dalasım geldi diyeyim; siz hesap edin. Ama Spartacus 1. sezon finali daha iyiydi o konuda bak. Theokoles'i kesecek kadar gaza gelmiştim. Neyse; konuya dönelim. Serizawa ve Genji okulun lideri olmak için kapışan iki çete başıdır. Sonrası da; olaylaaaar,olaaylaaar... İkilinin rekabetinde bana Serizawa daha sempatik geldi. Nasıl diyeyim, daha halktan biri. İkinci filmini de indirdim, (pardon! dvdsini aldım) en kısa zamanda izleyeceğim.

Tezatlarla dolu, ince mesajlar veren bir film. Her seferinde övüyorum ama bıkmadım. Ryan Gosling yine aşmış bir performans sergilemiş. Yerine başkası oynasaydı zaten ilgimi çekmezdi. Sürekli farklı ruh halini taşıyan bir öğretmeni canlandıran Gosling, filme çok büyük artılar katmış. Etkileyici, vurucu sahneleri ve replikleri var. Temposu düşük fakat farklı, izlenmeli diye düşündüğüm bir film. Afişi de müthiş hoşuma gidiyor.

Lan afişini görünce tekrar hatırladım ve gülesim geldi. Tucker and Dale ve Paul'den sonra son zamanlarda izlediğim en eğlenceli filmdi. Genelde olumsuz yorumlar ve düşük puanlar almış. Gelin kardeşinizi dinleyin ve yorumlara aldanmadan izleyin. Sevdiğim bir türün yanına komedi unsuru katılmış. Fantastik-Komedi. Her ikisinin de hakkını vermiş. Aşırı argo var, kabul ediyorum. Ama çoğunuz Sezen Cumhur Önal tipi naif insanlar değilsiniz, kabul edin. Natalie Portman çok tuttuğum bir hatun değil. Ancak bu filmde oldukça güzel gözüküyor. Oyunculuğuna zaten laf etmem. Kolye sahnesi ve Zooey Deschanel'in kolyeye olan tepkisi efsane. Kadrosu da ilgi çekici. İzlemenizi tavsiye ederim demiyorum, kesin izleyin diyorum.

Tipik bir Adam Sandler filmi... Sandler'ın adını piyasaya duyurmaya başladığı dönemlerden. Çocuk filmi gibi gözüküyor ama tam olarak bir çocuk filmi dersem ailelerin, halkın tepkisini çekerim. 

Vizyon filmiydi izlediğimde. Beklentilerimin çok çok üstüne çıktı. Yönetmenin tarzı da ilgimi çekti, hemen diğer filmlerini edindim. Bittiğinde gülmek ve hüzünlenmek arasında kaldım. Böyle filmleri seviyorum. 8 puan abartı değil.

Romantik bir adamım vesselam. Duygu doluyum... Ama Waiting for Forever benim duygularımı ve beklentilerimi karşılayamadı. Duygusal bir film yapmaya çalışmışlar ancak çok sıradan duygular üzerinden dram yapmışlar. Filme romantik yerine fantastik diyorum ben. Zira bir kızın sürekli pijamayla gezen,boş beleş birinden hoşlanması bence romantik değil, fantastiktir.

Simon Pegg ortalamanın üstünde bir İngilizdir. Yazar,çizer,oynar,güldürür. Muhterem bir insandır. Sonunu tahmin etme kaygısıyla izlemediğinizde müthiş keyif alacağınız bir film daha. Filmin verdiği sosyal mesaj; "Önemli olan hızlı koşmak değil, doğru yöne koşmak..." En çok güldüğüm sahne Amerikan Güreşi sahnesiydi. Eğer satırlarımı okuyorsa Mr. Goshtashtidar'a da selamlarımı iletiyorum.

Simon Pegg filmlerinin tamamını izlemeye karar verdikten hemen sonra izledim Hott Fuzz'ı. Komedi türünde olduğunda katılmıyorum. Tamamen suç,gizem ve polisiye üzerine kurulu. İşin garibi ben bu tür filmleri sevmem. Fakat Hot Fuzz'ın kurgusunu çok başarılı buldum. Film deyip geçmemek lazım, gerçekte de var bu tip olaylar. Bu tip hayat süren, tarikata bağlı yaşayan, beyinleri yıkanmış binlerce insan var. O yüzden, çok ilgi çekici bir konusu olduğunu düşünüyorum. Simon Pegg'e ekürisi Nick Frost eşlik ediyor yine... 

Almanlar bu tip psikolojik filmler konusunda çok iyiler. Das Experiment en sevdiğim filmlerinden biridir. Die Welle'i de bu listeye aldım hemen. İkisi de benzer psikolojik süreçleri anlatıyor. Her sahnesi mesaj içeren Die Welle'in etkileyici bir sonla bittiğini de belirtelim. 8/10 puanı hakeden bir yapım.

Casanova; bir döneme ait bir aşkı anlattığından diğer klişe aşk filmleri arasından sıyrılmayı başaran bir yapım. Rahmetli Heath Ledger'a da bu rol oldukça yakışmış. Filmin tehlikesi; insanda acil bir şekilde Venedik'e gitme isteği uyandırması... Evet millet, Venedik davetleriniz kabul edilir. Eğlenceli bir romantik film arayanların tercih etmemesi için bir sebebi yok.

Karmaşık bir kurgusu olsa da; çok kaliteli bir oyuncu kadrosunun sürüklediği bir film olmuş The United States Of Leland. Bir Amerikan bağımsızı. Ryan Gosling bu filmde oldukça toy ve tecrübesiz olmasına rağmen gelecek vaadetmiş. Kevin Spacey küçük rolüne rağmen akılda kalıcı bir oyunculukla ustalığını konuşturmuş. Don Cheadle keza öyle... Nedenler üzerine bir dram. Replikleri akılda kalıcı... Özellikle ; "İnsanların, sadece kötü bir şey yaptıktan sonra bunu söylemeleri çok komik. Demek istediğim, hiç kimsenin, bir çocuğu yanan bir binadan kurtardıktan sonra..."Ben de insanım" dediğini duymadım." Başarılı ve izlenmesi gereken bir dram. 7/10

Bkz. Ne İzledim? #1
Bkz. Ne İzledim? #2
Bkz. Ne İzledim? #3
Bkz. Ne İzledim? #4
Bkz. Ne İzledim? #5
Bkz. Ne İzledim? #6
Bkz. Ne İzledim? #7
Bkz. Ne İzledim? #8
22 Eylül 2011 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Cesena 1 - 2 Lazio

Serie A'da 3.Hafta maçları haftaiçinde oynandı. Milan maçında umut vermesine rağmen, sahasında Genoa'ya mağlup olarak lige kötü bir başlangıç yapan Lazio ilk galibiyetini dün akşam Cesena deplasmanında aldı. Geçen haftasonu maç yazısında Serie A'daki boş tribünlere değinmiştim. Cesenalı taraftarlar akşam güzel bir tribün gösterdiler. En azından doluydu ve destek düzeyi epey yukarıdaydı.

Lazio'da son maçlarda dikkatleri çeken Sculli bu maçta kulübedeydi. Daha sağlam bir orta sahaya dönüş yaptı Reja. Gonzalez, Ledesma ve Brocchi'yi oynattı. Savunmada ise sol bekte Stenkevicius sürprizi vardı. Stoperde sakat olan Biava'nın yerine Diakite oynadı ve takımına bir de penaltı kazandırdı. Sağ bekte ise Konko yerini sağlamlaştırıyor gibi gözüküyor. Cesena geçen sezon vasat kadrosuyla ligde kalmayı başarmıştı. Bu sezon ise daha iyi bir kadroya sahipler. Orta sahada Guana'nın tecrübesi takıma olumlu bir katkı sağlıyor. Fiorentina'dan alınan Comotto defansı bir gömlek yukarı çekerken, Mutu ise forvet hattını bir kaç gömlek üst düzeye çekmiş görünüyor. Cesena'nın golünü de Mutu attı akşam. Maça baskılı başlayan Cesena 1-0'ı bulduktan sonra oyun biraz daha dengelendi. İlk yarının sonlarında Lazio net pozisyonlar bulmaya başlasa da gol ikinci yarıda geldi. Hernanes 48. dakikada penaltıyla skoru dengeledi. Klose ise 54'te kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonu değerlendirerek, Cisse'den görmeye alıştığımız gol sevinci taklalarını atarak galibiyeti kutladı. Lazio 3 maç sonunda puanını 4e çıkartırken, Cesena puansız ve son sıradaki yerini korudu. Son sıradaki yerini korumak da garip bir deyim oldu gerçi... Lazio haftasonu Palermo'yu ağırlayacak.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

41633

Rakamla : 41633
Yazıyla : Kırk bir bin altı yüz otuz üç.

Pek çoğunuzun Fenerbahçe maçları dışında göremeyeceği bir rakam değil mi ? Bu görünen kısmı, bir de görünmeyeni var. Türk halkında bedavacılık olduğunu kabul ediyorum. Ancak Büyük Fenerbahçe'nin yürekli kadınlarını ve çocuklarını bu kategoriye sokamazsınız. Din, dil, ırk, tesettürlü, açık, yaşlı, genç; herhangi bir ayrım yapmaksızın formalarını sırtına geçirip; saatlerce o güneşin altında bilet kuyruğunda bekleyen kadınlarımızı "bedava diye geliyorlar" diyerek basite alamazsınız. Sevgi eylem gerektirir. Fenerbahçe sevgisi de engel,sınır tanımaz. Kimisi evlatlarının, eşlerinin zoruyla geldi. Kimisi torunlarının gönlü olsun diye geldi belki... Kimi kombineli, her maç geliyor. Hepsinin kalbinde Fenerbahçe var. Belki aynı dozda değil ama duygu aynı duygu, sevgi aynı sevgi. Arma aynı arma... Bugün bir kez daha gurur duydum Fenerbahçeliliğimle. Bir kez daha övündüm. Tarifsiz büyüklüğümüzü bir kez daha hissettim. Bu iş yürek işi, emek işi... Öyle Twitter'da oturduğun yerden hashtag yapmaya benzemez. Öyle bir sevgi ki tarif edilmez, Fenerli olmayan kimse bilemeeeeez!

Söylediğimizde kızanlar, hede hödö edenler var. Ancak her defasında gerçeği söyleyeceğiz. "Fenerbahçe Türkiye'dir, Fenerbahçe halktır!" diye haykıracağız.

Gidenden, gitmeye niyetlenip gidemeyenden, bilet temin edip ya da edemeyip stada giremeyenden, bugün Fenerbahçe için nefesini harcayanlardan, sevgisini haykıranlardan Allah razı olsun.

"Sonsuza kadar Yaşa Fenerbahçe!"
21 Eylül 2011 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Kalk Ayağa ve Yürü

Sen Kralsın. Sadece "adamlık" mertebesinde değil, futbolculukta da kralsın. Yedekten gelip gol kralı olmuş, hem Fenerbahçe taraftarını, hem milli takımı sevince boğmuş futbolcusun. Yeri geldi haklı olarak yedeklikten yakındın. Fenerbahçe'de en çok senin hakkın yendi. Kezman ve Güiza'nın bile yedeği oldun. Küsmüş gibi davrandın belki ama küsmedin. Fenerbahçe formasına sırtını dönmedin. Şimdi Emre yok, Selçuk yok, Mehmet yok, Serdar yok. Yabancı kontenjanı en çok senin işine yarıyorken, Fenerbahçe'ne bu kadar haksızlık yapılmışken; senden büyük beklentileri olan insanların beklentilerinin karşılığını ver. Yine ağır kal, yine adam çalımlayama. Ama Alex'le verkaçını yap. Rakip savunma oyuncusuna duvar ol. Son vuruşlardaki ustalığını da konuşturduğunda 2 maçtır direkten dönen, bugün bir de hakemden dönen şansını da kıracaksın. Sen Semih'sin. Annenin "oğlum diye demiyorum, atarsa Semih atar" dediği evladısın. Fenerbahçe'nin evladısın. Kalk ayağa ve yürü... Son 3 maçlık performansını unuttur. Cuma akşamı Kayseri'de gollerinle yeniden sahne al...
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Fenerbahçe 1 - 1 Manisaspor | Eyyama Devam

Ligi temizleme masallarıyla "Şikeci" sıfatının baskısı altında maçlarını oynamaya devam eden Fenerbahçe'nin, ilk 2 maçında 2 net penaltısı verilmemişti. Bireysel konuşayım. Vermesinler. İstemiyorum sezon boyunca penaltı. Zaten geçen sezona kadar da vermiyorlardı. Geçen sezon penaltı çalmak zorunda kalmalarının sebebi de her maç hakemleri bağlayıp şike yapmamız değildi. O kadar çok pozisyon buluyor, o kadar baskılı oynuyorduk ki; her maç bir kaç penaltılık pozisyonumuz oluyordu. Vermek zorunda kaldılar. Olsun, bu sene de olsun ama vermesinler. Fenerbahçe penaltı çalınmadan da şampiyon oldu. Penaltı çalınmadan da zirveye oynadı. Aleyhine aylardır penaltı çalınmayalarla aynı kefede değil...

Bir yanda Türk Futbolu adına tarihi bir gün... Büyük Fenerbahçe'nin yürekli kadınları; genci, yaşlısı demeden güneşin altında saatlerce sıra beklediler. Yayıncı kuruluş spikerleri bunu her ne kadar "futbol sevgisi" olarak adlandırsa da; futbol sevgisi falan değildi bu. Bunun adı Fenerbahçe Sevgisi'ydi. Hayatında hiç maç izlemeyeni de vardı, kombinelisi de vardı. Kimisi evlatlarının, eşlerinin hatrına geldi; kimisi 2 gecedir heyecandan uyku uyuyamayarak geldi. Yayıncı kuruluş spikerleri bilmezler bunu, anlamazlar. 20 Eylül 2011, Fenerbahçe'nin büyüklüğünün tarif edilemezliğinin bir tarifi olmanın yanı sıra; TFF'nin fena halde çuvallama tarihi olmuştur. Kadınları ve çocukları tribüne yönelterek, farklı bir şey denediler. Herşeyi olduğu gibi yine Fenerbahçe'nin üzerinde denediler. Hesap edemediler, o tribünlerin hınca hınç dolacağını. Ellerinde patladı bu ceza verme şekli... Kimileri 30 bin kişiyle stadı zar zor doldururken, bizim sadece kadınlarımız ve sevdamızı miras bıraktığımız çocuklarımız 40 bini devirdi.

Şimdi futbol,lig falan bir yana, aklıma takılan şunlar var;

Kadın taraftarlar sahadaki Fenerbahçe'ye ne kadar etki etti tartışırım.
Ancak ofsaytı hakemlerden daha iyi bildiklerini tartışmam.
Caner ne kadar iyi oynadı tartışırım.
Ancak Caner ne kadar iyi mücadele etti tartışmam.
Aykut hocanın kadro seçimini, oyuncu değişikliklerini tartışırım.
İki maçtır iyi oynayan Bilica'nın bugünkü performansını tartışırım.
Fenerbahçe'nin kötü oynamasını hem tartışır, hem kabullenirim.
Stoch'un neden oynatılmadığını düşünür, Stoch için üzülürüm. Onu da tartışırım.
Ancak bugün sahadaki hakem üçlüsünün yaptıkları eyyamı tartışmam.
Manisaspor'un ofsayt golünü tartışmam. Gözden kaçırılmıştır, insanlıktır demem.
Fenerbahçe'nin ofsaytla uzaktan yakından alakası olmayan, geçen sezonki şampiyonluğu kadar temiz golünü tartışmam.
Fenerbahçeli futbolcuların kötü de oynasalar verdikleri üst düzey mücadelenin nasıl hiç edildiğini, kadın taraftarların cinsiyetleri üzerine yapılan seviyesiz esprilerin ne denli gerizekalıca olduklarını ve Fenerbahçe başkanını içeride tutarak, Fenerbahçe camiasının çeşitli eylemlerle cezalandıranların; bugün yaptıkları eyyamı tartışmam. Türk Futbolu'nda böyle eyyamlar oldukça, asla temizlenemeyeceğini de tartışmam. Ama en önemlisi; kadını,erkeği ayırt etmeksizin dünyanın en büyük taraftarının Fenerbahçe taraftarı olduğunu tartışmam. Böyle bir birlik-beraberlik ve gurur ortamında; sportif başarıdan ziyade, Fenerbahçeli olmanın gururudur bizi ayakta tutan... Federasyon ve hakem eyyamlarıyla ligin ne kadar iyi kurgulandığını tartışmam bile...

Federasyon Football Manager editörüne girmiş. Ligi kurgulamışlar. Lig sonunda gelinecek yer belli belli. Pastadan kimin büyük, kimin orta dilim pay alacağı belli... Fenerbahçe üzerine oynanacak oyunlar ve eyyamlar devam edecek. Saha içinde deviremedikleri Fenerbahçe'yi, bu kirli oyunlarla devirmeye çalışacaklar. Belki sezonluk başaracaklar. Belki bu sezon bile şampiyon olacağız, ellerinde patlayacak. Başaramayacakları tek şey; Fenerbahçe camiasının kenetlenmesi ve direncini kırmak. Kirli oyunlarınıza alet olmayacak, Fenerbahçe'yi oyuncağınız etmeyeceğiz.

 Alın "temiz" liginiz ve sportif başarılarınız sizin olsun!
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 1 - 2 Genoa

Taşları yerinden oynatan iki takım Lazio ve Genoa... Lazio kadrosunun kemik yapısını oluşturan oyuncular hala oynuyorlar. Ancak Genoa da takımın iskeletini oluşturan isimler de değişti. Geçen sezon epey para harcamış, yıldız isimlerle dolu bir kadro kurmuşlardı. Ancak bekledikleri başarıyı yakalayamamıştı Genoa. Lazio ise istikrarlı kadrosuyla geçen sezon Şampiyonlar Ligi'ni averajla kaçırararak, Avrupa Ligi vizesini aldı. Avrupa Ligi'ne ise Vaslui beraberliğiyle kötü bir başlangıç yaptı. Genoa'da geçen sezon çok zengin olan hücum hattında bu sene daha mütevazı futbolcular var. Genoa'nın kaleci değişimi ise takıma olumlu katkı verdi. Lazio'da bu durum şu an tam tersi gözüküyor. Marchetti'nin 2 maçlık performansı Muslera'yı aratıyor. Hem Vaslui maçında, hem de Genoa maçında taraftarları pek memnun edemedi.

Maçın en önemli detaylarından biri ise; şüphesiz Sculli'nin attığı gole sevinmemesiydi. 5 sene formasını giydiği Genoa'ya karşı takımını 1-0 öne geçiren Sculli, golden sonra sevinmedi ve sevinmek için gelen arkadaşlarını geri çevirerek; sadece tebrikleri kabul etti. Genoa tarafında oldukça saygıyla karşılanması gereken bir hareket. Hele ki son Gaziantepspor-Fenerbahçe maçında Olcan'ın sahayı 3 kez turlamasından sonra... İtalya'da boş tribünlere futbol oynama olayı ise devam ediyor. Kale arkaları her maç full Olimpico'da... Ancak diğer tribünler oldukça boş gözüküyor. Dün akşamki Napoli-Milan maçında da öyleydi.

Geçen sezon Gasperini ve Ballardini'nin yıldızlarlı ve geniş Genoa kadrosunda yakalayamadığı başarıyı; Criscito'suz, Rafinha'sız ve daha mütevazı bir kadroyla Malesani yakalayacak mı göreceğiz. Ancak lige 2 maçta 4 puanla başlamak ve oynanan futbol hem Malesani'ye, hem de Genoa taraftarlarına umut vaad etmiştir.

19 Eylül 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 4 - 0 Liverpool

White Hart Lane'de oynadığı tek maçında galibiyet alamayan Tottenham ile lige iyi başlamasına rağmen geçen hafta Stoke City'ye mağlup olarak ayakları yere basan Liverpool karşılaştı bugün. Tottenham ilk galibiyetini geçen hafta almıştı. Adebayor'un takıma kaıtlmasıyla gol yollarındaki etkinliğin arttığı ortada. Bir de; ilk hafta gelen ertelemeden sonra sırayla iki Manchester takımına mağlup olunmasıyla lige kötü bir başlangıç yapılmıştı. Tottenham 2 haftadır oynadığı futbolla geçtiğimiz 2 sezondan esintiler sunuyor. Liverpool'da ise Dalglish'e çok fazla güven duyuluyor. Lige de oldukça iyi başlamıştı kırmızılar. Ancak geçen hafta Stoke karşısında aldıkları mağlubiyetin moral bozukluğuyla geldiler Londra'ya... İki sezondur burada kazanıyorlardı. Bunun da getirdiği ekstra bir moral vardı.

Dawson'ın yokluğu bir eksiklik iken; King'in sahalara döndüğü maç oldu. King müzmin sakattır. Ancak takımın en önemli iki stoperi Dawson ve King'tir. İkisini uzun süredir bir arada oynatamamak da Redknapp'ın bir şanssızlığıdır. Walker iyiden iyiye sağ beki kaptı, çok da iyi oynadı bugün. Maça baskıyla başladı Tottenham... İnternetten takip ettiğim maçta, sekmeyi ne zaman değiştirsem; Tottenham'ın Liverpool ceza sahası etrafında olduğunu gördüm. Nitekim kaçan goller, gelecek golün sinyalini veriyordu. Liverpool savunması da biraz sakardı hani, maça tam konstantre olmuş gözükmüyordu. Modric'in mükemmel füzesiyle açıldı perde... Charlie Adam'ın gördüğü kırmızı karttan sonra Tottenham kontrolü iyice ele geçirdi. Zaten maç başından beri yaptıkları paslaşmalarla epey zorlamışlardı Liverpool'u. Eksik bir Liverpool'un Tottenham'a direnmesi zor gözüküyordu. Yine de temponun düşmesiyle Liverpool'un da direnci arttı. İkinci yarı Van der Vaart'ın oyuna girmesi çok olumlu bir fark yaratmadı Tottenham için. Gerçi ikinci yarıya yine net bir gol pozisyonuyla başladılar. Defoe çok net fırsatı değerlendiremedi. Skrtel'ın kırmızı kartından sonra Liverpool'un işi Tottenham'ın vicdanına kaldı. Tottenhamlılar zaman zaman artistik gol vuruşları denese de; yine çok cıvımadılar ve maçı 4-0 galip kapattılar. Modric'in golü haftanın gollerinden... Ancak Defoe'nin golü de izlenmeye değerdi. Kenny Dalglish'in surat ifadesi ise Fatih Terim'den halliceydi.

Haftaya Wigan deplasmanına gidiyor Tottenham... Liverpool ise Anfield'da Wolves'ı ağırlayacak. İki takım da haftaya kazanır diye düşünüyorum.
18 Eylül 2011 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Gaziantepspor 1 - 3 Fenerbahçe | Seri Devam Ediyor

Bakmaya üşendim. Yanlış hatırlamıyorsam eğer; Gaziantep'teki en son galibiyetimiz Zico dönemindeki 5 gollü galibiyetimizdi. Hani şu kaleci Oğuz Dağlaroğlu'nun şikeci olduğunun iddia edildiği maç.

Ligde 19 maç sonra sarı lacivert çubuklu formamızı giymedik. Geçen hafta takım savunması olarak olmasa da, bireysel olarak iyi oynayan savunmayı bozmamak gerekiyordu. Gerçi kiminle bozuyorsun? Bozacak adam da yok da; yine bir Mehmet Topuz sağ bek olarak değerlendirilebilir düşüncesi vardı hani. Sakatlıklar çok can sıkıcı. Dia geçen hafta formsuzdu, Stoch oynar diye bekliyordum. Hoca geçen maç iyi oynayan Caner'in performansını görmezden gelmedi. Caner'e güveniyorum, geçen sezon Eskişehir deplasmanında da ilk onbir çıkacak olması kafamda soru işaretlerini getirmişti. Ancak golü ve performansıyla güven vermişti. Haa o da bir başka şikeli olduğu iddia edilen maçımız gerçi... Onda da alın teri yok(!) ama Caner o maçtaki Caner'di diyelim yine de... Müthiş azim, müthiş istek. Caner'in bek oyuncusu olmadığı aşikar. Beke ancak 3. bir alternatif olabilir. Biz de maalesef oraya 2. alternatif olarak gözüküyor. Ancak böyle ofansif oynadığı maçlarda da kendisinden maksimum verim alabileceğiz gibi gözüküyor. Cristian'a da değinelim. Ben çok kızarım hiç yere düşmediği için. Biraz daha fazla mücadele etmesini isterim. En azından benim tribünde, sosyal hayatta verdiğim Fenerbahçelilik mücadelesinin birazını versin isterim. Son iki maçtır oldukça iyi gözüküyor. Ofansif yanından da faydalanıyoruz. Emre'nin yokluğunda Selçuk Cristian gibi, Cristian Emre gibi oynuyor. Yine de eksik birşey var. Geldiği dönem tereyağından kıl çeker gibi top kapmalarına hastaydım. Uzun zamandır onları göremiyorum. Mehmet Topuz mevcut kadroda en güçlü orta saha oyuncumuz. Bugün Avrupa'da mücadele etme hakkımız çalınmasaydı eğer, o maçların en kritik adamı Mehmet Topuz olurdu. Çünkü mücadele gücü en yüksek orta saha oyuncumuz o. Sakatlanıp erken çıkması çok büyük şanssızlık. Daha büyük şanssızlık ise; sakatlığının hemen geçmeyecek olması olur. Allah göstermesin diyelim ona da...

Uğur Boral tercihine gelelim. Oyuncu değiştirilmesi gerekiyordu ancak Uğur Boral ve Caner'in aynı anda sahada olmasını beklemiyordum. Maçın başında Caner yerine solda Uğur Boral da düşünülebilirdi dedim. Hazırlık maçlarında oldukça hazır bir görüntü vermişti. E futbolu özleyen adam, istekli bir futbol karakteri de var. Oynaması kısmet oldu ve oyuna girer girmez de skora katkı verdi. Alex'e yaptığı asist alkışlanacak türden. Ofsayt riski var, kaleye vursa büyük ihtimalle gol. Ancak o asist yaptı. Olcan'ın golüne gelelim. Eyvallah, güzel gol. Haftanın golü olsun. Yılın en güzel gollerinden biri olsun. Ama o hareketler, o tripler neyin nesi ? Ne çabuk unuttun tek sebebi Fenerbahçe forması giymen olduğu için Luciano tarafından korunup kollandığın günleri Olcan efendi?! Fenerbahçe'yle alıp veremediği nedir, bilen beri gelsin. Tolunay'ın öğrencisi olması olabilir mi acaba ? En mantıklı neden bu gibi gözüküyor. Semih kötüydü bugün. Topları ezdi, hiç bir topu kontrol edemedi. Maç boyu bir tane kafa topu aldı. Onda da Caner kendisine müthiş bir pas attı, değerlendiremedi. Yine de büyük golcüdür Semih. O kafa vuruşu direkten dönmeseydi, kötü oynadığı maçı golle tamamlayabilecekti. Büyük golcü, kötü oynadığı maçta bile gol atabilendir. Ha bir de büyük golcü adayı var. Müthiş mücadeleci, sadece sahada işine bakıyor. Henüz adaptasyon sürecinde olmasından kaynaklanıyor olabilir bu. Adı Henri Bienvenu. Oyuna tam zamanında alındı, hücuma müthiş katkı verdi. Hele ki rakibin hücumu çok etkisizken, Bienvenu bize ilaç oldu. Zaten Gaziantepspor'un forvet hattı epeydir etkisiz. Bu maçta bize ya duran toptan ya da uzaktan şutla gol atabilirlerdi. İkisinin karışımı yaptılar. Bienvenu Dany Nounkeu'ya oranla biraz yavaş kalsa da; estetik hareketleri ve bilek hakimiyetiyle Nounkeu'yu alt etmeyi başardı. Gol vuruşu usta işi. Havada asılı kalan forvet candır. Ancak golün ortasını yapan Ziegler'in de hakkını verelim. Andre Santos-Ziegler muhabbeti yapmayacağım. Ancak Ziegler'in bu tip ortalarını pek çok gez göreceğimizi ve Alex, Gökhan Gönül ikilisinden sonra takıma bol kafa golü attıracak üçüncü bir isim olduğunu düşünüyorum. Penaltı kazandığımız pozisyonun tartışılabileceğini, bence penaltı olmadığını; ancak Dany'nin eliyle müdahale ettiği pozisyonda verilmeyen bir penaltı kararı olduğunu düşünüyorum. Geçen hafta da vardı, etti 2 verilmeyen penaltı... Penaltılarınız sizin olsun, böyle de kazanırız. Yeni rekorumuz da hayırlı olsun. Deplasmanda en uzun süre kazanan takım; Fenerbahçe!

Alex iyi ki var. Söylemeye gerek var mı ? Bugün gol sevinçleri oldukça hırslı ve etkileyiciydi. Bienvenu'nun de öyle... Güzel adamlar. Güzel takımız biz de... Fenerbahçe taraftarı "Takım nasıl tutulur?" dersleri verirken, Fenerbahçe futbolcuları da "Takım nasıl olunur?" dersleri veriyorlar. Ortak sebebimiz; hayatta en çok Fenerbahçe'yi sevmemiz. E bu kadar dersin yetmesi, artanlarının etüt olarak sayılması gerek ama bizim insanımızda bu dersleri algılayacak kafa olmadığından geçinip gidiyorlar. Geçinedurun.
17 Eylül 2011 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 2 - 2 Vaslui

Gecenin en banko maçıydı gözümde. Lazio hem hazırlık maçlarında iyi oynamış, hem iyi bir hazırlık dönemi geçirmiş; hem de ligin ilk maçında Milan deplasmanında iyi oynamıştı. Ancak dün akşam aynı performansı gösteremediler. Bölüm bölüm iyi oynasalar da; Vaslui'ye kendi evlerinde puan kaybetmekten kurtulamadılar. Vaslui sürpriz potansiyeli olan bir takım. Kadroları oldukça mütevazı. Sadece Adailton'u tanıyorum. Yıllarca Serie A'nın vasat takımlarında oynamış, bir kaç kez küme düşme duygusu yaşamış, haliyle tecrübeli bir futbolcu. Maçtan akılda kalanlar; penaltılar, goller ve Kozak'ın kaçırdığı pozisyon. Zauri'yi eskiden beğenirdim. Ancak uzun süre başka takımlara kiralandığından mıdır nedir, Lazio formasına oldukça yabancı oynuyor. Milan maçında hatası gol getirmişti. Vaslui maçında da penaltı yaptırdı. Zauri'nin varlığı zarar. Bir aralar da Matuzalem'i takmıştım böyle, takip eden Laziolu arkadaşlar az çok hatırlarlar. Cisse'nin penaltısı Kezman tarzıydı. İlk izlediğinizde dışarı çıkacakmış gibi gözüken bir top. Ancak farklı açılardan bakıldığında müthiş bir penaltı vuruşu diyebiliriz. Wesley'in peşpeşe 2 golü ve Sculli'nin beraberlik golünden sonra Lazio'nun kurduğu baskı az kalsın golü de getiriyordu. Libor Kozak'ın kalenin dibinden kafa vurduğu top direğe isabet etti. Bunu da maçın kader anı olarak belirtebiliriz. Sporting Lizbon, Zürih deplasmanında kazanınca grup lideri olarak başladı kupaya. Muhtemelen de Sporting lider, Lazio ikinci olarak bu gruptan çıkacaktır.
16 Eylül 2011 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Dünya'dan Tribün Manzaraları #3

Haftanın en güzel görüntülerinden birini es geçmek olmaz. Şampiyonlar Ligi'nin en güzel tribünü Dortmund tribünüydü bu hafta. Muhtemelen çoğunda öyle olacaktır. En güzel golü de; bence Pato'nun golüydü. Dortmund taraftarlarının bu muhteşem kareografisinin ekran görüntüsünü koymazsak olmaz. Haa bizim Lig Tv'miz Fenerbahçe tribünlerinin kareografilerini çoğu zaman bu açıdan göstermiyor. Bazen hiç göstermiyor.
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Paok 0 - 0 Tottenham

Yukarıdaki fotoğraf Tottenham-Wimbledon hazırlık maçı 11'i değil. Avrupa Ligi'nde, ateşli Yunan taraftarlarının karşısına çıkan Paok maçı ilk 11'i... Bu kadro seçimi eleştirilebilir de takdir edilebilir de... Ben anlamsız buldum. Hepimiz futbolseveriz, takip etmediğimiz takımların bile ilk oyuncularını ilk görüşte tanırız. Ancak yukarıdaki kadroyu ezbere saymak zor. Ben yine de soldan sağa yazayım. Eskiden gazetelerinden verdiği posterlerde yazan şekil;

Ayaktakiler: Pavlyuchenko, Corluka, Cudicini, Bassong (Kaptan!?), Kane, Livermore
Oturanlar: Iago, Dos Santos, Carroll, Townsend, Walker.

Tamam abartmışım, o kadar da zor değilmiş. Ancak yine de Redknapp'ın bu seçimlerini anlayamıyorum. Geçen sezon lig biterken söylemişti aslında. Avrupa Ligi'nde yedek ve genç ağırlıklı kadroyla mücadele edeceğiz demişti. Önceliğin lig olması elbette bir hedef olduğunu gösteriyor. Hatta Premier Lig gelirleri Avrupa Lig gelirlerinden daha iyi. Ancak yine de Tottenham büyük taraftar kitlesi olan bir kulüp. Bu kulübü sadece İngiltere içerisine hapsetmenin taraftara yapılan bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Geçen sene Şampiyonlar Ligi'nde gösterilen doyurucu performansın devamı gelmedikten sonra çok önemi yok. Avrupa Ligi'nde zayıf takımlar olsa da; turlar ilerledikçe çok heyecanlı ve kaliteli bir hâl alabiliyor. Geçen sezon final oynayan Braga taraftarlarından çok daha fazla hakediyordur Tottenham taraftarı finali. O yüzden; Redknapp'ın bu seçimini eleştiriyorum. Haa; "Adama helal olsun, nasıl da gençleri oynatıyor" diyene de saygı duyarım tabi ki.

Paok'un kadrosunda geçen sezon Fenerbahçe'yi eleyen takımdaki oyuncular var. Hemen hemen aynı kadro, 2-3 değişik isim var. Maçta gol yok ama iyi pozisyonlar var. Hakemin iki takımın da penaltılarını hiç ettiği bir mücadele olmuş. Ancak ikisinin hiç olma şekli farklı. Tottenham'da ceza sahasında düşürülen Kane hakemi aldatmaya yönelik hareketten sarı kart görüyor. Ancak pozisyon net penaltı. Onun akabinde Paok penaltı kazanıyor. Lino topu ağlara gönderiyor, tribünlere bile koşuyor. Ancak hakem oyuncuların topa vurulmadan ceza sahasına girdikleri için atışı tekrarlatıyor. Penaltının tekrarında Lino topu auta atıyor. Ancak tekrarındaki vuruşun, ilk vuruştan pek farkı yok gibi geldi bana... O yüzden, iki takımın da birer penaltısına yazık olmuş diyorum ve maçın hakkının beraberlik olduğunu düşünüyorum. Bu arada Pavlyuchenko, Corluka bir tarafa; tecrübesiz kadroda en çok dikkat çeken isim Jake Livermore'du. Livermore ligde de artık forma buluyor ve fizik olarak diğer genç oyunculardan daha iyi durumda. Çok büyük yıldız potansiyeli yok ama iyi bir takım oyuncusu olma yolunda ilerliyor.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Hayat Seninle Güzel

İyi ki doğdun, doğum günün kutlu olsun Büyük Fenerbahçeli... Babam bana Rıdvan'ı, Oğuz'u, Aykut'u, Can'ı, Cemil'i anlattı. Ben de çocuklarıma seni anlatacağım. Birlikte nice yıllara... Senin olduğun yerde, başarı ve çekilememezlik kendiliğinden geliyor. Fotoğraf herşeyi anlatıyor. Büyük Fenerbahçe'nin Büyük Kaptanı... Hayat Seninle Güzel!
14 Eylül 2011 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Fenerbahçe 1 - 0 Orduspor | Kaldırımdan Desteklemek

Fenerbahçe'nin maçı olduğu gün; Fenerbahçelinin içi içine sığmaz. Ben de tüm gün aynı heyecanla şampiyonun sahaya çıkacağı maç saatini bekledim. Artık lig boktan bir statüyle oynanacak olsa da; Fenerbahçeli için lig değil, sadece Fenerbahçe önemli olduğu için; Fenerbahçe'sine kavuşacağı ân vazgeçilmezdir. Öyle bir günü daha geride bıraktık.

Aziz Yıldırım tişörtleriyle sahaya çıkan futbolcularımızın başkana selam mesajları yerindeydi. Takımda bir kenetlenme var. Değil başkan, malzemeciler içeride olsa yine benzer bir hareket gelecekti. Ziegler ve Bienvenu'yü ilk onbir beklemiyordum. Hem Caner, hem Uğur Boral hazırlık maçlarında iyi performans göstermişlerdi. Ancak Ziegler'in de yaz boyu yatmadığını, Juventus'tan hazır geldiğini söylemek gerekir. Aykut hocamız da muhakkak böyle düşünmüştür. Bilica tercihi yerindedir. Bunu yazacağım hiç aklıma gelmezdi aslında ama Bilica'dan bu sezon çok faydalanacağımızı düşünüyorum. Yobo müthiş, bugün yine müthişti. Ancak Serdar oraya hemen uymayabilir. Orhan uymayabilir. Bekir'den beklediğimiz performansı alamayabiliriz. Yobo yeteri kadar soğukkanlı olsa da; yanında tecrübeli bir Bilica olduğunda daha sert savunma yapabiliriz. Lugano'nun sertliğine en yakın stoperimiz Bilica çünkü... Günümüzde futbolda da sert bir stopere sahip olmak şart. Cristian-Selçuk çok yumuşak bir orta saha. Emre'nin sakatlığı bir an önce geçmeli... Cristian'da geçen sezona oranla artak bir istek olduğunu görmezden gelerek haksızlık etmeyelim. Selçuk ise çok oyunda görünmemesine rağmen doğru zamanda doğru yerde olan bir görüntü çizdi. Mehmet Topuz vasat başladı, golü bulduğumuz dakikalarda etkiliydi. Bu etkili oyunu da golde pay sahibi olmasını sağladı. Bekir bu tip maçlarda verebileceği maksimum sağ bek katkısına yakın bir katkı verdi. Bekir'den sağ bekte çok şey beklememek gerektiğini her zaman söylüyorum. Yine öyle bir maç oldu, idare etti; yetti. Ziegler'i oldukça heyecanlı gördüm. Soğukkanlı bir oyuncu, daha sakin oynamasını beklerdim. Ancak heyecanı ve adaptasyon süreci dolayısıyla hücumda beklediğim etkinliği gösteremedi. Ancak çok da kötü değildi. Heyecanından kaynaklanan pas şiddetini ayarlayamam sorunu yaşadı. Pek çok pası ya çok sert, ya da çok yumuşak gitti. Dia çok çizgiye yapıştı, biraz form tutması lazım. Bir de açıkça bir korkumu dile getireyim. Dia profesyonel bir futbolcu da olsa; abi-kardeş gibi oldukları Niang'ın gidişi kendisini olumsuz etkileyecek diye korkuyorum. Ne bileyim, mesela bu akşam yüzünde o her zamanki heyecan duygusunu göremedim. Tabi bunda; Fenerbahçe'ye ve kendi emeklerine yapılan haksızlıkların şevkini kırmış olmasının da etkisi olabilir, bilemeyiz. Alex'in resitali yine gözümüzü şenlendirdi. Ligin ilk maçı, tribünler boş, kötü bir dönem... Oynanacak futboldan ziyade kötü bir oyunla alınacak galibiyet tercih edilesi. Ancak Alex oynadığı futbolla sahadaki kötü futbolu unutturdu. Semih bir iki pozisyonda etkili olsa da; çoğu topu ezdi. Hazırlık maçlarında daha hazır bir görüntü çiziyordu. Golde bencil davranmayarak bir takım oyuncusu örneği sundu. E bu da yetti. Caner istekli ve kısa sürede etkili gözükürken; Bienvenu de Ziegler'e oranla daha etkili bir oyun sergiledi. Pozisyon tekrarlarını izlerseniz, pek çok pozisyonda doğru yerde olduğunu görebilirsiniz.

Orduspor ligin yeni takımı, ligin yeni takımlarına karşı her zaman bir merak olmuştur. Henüz takım olamamış olsalar bile iyi bir kadroları var. Kalecileri güven verdi. Dalmat bu ligde iş yapar. Ancak Gosso; maçın büyük bölümünde müthiş oynadı. Son yarım saat yorgunluğun da etkisiyle gözden kayboldu. Aslen bir önlibero oyuncusu olan Gosso; orta sahada atak başlattı, sağ kanattan top getirdi, savunmadan top çıkardı ve hücumda gol pozisyonlarına girdi. Bir Anadolu takımı için çok iyi transfer. Ha benim çok umrumda mı? Değil... Geçen sezon olsaydı, umrumda olur; Orduspor böyle bir futbolcuya sahip olduğu için sevinirdim.

Taraftara değinmeden tabi ki geçmeyeceğim. Ancak; insan kendinden bahsedirken zorlanır ya, öyle zorlanıyorum yazarken. Ne desem bilemiyorum. Bu akşam stat dışından takımı destekleyen, televizyondan sesi sürekli gelen grubun içinde olamadım. Ancak fırsatım olsaydı olur, bu mükemmel duyguyu yaşardm. Kayseri Erciyesspor maçında da benzer bir organizasyonumuz olmuştu. Ancak bu denli 90 dakikaya yayılmamıştı tezahüratlar. Müthişti, müthiş. Samandıra'da takım otobüsüyle başlayan Fenerbahçe coşkusu, takım ile arada duvarlar olmasına rağmen azalmadan devam etti. Çok büyüğüz çok... Ancak sorun şu ki; bizi haketmeyen yöneticiler tarafından idare ediliyoruz. Sayın Nihat Özdemir'in açıklamalarının zoraki yapıldığını düşünsem de; yakışmadığını belirtmek isterim. Pek çok taraftarın güvenini kaybetti. Bu güzel Fenerbahçe akşamına yakışmadı. Fenerbahçe taraftarının son zamanda sık kullandığı bir deyimdi "Kaldırımdan desteklemek". Şimdi gerçek oldu. İnanıyorum ki; Fenerbahçe başka bir gezegende oynasa, 12 numara Fenerbahçe'yi yine yalnız bırakmaz.
12 Eylül 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Wolves 0 - 2 Tottenham

Ligde 1 maç eksiği bulunan Tottenham, oynadığı 2 maçı da Manchester ekipleriyle oynamış; hem kendi takım formsuzluğu hem de bu iki takımın sezona iyi başlamaları dolayısıyla puan alamamıştı. Wolves ise; sezona beklenenden daha iyi başlamıştı. 3 maçta 7 puan topladılar, ayrıca evinde de her zaman iyi oynayan bir takım. Tottenham'ın yeni transferleri Scott Parker ve Emmanuel Adebayor maça ilk 11'de başladı. Brad Friedel ise iyice kaledeki yerini sağlamlaştırıyor gibi gözüküyor. Aynı şeyi sağ bekteki Kyle Walker için söyleyebiliriz. Wolverhampton'ın ise en etkili ismi; bilindiği gibi Tottenham'dan transfer ettiği Jamie O'Hara. Geçen sezon kiralık performansıyla Wolves'a katkı sağlamış, bu sezon bonservisi ile transfer edilmişti.

Maça hızlı başlayan Tottenham oldu. Adebayor boş kaleye klasına yakışmayan bir vuruş yaparak topu ağlara göndermeyi başaramadı. Wolverhampton'ın atakları ise daha çok O'Hara' nın uzaktan şutları üzerine kuruluydu. Goller ikinci yarıda geldi. İlk golde yeni transferler sahnedeydi. Scott Parker'ın ara pasını kaleciyi çalımlayan Emmanuel Adebayor filelere gönderdi. Defoe'in golü maçın skorunu tayin etti. Corluka'nın performansını da oldukça başarılı buldum. Pazar günü Tottenham, White Hart Lane'de Liverpool'u ağırlayacak. Liverpool'un bu hafta sürpriz sayılabilecek puan kaybı bu maçı daha da heyecanlı kılacaktır. Tottenham'ın yakaladığı moralle Liverpool'u kendi evinde yenip, taraftarlarına sezonun ilk galibiyetini izlettireceğini düşünüyorum.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Milan 2 - 2 Lazio | Kaliteli Golcü Farkı


Lazio, San Siro'da en son 1989-1990 sezonunda, Maldini'nin kendi kalesine attığı golle 1-0 kazanmıştı. İnanılır gibi değil ancak Lazio o günden beri San Siro'da Milan'ı mağlup edemiyor. Üstelik bu süreç içerisinde şampiyonluk var, şampiyonluk mücadeleleri var. Dün ilk kez bu kadar yaklaşılan galibiyet yine gelmedi.

Reja'nın maça başladığı kadroya göz atarak başlayalım. Kalede Bizzarri vardı; ki Marchetti'nin yokluğunda performansını merak ediyordum. Maçın başında Aquilani'nin pozisyonunda yaptığı kurtarışla iyi başladı. Ancak Cassano'dan yediği gol yakışmadı. Sağ bekte Konko, stoperde Biava-Dias ikilisi, sol bekte Zauri vardı. Zauri bu savunma hattının en zayıf halkası. İlk golde yaptığı hata ile de oyunun dengelenmesini sağladı. Orta sahada Ledesma, Brocchi defansif; Mauri ve Hernanes ise ofansif görev üstlendiler. Cisse ve Klose hücum hattındaydı. Bu sezon Lazio'nun en büyük kozu bu ikilinin yanı sıra geçen sezon olduğu gibi yine Hernanes olacak. Ancak Mauri gizli kahramanlardan olmaya devam edecek. Geçen sezonki performansıyla gizli kahraman mertebesinin çok çok üstüne çıkan Kaptan Stefano Mauri, dün akşam yine iki harika asist yaptı. Yaşlandıkça futbol kalitesi artıyor. Dolayısıyla; Reja kendisinden vazgeçemediği için farklı bir sistemle oynamak zorunda kalıyor. Geçen sezon Zarate iyi formunu tüm sezona yayamadı. Floccari genel olarak iyi bir sezon geçiremedi. Skor yükünü genellikle Hernanes ve Mauri isimleri yüklendi. Bu sezon forvet hattı çok kaliteli. Cisse ve Klose dün akşam iki usta golü attılar. Sezon içerisinde aynı performanslarını gösterirlerse, Lazio için verimli bir hücum sezonu olur. Yedekte sakatlığı tamamen geçen bir başka usta Tommaso Rocchi var. Kaliteli golcü faktörü akşam kendini belli etti ve Lazio'yu Milan deplasmanında 2-0 öne geçirdi.

Milan ev sahibi olmasına rağmen Aquilani, Gattuso ve Ambrosini gibi üç agresif orta saha oyuncusuyla oynadı. Gattuso ve Nesta'nın acemice bir hatası Lazio'ya bir gol daha getiriyordu. Ancak genel olarak tecrübeli isimler oyuna ağırlıklarını koydu ve Milan işi fazla zora sokmadan 2-0 geriden gelip eşitliği yakaladı. Serie A'nın açılış maçı oldukça zevkliydi ve tabi ki Türk kanalları yayınlamadı. Lazio'nun oyunu beni umutlandırdı.
11 Eylül 2011 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Ziegler-Bienvenu-Yobo'lu Fenerbahçe


Öncelikle belirteyim ki; transfer heyecanıyla bu sezonki asıl davamızın farklı olduğunu unutmadım. Her sene Fenerbahçe düşmanlarını yenmek için uğraşıyoruz, yeniyoruz da... Ancak önümüzdeki 1-2 senelik periyod çok daha anlam kazandı. Maddi olarak ne kadar güç kaybettiysek, manevi olarak o kadar güç kazandık. Saha içinde de çubuklu için savaşacak birileri lazımdı. Aykut Kocaman'ın kurduğu iyi takım istemdışı bozulmuş olsa da, ona yakın bir kadro kurulmasını istemeye hakkı vardı.  Dolayısıyla bu 3 ismin transferi önemliydi.

İlk olarak Reto Ziegler hakkında konuşalım. Benim Tottenham'dan beri takip ettiğim bir isimdir. 18-19 yaşında geldi Tottenham'a... Premier Lig ağır bir lig olsa da, genellikle şans buldu. Orta sahanın solunda oynatılıyordu. Zaten İtalya'ya gelene kadar da bir sol açık oyuncusuydu. Herkes dengeli ve disiplinli bir kanat oyuncusu olduğundan bahsediyor. Bu fikirlere katılıyorum. Andre Santos çok özel oyuncuydu, kabul etmek gerekir. Ancak Andre Santos; tipik bir Brezilyalıydı. Canı isterse oynayan, istemezse oynamayan türden bir futbolcuydu. Ayrıca yaz tatilinden sonra kilolarıyla dönmesi de bonusu... Ağustos'ta başlayan ligde form tutması Kasım-Aralık ayını buluyordu. Ziegler bu konuda daha profesyonel bir oyuncu. İkisinin ortak özelliği; sol bek ve sol açık olarak oynayabilmeleri. Günümüzde kaliteli sol bek bulmak zor. Bunun farkında olan büyük futbol adamı Arthur Zico; Uğur Boral'ı sol bek yapmak için emek sarfetmiş, ancak yapamayacağını anlayınca sol önde oynatmaya başlamıştı. Reto Ziegler bunun olmuş versiyonu. İsabetli şutları en çok dile getirilen özelliği... Diğer özelliklerini sıralayacak olursak; çalışkan, süratli, isabetli pas yapan, agresif, kararlı ve dengeli diyebiliriz. Savunma-Hücum dengesini çok iyi sağlayabilen bir isim. En çok bu özelliğine güveniyorum. Aykut Kocaman'ın sisteminde çok başarılı olacağını düşünüyorum. Aynı zamanda Devler Ligi'ni değil de; Dev takımı seçmesi karakterli bir futbolcu olduğunun bir işareti olarak kabul edilebilir. Fenerbahçe'de görmeyi çok istiyordum, bu isteğim gerçek oldu. Şimdi ki isteğim; kendisini çubuklu forma ile uzun yıllar izleyebilmek.

Onun için ne söylesek az. O sadece yeni bir transfer değil, aynı zamanda bizden biri... Yeni Uchemiz Joseph Yobo. Geçen senenin görünmez kahramanlarından, aynı zamanda şampiyonluk golümüzü atan futbolcumuz. Aykut Kocaman'ın söylediği gibi; işini ciddiye alan, formanın hakkını veren bir futbolcu. Lugano-Yobo ikilisi Fenerbahçe'de gördüğüm en temiz savunma ikilisiydi. İkisine doyamamak acı verse de; Serdar Kesimal'ı kazanma ümidi var içimde. Yobo-Serdar ikilisinin ilk etapta biraz yumuşak kalacağını kabul ediyorum. Yobo ve Lugano birbirlerinin eksiklerini tam anlamıyla kapatabilen iki futbolcuydu. Yobo geçen sezon transferin son gününde kiralanmıştı, bu sezon da öyle oldu. Tecrübesi, soğukkanlılığı ve garantici futboluyla ve hepsinden önemlisi davamızda bizim tarafımızda savaşmayı hakeden karakteriyle Fenerbahçe'ye çok şey katmaya devam edecek.

Gelelim geçen seneden beri tanıdığımız Henri Bienvenu Ntsama'ya... Tam aradığımız futbolcu olduğunu düşündüğümü en baştan yazayım.Bizim maçta dikkatimi çektikten sonra, epey izleme fırsatı buldum. Hepinizin bildiği gibi süratli, kuvvetli, yırtıcı bir ayıboğan. Türkiye'de ayıboğan forvetler her türlü iş yapar. Ancak kendisi henüz tecrübesiz ve yolun başında. Hamuru iyi, Aykut hocanın iyi yoğuracağına da eminim. Ancak Niang yerine değil de Emenike'nin yerine alınmış olsaydı daha mutlu olurdum.Gol sayısının yanı sıra asistleriyle de dikkat çekiyor. Bu da bencil olmadığı anlamına geliyor ki; tam Fenerbahçe'nin kadro yapısına uygun. Bakın; Reto Ziegler, Henri Bienvenu isimleri Aykut Kocaman'ın 1-2 senelik izlenimleri sonucu kadroya kattığı isimler. Yani Fenerbahçe'de transfer olayı çok doğru yapılıyor artık. Senelerdir görmek istediğimiz hareketleri gördüğümüz şu günlerde, zor bir dönemden geçiyor olmamız büyük haksızlık. Henri Bienvenu için de haddim olmayarak bir kıyaslama yapacağım.

Bienvenu 23 yaşında... Profesyonel kariyeri boyunca 130 küsür maç oynamış, 45-50 civarı gol atmış.
Şimdi 23 yaşındaki Drogba'ya dönelim. 60 civarı maç oynamış, 15 civarı gol atmış. Hadi sadece Le Mans'ı saymayıp Guingamp'ı da ekleyelim. 120 civarı maç oynayıp, 40a yakın gol atmış. Aynı yaşlarda Mallorca'da 120 civarı maç, 50 küsüratlı gol sayısı olan Samuel Eto'o örneği de var. Yani istatistiklerin Drogba ve Etoo'yla benzer rakamlar taşıması, beni Bienvenu için daha da umutlandırıyor.

6 Eylül 2011 Salı
Yazan: steven_stiffler

2012 Model Tottenham

Lazio için henüz transferler tamamlanmadan bir inceleme yazısı yazmıştım. Ancak o köprünün altından çok sular aktı. Tottenham'ı yazmak için ise transferleri bekliyordum. Transferlerle ilgili her ne kadar beklentilerimi alamamış olsam da; transferin son günlerinde kadroda değişiklikler gerçekleşti.

Tottenham için her sezon yinelediğim; sağ bek sıkıntısını bu sezon da yineleyeceğim. Ancak şu da var; Redknapp iki sezondur Corluka-Hutton-Kaboul üçlüsüyle başarılı sonuçlar aldı. Çıtanın yükselmesi için ise; bir sağ bek transferi şarttı. Yine yapılmadı. Yapılmadığı gibi; dün Alan Hutton Aston Villa'ya satıldı. Aston Villa geçtiğimiz sezon ara transfer döneminde de Tottenham'dan Kyle Walker'ı kiralayarak sağ bek sıkıntısını çözmüştü. Bu kez çok daha iyisini; Alan Hutton'ı transfer ederek sağ bek sıkıntılarını çözdüler. Transfer bedeli olarak Tottenham'a 4 Milyon Pound ödenecek. Elde kalan yine Corluka oldu. Alternatifi olarak ise; geçen sezon Villa Park'ta pişen Kyle Walker ve Redknapp'ın sağ bekte de tercih ettiğin Younes Kaboul var. Sol bek konusunda Assou-Ekotto güven veriyor. Olası bir sakatlık halinde Gareth Bale oraya çekilecektir. Çünkü üçüncü bir alternatif yok. Ya da geçen sezonki gibi; Danny Rose düşünülebilir. Ancak Danny Rose'un orta sahanın solunda daha başarılı olabileceğini düşünüyorum. Stopere kaliteli bir transfer yapılması yine çıtanın yükselmesini sağlayabilirdi. Özellikle geçen hafta Manchester City karşısında savunmanın döküldüğüne şahit olmuştuk. Elde çok kaliteli iki isim var; King ve Dawson. Ancak King her zamanki gibi sakat. Gallas geçen sezon müthiş bir özveriyle oynamıştı. Tecrübesiyle yine tercih edilmesi gereken ilk isim olması gerektiğini düşünüyorum. Tabi Dawson'la birlikte... Bassong, Kaboul gibi alternatifler yeterli olacaktır.

Geçelim orta sahaya... Jenas Aston Villa'ya kiralandı. Palacios ise Stoke City'ye satıldı. Huddlestone ligde her takımda oynayabilecek düzeyde bir oyuncu olmasına rağmen, performansı her zaman tatmin etmiyor. Ancak önliberonun uzun boylu ve uzun bacaklısı makbuldür. Huddlestone kritik bir isim. Scott Parker transferi için ise; epey çaba sarfetmişti Spurs. Parker ise geçen sezon takımı küme düşmesine rağmen olağanüstü bir performans sergilemişti. Yeri Premier Lig'di, şimdi ait olduğu yerde... Chelsea ve West Ham'dan sonra bu kez Londra'nın kuzeyinde. 5,5 Milyon Pound ödendi. Tottenham'ın en önemli icraatleri; Bale ve Modric'i elde tutabilmeleri sayılabilir. Özellikle Chelsea; Modric için son dakikaya kadar saldırdı. Modric yine orta sahanın ortasında geçtiğimiz sezonki performansına yakın bir performans gösterecektir. Van der Vaart zaten takımın lideri... Sağda Lennon özellikle deplasmanlarda tercih edilecektir. Redknapp'ın her zaman tercih etmediği aşikar. Harry Redknapp her zaman bu dizilişle oynamıyor. Zaman zaman çift forveti de deniyor; ki o zaman Lennon kenara, Defoe içeri diyebiliriz.

Solda Gareth Bale'in hücuma katacağı zenginlikle, Adebayor klasını konuşturacaktır. Manchester City formasıyla Arsenal'a attığı gol sonrası rakip taraftara ayar veren Adebayor'un bu durumu; Tottenham taraftarlarınca kabul edilebilir bir transfer olmasını sağlamıştır. Ancak yine de; 10 numaralı formanın kendisine pek yakışacağını düşünmüyorum. Crouch'tan sonra forvete ilaç gibi gelecektir. Adebayor, Defoe ve Pavlyuchenko ile yine çok güçlü bir hücum hattına sahip Spurs. Redknapp dün; Giovani Dos Santos'a da şans vereceğini açıkladı. Dos Santos da Bale ve Lennon'a iyi bir alternatif olabilir. Bentley'in West Ham'a kiralanmasıyla Kranjcar'ın joker yedekliği garantilenmiş oldu. Modric mi yok ? Koy Kranjcar'ı... Lennon ya da Bale mi yok ? Koy Kranjcar'ı... Livermore ve Townsend'in henüz alması gereken çok yol var. Ancak Sandro öyle değil... Sandro zaman zaman defansif oynanan maçlarda Parker ya da Huddlestone ile birlikte oynayacaktır. Zaman zaman bu ikiliyi kesecektir bile... Son olarak; Iago'ya değinelim. Iago'yu hiç izleme fırsatı bulamadım. Menajerlik oyunlarında banko oyuncularımdandır. Ancak Juventus'ta bir türlü as takım planları içerisine dahil olamadı. Orada kumaşı tutmamış olabilir. Redknapp kiralık aldırdığına göre; mutlaka bir umut vardır. O da ofansif bir orta saha oyuncusu, kanatlarda da oynayabiliyor.

Transfer döneminde gelenler:
Brad Friedel - Free (Aston Villa)
Emmanuel Adebayor - 2 Milyon £ Kiralık (Man.City)
Iago - Kiralık (Juventus)
Scott Parker - 5 Milyon £ (West Ham)

Transfer döneminde gidenler:
Jamie O'Hara - 3,5 Milyon £ (Wolves)
Jonathan Woodgate - Free (Stoke)
Alan Hutton - 4 Milyon £ (Aston Villa)
Wilson Palacios - 8 Milyon £ (Stoke)
Peter Crouch - 10 Milyon £ (Stoke)
Robbie Keane - 3,3 Milyon £ (LA Galaxy)
Kyle Naughton - Kiralık (Norwich)
Jermaine Jenas - 900 bin £ kiralık (Aston Villa)
Bongani Khumalo - Kiralık (Reading)
1 Eylül 2011 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -