Archive for Ağustos 2013

Dinamo Tiflis 0 - 5 Tottenham | UEL Play-Off

Tottenham elbette ki kazanacaktı. Geçen sene bu tip kolay rakipleri çok ezmediler. Bu sefer ise sahada kendini göstermek için can atan oyuncular vardı. Yeni transferlerin yanı sıra, genç Andros Townsend'in müthiş futbolunu izledik.

Aradaki güç farkından ziyade Dinamo Tiflisli oyuncular pek futbolcu gibi değillerdi. Hani 2 gün önce Shakthar Karagandy'nin Celtic'i yenmesi sürprizdi ama en azından Karagandyli futbolcular sanki yıllardır böyle maçlar yapıyormuş gibiydiler ve galibiyeti hak ettiler. Tiflis'in kalecileri topları kurtarmaya acizdi. Gol perdesini açan Andros Townsend, 2. ve 3. gollerin de asistlerini yaparak maçın yıldızı oldu. Ben Townsend'in bu kadar kaliteli ve potansiyelli olduğunu bilmiyordum. Aaron Lennon gibiydi. Rakibin güçsüzlüğünün de etkisi mutlaka vardır ama Premier Lig için kadroda iyi bir alternatif olacağı da aşikâr.

Tottenham'da goller; 12'de Townsend, 44'te Paulinho, 58 ve 68'de Soldado, 65'te Rose'dan geldi. Danny Rose'un gol vuruşu ve golü oldukça şıktı.
23 Ağustos 2013 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 0 - 3 Arsenal | Görünen Köy

Hiç umudum yoktu; zaten biliyordum ama gönül toz konduramıyor, bazı gerçekler dile gelmiyor. Fenerbahçe'deki durumun vahimliği bir tarafa, şu futbol anlayışımızla hiçbir Türk takımının bir İngiliz takımını eleyebileceğini düşünmüyorum. Hele ki Arsenal gibi Şampiyonlar Ligi'nin gediklisi olmuş bir takım söz konusuysa...

Eleştirilecek pek çok nokta var ama aslında her maç aynısını konuştuğum detaylar bunlar. Fenerbahçe başarısız bir stratejiyle, başarısız ve verimsiz bir transfer dönemi geçirdi. İhtiyaç doğrultusunda sadece Bruno Alves nokta atışı transferdi. Geri kalanların hep tartışılacak yerleri var. E takım da hazır olmadı. Antrenman yöntemlerinde değişiklikler de olunca takıma olumlu etki eder dedik ama tutmadı. Bir de Ersun Yanal'ın takımları sezona genelde iyi başlar, biz neden böyleyiz çözmek zor değil. Takım sistemi Ersun Yanal'a ait değil. Muhtemelen başkan Aykut Kocaman'ın sistemini devam ettirmesini söyledi. Ersun Yanal zaten takım üzerinde otoritesini de kurabilmiş değil. Muhtemelen Ersun Yanal da Aykut Kocaman'la iletişim halindedir ama bu şekilde teknik direktörlük olmaz. Aykut Hoca belli bir plan ve stratejisi olan bir teknik direktördü. Bunun yanına bir de karakter ekledi. Bu her ne kadar bazı kesimlerin hoşuna gitmese de; takıma büründürdüğü karakter çok önemliydi. Ersun Yanal oyunculardan Aykut hoca kadar saygı görmüyor. Bu da hem hocanın, hem oyuncuların sorunu... Başarısızlıkta herkesin payı var. Hiçbir kötü sezondan ders çıkarmayan yönetim en başı çekiyor. Sonra ruhsuz ve kimliksiz futbolcular var. Sonra ayrılmış, bölünmüş, paramparça olmuş taraftar var. Bir de transferlerini yaptırıp, planlamayı yaptırıp, istifa eden Aykut Kocaman'a çok kırgınım. Böyle olmayacaktı hocam... Yine de kalan süre zarfı yönetimin gerekli önlemleri alabilmesi için yeterliydi. Elbette UEFA davasının dezavantajı oldu ama profesyonel bir yönetimle kurtarılamayacak bir sezon değildi bu. Kurtarılabilirdi, koskoca Fenerbahçe... "Sezona kesin şampiyon olacak bir kadro ile gireceğiz" diyerek, taraftara umut vererek ve ligi Avrupa'nın önünde bir hedef göstererek giren bir yönetim çok basit eksikleri gideremeyerek taraftarın gözündeki tüm kredisini de tüketti maalesef.

Dünkü futbol rezaletti. İlk yarı kaleye gidemedik, Szscezsny kariyerinin en rahat maçlarından birini oynadı. İkinci yarı hazır olmayan Gökhan Gönül'ü oyuna almak zorunda kaldık. Sahi Gökhan Gönül neden hâla alternatifsiz ? Bu adamın canı can değil mi ? İlk yarıdaki silik oyunumuz Wenger'e cesaret vermiş olacak ki; ikinci yarı çok rahat ve istediğini yapan bir Arsenal gördük. İlk golde Bruno Alves resmen aciz kaldı. Saçma gol yeme geleneğimizi sürdürdük. İkinci gol Volkan'ın fiyaskosu olurken, üçüncü gol de Kadlec'in dengesizliğinden kaynaklanıyordu. Manşette kullandığım Alper Potuk fotoğrafı bilmeyenlere bir "Tsubasa Alper" imajı verse de; aslında Fenerbahçe'nin dünkü acizliğinin göstergesiydi. Arsenal 3-0 öndeyken 3 kişiyle Alper'e pres yapıyor ve Fenerbahçe'den kimse Alper'e yardım etmiyor. Bir de şu Vollkan'ın Webo'nun kafasını tutması ne abi ya ? Oturup ağlamalık... Emre'nin, Meireles'in yuhalanması; Alex tezahüratları hoş olmadı. Alex'i kalbimizde bırakmalıyız artık, her başarısızlıkta bir bahane olarak kullanmamalıyız. Alex de böyle ister. Oyuncu yuhalanmasına karşıyım ama dünkü Emre ve Meireles gerçekten çok kötüydü. Yine de yuhalanması gerekmiyordu, başka türlü tepki göstermek de var futbolun içinde. Ama Emre'nin eli belinde, Sergen Yalçın hallerini görmek beni kahrediyor. Nerede o Atletico Madrid'den müthiş fit gelen Emre, nerede bu bitik Emre ? Nerede o ilk geldiğinde müthiş paslar atan, sorumluluk alan, nasıl bize geldiğine şaşırdığımız Meireles; nerede önünden geçen Ramsey'e müdahale etmeyi bırak, yürüye yürüye bakan Meireles ? Bir de şu Moussa Sow'un yüzündeki çaresiz ifadeyi görmek beni çok üzüyor. O ifade tribünde 50 bin kişideki ifade... Çok canım acıyor lan.

İçeride, dışarıda gittiğim çok yüz maçta pek çok mucizeyi görmüştüm ama hiç mağlubiyet yaşamamıştım. Dün ilk defa mağlubiyeti yaşadım. Kötü olan mağlubiyet değil, o da sevdaya dahil... Kötü olan; "Daha sezon başı, toparlanırız" diyememek.
22 Ağustos 2013 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Juventus 4 - 0 Lazio | Süper Kupa, Süper Juve

Haftasonu izlediğim en keyifli maçtı. Taa ki 3-0 olana kadar... 3-0 olunca üzüldüm, maçın hakkı 3-0 değildi o vakit. Yine tipik "Serie A çok sıkıcı yeaaa" cılara cevap maçı oldu. Juventus Carlos Tevez'iyle, Lazio ise muazzam deplasman formasıyla sahadaydı.

Çok tempolu ve iki takımın hücum düşünerek başladığı bir maç oldu. Lazio hücuma çok iyi çıkıyor. Özellikle kanatlardan Lulic ve Candreva çok iyi top taşıyor. Ama özellikle Candreva... Alamadık şu adamı. Hernanes de kanatlara çok iyi top dağıtıyor. Ama ileride Klose'nin saltanatı artık son bulmalı. Büyük golcü, tartışmam bile ama maç boyunca çok acayip çalım sevdalarına girdi. Miroslav Klose kariyerinde birden fazla adam çalımlayarak kaç gol atmış ki? Klose Lazio'nun ataklarını baltalarken, sakatlanan Marchisio'nun yerine oyuna giren Paul Pogba maçın kaderini değiştirdi. Hastasıyım, mükemmel orta saha. Appiah'ı hatırlatıyor bana ama haliyle Appi'nin daha iyisi. İzledikçe, çok özlem duyduğum Appiah'ı izlemiş gibi oluyorum. Pogba'nın golüyle değişen skor oyunun gidişatını çok etkilemese de; Radu'nun muazzam şutunu kurtaran Buffon'un kurtarışı ikinci yarı öncesi oyunun gidişatını etkiledi. İkinci yarı sahada silik bir Lazio, baskın bir Juve vardı. 3 stoperden biri olan Chiellini'nin de katılımıyla gelen ilginç kontraatak, Chiellini'nin golüyle son buldu. Sonra Lichsteiner çok güzel bir gol attı. Tevez'in golü ise tam komediydi. Juventus farklı galibiyetle Süper Kupa'yı 6.kez müzesine götürdü. Farklı galibiyetle de lig için rakiplerine gözdağı verdi.

Maçı anlatan Emre Tilev yine müthişti, hahahah acayip bir adam. IL PROFOSORE, EL APAÇİ.
21 Ağustos 2013 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Ne İzledim? #32

Askere gidene kadar her gün film izlemek istiyorum. En çok da bu koyuyor aslında.. Gideceksin şimdi orada 5-6 ay ne film var, ne dizi... Bir sürü dizinin yeni sezon bölümleri birikecek. Bir sürü yeni film çıkacak, Veronica Mars falan... Neyse artık, filmleri bir şekilde izlerim de dizilerin birikecek olması az biraz üzüyor. Geçen ay henüz bunun bilincinde değildim. Ağustos'ta deli film izliyorum ama Temmuz'da hasılat düşüktü.

"Sıradanlıktan bunalmış bir çift özel bir gece geçirmek ister" temalı, aslında çok "sıradan" gözüken bir konu. Ancak işin içinde Steve Carell girdi mi işler değişiyor. Şu filmi Will Ferrell falan yapsaydı, en az konusu kadar sıradan olurdu. Ama işte Steve Carell... Get Smart, Dan in Real Life, Crazy Stupid Love, Seeking for a friend for the end of the World; her biri basit gibi gözüken bir konudan çıkan Steve Carell başarıları. Filmde oyuncu kadrosu çok dikkat çekiyor. Carell ve Tina Fey'in müthiş uyumu; -eğer bilmiyorsanız- Mark Wahlberg, James Franco, Mark Ruffalo, Mila Kunis sürprizleri şaşırtıyor. Filmden biraz da Pineapple Express tadı aldım; ki en sevdiğim komedilerdendir. Son bölümlere kadar az güldüren eğlenceli bir film olarak devam etmesine rağmen, son sahneler; özellikle yine dans sahnesi çok güldürdü. Uçakta gülmeyeyim diye kasıldım durdum. Yine Steve Carell diyeceğim, Get Smart'daki dans sahnesi diyeceğim. Adamım benim... İki gün önce de doğum günüydü. İyi ki varsın valla.

Sadece "spor filmi" olarak nitelendirmek haksızlık olur. Bugüne kadar izlememe sebebim de sadece öyle olduğunu düşünmemdi. İzlediğimde ise çok farklı duygulara kapıldım. Spordan ziyade, içerisinde barındırdığı ırkçılık konusu filmi oldukça dramatik bir hale sokuyor. Bunun gerçek bir hikaye olması ise etkiyi arttıran sebep. Oyunculuklar şahane, Josh Lucas müthiş karizmasıyla döktürmüş. Basketbol, dostluk, ırkçılık, önyargı üzerine şahane bir film. At FAV'a at...

Bir Türk filminden çok daha fazlası. Kesinlikle Hollywood'un kaliteli yol filmleri tadında... Mazhar Alanson ve Cem Yılmaz'ın uyumu adeta bir Sow-Webo düzeyinde. Cem Yılmaz; Her Şey Çok Güzel Olacak ile birlikte GORA'daki Arif karakterinin de temelini atmış aslında... Altan olmaya doyamamış, G.O.R.A'da Arif olmuş belki de. 90lı yılların gömleklerini, sokaklarını, barlarını, diyaloglarını bize bir nebze sunmuş; o günlere özlem duyurmuş film. Müzikleriyle de ayrı aşmış.

Güzel söylüyor çocuk...


Steve Carell adaaaaaam adaaaam. Etkilendim, benden bir parçaymış gibi izledim. Olive'in filmin başından sonuna kadar olan mahçup, kırılgan, umutlu ama bir o kadar hüzünlü yüz ifadesi beni benden aldı. Hislendim, filmin sonunda soğanları doğrarım dedim ama sonu ters köşe yaptı. Hem mutluluk, hem hüzün veren filmleri seviyorum. Little Miss Sunshine da bu sınıflandırmanın en akılda kalıcı filmlerinden. Müzikleri efsane, şu saatten sonra benim için Till The End Of Time = Little Miss Sunshine. Her duyduğumda, her dinlediğimde gözümün önünde Olive'in yüz ifadesi olacak.

Çapkınlığa yeni bir boyut getirmişler mi ? Evet getirmişler. Çok keyifli başlayıp, tipik Amerikan komedisi şeklinde devam eden eğlenceli film. Düğün taktiğini sevdim. Rachel McAdams'a bir parantez açmak istiyorum. Kendisini ilk defa bu kadar tatlı gördüm. Adeta bir Wild Target'daki Emily Blunt. Arkadaşlarla da izlenebilecek, keyifli bir Hollywood komedisi.

Bir film ancak bu kadar saçma bir yere bağlanabilirdi. Zaten Fransızların nesi düzgün olmuş ki, korku filmleri düzgün olsun. Sayın Pascal Laugier, bana 1 saat 39 dakika borcunuz var. Selamlar...

19 Ağustos 2013 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Crystal Palace 0 - 1 Tottenham | EPL 1.Hafta

Dünkü Konyaspor için ne yazdıysam, benzeri Crystal Palace için de geçerli... Ligin en yetersiz kadrosu şu an Crystal Palace'da. Ancak hesaba katılması gereken bir menajerleri var. Ian Holloway daha önce yine yetersiz bir kadroya sahip olan Blackpool'u ligde tutmayı başarmıştı. Tottenham, Gareth Bale'in sakatlığından dolayı oynayamadığı maçta yeni transferleri Chadli, Soldado, Paulinho'yu ilk onbirde oynatırken; Capoue oyuna sonradan dahil oldu.

Maçın başlangıcı nasıl devam edeceğinin bir göstergesiydi. Tottenham öne dağılarak başladı. Özellikle rakip savunma oyuncuları topu aldığı zaman başlarında 2 Tottenham futbolcusu görebiliyordu. İlk yarıda birkaç gol pozisyonu da yakalasalar, gol sesi çıkarmayı başaramadılar. Walker yeni sezonda 2 numarayı almış. Paulinho daha önce 15 giyecek denmişti, şimdi 8 giyiyor. Berbatov'dan beridir ilk defa gerçek bir golcüyle oynuyor Tottenham. Bale gitmezse bu sezon tadından yenmeyecek bir sezon olarak geçebilir. Gerçi haksızlık olmasın, Tottenham son 4-5 yıldır her sezon zevk veriyor. İkinci yarıda Tottenham baskı işini abartmadan, dozunda devam ettirdi. Gelen penaltıyı Soldado gole çevirerek Premier Lig siftahını yaptı. Golden sonra anlamsız bir geri çekilme geldi AVB'tan. Zayıf rakibe karşı kontraatak sistemini benimsedi. Nitekim gol atabileceği ataklar da buldu. Özellikle Defoe ve Sigurdsson'ın kaçırdığı pozisyonlar çok netti. Crystal Palace'ta da Dikgacoi'nin kaçırdığı ya da Lloris'in kurtardığı net bir pozisyon var. Tottenham çok hazır bir görüntü vermese de; lige deplasmanda alınan 3 puanla başladı. En azından maçın patronu havasını verdi ve istediğini yapabilen bir görüntüdeydi. Maçın yıldızı Paulinho seçildi ama bence çok fark yaratan bir oyun ortaya koymadı. Ya da Paulinho buysa Sandro'dan pek bir fazlasını göremedim diyebilirim. Benim beklediğim Paulinho'nun Modric etkisi yapması. Umarım sol bekte de artık hep Rose oynar.

Maçın istatistikleri için resme tıklayarak büyütebilirsiniz.


18 Ağustos 2013 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Konyaspor 3 - 2 Fenerbahçe | Umutsuz Vâka

Türk Futbolu'ndan tiksindiğimi her zaman dile getiririm. O 4-5 sezon öncesinde aldığım tadı alamıyorum, almam imkansız. Yine de insanın içinde bir hasret oluyor, bir eksiklik hissediliyor. Dün bütün günümü maç izleyerek geçirdim. Premier Lig, Bundesliga ile iyi vakit geçirdim. Arsenal'ın kötü oyunuyla morallendim. "Arsenal'i izleyip morallenen gözler, akşam Fenerbahçe'yi izleyip tekrar umutsuzluğa kapılmasa keşke..." dedim, değişen bir şey maalesef ki olmadı.

Emenike'nin gelişiyle kesiği yiyen Webo oldu. Yerli forvetimiz olmadığı için Fenerbahçe bu sezon tüm maçlara 5 yabancı ile çıkmak zorunda. Acaba bunu yönetimden ya da teknik heyetten düşünen birisi var mı ? Konyaspor kötü takım. Gerçekten kötü takım. Rakibi küçümsemek değil yaptığım, ligin yeni takımlarını ayrı bir zevkle izlerim. Ama Konyaspor'un kadrosu lig için çok yetersiz. Yabancı transferleri de öyle. Kalede Itandje idare edecek, ben Lens'ta oynadığı dönem çok beğenirdim. Ama diğer yabancılar vasat ve vasatın altı. Maç başladığında sahada ne yaptığını bilmeyen iki takım vardı. İki takımın da planlarında eksikler vardı. Fenerbahçe Yobo'nun golüyle kendine gelirken, Emre'nin penaltısıyla rahatladı. Tabi arada Emenike'nin tost yapıldığı verilmeyen penaltı pozisyonu da var. İlk yarı Konyaspor varlık gösteremedi. Emenike'yi izlemek keyifliydi. İçimde hâla bir burukluk var, yalan olmasın. Emenike'yi kadrosunda görmeyi en çok hakeden insan Aykut Kocaman'dı. Aykut Kocaman'ın Emenike ile yapabileceklerini görmek isterdim. Olmadı. Yine de kendisini Fenerbahçe formasıyla görmek büyük keyif. Özellikle Emenike'de patlama gücü dün küçük ışıklar verdi. Cardozo gelseydi, bu hareketleri asla göremeyecektik. Fenerbahçe'de şu an topu alıp gitmeyi düşünen tek isim Emenike.

İkinci yarının başında Uğur Tütüneker iki oyuncusunu değiştirdi. Oyuna giren isimler Ömer Ali ve Mehmet Uslu. İkisi de ikinci lig topçusuydu oyuna girerlerken gözümde... Ama maçı çeviren de Uğur Tütüneker'in bu değişiklikleri oldu. Darmadağın bir Fenerbahçe vardı sahada, kim nerede belli değil. Üstüne bir de Ersun Hoca'dan iki değişiklik geldi. Sahanın iyilerinden Alper çıktı, Salih girdi. Cristian Baroni hâla oyunda tabi...Sonra Kuyt çıktı, Webo girdi. Emenike sağa geçse nasıl olurdu mesela ? Webo sağa geçti. Webo'yu defansta gördükçe salak salak sırıttım. Konyaspor oyunu hiç merkeze yığmadan, zayıf Fenerbahçe kanatlarından gelerek işi bitirdi. Oyuna giren Ömer Ali ve Recep Aydın maçın etkili isimleri oldu. Her ne kadar penaltıyı göz göre göre kaçırsa da, Thorvaldsson bile etkiliydi. Fenerbahçe savunması tüm gollerde hata üstüne hata yaptı. İlk goldü sanırım, Yobo savunma arkasına atılan topa yürüyordu. İkinci golde zaten Cristian hayalet gibi adam markajı yapıyordu. Ali Çamdalı çok rahat vurdu, hiç tehdit yok. Üçüncü gol yine Hasan Ali'nin kanadından geldi. Hasan Ali Kaldırım, dün Fenerbahçe kariyerindeki en kötü maçını oynadı. Salih'e takıldım bir de... Yaptığı her hatadan sonra hakeme baktı. Eli sürekli havadaydı. Fenerbahçe'nin umudu Salih böyle olmamalı. Üzerine koymayı düşünmeli, her gün bunun için çalışmalı. Kabus gibi geçen bir 10 dakikada 3 gol yedik ve resmen ikinci lig kadrosuna yenildik. Tabi Konyaspor'u da tebrik etmek gerekiyor.

Mert Günok, Fenerbahçe'nin son iki maçında en başarılı isim. Fenerbahçe'nin her maçında kaleci ön plana çıkıyorsa o işte bir hata aramak gerek. Emenike iyiydi iyi olmasına ama 2-1'ken lakayıtlıkla yaptığı vuruş yakışmadı. O gol olsa, maç bitecekti. Tüm kötü oyunumuza rağmen bitecekti. Ersun Yanal sınıfta kaldı. Takım elbise giyen, hücumcu hoca... Buyrun. Takımda iyi oynayan yoktu maalesef. Arsenal maçı öncesi iyice umutsuzluğa kapıldım. Futbolcular hâla "hatalarımızdan ders çıkartacağız" modunda... Sen Konyaspor taraftarına "Şike yapsana" tezahüratını yaptırmayacaksın önce.

Neresinden bakarsam elimde kalıyor. Fenerbahçe'de eksik çok büyük. Hiçbir futbol sistemi Fenerbahçe kadrosuna uymuyor. En ideali 4-3-1-2 ama bu sefer de o 1'e adam almak lazım. Yabancı kontenjanı da büyük sıkıntı. Bu sezon işimiz çok zor, Allah yardımcımız olsun. Yönetim de ders çıkarmamış, yıllardır aynı tas aynı hamam.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Bundesliga Transfer Değerlendirmelerim

Yalan olmasın, Bundesliga tutkunu değilimdir. En azından oynanan maçların çoğunluğunun zevkli geçmesi ve hâla Bundesliga'yı açık kanallardan izleyebiliyor olmamız, ligi keyifli kılıyor. Geçen hafta lig başlamadan yazamadım. Lig de beklendiği gibi keyifli başladı. La Liga'yı sevmediğimi her zaman söylerim. Barcelona-Real Madrid tekelinde bir lig. Bundesliga da en azından önümüzdeki birkaç seneyi Dortmund-Bayern Münih tekelinde geçirmeye devam edecek olsa da; maçların seyir zevkinin daha yüksek olması takip edilebilir kılıyor. 3-4 sezon önce daha keyifliydi. Wolfsburg'un şampiyon olduğu, Schalke'nin zirveye oynadığı, Stuttgart'ın şampiyon olduğu sezonlar daha başkaydı ama kalite olarak şu son 3 sezonun gerisindeydiler.

Geçen sezonun kupa canavarı Bayern Münih, transfer sezonuna da hızlı girmiş; ezeli rakibi ve şampiyonluktaki rakibi Dortmund'un elinden Mario Götze'yi kapmıştı. Lewandowski haberleri de havada uçuşuyordu ama şimdilik o transfer gerçekleşmedi. Götze'nin yanı sıra teknik direktörlüğe Guardiola'yı getiren ve yeni hocanın isteğiyle Thiago Alcantara'yı transfer eden Bavyera ekibi yeni sezonda da en büyük favorilerden. Ancak hazırlık maçlarında gözüken şu ki; Guardiola Barcelona'daki sistemini oynatacak. Sistem elbette başarılı bir sistem ama hazırlık maçlarında sistemi oturtmak için süre ihtiyacı olduğu da ortadaydı. Mario Gomez'in gönderilmesi, Mandzukic'i forvette alternatifsiz kıldı. Yani, forvetsiz bir Bayern Münih izlemeye de hazırlık olalım. Şöyle bol orta sahalı, yer yer zevk veren ama zaman zaman inanılmaz bayan bir Bayern Münih gelecek ve bence Dortmund'un da gerisinde kalacak.

Borussia Dortmund sezonun ilk kupasına alarak yeni sezona merhaba dedi. Klopp hocamız bu sezon da ilgi odağı olacak. Seviyorum bu adamı. Transferde de hareketli günler geçiren sarı-siyahlılar; şüphesiz ki en imrendiğim transferi yaptılar. PIERRE EMERICK AUBAMEYANG. Geçen sezon büyük bir hayranlıkla izlediğim Gabonlu golcü, bu sezon Dortmund'da Götze'nin yerini alacak. St.Etienne'de genelde forvet değerlendiriliyordu ama ileride kanatlarda da oynayabilecek bir yapısı var. Bu yüzden Götze'nin yerini alabileceğini düşünüyorum. Bundesliga'da ilk haftada hat-trick yaparak, belki de hayal ettiğinden bile daha iyi bir başlangıç yaptı. Diğer transferlerden Sokratis, ligi bilen ve kendini kanıtlamış bir stoper. Mkhitaryan'ı ise ben hiç izlemedim. Ödenen bonservis bedeli ve verilen 10 numaralı forma; beklentilerin boyutunun göstergesi. Dortmund bu sezon Bundesliga'da şampiyonluk için favorim.

Schalke 04 geçen sezon çok da yeterli olmayan bir kadroyla Şampiyonlar Ligi'nde 2.tur oynamıştı. Jens Keller'ın çalıştıracağı Schalke'de; öncelikle formsuz oyuncularla yollar ayrıldı. Metzelder, Escudero, Bastos, Jurado, Moritz ve Marica ile yollar ayrıldı. Felipe Santana makul bir bonservis bedeliyle transfer edildi ve muhtemelen sezon boyunca savunmanın kilit isimlerinden olacak. Geçen sezon Bundesliga'da gösterdiği performansın yanında Milli takımda da hatrı sayılır bir performans ekleyen Adam Szalai, Mainz'dan 8 Milyon Euroluk bedelle transfer edildi ve Huntelaar ile birlikte Schalke'nin 9 numara golcü ihtiyacını karşılayacak. Diğer transferler ise biraz daha genç ve geleceğe yönelik. Leon Goretzka ve Christian Clemens; Bundesliga 2'den Schalke'ye gelen oyuncular. 18 yaşındaki Türk stoper Kaan Ayhan da A Takım'a yükseldi. Schalke iyi Türkler çıkarıyor, takipte kalmak faydalı. Draxler'in takımda kalması Schalke'nin en büyük avantajı.

Magath ile geçen başarılı bir şampiyonluk sezonunun ardından kayıplara karışan Wolfsburg; yeni sezonda en azından üst sıraları zorlamak istiyor. Transferler iyi, kadro da iyi ama Wolfsburg'da sanki asla çözülemeyecekmişçesine bir takım olamama olgusu var. Transfere yine iyi para harcadılar. Nürnberg'den Timm Klose ile savunmaya takviye yaptılar. Freiburg'un etkili kanat oyuncusu Caligiuri'yi aldılar. Hakkında çok olumlu fikirler duyduğum Junior Malanda'yı transfer ettiler. Forvete alternatif olarak, Stefan Kutschke; kaleye alternatif ise Max Grün transferleri geldi. En son dün flaş bir transfere imza attılar ve Arsenal'ın da ilgilendiği Luis Gustavo'ya 17,5 Milyon Euro ödediler. Schalke gibi Wolfsburg'da misyonunu doldurmuş oyuncularıyla yollarını ayırdı. Kyrgiakos, Kahlenberg, Madlung gibi oyuncular serbest kaldı. Russ, Polter, Pogatetz, Kjaer de yollarını ayırdıkları diğer isimler. Fagner, Pilar, Sissoko ve Jönsson ise kiralık gönderildi. Bence bir sağ bek eksiklikleri var. Transfer dönemi kapanmadan bir sağ bek transferi gelebilir.

Bayer Leverkusen eski parlak günlerini kovalayanlardan... Benim bu sezon lig üçüncülüğü için en büyük adayım. Ligin ilk haftası Freiburg'u yenerek iddialı bir başlangıç yaptılar. Transferde de bana göre nokta atışı yaptıkları isimler var. Bunlardan ilki şüphesiz herkesin beğenisini kazanan Heung-Min Son. 10 Milyon Euro verdikleri Güney Koreli, yüksek beklentileri ilk hafta attığı golle karşılamak için şimdiden harekete geçti. 3 önemli oyuncularını sattılar ve gelen parayla iyi transferler yaptılar. Schürrle'den kazandıkları yüksek meblağnın yarısı ile alınan Heung-Min Son; muhtemelen Schürrle'yi aratmayacaktır. Sağ bekleri Carvajal'ı Real Madrid'e, sol bekleri Kadlec'i de bize sattılar. Her ikisinden alınan para da tatmin edici. Yerlerini doldurmak için yaptıkları transferler de bence çok makul. Sağ beke Giulio Donati ve Roberto Hilbert'i aldılar. Hilbert, Beşiktaş'ın kalburüstü topçularındandı ve kendi liginde iyi bir alternatif olarak Leverkusen'de yerini alacaktır. Benim daha çok ilgimi çeken İtalyan sağ bek Donati. Kısa boyuna rağmen çok beğendiğim ve bir süredir takip ettiğim bir genç yetenek. Ligin ilk haftasında da asist yaparak iyi başladı. Zaten Inter'e ödenen 3 Milyon Euro bonservis de az sayılmaz. Sol beke Boenisch'e alternatif olarak, gelecek vaadeden Yunan sol bek Stafylidis'i aldılar. Orta saha için Emre Can'a 5 Milyon Euro ödediler. Beğendiğim Boşnak stoper Spahic de diğer transferleri oldu. İlk maçta Ömer Toprak'ın partneriydi. Rensing, Friedrich gibi misyonunu doldurmuş oyuncularını da gönderdiler. Andres Palop, 39 yaşında ve teknik direktör Hyppia ile aynı yaşta olmasına rağmen yeni sezonda Leverkusen'in yedek kalecisi olarak yer alacak. 21 yaşındaki kaleci Bernd Leno'nun formayı kaptıracağını sanmıyorum. Geleceğin en iyi kalecilerinden birisi bence.

Gelelim Hamburg'a... Maddi sıkıntılarına rağmen kadrosunda Van der Vaart'ı bulundurabilen bir takımın bu kadar vizyonsuz olma hakkı olmamalı. Hamburg vizyonsuz, ligin ilk maçında genç oyunculara da yer verdiler. Hakan Çalhanoğlu da oynadı hatta. Keşke sol beke Kadlec'i değil de şu Marcel Jansen'i kapsaydık. Neyse... Hamburg transferde yaklaşık 3 Milyon Euro harcadı. Dortmund'dan Sobiech ve Kerem Demirbay, Basel'den Zoua'yı aldılar. Heung-Min Son'dan gelen para kârları oldu. Marcus Berg'i de bedelsiz olarak Panathinaikos'a verdiler. İtalyan kanat oyuncusu Jacopo Sala ise ülkesinin yeni Serie A takımı Verona'ya, sadece 100 bin euro bedel ile transfer oldu. İlk maçta Schalke deplasmanında alınan 3-3lük beraberlik iyi sonuç.

Stuttgart... Geçen sezon UEFA Avrupa Ligi'nde mücadele etmiş, Lazio karşısında çok vahim duruma düşerek elenmişti. Ligin ilk haftasında Mainz'a yenilerek başladılar. Ama transferleri genel anlamda fena oyuncular değil. Forvete Hannover 96'dan Abdellaoue'yi aldılar.  Sol beke Konstantin Rausch'u transfer ettiler. Stopere Schwaab transferi geldi. Kanatlara ise Sercan Sararer ile birlikte Avustralyalı Marco Rojas'ı aldılar. Dortmund'dan kiraladıkları Leitner ise orta sahanın yeni beyni olacak. Serdar Taşçı'yı Fenerbahçe'ye verseler bari, parası neyse verelim. Okazaki, Hajnal, Bah gibi oyuncularla yollar ayrıldı.

Sahi bir de Werder Bremen vardı.1999'dan beri takımı çalıştıran Tomas Schaaf artık yok. Yeni teknik direktör Robin Dutt sezonun ilk maçında galibiyetle başladı. Sokratis'ten kazandığı parayla transferler yapan Werder Bremen'de; 4 görev adamı transfer edildi. Tecrübeli orta saha oyuncusu Makiadi, Inter'in genç stoperi Caldirola, Wigan'ın Arjantinli forveti Franco Di Santo transfer edildi. Takımda kiralık oynayan Bayern Münihli Petersen'in de bonservisi alındı.

Hannover 96 önemli oyuncularını kaybettiği bir transfer dönemi geçirdi. Slomka yönetime para harcatmayı ise ihmal etmedi. Mame Biram Diouf'u ellerinde tutmaları en önemli transfer başarıları. Rausch'u bedelsiz kaptırmaları ise büyük talihsizlik. Aldığı oyuncular arasında tanıdığım kimse yok. Dortmundlu Leonardo Bittencourt'a ödemişler en yüksek bonservisi. PSV Eindhoven'dan stoper Marcelo'yu almışlar. Prib, Sane diğer transferleri. Genç oyuncuları A Takım'a almışlar. Ya da başka takımlarından genç takımlarından A Takıma oyuncu transfer etmişler. Deniz Kadah diye, Türk asıllı bir oyuncu var. Hannover 2. takımından gelmiş ama yaşı 27.

Borussia Mönchengladbach da transferleriyle taraftarını heyecanlandıramayan takımlardan biri. Daha çok genç oyunculara yönelik bir politika izlemişler. Frebiurg'dan Max Kruse ve Dynamo Kyiv'den Raffael'e bonservis ödemişler. Mike Hanke'yle sözleşme yenilemezlerken, De Camargo'nun bonserivisi için küçük bir meblağ kazanmışlar. Yine de kadroları kağıt üzerinde kaliteli. Ligin ilk maçında Münih'e kaybetmeleri de normal. Favre'nin öğrenciler mutlaka orta sıraların üzerinde yer alacaktır.

Hoffenheim bir dönem gözüme çok sempatik gelirdi. Her yıl lig yükselmesi, Bundesliga'da zirveye oynaması takdir edilesiydi. Geçen sezon Play-Out ile ligde kaldılar. İyi bir hücum hattına sahip olsalar da savunmaları zayıf. Mesela Andreas Beck'in yıllardır bu takımda nasıl kaldığını anlamıyorum. İyi bir sağ bek, takım kaptanı ve Hoffenheim'in simgesi bir isim diyeceğim ama Hoffenheim gibi az taraftarlı bir takımda simge olmak neye yarar? Schalke'de falan oynasa çok daha önemli yerlere gelir. Roberto Firmino'nun da bu sezondan sonra seneye iyi bir takıma transfer olabileceğini düşünüyorum. Hoffenheim'ın en büyük avantajı transfere harcayacak para bulmasının sorun olmaması. Forvet Modeste ve sol kanat Elyounussi'ye 3er milyon verdiler. Modeste ligin ilk maçında golle tanıştı. 18 yaşında stoper Akpoguma'ya da 1 Milyon bonservis ödemişler. Giden oyuncular arasında en çok dikkat çeken isim Birleşik Amerikalı önlibero Williams. Championship'te mücadele edecek olan Reading'e transfer olmuş. Benim ümitli olduğum isimlerden olan Knowledge Musona ise Kaizer Chiefs'e kiralanmış. Acquah ise kiralık olarak Parma forması giyecek. Eren, Elyounissi, Firmino, Volland, Modesteli hücum hattının şu ligde çok rahat kalması gerekiyor.

Sezona flaş bir yenilgiyle başladı Eintracht Frankfurt. Ligin yeni takımı Hertha Berlin'e 6-1 kaybettiler. İki ay boyunca lige hazırlanan herhangi bir takım için lige böylesine kötü başlamak çok büyük hayalkırıklığı olmalı. Frankfurt'un da transferlerinde tanıdığım bir isim yok. Rostenthal, Schröck, Flum, Russ gibi Bundesliga'da oynayan vasat oyuncuları almışlar. Sattıkları oyuncularda da bir numara yok gerçi. Daum'un adamı Karim Matmour'u ikinci lige satmışlar. Daum çok istiyordu bir aralar, hey gidi. Frankfurt'u beğenmedi; düşsün.

Nürnberg de ligin vasat takımlarından biridir. Yine de kadrolarında çok iyi oyuncular var. Esswein, Kiyotake ve sağ bek Chandler aklıma gelenler. Zürih'in 20 yaşındaki kanat oyuncusu Drmic için 3 milyon euro ödemişler. Daha çok bedelsiz oyunculara yönelmişler. Bunların için Dortmund'dan Weber, Arsenal'dan Angha, tecrübeli stoper Pogatetz ve genç Polonyalı Stepinski var. Wolfsburg'a satılan Timm Klose'den 6 Milyon Euro kazanmaları bir yana; 36 yaşındaki Simmons'tan bile 500 bin euro kazanmışlar.

Lige mağlubiyetle başlayan takımlardan Freiburg, bu sezon yine ligin alt sıralarından kurtulma mücadelesi verecektir. Tecrübeli golcü Mike Hanke sezona golle başladı. Önliberoya da yıllardır futbol oynamasına rağmen hâla 26 yaşında olan Gelson Fernandes'i, sadece 400 bin euro bedelle almışlar. Wolfsburg'un Çek kanat oyuncusu Vaclav Pilar kiralanmış. Diğer transferler daha genç. Arsenal'dan Coquelin, Dynamo Kyiv'den de Mehmedi kiralanmış ve her ikisi de ligin ilk haftasında onbir oynamış. 20 yaşındaki Felix Klaus da takımı Fürth küme düşmesine rağmen ligde kalmış ve Freiburg'a transfer olmuş. Freiburg'un Caligiuri, Makiadi, Flum, Kruse ve Ferati'den kazandığı para ise 10 Milyon Euro. Tabi bu oyuncuların yerlerinin doldurulup doldurulamayacağı soru işareti. Takımın kalitesi ciddi derecede düşmüş durumda. Bence Freiburg küme düşer.

Mainz lige Stuttgart galibiyetiyle başladı ve bu galibiyette payı olanlardan biri de 1 gol atan Okazaki oldu. Okazaki'nin eski takımına gol atması da futbolun cilvelerindendi. Mainz, Szalai'den iyi para kazandı. Bu paraya da takımda direkt oynayabilecek isimler alarak akıllı bir strateji izledi. Mainz'ın yaptığı transferler; Joo-Ho Park, Dani Schahin, Okazaki, Geis, Polter, Julian Koch ve Schalke'den Moritz. Giden oyunculardan da para kazandılar. Ujah benim çok ümitli olduğum bir golcüydü. Bundesliga 2'de Köln'de devam edecek. İkinci lig için 2 milyon euro bedel önemli bir bonservis bedeli. Jan Kirschof'un Bayern Münih'e, Ivanschitz'in Levante'ye bonservissiz gönderilmesi ise önemli eksikler gibi gözüküyor. Deniz Yılmaz için de Elazığspor'dan 250 Bin Euroluk bonservis bedeli aldılar.

Augsburg geçen sezon paçayı yırttı ama bu sezon da kadro kalitesi düşük takımlardan biri olarak göze çarpıyor. Ligin ilk haftasında Dortmund karşısında direnemediler. Başlarında tecrübeli bir teknik direktör yok. Kadrodaki tecrübeli oyuncu sayısı da bir elin parmak sayısını geçmez. Transferde aldıkları isimler; Halil Altıntop, Panagiotis, Holzhauser, Hitz ve Fetsch. En son transferleri Raul Bobadilla ise daha önce başarısız bir Bundesliga tecrübesi edinmesine rağmen kağıt üzerinde en etkili gözükecek oyuncuları. Gönderilen oyuncular arasında Somen Tchoyi dikkatimi çekti. Bir dönem çok beğenilen bir oyuncuydu, şimdi alıcısı yok.

Ligin 2 yeni takımından biri olan, aynı zamanda ligin köklü kulüplerinden biri olan Hertha Berlin, Bundesliga'ya farklı galibiyetle fırtına gibi bir dönüş yaptı. Geçen sezon zaten kaliteli bir kadroya sahip olan ve Bundesliga'ya yükselirken çok da zorlanmayan Hertha Berlin, kadrosunu da korudu. Ramos, Lasogga, Sahar, Schulz, Pekarik gibi iyi oyuncuları vardı. Bu oyuncuların yanına; Leverkusen'den Hosogai, Augsburg'dan Langkamp, Kaiserslautern'den Baumjohann ve Fortuna Düsseldorf'tan van den Bergh katıldı. Hertha Berlin'in ligde kalacağını düşünüyorum.

Ligin yepyeni takımı Eintracht Braunschweig, geçen sezon bahiste bana kazandıran takımlardan olduğu için sempatik baktığım bir ekip. Tabi bütçeleri devede kulak. Transfere sadece 900 bin euro harcayabildiler. Torsten Oehrl, Jan Hochsteidt, Simeon Jackson, Timo Perthel, Marco Caligiuri, Omar Elabdoullaoui transfer ettikleri oyuncular. Ligin ilk haftasında da Werder Bremen'e mağlup oldular. İkinci hafta rakip Dortmund. İşleri bu sezon çok zor ama yine de isimlerinin telaffuzu hoş.

16 Ağustos 2013 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Capoue Tottenham'da

Andre Villas-Boas takımın taşlarıyla oynamaya devam ediyor. Tottenham'ın son 4-5 yılını akılda kalır kılan, takımın oturmuş kadrosunun oynadığı futboldu. Redknapp transfer dönemlerinde takımın taşlarını bozmuyordu. Geçen sezon Andre Villas-Boas da çok fazla oynamadı. Ancak bu sezon, özellikle Bale satıldığında takımda temel taş denen bir şey de kalmayacak zaten. Mesela; Steven Caulker'ın satılması bence çok yanlış bir hamleydi. Şimdi de Huddlestone ve Livermore ile yollar ayrıldı. Her iki orta saha oyuncusu da Hull City'ye gitti. Huddlestone'un bonservisi için 6 Milyon Euro'ya yakın bir kazanç elde edildi. İyi para elbette... Livermore için fikrim sabittir. Kötü oyuncu. Tottenham kalibresinde bir oyuncu ise asla değil. Altyapıdan gelme kıyağıyla yıllardır takımda tutulur, 85. dakikadan sonra anlamsızca oyuna sürülürdü. Hull City'ye kiralık gönderildi. İki oyuncunun yerine ise Fransız önlibero Etienne Capoue transfer edildi. Tottenham'ın Toulouse'a ödediği bonservis bedeli 11 Milyon Euro. Capoue'yi severim. Bir zamanlar Fenerbahçe'ye gelmesi için az dua etmedim. Şimdi Tottenham'da oynayacak ve tahminim ilk etapta rotasyonda değerlendirileceği. Tabi Scott Parker'ın da satılması gündemde. Tottenham'da İngiliz oyuncu sayısında ciddi bir azalma söz konusu. Muhtemelen kadroda olması gereken "İngiltere'de yetişmiş futbolcu" kontenjanını altyapıdan gelen genç isimlerle dolduracaklar. Carroll, Kane falan fişmekan... Scott Parker da satılırsa önliberoda Sandro ve Etienne Capoue değerlendirilecek. Her ikisini de beğenirim. Tottenham için kağıt üzerinde iyi kadro ama sahada neler yapacaklarını merak ediyorum. Tottenham'ın bu sezon transferde 4 oyuncuya harcadığı toplam para 69 Milyon Euro. Bale'in satışıyla çok büyük bir para girecek kasaya ama bu para Gareth Bale'in yerinin dolmasını sağlayacak mı derseniz; bence çok zor.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Matej Vydra West Brom'da

Geçen sezondan beri gözdelerimden birisi Matej Vydra. Blogda zaman zaman bahsetmişimdir. Daha çok Twitter'da yazıyorum. Football Manager'de kendisini hiç transfer etmedim. Geçen sezon Watford'a transferiyle dikkatimi çekmiş, ilk haftalarda attığı gollerden sonra da ilgi alanımı meşgul etmişti. Bütün bir sezonunu takip ettim. Watford'u destekledim. Ancak şans Watford'a gülmedi ve Premier Lig'e çıkamadılar. Vydra ise kendisine hatrı sayılabilecek bir piyasa yaptı. Udinese artık ya oynatır ya da makul bir bonservisle satar diye düşünüyordum. Kadroda kalacak gibiydi, hakkında pek fazla transfer dedikodusu yoktu. Üstelik Vydra, UEFA Avrupa Ligi'nde Udinese formasını giymiş ve golünü de atmıştı. 2 gün önce West Bromwich Albion sezonunun 3.transferi olarak Matej Vydra'yı açıkladı. West Brom için yakın zaman önce ligden düşme adayı yazmıştım, tek transferi de Anelka'ydı. Daha sonra Lugano'yu, şimdi de Matej Vydra'yı aldılar. Vydra, kiralık olarak 1 sezon West Brom forması giyecek. Championship'teki performansını Premier Lig'de göstermesi çok zor ama en azından forma şansı bulup takımın önemli oyuncularından olacağını düşünüyorum. Gerektiğinde forvet, gerektiğinde kanat forvet oynayacaktır. Bence Premier Lig'in en sümsük takımı olan West Bromwich Albion, 3 sevdiğim oyuncuyu transfer ederek bu sezon ilgi alanıma girdi. Askere gitmeden önce Vydra, Anelka ve Lugano'yu aynı takımda izlemek benim için keyifli olacaktır. Matej Vydra'nın 2012-2013 sezonunda toplam 36 resmi maçta oynayıp 24 gol, 7 asistlik performansını hatırlatalım. 36 maçın 3'ü milli takımda, 24 golün 2'si de öyle... Championship'te de Yılın Futbolcusu ödülünü hatırlatalım.
15 Ağustos 2013 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Galatasaray 1 - 0 Fenerbahçe | Ölü Sezon

 
120 dakikalık işkenceydi. Futbolu özledik, gerçekten futbolu özledik. Son yıllarda Türkiye'ye çok kaliteli yabancı oyuncular gelmesine rağmen futbol kalitesi düşüyor, düşürülüyor. Bir de Fenerbahçe'nin mağlubiyeti gelince, gece iyice çekilmez bir hâl aldı tabi. Daha da kötüsü, hatta en kötüsü de; Fenerbahçe'nin yeni sezon için umut vermeyen futbolu.

Henüz sezon başı olduğu için kaliteli maç beklemiyordum. Tabi Atv'de yayınlanan maçlar kaliteli de olsa anlatımdan dolayı tat vermiyor, o da ayrı mesele. Gürcan Bilgiç, Levent Tüzemen ve Ender Bilgin üçlüsü; kahvedeki Ahmet abi, Hasan abi, Muharrem abiydi dün akşam. Galatasaray'da iki yıldır işleyen 4-4-2 düzeni Sneijder transferinden sonra bozulmak durumunda kalmıştı. Dün akşam Fenerbahçe'nin alışık olduğu saha dizilişiyle çıktılar. Şu an farkedilmiyor belki ama Galatasaray bu sezon yabancı kontenjanının çok sıkıntısını yaşayacak. Dün akşamki Galatasaray savunmasına gol atamadığımız için hâla çok kızgınım. Martıya bütün köy ekmeği atan adamın oynadığı savunmayı geçemedik. Aslında istediğimiz gibi de başlamıştık. Galatasaray'ı bozarak başladık. Galatasaray'da sadece Sneijder farkını hissettiriyordu. Zira uzun bir süre Galatasaray'ın tüm tehlikelerinin yaratıcısı Sneijder'di. Kaliteli 10 numara farkı. Fenerbahçe'de ise sistemsizlik çok canımı sıkıyor. Saha dizilişi, oyuncu kadrosuna uymuyor. Takımın ne oynadığı, ne oynamak istediği belli değil. İlk yarı yine karşılıklı bir dengesizlik söz konusuyken, devre arası Galatasaray'a yaradı. İkinci yarıda çok üstün olmasa da ne yaptığını daha fazla bilen bir Galatasaray vardı. Maçın hatasız oynayan ismi Bruno Alves, yaptığı bir anlık hatanın ve geldiği gazın kurbanı olurken; ipleri de tamamen Galatasaray'ın eline veren isim oldu. Bu dakikadan sonra maç tam bir işkenceye dönüştü. "Araya bir gol sıkıştırırız" mantığından bile uzak kalıp, sadece penaltılara gitmeye bel bağladık. Mert Günok'u beğenirim ama yan top zaafiyetini hep eleştiririm. Dün akşam bir yan topu yine kaçırdı, Galatasaray'ın ilk yarıdaki en tehlikeli pozisyonu oldu. Ancak onun dışında kusursuzdu. Kurtardığı her top kendisine artı özgüven sağladı. Uzatmada yarım saat daha işkence çekeceğimiz belliydi. Kadlec oyuna girdikten sonra çok kritik toplar çıkardı ama golde hatalıydı. Drogba'ya yapamadığı markajla Bruno Alves'i arattı. Golü yedikten sonra topyekün hücum ettik ama biraz şans, bir de Muslera Galatasaray'ı kurtardı.

Fenerbahçe'de teknik yönetimi beğenmiyorum. Ersun Yanal'ı severim, iyi bir insan ve iyi bir hoca. Ama teknik ekibi yine yetersiz. Aykut Kocaman'ın da öyleydi ama stratejileri takım kadrosuna uyuyordu. Ersun Yanal; şu ana kadar oynadığımız maçlarda bu ışığı vermese de henüz sezonun başı. Ancak elime kağıt kalem alıp da, "şu onbir ve şu sistem ile şu maçı kazanırız" diyebildiğim bir kadro yok. Fenerbahçe yönetimi maalesef hiç ders çıkarmadı ve bu sezon da kötü transfer politikası izledi. Mesela takımda hâla bir sol kanat oyuncusu yok. Caner var ama Caner asla ileri üçlünün sol kanadı olamaz. Takım dizilişinde 4 savunmacı tamam. 1 önlibero Mehmet Topal da tamam. Mehmet Topal'ın önündeki 1 oyuncu için de çok aday var, o da tamam. Mesela Alper'i dün çok beğendim. Mehmet Topal'ın yanındaki 2. oyuncu için bir alternatif yok. Sadece Salih'in yaratıcılığına güvenebiliriz. Başka yok. Sağ kanatta Kuyt idare eder, Emenike oynar, Topuz oynar; eyvallah. Ama sol kanat yok. İleri üçlü; Fenerbahçe tarihinin belki de en mücadeleci hücum hattı. Ama şu da bir gerçek ki; Fenerbahçe'nin en adam geçemeyen hücum hattı. Ne Webo, ne Kuyt, ne de Mübarek Sow birebirde etkili değiller. Emenike'ye büyük iş düşecek. Ben kafamda ideal bir saha dizilişi çizemiyorum şu kadroyla. Belki 4-3-1-2. İkinci forvet serbest rol üstlenecek. Salih forvete yakın oynayacak. Fenerbahçe'nin hazır olmayışı yeni sezon için de ümit vermedi. Bu sezon da ölü sezon olacak gibi. Askere gidip gelmem kendi açımdan en sağlıklısı olacak sanırım.
12 Ağustos 2013 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe Gündemi

Her zamanki gibi Fenerbahçe'nin gündemi çok yoğun. Belli başlı, hakkında en azından üç beş cümle yazılması gereken konular var. Emenike, Cardozo, Stoch transferleri; Arsenal eşleşmesi ve yarınki Süper Kupa maçı hakkında kısa kısa derleme yapmak istedim.

Öncelikle transfer. Fenerbahçe taraftarının transfer hastalığı malum... Yönetimin de her sene aynı isimlerle ilgilenmesi, alana kadar uğraşması da öyle. Krasic mesela. 3-4 transfer döneminde ismi anıldı, nihayetinde en formsuz döneminde transfer edildi. Cardozo veya Emenike'de formsuzluk olayı yok neyse ki... Ama yine de en güzeli; Dia, Meireles gibi "laaaps" diye bitirilen transferlerdi benim gözümde. Transferler hakkında çok fazla fikir belirtme fırsatı bulamadım. Cardozo konuşuldu çok uzun süre. Aziz Yıldırım'ın Cardozo sevdası olduğunu söyleniyor, ben de bunun olanak dahilinde olduğunu düşünüyorum. Öldürücü golcü, tam bir santrafor. "Killer" olarak adlandırabileceğimiz türde oyuncu olduğu konusunda çoğunluk hem fikir. Ancak ihtiyaçlar düşünülmeli. Transferde isimlerden önce ihtiyaçlar tartışılmalı. Mesela ben en başından beri Cardozo'nun ihtiyacımız olan oyuncu olduğuna inanmıyorum. Moussa Sow olmasa tamam. Haa ikisi çok farklı tip oyuncular, ona da tamam. Aykut Kocaman'ın en çok eleştirildiği detaylardan biri de Sow'un sol kanat oynamasıydı. Her ne kadar Webo geldikten sonra Sow gezici forvet gibi gözükse de; çoğunlukla sol kanat gibi oynuyor ve ceza sahası içindeki bitiriciliğinden faydalanamıyorduk. Şimdi aynı şeyi Ersun Yanal'ın da yapmasını istemiyorum. Emenike ismini ilk duyduğumda ise "dünyada başka forvet yok" diye eleştirmiştim. Ancak içimizde kanayan bir yara, bitmeyen bir ukte olan Emenike'nin; her iki kanatta da kanat forvet olarak oynatılabilecek kapasitede bir futbolcu olması bu transferi benim gözümde bir adım öne geçirmişti. Ben zaten forvet önceliğimi adam geçen, seri, süratli ve güçlü bir futbolcudan yana kullanmak isterdim. Emenike de Fenerbahçe'de olmayan türde, adam geçen bir oyuncu. En azından 2 sene önce Dia ve Stoch vardı. Şimdi kimse yok. Sadece Emenike'ye bel bağlamak da var gerçi... Hiç yoktansa sadece Emenike'ye güvenmek yerinde olur. Yerli forvet alınmaması ise tam bir hayal kırıklığı. Çoğunluk beğenmez, kazmalığı konusunda ben de katılıyorum ama Mevlüt Erdinç ligimizde iş yapacak bir golcü. Umut Bulut tarzı; kuvvetli, tazı gibi. Fizikli forvet Türkiye'de her türlü gol atar. Tercih Emenike oldu, hayırlı olsun demek ve desteklemek lazım. 78 numarayı giymeyecek olmasına da ayrı sevindim. İstemezük 78...

Twente'de izlediğimizde nasıl da hayran kalmıştık Stoch'a... Chelsea oyuncusu olmasından dolayı alamayız diyordum, bize yedirmezler diyordum. Çok makul sayılabilecek bir bonservise aldık. Geldiğinde ipe dizer gibi adam çalımlardı. İlk sezon faydalı bir rotasyon oyuncusu oldu. İkinci sezon ise tam anlamıyla kendini aştı. Oyun tarzını çok geliştiremese de attığı jeneriklik gollerle takımın önemli silahlarından oldu. Ödülünü de uluslararası aldı gerçi... Geçen sezonu ise çok yetersiz geçirdi. Oynatılmadı diye eleştirmek basit olan şey. Oynadığında ne yaptığı tartışılır. Gol, asist? Performansının çok altında bir Stoch. Mutsuz bir Stoch. Gönderilmesi gerekiyordu belki ama Krasic elde dururken değil. PAOK'a gönderilmesi de kariyerinin düşüşte olduğunun bir göstergesi. Çok beklentiliydim, çok üzüntülüyüm. Bize miras bıraktığı; çocuklarımıza bile anlatabileceğimiz, izletebileceğimiz efsanevi goller. Ha bir de Galatasaray'a gol atma başarısını göstermesi de unutulmaması için yeterli bir sebep.

Fenerbahçe - Arsenal deyince; aklıma 5-2 kaybettiğimiz maçta Guiza'nın kaçırdığı bir dünya gol pozisyonu geliyor. Kurada istemediğim tek takımdı. Fenerbahçe'nin tempolu rakiplere karşı kazanması çok zor. Bildim bileli böyle... Özellikle Türk takımlarının İngilizlere karşı tur şansı her zaman düşüktür. Arsenal, ne kadar genç oyuncuları doldurursa doldursun; Şampiyonlar Ligi'nin gedikli takımı. Bizden tecrübeli. Bizden tempolu ve üstün. Arsenal'a karşı oynayacak olmak çok büyük şanssızlık. Benim gönlümden geçen Şampiyonlar Ligi'nde üçüncü olup UEFA'dan devam etmekti. Erken olabilir bu. Milan dahil; her takımla kafa kafaya oynayabilecek güçteyiz. Ancak Arsenal başka. Tamam, günümüz futbolunda çok büyük güç farkları yok. Wenger de mutlaka temkinli yaklaşacaktır. Onlar Arsenal'sa biz Fenerbahçe'yiz. Ama şu tempo olayı, şu sistem olayı çok can sıkıcı... Geçen sezon kurada eşleşilebilecek en iyi seçeneklerden biriyle, Spartak Moskova ile eşleşmiştik. Şimdi en zor kurayı çektik. İlk maçı kazanıp, ikinci maçımızın 4 sene önceki Arsenal deplasmanı gibi "Çanakkale Geçilmez" olması temennim.
10 Ağustos 2013 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Fenerbahçe 3 - 1 Salzburg | CL 3.Ön Eleme Rövanş

Tur için kazanmamız gereken bir maç iken, Selçuk Yula için kazanmamız gereken bir maç oldu. Uzun zaman sonra tribündeki yerimi aldım. Yeni sezonda, takımın içeride yapacağı başlangıç elbette ki önemliydi. Fenerbahçe'nin taraftarla bütünleştiğinde çok başarılı olan bir takım olduğunu unutmayalım. Dün taraftar ve takım arasında sezonun uyumlu başladığını söyleyebiliriz.

Salzburg karşısında ilk maçta oynadığımız kötü futbol beni üzmüştü. Sezonun henüz başı olsa da, olumlu bir kamp geçiren bir takımın o kadar kötü oynamaya hakkı yoktu. Baroni'nin piyango golü tur şansını getirmişti. Kadıköy'de ise bıraktığımız yerden başladık. Stoch'un kadroda olmayışı kesinlikle satılacağının göstergesiydi. Bıraktığımız yerden başladık diyorum; çünkü maçın başında gol yeme geleneğimizi sürdürdük. Savunmada Gökhan Gönül'ün eksikliği çok hissediliyor. Hani Topuz dün savunma müdahalelerinde başarılıydı ama elbette ki Gökhan'ın duruşu bile insana ekstra bir güven sağlıyor. Erken yediğimiz gole erken karşılık vererek hem moral bulduk, hem sazı elimize aldık. Raul Meireles için son zamanlarda hem yabancı kontenjanından, hem de orta saha bolluğundan dolayı olumsuz yorumlar okuyorum. "Satılsın, faydasız, gönderilsin, gereksiz" diyenler var. Ben aksini düşünüyorum. Kadroya ilk yazılacak isimlerden birisi, reisin hastasıyız. Goldeki vuruşu yine muazzamdı. Ben ilk maç Raul Meireles uzaktan atacak demiştim ama kısmet bu maçaymış. Attığımız iki golde de Kuyt'ın katkısı büyük. Sow'un ilk goldeki ortası da tam bir sol kanat işiydi. Üç golün en güzel yanı; takım oyunu golleri olması. Bireysel beceri de var elbette ama üçü de takım olma faktörüyle gelen gollerdi. Sow golü atarken fantastik bir dönüş yapınca, bir an kaldırıp röveşata yapacak sandım. Allahouakbar Moussa! Hep kafa gollerini izlemeye alışık olduğumuz Pierre Webo'nun ise dün beceri isteyen bir bitiricilikle attığı gol yeni sezon öncesi yine Webo'nun elimizdeki önemli kozlardan olacağını gösterdi. Ben forvet hattımıza çok güveniyorum zaten de, güvenmediğim yabancı kontenjanı sorunsalı.

İkinci yarıda oyunun genelini rölantide geçirdik. Salzburg'un etkili oyuncuları da oldukça pasif kaldı. Mane'yi izlemek yine de keyif. Fenerbahçe'de bireysel performanslara bakacak olursak; Volkan dün yine harikaydı. Özlediğimiz Volkan. Hem kilo vermiş, hem geçen sezona göre özüne dönmüş. Yaptığı kurtarışlar müthişti. Mehmet Topuz yer yer aksamış olsa da savunmadaki müdahaleleri yerindeydi. Bruno Alves bizim için büyük şans. Dün adeta duvar ördü. Yobo'nun da eski performansı olmasa da tecrübesi kurtarmaya devam ediyor. Kadlec'ten çok memnun değilim ama kendisine karşı da çok acımasız değilim. Tek üzüldüğüm; bu sezon taraftarın üzerine oynadığı isim olacak olması. Fenerbahçe taraftarı gerçekten acımasız. Kadlec'in hücuma çıkışlarını beğeniyorum. Hasan Ali ve Ziegler gibi çizgide kalmıyor. Ceza sahası çevresinde de bulunuyor. Dün tek kızdığım, sağ ayakla vurması gereken şutu sol ayağına beklemesi oldu. Hasan Ali, benzer pozisyonda sağ ayakla atmıştı Galatasaray'a golünü. Mehmet Topal dün hep duyduğumuz Mehmetçik Basri gibiydi. Korkusuzdu, her topa atladı. Müthiş bir Mehmet Topal izledik. Raul Meireles etkiliydi ama bu sezon sakatlıklardan çekecek gibi gözüküyor. Cristian şöyle, böyle... Kuyt çok iyiydi. Sow, Webo ikilisi de öyle. Webo ikinci yarı oyundan çok düştü. Ersun Yanal sisteminde ileride Kuyt, Webo ve Sow çok sık yer değiştiriyor. Webo zaman zaman sağ kanatta, zaman zaman sol kanattaydı. Kuyt'ı hiç ileri uçta görmedim, genelde sağ ya da soldaydı.

Dün akşamın olumsuz yanı ise tribün arasındaki bölünmeydi. GFB grubunun Okul Açık tribününde olması tezahürat bakımından tribünü hareketlendirmiş. Ancak; tribün arasındaki Taksim bölünmesi gerçekten katlanılacak gibi değil. GFB'nin bu inadını gerçekten kabullenemiyorum. Yine de genel taraftar performansı fena değildi ve bu takıma da yansıdı. Ancak bu sezon tribünde olmak gerçekten zor olacak gibi gözüküyor. Cuma günü öncesi kura tahminim; Zenit. İsteğim Schalke.
7 Ağustos 2013 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Selçuk Kaptan!

Fenerbahçeliliğin babadan oğula geçen en büyük miras olduğunu söyleriz ya; benim Fenerbahçeliliğimde babamın anlata anlata bitiremediği Selçuk Yula'nın da etkisi çok büyüktür. Futbolculuğuna yetişemedim ama hep hayalimde, kafamda nasıl oynadığına dair parçalar vardı. Babamın bana anlattığı isimler arasında en özel isimlerdendi. Yorumculuğunu da seviyordum. Her şeyden önce Fenerbahçeli kimliğini korumaya devam ediyordu. Basının yalan yanlış yazıları, saçma sapan haberleri arasında Selçuk Yula gibi bir Fenerbahçeli olduğunu bilmek insana umut veriyordu. Aynı ortamda da bulunma fırsatım oldu. Hangi deplasmana gitsem mutlaka karşılaşıyordum. En son Buca deplasmanında yakından gördüğümü hatırlıyorum. Kadıköy'de gittiğim ilk maçta İlker Yağcıoğlu ile birlikte kendisini yakından gördüğümde çok sevindiğimi hatırlıyorum. Yakın arkadaşım Selçuk'un isminin Selçuk olma sebebi aynı zamanda. Bizde böyle; erkek çocuk doğar, baba ilk olarak Fenerbahçe efsanelerinden birisinin ismini vermeyi düşünür. Selçuk Yula da pek çok Selçuk'un isim babasıdır. Büyük Fenerbahçeliydi. Her şeyden öte; veda etmesi için çok erkendi. Çok üzdün be Selçuk Kaptan, Selçuk abi... 

Mekanın cennet olsun. Selam söyle Lefter'e, Serkan Acar'a, Hüseyin Çakıroğlu'na, Şükrü Saracoğlu'na, Mehmetçik Basri'ye... Hakkını Fenerbahçeliliğimize helal et.
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Serie A 2013-2014 Fikstürü

Serie A'da yeni sezonunun fikstürünü paylaşmasak olmaz. Serie A hakkında ezbere yapılan "Sıkıcı lig, defansif lig" yorumlarını şu son iki sezondan sonra hâla yapanlar varsa iki takımlık La Liga'nın keyfini çıkarmaya devam etsinler. Bu sene yine Premier Lig'den sonraki en büyük keyfim Serie A olacak. Yine Juventus'un zirveye oynayacağını ve Napoli'nin zorlayacağını düşünüyorum. Rafael Benitez turnuva teknik direktörü, lig performansları genelde beklentilerin altında kalır. Dolayısıyla Napoli ne kadar zorlar, ne kadar götürür tahmin etmek güç. Lazio istikrarlı kadrosuyla üst sıralarda yer alacaktır. Fiorentina ve Roma'dan geçen sezona oranla daha iyi performans bekliyorum. Milan ve Inter'den yine çok büyük beklentilerim yok. Özellikle Inter'in Mazzarri faktörüne rağmen kadrosunun zirve yarışı için yetersiz kalacağını düşünüyorum.

Serie A'da sezon 25 Ağustos'ta başlıyor. Tam da benim tatile çıktığım hafta. Ligin ilk hafta programı şöyle;

Cagliari - Atalanta
Fiorentina - Catania
Hellas Verona - Milan
Inter - Genoa
Lazio - Udinese
Livorno - Roma
Napoli - Bologna
Parma - Chievo
Sampdoria - Juventus
Torino - Sassuolo

Ligin yeni takımlarına her zaman merakla bakarım. Bu sezon gözdem Hellas Verona olacak. Luca Toni haricinde lig düzeyinde bir golcüleri olmasa da, ligde kalmasını ümit ettiğim bir takım. Jorginho ve Jacopo Sala'yı dikkatle izlemek lazım. Sassuolo'dan ise çok yüksek beklentilerim yok. Forvette oynayan Simone Zaza, Serie A'da kalır; o başka. Udinese bu sezon yine üst sıraları zorlayacak, orta sıralarda bitirecek diye tahmin ediyorum. Matej Vydra hastasıyım, geçen sezon Zola faktörüyle birlikte Watford'u destekleme sebebimdi. Serie A'da da kalıcı olacak bir performans sergileyeceğini düşünüyorum.

Takımımız Lazio'nun yeni sezon fikstürü ise şu şekilde;

1. Hafta : Lazio - Udinese
2. Hafta : Juventus - Lazio
3. Hafta : Lazio - Chievo
4. Hafta : Roma - Lazio
5. Hafta : Lazio - Catania
6. Hafta : Sassuolo - Lazio
7. Hafta : Lazio - Fiorentina
8. Hafta : Atalanta - Lazio
9. Hafta : Lazio - Cagliari
10. Hafta : Milan - Lazio
11. Hafta : Lazio - Genoa
12. Hafta : Parma - Lazio
13. Hafta : Sampdoria - Lazio
14. Hafta : Lazio - Napoli
15. Hafta : Torino - Lazio
16. Hafta : Lazio - Livorno
17. Hafta : Verona - Lazio
18. Hafta : Lazio - Inter
19. Hafta : Bologna - Lazio

İtalya'da sezon 18 Mayıs 2014'te tamamlanacak. Derby Della Capitale 4.Hafta ve 23.Hafta oynanacak. Fikstürün tamamı şu şekilde :


5 Ağustos 2013 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Caulker Gitti, Soldado Geldi

Tottenham nihayet 2 yıldır beklediğim forvet transferini yaptı. Geçen sezon Adebayor yerine başka bir golcü olsaydı, Şampiyonlar Ligi vizesi cepteydi. Bu sezon Bale'in gidip gitmeyeceği tartışılıyor; ki gittiği gün Tottenham'ın Şampiyonlar Ligi hedefi uzaklaşır bence. Bale gerçek bir 9 numara ile, Soldado ile oynamayı hakediyor.

Çok La Liga izleyen birisi değilim ama Soldado'yu Osasuna'da oynadığı dönemden beri beğenirim. Tabi Soldado'yu bilmek için de çok La Liga izlemeye gerek yok. Tottenham'ın ihtiyacı olan oyuncuydu, transfer edildi. Soldado için ödenen bonservis bedeli 24,5 Milyon Pound. Ayrıca Tottenham'ın bu sezon ödediği en yüksek bonservis bedeli oldu. Bu arada Soldado'nun tipini Semih Şentürk'e benzeten bir tek ben değilimdir değil mi ?

Dün Tottenham'dan gelen transfer haberi ise savunmadandı. Geçen sezon eksikliklerin olduğu dönemde formayı kapan ve iyi performans göstererek milli takıma yükselen Steven Caulker, ligin yeni takımı Cardiff City'ye satıldı. 21 yaşındaki stoper için Cardiff'in ödediği bonservis 7 Milyon Pound. İyi para, eyvallah. Ama Andre Villas-Boas'ın bu transferde hata yaptığını düşünüyorum. 21 yaşında, gelecek vaadeden, kaliteli bir stoperin satılmasını doğru bulmuyorum. Her ne kadar İngiltere'de yabancı kontenjanı gibi bir olay olmasa da; takımda belli sayıda İngiltere'de yetişmiş futbolcu bulundurma zorunluluğu var. Tottenham'da bu kontenjanı maalesef Jake Livermore gibi yeteneksizler dolduruyor. Caulker'ın ayrılmasına üzüldüm. Bu ayrılık aynı zamanda Tottenham için stoper rotasyonuna bir takviye gerektiriyor.
2 Ağustos 2013 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Salzburg 1 - 1 Fenerbahçe | CL 3.Ön Eleme

Son dönemde azalan blog yazma ilgisine karşı, uzun zamandır planladığım fakat vakit ayıramadığım tasarım değişikliğimi yaptım. Biraz daha modern bir tasarım olsun istedim, diğerinin sadeliğini seviyordum. Ancak yazı fontu tarayıcı ve ekran boyutuna göre farklılık gösteriyordu. Banner da en kısa zamanda değişecek. Umarım yeni tasarımla birlikte yazma hevesim gelir ve eskisinden daha aktif bir şekilde devam edebilirim. Yeni tasarımın ilk yazısı Salzburg-Fenerbahçe maçının kendimce değerlendirmesi olacak.

Fenerbahçe için genel bir sezon değerlendirmesi yazamamıştım. Aslında hazırladım, yazacaktım ki UEFA haberi geldi. Yine elimizde olmayan sebeplerden planlarda değişiklikler oldu. Fener'e gol olmasın, gerisi önemli değil. Fenerbahçe'ye kesinlikle yabancı teknik direktör istiyordum. Ersun Hoca geldi, hoşgeldi. Hocamıza güveniyorum da... Ancak kabul etmemiz gereken bir gerçek var ki; yerli hocaların Fenerbahçe'deki baskıyı kaldırması çok zor. Yabancının kafası biraz daha rahat oluyor. O yüzden; Ersun hocanın kendi planları olduğuna eminim. Takıma kattığı şeyler olduğundan ve olacağından eminim. Fenerbahçe takımı zaten iyi bir arkadaşlık ortamının olduğu ve kenetlenmenin üst düzey olduğu bir takım. Ancak şunu kabul etmek gerekir ki; hocanın kendi sistemini oturtması zaman alacaktır. Yenilik denemelerindeki olası bir başarısızlık ise; Ersun hocayı eski sistemde, takımın alışık olduğu Aykut Kocaman sisteminde oynatmaya itecektir. Bu da taraftarın genelini memnun etmeyecek. Ben transfer politikasından da onu görüyorum zaten. Farklı tip 2 forvetle birden görüşülüyor ve elde yine farklı bir tip golcü olan Moussa Sow var. Sol açık hâla çok açık. Aykut Kocaman'ın en çok eleştirdiğim tarafı Sow'u sol kanat oynatmasıydı. Taraftarın geneli bundan memnuniyetsizdi. Görünen köy; Ersun Yanal'ın da Sow'u sol kanat oynatacağı şeklinde. Salzburg maçında da az-çok fikir sahibi olduk.

Red Bull Salzburg, Avusturya'nın eli kuvvetli takımı. Kadrosunda ise Soriano haricinde genç ve potansiyelli oyuncuları bulunduruyor. Teknik direktörleri de öyle sayılabilir. Soriano da kalitesiyle zaten takımın en önemli kozu. Fenerbahçe gibi tecrübeli bir takım karşısında şanslarının elbette az olması gerekiyor. Ancak Fenerbahçe'nin ilk yarıda ne oynadığını, nasıl oynadığını anlamadım ben. Şutumuz olmamasını geçtim, organize bir atağımız yok. Atağı da geçelim, organize bir paslaşma, kontrollü oyun, organize hiçbir şey yok. E dolayısıyla Ersun Hoca hemen eleştirilir. Bu eleştirilerin bahanesi de; "Burası Fenerbahçe!" olur. İlk yarıdaki etkisiz oyunla 0-0 bitirmek normaldi de; ikinci yarıda Salzburg'ün yakaladığı pozisyonlara rağmen skorun 0-0 kalması, hatta 1-0 olması şansımızdı. Salzburg'da Sadio Mane bizim sağ beksiz savunmamızı zorlayan ve zorlayacak isim. Bir de ikinci yarıda oyuna giren, bir dönem ismi Fenerbahçe ile de anılan Yordi Reyna'yı da kısa sürede beğendim. Hareketli bir oyuncu. Deplasmanda daha tehlikeli olabilir. Golü atan Alan'la beraber, Salzburg'ün deplasmanda da kozları olacağını unutmamak gerekir.

Fenerbahçe golü yedikten sonra risk aldı. Ersun Yanal kozlarını oynadı, doğru da oynadı. Meireles'le birlikte maçın kötülerinden olan Dirk Kuyt; 1-0'dan sonra sağ kanada geçti ve pek çok pozisyonun hazırlayıcısı oldu. 1-0'dan sonrasının Sow ve Cristian'la birlikte en etkili oyuncusuydu. Bruno Alves tam bir reis, bu sezon taraftarın sevgilisi olacak o kesin. 1-0'dan sonra o da ileriye çıkıp, orta sahadan oyun kurup takımın baskı kurmasını sağladı. Cristian Baroni sevmem, her zaman eleştiririm. Ancak orta alandaki kalabalık rotasyonumuza rağmen, takımda yaratıcı oyuncu eksikliği var ve Cristian bu oyuncuların içinde en efektif oynayanı. Maçın kahramanı oldu, tartışılmaz. Kadlec'i de 1-0'dan sonra ileride gördük, bir de iç saha maçlarındaki baskılı oyunu izlemek lazım. Son dakikada gelen penaltı golüyle avantajlı bir skor aldık ancak futbol tat vermedi ve erken eleştiriler de başladı.

Transfer çalışmalarından da oldukça memnuniyetsiz olduğumu belirtmeliyim. Takımda öncelik forvet olmaması gerektiğini düşünüyorum. Buna rağmen aylardır Cardozo ve Emenike ile uğraşmaktan sıkıldım. Sol kanat ne olacak ? 6+0+4'ü destekliyorduk hani? Bunca yabancı ne olacak ? Holmen gerçekten gönderilecekse, bu nasıl bir plansızlık ?

Salzburg maçıyla birlikte uzun bir aradan sonra tribüne dönüyorum. Yeni sezon Fenerbahçe için hayırlı olsun. Şans da bizim yanımızda olsun bir zahmet...
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -