Yazan : steven_stiffler 11 Ekim 2012 Perşembe

Azerbaycan'da internetim çok kötüydü. Dolayısıyla geçen ay çok fazla film seçme şansım olmadı. Harddiskleri de yanımda taşımadığım için, notebookta ne varsa onu izlemek zorunda kaldım. Tabi eve döndükten sonra yelpaze genişlediği için Papillon gibi dev bir yapıma yer verme şansım da oldu.

Anlatım son derece sanatsal ve güzeldi. Ancak daha iyilerini izlemiş olduğum için çok etkisinde kalmadım. Hikaye de sıradışıydı ama yine çok etkilenmedim. Hem Anna, hem de Otto büyüdükçe çirkinleşti. :) Tesadüfler üzerinde kurulu hayatları ve bu hayatların her seferinde yollarının kesişmesini anlatan güzel bir yapım. Çok can alıcı bazı sahneleri var. Tesadüfler üzerine bir kurgu olduğu için abartı tesadüfler de göze batmıyor. Bence batmamalı da... Sonu biraz kafa karıştırıcıydı. Ben 2 sonu olduğunu kabul ediyorum ve işime gelen sonla bittiğini varsayıyorum.

Hapishane filmlerinin babası, gerçek bir başyapıt. Gördüğüm en iyi oyuncu performanslarından ikisi yine Dustin Hoffman ve Steve McQueen'den. Filmin verdiği o kadar çok mesaj var ki, izleyip etkilenmemek mümkün değil. Bir adım fazladan atmanın bile önemli olduğu, hayatta 1 dakikamızın bile kıymetini bilmemiz gerektiğine o kadar net vurgular yapmışlar ki; insana hayatını sorgulatan bir film ortaya çıkmış. Sonunda ben çok üzüldüm. O son sahneler gerçekten içimi parçaladı. 9/10 puan bu filme verilmezse, başka bir filme de verilmez. Çok büyüksün be Dustin Hoffman!

Alman sinemasını seviyorum. Karl, hayatını sadece işi üzerine kurmuş, kariyerinde gelecek vaad eden ve mutlu olup olmadığından bile bihaber olan bir karakter. Hans ise daha alt sınıf işlerle uğraşan, ancak herşeye rağmen mutlu olmaya odaklanmış bir karakter. İkili arasındaki yakınlaşma Karl'ın yaşantısını sorgulamasına neden oluyor. Karl; iş-aşk-mutluluk-mutsuzluk-arkadaşlık kavramları arasında git-geller yaşıyor. Değişik değil ama anlatım tarzı güzel bir hikaye.

Genelde Fransız filmlerini sevmem. Yine vasat bir Fransız filmi bekliyordum ama öyle olduğunu söylemek ayıp olur. Beğendim. Eğlenceli, güzel bir romantik komedi. Virginie Ledoyen'den etkilenmemek mümkün değil. Bu film için de François'in peri masalı diyebiliriz. Başroldeki köftehora da özenmedim değil...

Çok vasat bir film. Oysa beklentilerim vardı. Irkçılığın nasıl beyin yıkamak üzerine kurulu olduğu ve neticesinde neler olabildiği anlatılmaya çalışılmış. Filmin dikkat çeken tek yanı Thomas Turgoose'un yaşından büyük oyunculuğu. Daha sonra dizi olarak da çekilmiş galiba. Bu filmi beğenmediğim için de çok tepki gördüğüm yerler olduğunu söyleyeyim. Beni tatmin etmedi. 6 küsür/10.

Bu filmi nerden buldum da indirdim hiç hatırlamıyorum. Hakkında Türkçe bir sayfa bile yok. IMDB puanı yüksek ve Norveç filmi diye indirmişimdir herhalde. Arada bir İskandinav sineması moduna giriyorum. Film Jarle'nin babasının öldüğünü telefonla haber almasıyla başlıyor ve gençliğinde ailesiyle yaşadığı sorunlara geri dönüş yaparak bir anlatım sunuyor. Tipik bir Aile sorunu filmi aslında... Alkol aldığında değişen bir baba ve bu babanın Jarle'nin hayatına etkisi. Siyaset ve gençlik öğelerini de barındıran filmde; Jarle yaşadığı sorunların yanında kişiliğini de oturtmaya çalışıyor ve gel-gitler yaşıyor. İzlerken sıkıldığım söylenemez ama 7,4'lük bir film olduğunu düşünmüyorum.

Will Ferrell ve John Reilly ikilisiyle illa ki gülerim diye düşündüm. Öyle de oldu. Güldüren pek çok sahnesi var. Seth Rogen'i de küçük bir rol yerine Brennan'ın kardeşi olarak izleseydik daha iyi olurdu. O role daha çok yakışırdı. 7/10 puanı hakeden bir komedi. Will... John... Koca koca adamlarsınız, o hâller hiç yakışıyor mu alla'sen?

Yer yer sıkıldığım bir film oldu. Filmde akılda kalacak şeyler filmin başrolündeki kadın oyuncular. Luana Piovani'nin zaten hastasıyız, ancak Maria Manoella'yı da bu filmde keşfetmiş bulunuyorum. Sadece başroldeki güzel kadınların akılda kalacağı, vasat bir film. Luana Piovani'nin O Casamento De Romeu E Julieta filminin Türkçe altyazı çevirisini yapın da; bir de onu izleyelim. Futbol temalı, tahminimce çok eğlenceli bir film.

Tipik "Haftasonu için ev kiralayan bir grup genç" hikayesi gibi başlayan, sıradışı olacakmış izlenimi vermeye çalışan ama Top 20 saçma filmler listesine girebilecek bir film. Haa bir de artık şu kamerayla olan biteni izletme olayı gerçekten kabak tadı vermeye başladı. The Condemned'da ve Hunger Games'te güzel belki ama artık kabak tadı veriyor.

Zorlama karakterlerden kurulu, vasat bir Ben Stiller filmi. Maç sahneleri eğlendiriyor ama karakterler gerçekten acayip uyuz. Hele Justin Long denen elemanın canlandırdığı Justin karakteri ne mal bir karakterdir. Vince Vaughn'ın komediye yakışan karizması ve Chuck ajanımız, özlediğimiz, kıymetlimiz Sarah Walker'ı andıran güzelliğiyle Christine Taylor filmi izlenebilir kılıyor.

IMDB puanıyla dikkat çeken bir gençlik filmi. Böyle filmler genelde düşük puanlı olur. Güzel başladı, bir ara çok sıkmaya başladı, son bölümlerde de idare ederek kurtardı. Kat Dennings ve Anton Yelchin dünyanın en uyumsuz ikilisini oluşturmuş. İri kıyım bir kız ile tıfıl bir elemanı birbirine yakıştıramadım. 

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -