Archive for Kasım 2012

Tottenham 2 - 1 Liverpool | EPL 14.Hafta

Geceyi kısaca özetleyecek olursak; şanslı Tottenham, iyi Liverpool, kötü Suarez, kilit Walker, iyi gününde kendi kalesine gol atabilen Gareth Bale aklıma gelenler olur. İlginç ve seyir zevki yüksek bir maç oldu. Tottenham'ın kazanması şarttı, kazandılar. İçerideki Wigan mağlubiyetini telafi ettiklerini düşünüyorum.

Maça çok hızlı başladı Tottenham. Özellikle Bale oynamaya ve oynatmaya çıkmıştı. Her pozisyonda Galli yıldızı görmek mümkündü. Lennon'a gol attırdı önce... Skor 1-0 olduktan sonra Liverpool karşılık vermeye başladı. Walker'ın boş kaleye giden bir topu kıl payı çıkarması skorun korunmasını sağladı. Ardından Gareth Bale'in şans kokan golü geldi. Frikikte kaleyi düşündü ve baraja çarpan top gol oldu. Tottenham iyiydi, ancak şanslıydı da... Liverpool ise iyi ve şanssızdı. 2-0 olduktan sonra bir top daha var boş kaleye gönderdikleri... Yanlış hatırlamıyorsam eğer Gerard ya da Henderson'dan biri topu boş kaleye gönderdi. Yine Walker çıkardı. Üstelik pozisyonun içerisinde olan Gallas'a çarpabilecek top, çarpmadı. Futbol şansı Tottenham'ın yanındaydı. İkinci yarıda işler değişti. Liverpool hakimiyeti ele aldı. Bol miktarda pozisyona da girdiler. Çekirge üçüncü kez zıplamadı. Bu kez boş kaleye giden topu Lennon çizgiden çıkarmak isterken  Bale'e çarpıp gol oldu. Tottenham menajeri Villas Boas için sıkıntılı, Liverpool menajeri Brendan Rodgers için ise heyecanlı bir süreç başladı. Liverpool ataklarını sürdürse de; Suarez'in formsuzluğu beraberlik golünü getirmeye yetmedi. Tottenham şansının da yardımıyla 3 puanı kazandı.

Tottenham : Lloris, Walker, Gallas, Dawson, Vertonghen, Sandro, Dembele (87' Huddlestone), Lennon, Bale, Dempsey (63' Sigurdsson), Defoe

Liverpool : Reina, Johnson, Agger, Skrtel, Enrique, Henderson (62' Shelvey), Gerrard, Allen, Downing (77' Assaidi), Sterling, Suarez

Sarı Kartlar : Bale, Skrtel, Enrique

Goller : 7' Lennon, 15' Bale, 71' Bale (kendi kalesine)
29 Kasım 2012 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 3 - 0 Udinese | Serie A 14.Hafta

Çok anlamlı maç çok... Sahaya baktığında belki sıradan bir 3 puan mücadelesi. Ancak verilen mesaj büyük. Yönetmenlerin filmlerinde verdikleri mesajlar gibi derin ve anlamlı bir mesaj verdi Lazio. "No Racism" yazan formalarla sahaya çıktılar. Lazio tarihinde ırkçı bir takım olarak bilinir. Lazio'yu ırkçı gördüğü için tutan ve nefret eden de var. Ancak bugüne kadar yaptıklarını başka bir futbol takımı yaptı mı bilmiyorum. Bu kadar açık ve net şekilde böyle bir mesajı vermek büyük yürek işi. Herkes formasına birden fazla reklam alırken, Lazio reklam yerine mesaj vererek önemli bir işe imza attı.

Maça göz ucuyla bakabildim. Udinese eski gücünde olmayan bir takım. Son 2 sezondur çok iyilerdi. Ancak kadroları artık bozuldu. Isla, Handanovic, Asamoah gibi isimlerin yeri dolmadı. Yerlerine alınan futbolcular iyi, ancak giden oyuncular kadar potansiyel taşımıyorlar. Di Natale artık gemiyi terketmez de; Armero'yu da kaptırırlarsa sıradan bir takım olacaklar. Lazio'nun kazanmasını bekliyordum ancak 3 fark benim için sürpriz oldu. 2-0 beklediğim bir skordu, 3-0 lüks oldu. İlk gol Lazio'nun Mehmet Topuz'u Alvaro Tata Gonzalez'den geldi. Gonzalez çok çalışkan futbolcu, gösterişsiz oynuyor ama çok iş yapıyor. Udinese savunmasının verdiği boşluklar Klose ile ikinci golü getirdi. Oyuna ikinci yarıda giren Hernanes yine güzel frikik gollerinden birisini atarak taklasıyla kutladı. Lazio ilk 5'te kalmayı başardı, haftasonu Parma ile oynayacaklar. Arkadan Milan tehdidi de geliyor; özellikle iç saha maçlarını kazanmalı Mavililer.

Lazio : Marchetti, Cavanda, Biava, Ciani, Radu, Ledesma (65' Cana), Gonzalez, Ederson (46' Hernanes), Mauri, Candreva (81' Lulic), Klose

Udinese : Brkic, Danilo, Domizzi (24' Angella), Coda (87' Heurtaux), Allan, Badu, Armero, Pereyra, Maicosuel, Willians (46' Ranegie), Di Natale

Sarı Kartlar :  Ledesma, Coda, Cana, Maicosuel

Goller : 17' Gonzalez, 31' Klose, 59' Hernanes
28 Kasım 2012 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 4 - 1 Gençlerbirliği | STSL 13.Hafta

Kasım ayı Fenerbahçe için çok kârlı geçti. Eskişehir beraberliği hariç tüm maçları kazandık. Galibiyetlerin yanında mücadele gücümüzü arttırdık, futbolumuzu geliştirdik. Çok kârlı bir ay... Hocanın Ağustos'ta söylediği gibi; takım sabrın sonunda rayına oturmuş gibi gözüküyor. Bu süreç Fenerbahçe'de zaten her zaman sancılı olmuştur. Neyse ki; iyi futbol gelmeye başladı ve Aykut Kocaman hocamıza da tepkiler azaldı. Kalan 4 maçlık periyodun ardından iyi bir hazırlık kampı, ikinci yarıda çok daha iyi bir Fenerbahçe izlememizi sağlayacaktır.

Marsilya yorgunluğunun ardından iç sahada Gençlerbirliği ile karşılacak olmak bir avantajdı. Zorlu bir deplasmana da gidilebilirdi. Gençlerbirliği açık futbol oynayan bir takım. Gol atmak zor değil. Hatta kalecileri de ligin en kötü kalecilerinden. Ancak Fenerbahçe yorgunlukla baş edemeyecekmiş gibi başladı maça. Hücumda çok etkili olamadık. 35 dakika boyunca bireysel performanslar dışında varlık gösteremedik. Kuyt, Sow ve Gökhan Gönül başından beri istekli ve etkiliydi. Ancak takım ayak uydurmaya 35'den sonra başladı. Kalemizde her duran topun tehlikeli olması neticesinde de duran toptan 1 gol yedik. 35-45 arası son 10 dakikalık bölümde Sow önderliğinde pek çok atak geliştirdik. Stoch da istekli oynayınca; her iki kanat da çalışmaya başladı. Baroni bir pozisyonu çok gamsızca yerken, pozisyonda çalınmayan bir de penaltı vardı. Stoch solda bomboşken, Baroni tercihini şuttan yana kullandı. Cristian Stoch'a verse Fenerbahçe gol kazanacak, belki puan kazanacak, Stoch moral kazanacak. Ama vermez gamsız... Bir kıvılcım lazımdı, o kıvılcım yine Moussa Sow oldu. Bitiricilik 20'lerde geziyor son zamanlarda, mükemmel bir forvet, tam bir takım oyuncusu.

İkinci yarıya topu önde tutarak ve baskı kurmaya çalışarak başladık. Gençlerbirliği çok boş alan bulabilirdi belki ama risk almak gerekiyordu. Hurşut da zaten çok etkisizdi. Son iki maçtır etkisiz bir performans gösteren Raul Meireles, attığı golle skor üstünlüğünü getirdi. Golde topu durdurup faulü kullanan Sow'un katkısı yine çok büyük. Sow'un girmeyen rövaşatası üzücü. Kötü bir kalecinin bu topa parmak ucuyla dokunabilmesi ise büyük talihsizlik. İkinci golden sonra gelen rahatlık, Fenerbahçe futbolcularına oyundan zevk aldırmaya başladı. Kuyt'ın golü ve özellikle Sezer'in golü büyük keyifle atılmış gollerdi. Skorun erken 4-1 olması, aslında tam Recep Niyaz'a zemin hazırlamıştı ancak hocamız tercihini Semih'i kazanmaktan yana kullandı.

Maç 4-1'ken bile ileride basan bir Fenerbahçe izlemek keyifliydi ve taraftara umut verdi. Fikstür avantajımız olduğu da çok açık. Önümüzdeki Kayserispor maçını kazanırsak, kalan maçlar için çok büyük bir avantaj yakalarız. 4 maçtan 10 puan çıkarabilmek çok avantajlı olacaktır.
26 Kasım 2012 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Di Matteo'ya Destek !

Abramovich klubü satın aldığından beri Chelsea'nin profili elbette ki değişti. Nefret edenleri sayısı arttı. Ancak pek çok başarı da geldi. Genelde tecrübeli teknik adamları tercih eden Abramovich; Di Matteo'yla birlikte farklı bir profil çizmişti. Taraftar Chelsea'nin evladı olarak gördükleri Di Matteo'ya karşı diğerlerinden daha yakındı. Kısa sürede hem kupa şampiyonluğu, hem Avrupa'nın en büyük kupası olan Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu gelmişti. Ancak istikrar sağlanamadı ve Di Matteo başarısız sonuçlar almaya başladı. Dolayısıyla değişiklik kaçınılmaz hâle geldi.

Chelsea'de haftaiçi itibariyle göreve Rafael Benitez getirildi. Liverpool'da başarılı geçen sezonların ardından dibe vurmuş ve görevinden olmuştu. Kısa süreli ve başarısız bir Inter kariyeriyle birlikte futbolseverlerin "Aman ha!" diyebileceği bir teknik patron haline dönüştü. Futbolcularla iletişimi sıkıntılı, taktik bilgisi elbette ki yeterli seviyede görülebilir ancak son zamanlarda bunları sahaya yansıtmakta yetersiz kalmıştı. Chelsea taraftarı Liverpool'dayken ezeli rekabetten de kaynaklanan sorunlar nedeniyle Rafael Benitez ismine oldukça tepki göstermiş ve Di Matteo lehine tezahüratlarda bulunmuş. Açılan onlarca pankart da var. Rafael Benitez, Chelsea taraftarları tarafından istenmiyor. Böyle bir ortamda çalışmak elbette ki zor olacaktı; Rafa'nın Chelsea'nin neler yapacağını merak etmekteyim.

Chelsea taraftarının Di Matteo desteği, bizim Aykut Kocaman desteğimize benziyor. Taraftar takımın başında sevdiği bir ismi görmek ister elbette. Hele ki bu isim kısa süre önce takıma büyük bir başarı kazandırdıysa... Kredi yüksek olmalıdır belki ama günümüz futbolunda para da çok olunca, kredi azalıyor. Taraftar desteği olmadan bir yerlere gelmek elbette kolay değil. Chelsea'nin zaten şansı az, ancak Rafa'yla birlikte bu sezonlarını çöpe attıklarını düşünüyorum. Belki biraz Fernando Torres'e yarar. Belki...


Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tottenham 3 - 1 West Ham | EPL 13.Hafta

Bir Kuzey Londra derbisi tadı elbette yok, ancak derbi derbidir. Tottenham en son 9.hafta Southampton'ı mağlup etmişti. Kasım ayında yaptığı 3 lig mücadelesinde puan kazanamadı. Arsenal ve City maçları muhtemel kayıptı. Bunların yanında çok ekstra bir kayıp olan Wigan maçı var. West Ham ise lige beklentilerin üstünde başlamış, 12 haftalık periyodda üst sıraları zorlamıştı.

AVB, Naughton'dan sol bek yapma fantezisinden erken vazgeçti. Savunmanında solunda hiç de fena oynamayan Vertonghen'e geri dönüş yaptı. Dawson ve Caulker ile de tandemi oluşturdu. Dawson'ı gözü kapalı onbire yazarım ben. Ancak AVB'ın dördüncü alternatifi. Kafasındaki ideal ikili Vertonghen-Gallas. AVB'nın Tottenham'a kazandırdığı, kazandırmaya çalıştığı bir Steven Caulker gerçeği de ortada. Oynamaya iyice alıştı ve kim bilir belki yeni Ledley King olup senelerce formayı giyecek. Tabi sakatlıklarını yaşamamasını dileyelim. Tottenham hakimiyeti erken sağladı ancak gol biraz geç geldi. Defoe'nin çok şık golüyle soyunma odasına önde gittiler. Defoe'nin golleri birbirinin kopyası. Ceza sahası dışında ve yay üzerinde çok etkili. İkinci yarıda Tottenham kontrolü elinde tuttu. Tempoyu ayarlayan taraf oldu. Gareth Bale'in golü takımı rahatlatırken; Clint Dempsey'in pası da muazzamdı. Aaron Lennon hayranlığımı da her zaman söylerim. Üçüncü gol de onun eseri. Karşı karşıyayken basit olanı yaptı ve golü Jermain Defoe'ya attırdı. Maçın sonlarında Carroll'ın golü skoru belirledi. Golden önce Lloris'in alabileceği topu uzaklaştırmaya çalışan Caulker; rakibine pas vermiş oldu. Hata yapa yapa daha üst düzeye gelecek. Önemli olan kritik yerde, kritik hatalar yapmaması.

Tottenham hâla ilk 4'ün dışında; ancak üstte çok ekstra bir takım olan West Bromwich var. Haftaya Tottenham-Liverpool karşılaşması olacak. Liverpool çok riskli rakip ancak Wigan'a kaybedilen ekstra 3 puanın dışına çıkılmaması gerekiyor.

Tottenham : Lloris, Walker, Caulker, Dawson, Vertonghen, Sandro (86' Livermore), Huddlestone, Lennon (79' Dembele), Dempsey, Bale, Defoe (90' Sigurdsson)

West Ham : Jaaskelainen, O'Brien, Tomkins, Reid, McCartney, Diame, Noble, O'Neil (54' Taylor), Nolan (67' Cole), Maiga (31' Jarvis), Carroll

Sarı Kartlar : Defoe, O'Brien, Noble

Goller : 44' ve 64' Defoe, 58' Bale, 82' Carroll
Yazan: steven_stiffler

Marseille 0 - 1 Fenerbahçe | UEL 5.Hafta

Kuralar çekildiğinde en zor gruplardan birine düştüğümüz konusunda genel bir kanı vardı. İlk maçta Marseille karşısında 2-0 üstünlüğü koruyamamış olmak da; büyük bir avantajı yitirmemizi sağlamıştı. Ancak o maçtan ders çıkaran takım, geri kalan tüm maçları ciddiye alarak oynadı ve puan kaybettiğimiz tek maç olarak 2-0'lık üstünlüğü koruyamadığımız Marseille maçı kaldı.

Rakibi küçümsemek ya da zaferi küçümsemek gibi algılanmasın; çok eksiği olan Marsilya'yı yenmemiz zaten normal sonuç olacaktı. Üstelik lige başladıkları o yüksek ivmeyi koruyamadılar ve şu an hocalarının da yerinin çok sağlam olduğunu düşünmüyorum. Fenerbahçe'de ise gözle görülür bir futbol yükselişi mevcut. Takımın oyun karakteri oturmaya başladı. Her ne kadar taraftarı memnun etmese de; Fenerbahçe bu sezon özellikle deplasmanlarda buna benzer bir futbol ortaya koyacak. Oyuna hakimiyetimizi koyduğumuz sürece benim açımdan sıkıntı yok. Marsilya karşısında orta sahada üstünlük kuramadan kazandığımızı düşünüyorum. Ne Mehmet Topal, ne Meireles kendi performanslarını yansıtamadılar. Buna rağmen Marsilya orta sahası da kötü olunca, bize zorluk çıkaran bir durum da meydana gelmedi. Bekir İrtegün oynadıkça daha iyi oluyor. Ben her zaman Türkiye'nin en kaliteli stoperlerinden olduğunu savunmuşumdur, sağolsun yanıltmamaya devam ediyor. Yobo'yla oynadığında üzerinde daha bir güven olduğu da aşikâr. Volkan istikrarlı bir şekilde iyi oynamaya devam ediyor. Caner'in sol kanattaki hareketliliği de oldukça fayda sağladı. Gol öncesi serbest vuruşta yaptığı o saçma ortaya anlam veremesem de; oradan kazandığımız golle maçı kazanmamız hareketi makûl kıldı. Eskiden izlediğimiz Bilica'nın defanstan top uzaklaştırmak için yaptığı rövaşatalardı. Artık her hafta bir rövaşata izlemeye başladık. Bu elbette ki futbolsever açısından güzel bir durum. Bekir'in bu golü atmasına da şaşırmadım. Stoperlere göre tekniği fena değildir, zaten tekniği kötü olmadığı için defalarca sağ bekte iyi performans sergilediğini de gördük.

Gruptan lider çıkmayı garantiledik. Son maçta yedek ağırlıklı bir kadro çıkması gerekiyor. Hem as oyuncular dinlenmiş olur, hem fazla şans bulamayan isimler için kendini kanıtlama fırsatı olur. Ben Mönchengladbach'ın da benzer bir şekilde geleceğini düşünüyorum. Üst turda artık kura şansı bir kere olsun yanımızda olsun ve çok gerilmeyeceğimiz bir kura çekelim.
24 Kasım 2012 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 0 - 0 Tottenham | UEL 5.Hafta

Sevdiğim iki takımın iki maçının da berabere bitmesi ve ikisinin gruptan birlikte çıkma ihtimâli elbette güzel... Ancak maçtan çok maç öncesi olayların konuşulması üzücü oldu. Lazio taraftarlarının, maçtan bir gece önce bir barda eğlenen Tottenham taraftarlarına saldırması gündemi meşgul etti. Lazio son yıllarda tribünlerin tamamını dolduramasa da; ateşli ve Ultras kültürünü taşıyan bir taraftar topluluğuna hitap ediyor. Tottenham da İngiliz takımlarına göre ortalamanın üzerinde bir taraftar yapısına sahip. İngilizlerin futbol tutkusu da başka boyutlarda. İngilizler tahrik etmiştir, Laziolular saldırmıştır diye tahmin etsem de; detay bilmeden yorum yapmamak en güzeli. Bir babayiğit çıkıp; "Durun siz kardeşsiniz!" diyebilirdi.

İki takım da sahaya kazanmak için çıktı. Kadrolar ideal 11'e yakındı. Tempo genelde yüksekti. Gol olmayan çok da güzel pozisyonlar vardı. Pozisyonları değerlendirirsek; maç Lazio'nun hakkıydı. Ama beraberlik de iki takımı memnun eden bir sonuç olmuştur. Kozak'ın karşı karşıya kaçırdıkları kendisini geliştirmesi için bir sinyaldi. Forma giymeye başladığından beri iyi işler yapıyor, kendini geliştiriyor ama henüz yeterli aşamada değil. Lulic'i ilk kez önde izledik bu sezon. Radu'nun iyileşmesiyle birlikte daha verimli olduğu sol açıkta oynamaya başladı. Lazio bu sonuçla gruptan çıkmayı garantiledi. Tottenham işi son maça bıraktı. Liderlik el değiştirebilir. "Faşist" olarak bilinen Lazio taraftarlarının Filistin için açtıkları pankart da anlamlıydı.

Lazio : Marchetti, Cavanda, Ciani, Biava, Radu, Ledesma, Gonzalez, Mauri, Hernanes (69' Ederson), Lulic (79' Candreva), Kozak (79' Floccari)

Tottenham : Lloris, Walker, Caulker, Vertonghen, Naughton, Sandro, Carroll (77' Dembele), Sigurdsson (64' Lennon), Bale, Dempsey (64' Defoe), Adebayor

Sarı Kartlar : Vertonghen, Floccari, Mauri
23 Kasım 2012 Cuma
Yazan: steven_stiffler

Eskişehirspor 1 - 1 Fenerbahçe | STSL 12.Hafta

Fenerbahçe'nin 2 puan bıraktığı, hakkının yendiği, fakat mücadele ruhunun yeniden kazandığı ve bunu ispat ettiği bir deplasman oldu Eskişehir. Ligin iyi takımlarından olduğu tartışılmaz. Normal şartlarda Eskişehir deplasmanından 1 puan almak da kötü sonuç sayılmaz. Ancak söz konusu Fenerbahçe'nin hakları olduğunda, kıyımın yeniden başladığını bariz şekilde görmek düşündürücü. Neticede müdahale edebilen bir yönetim yok. Haklar yeniyor, doğranıyor; 2 sene sonra dönüp arkanı baktığında şampiyon takım olarak başkasının ismi yazıyor. 2006'da, 2010'da, 2012'de yenen haklarımızın hesapları soruldu mu sanki ?

Fenerbahçe, Eskişehirspor karşısında baştan sonra mükemmel mücadele etmiş; eksik olmasına rağmen zaman zaman iyi futbol oynamış, zaman zaman da yorgunluğun ve eksikliğin etkisiyle geriye kapanmış ve rakibine fırsatlar vermiştir. Bir yerden sonra bunlar çok da önemli değil. Fenerbahçe maçın 26. dakikasından itibaren doğranıyorsa; artık yönetimin haklarını araması ve gerektiğinde diğer kulüpler gibi hakeme düdük astırması gerekir. Fırat Aydınus'un Caner Erkin'e karşı ön yargılı olduğu çok açık ortada. Caner'e her maç kartı var. O kırmızı kart 26'da çıktı ve Fenerbahçe 25 dakika onun şokunu atamadı. İlk yarının 0-0 bitmesi büyük nimet olacaktı. Neticede takım soyunma odasından daha motive çıkabilir, ikinci yarı üstünlüğü bile alabilirdi. Fırat Aydınus buna da müdahale etti. 4 dakikada duraklama verdi, 5. dakikada penaltı uydurdu. Penaltı pozisyonu tartışılır belki ama ben Kamara'nın Hasan Ali'nin ayağına takıldığını ve kendisini de yere bıraktığını düşünüyorum. Bu gol planları değiştiren bir gol oldu.

İkinci yarıda Fenerbahçe savaştı. Düşmana gözdağı verdi. Sow her zamanki efsane gollerinden birini attı. Maç öyle bir hal aldı ki; üç ihtimalin de çıkması muhtemeldi. Beraberlik bizim için 1 puandan çok daha fazlasıydı. Türkiye'nin en iyi 2 hakeminden biri olarak gösterilen Fırat Aydınus; Fenerbahçe'yi alenen katletti. Verilen, verilmeyen pek çok hatalı karar var. Sorun sadece Caner'in kırmızı kartı da değil. Aykut Kocaman hocamızın dediği gibi; Fırat Aydınus ön yargılı davranmış ve Fenerbahçe'nin haklarını gaspetmiştir. Yazıklar olsun. Kimsenin ekmeğiyle oynamayacaksın ki; ekmeğinle oynanmasın. Vicdan sahibi bir insan olarak; Fırat Aydınus'un düdüğünü asmasını istiyorum. Ali Aydın'a, Cem Papila'ya yapılanlar bir kez de bizim tarafımızdan yapılabilsin. Cüneyt Çakır da, Fırat Aydınus da yetti artık. Türk Futbolu'nun katili Türk hakemleri...

Dün Twitter'da gördüm. Sefa 22, Cefa 20, Feda 19 puan yazmışlar. Çok da güzel söylemişler.
19 Kasım 2012 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Juventus 0 - 0 Lazio | Serie A 13.Hafta

Juventus mu 0, Lazio mu 0, Marchetti mi 1 bilemedim. Lazio'dan sürpriz bekliyordum. Galibiyet zordu elbet ama beraberlik imkansız değildi. Maçı izleyemedim, berbat çekim kalitesinden 2 dakikalık bir özetini izleyebildim. Marchetti'nin gecesi olmuş.

Roma derbisindeki galibiyeti anlamlı ve kılmak ve yarışta kalmak için buradan puan almak önemliydi. Lazio her zamanki dizilişiyle sahadaydı ama kısmen daha defansif bir anlayışla oyundaydı. Neticede kontraatak futboluna uygun oyuncuları var. Radu da uzun sakatlık döneminden sonra nihayet ilk onbirde kadroya çıkmış. Radu Lazio için önemlidir. Her ne kadar stoper devşirmesi sol bek olsa da; takımın ruhunu simgeleyen oyunculardandır ve üst düzey takımlar seviyesindedir. Juventus'ta Giovinco'nun ilk günden beri hayranıyım. Ancak son zamanlarda en çok ilgilendiğim isim Paul Pogba. Çok iyi, çok atletik oyuncu. Abisi Florentin Pogba da stoper oynuyor, St. Ettienne'de oynuyor. Sedan'a kiralanmış. Giovinco yine Juventus'un tüm ataklarında var. Ancak başta söylediğim gibi; Marchetti gol yememeye yeminli çıkmışsa gol atmak çok zor.

Juventus : Buffon, Barzagli, Bonucci, Chiellini, Pogba (84' Bendtner), Marchisio, Asamoah, Isla (69' Pepe), Vidal, Giovinco, Quagliarella (67' Matri)

Lazio : Marchetti, Konko, Biava, Dias (20' Ciani), Radu, Gonzalez, Ledesma, Brocchi (57' Ederson), Candreva, Hernanes, Klose (81' Kozak)

Sarı Kartlar : Bonucci, Marchetti, Ledesma, Vidal
18 Kasım 2012 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Arsenal 5 - 2 Tottenham | EPL 12.Hafta

Kuzey Londra derbisinin galibi Arsenal'ın değil de; ibret olsun diye Emmanuel Adebayor'un fotoğrafıyla girişi yapıyorum. Kendisi git gide itici bir karakter olma yolunda ilerliyor. Manchester City'deyken Arsenal'a gol atınca eski taraftarlarını çıldırtmıştı. Dün de yine attığı golle eski taraftarlarını üzse de; gördüğü kırmızı kartla maçın gidişatını etkileyen isim oldu ve Tottenham'ın ezilmesinde başrol üstlendi.

Kuzey Londra derbisinin seyir zevki her zaman yüksek oluyor. Genelde gollü bitiyor. İki takım arasında ilginç bir savaş var. Günümüzde olduğu gibi gol atanın biraz daha geriye çekilip oyunu rölantiye alması olayı Kuzey Londra derbisinde olmuyor. Bu da futbolseverleri doyuruyor. Ancak iki yıldır Tottenham taraftarı üzgün ve sinirli. Arsenal'ın kadrosunun eski kalitesinde olmadığını herkes biliyor. Van Persie'den; Giroud'ya... Fabregas'tan Arteta'ya... Bir level küçülmesi elbette var, ancak Wenger ile her zaman takım oyununu sahaya yansıtabilen bir ekip. Dün stoperde Mertesacker ve Koscielny'yi görünce; Lennon, Defoe ve Bale'in çokça pozisyona gireceğini düşündüm. Nitekim maç da böyle başladı. Defoe pozisyona girdi, Adebayor bitirdi. Ardından Lennon 2'yi kaçırdı. Adebayor atılınca da işler değişti. Adebayor atılırken skor 1-0 değil de 2-0 olsaydı bile Arsenal bu maçı çevirirdi. Çok istekli geldiler ve kontrolü ellerine aldılar. Santi Cazorla önderliğinde müthiş ataklar geliştirdiler. İlk yarı bitmeden farkın açılması da Andre Villas-Boas'ın gardını düşürdü.

Naughton'ın sol bekte zorlu anlar yaşaması, Tottenham'ın bek ihtiyacını bir kez daha gözler önüne serdi. Ocak'ta mutlaka direkt oynayabilecek kapasitede bir bek alınmalı. 4-1'ten sonra Gareth Bale sazı eline aldı. Önce 4-2 yaptı, sonra 4-3 yapabilecek golü kaçırdı. O gol gelseydi; son dakikalarda çok ilginç şeyler olabilirdi. Geçen sezon olduğu gibi yine Arsenal'in 5-2 galibiyetiyle biten bir derbi oldu. Bu gollerin altında da Mertesacker, Podolski, Giroud, Cazorla ve Walcott; 5 farklı isim vardı.

Tottenham yarıştan biraz uzaklaşmış gibi gözükse de; haftaya West Ham'ı yenerek tekrar potanın içine girecektir.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 2 - 1 Orduspor | Sezer

Maçla ilgili yazmaya vakit bulamadım. Geçen haftanın en güzel fotoğrafıydı bu benim için... Orduspor ligin güçlü takımlarından. Ligin güçlü bir takımına karşı iyi futbol oynayarak kazanılan 3 puandan daha önemlisi ise Fenerbahçe'nin Sezer'i kazanması oldu benim için.

Akhisar maçındaki futbol zaman zaman iyiydi, ancak maçın geneline baktığımızda istenilen futbol olmadığı ortada. AEL maçında ise takım toparlanmış bir görüntü vererek rahat kazandı. Orada rakibin zayıflığı da söz konusuydu. Ancak Orduspor maçı çok daha farklı bir yerde. İyi bir rakip, iyi bir teknik direktör ve tartışılan bir Fenerbahçe vardı. Maçın başından itibaren top hakimiyetini kaybetmeyen Fenerbahçe, maç sonunda istediğini alan taraf oldu. Uzun zaman sonra taraftara ümit verdi. Aykut Kocaman'ın istediği oyun şablonu; top hakimiyeti Fenerbahçe'de olsun, tempoyu Fenerbahçe kontrol etsin. Ancak takım bunu yapamıyor. Zaman zaman yaptığı oluyor elbette. Ancak hocanın istediği şablon bu olduğuna göre her zaman yapılmalı. Fenerbahçe böyle oyuna hükmederek 1-0 da kazansa en azından taraftarın içinin rahat edeceğini düşünüyorum. Taraftar için öncelikli detay umut. Fenerbahçe umut verdiği sürece sıkıntı yok... Nitekim Orduspor maçında da her ne kadar mutsuz bir taraftar profili var gibi gözükse de; takıma olan özlem güzel bir tribün performansı getirdi. Güzel tribün performansı demek de Fenerbahçe için özgüven demek.

Raul Meireles'in takımın geneline, Yobo'nun da özellikle savunmaya büyük rahatlık verdiği ortada. İkisinden birinin olmaması takımı aksatırken, ikisinin de olmaması büyük sekteye uğratabiliyor. Orduspor maçıyla birlikte bir kez daha bunu anladık. Akhisar maçında kısa bir süre oyunda kalmasına rağmen geçer not alan Sezer, Orduspor maçında ise galibiyeti getiren golü attı ve uzun zamandır görmediğimiz o takımdaki kenetlenme ortamını tekrar gördük. Taraftarın da kenetlenmesi gerekiyor, kenetlenme işini son haftalara bırakmaya gerek yok.

Aykut Kocaman'ın maç 2-0'ken Recep Niyaz'ı oyuna almamasına içerlediğimi söylemeliyim. Hep destek oluyorum ama hatalarına da parantez açmak gerekiyor.
14 Kasım 2012 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Man. City 2 - 1 Tottenham | EPL 11.Hafta

Rahat City galibiyeti beklediğim bir maçtı... City 2 sezon önceki yeni takım olma yolundaki City değil. Tamamen güçlü ve Manchester United'ın en büyük rakibi olan City. Tottenham hâla 2 sene önceki "ilk 4 hedefleyen" Tottenham... İki takım da sezon sonuna kadar hedeflerinin peşinde koşacaktır. Olağanüstü bir durum olmazsa tabi... Olağanüstü durum Manchester City'de Mancini'nin görevi bırakması ya da görevden alınması olur.

Tottenham'ın Caulker ile erken gol bulmasından sonra ilk yarıyı üstün kapatmayı başarması psikolojik üstünlüğü getirse de; City'nin yoğun baskısına dayanamadılar. İlk yarıda Huddlestone'un muazzam bir şutu var. Keşke o şut gol olsaydı da; City maçı 2-1 değil 3-2 alsaydı. Aguero'nun golünden sonra City'nin baskısı çılgın noktalara ulaştı. Tottenham da Bale ile pozisyon bulabildi ancak değerlendiremedi. Alınacak 1 puan güzel olurdu, ancak Dzeko puan umudunu suya düşüren golü attı. Uzun boylu futbolcuların böyle estetik gollerini izlemek futbola güzellik katıyor.

Manchester City : Hart, Zabaleta, Kompany, Nastasic (56' Maicon), Clichy, Toure, Barry, Silva, Kolarov, Tevez (72' Dzeko), Aguero

Tottenham : Friedel, Walker (77' Dawson), Caulker, Gallas, Vertonghen, Sandro, Huddlestone, Lennon (86' Naughton), Dempsey, Bale, Adebayor (80' Defoe)

Sarı Kartlar : Zabalete, Walker, Adebayor

Goller : 21' Caulker, 65' Aguero, 88' Dzeko
13 Kasım 2012 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 3 - 2 Roma | Mavi Roma

Geçen haftasonu bu maç için Lazio, Zemanlı Roma'yı yener demiştim. Yenmemesi zordu. Roma Zeman ile sıradan bir takım hüviyetine büründü. Sadece futbol olarak söylemiyorum, Roma'nın kadrosu da son derece sıradanlaştı. Balzaretti, De Rossi, Osvaldo ve Totti elbette ki tartışılmaz kalitede. Bradley kalburüstü ama Roma kadrosuna yararlı olabilecek bir isim. Genç oyuncular tartışılır. Hepsi potansiyelli isimler, ileride çok iyi yerlere gelebilirler. Ancak günümüz Roma kadrosu Serie A gibi üst düzey bir lig için yeterli değil. Lazio'nun daha oturmuş ve birbiriyle oynamaya alışmış bir kadrosu var.

Taraftar açısından derbinin önemi elbette ki ayrı... Ancak bu seferki derbinin Gabriele Sandri'nin öldürülme yıldönümüne denk gelmesi Lazio taraftarı açısından daha önemli kılıyordu. Maç öncesi yine alışılagelen Roma derbisi olayları vardı. Yaralananlar ve tutuklananlar olmuş. Roma'da müthiş bir yağmur vardı. Sanki Roma'daymışım gibi anlattığımın farkındayım, ancak izleyenler yağmurun ne denli yağdığını farketmiştir. Zira ligimizde çok büyük teknik adamlar puan kayıpları için "Yağmur Yağdı" bahanesi sunabiliyorlar. Maç hızlı başladı. Roma çok erken bir gol attı. Totti'nin kornerinde Lamela içerde rahatlıkla kafa vuruşunu yaptı. Yağmur zemini elbette ki etkiliyordu ama bedava statlardaki gibi top suya takılıp kalmıyordu. Topu oynamaya çalışan Lazio'ydu. Ancak Roma kalecisi Goicoechea oldukça güven veriyordu. Taa ki; Candreva'nın frikiğine kadar. Hernanes vuracak gibi gözükürken, Candreva vurdu ve kalecinin yetersiz müdahelesiyle skor 1-1 oldu. Özgüvenini yitiren Roma kalecisi Lazio'nun işini daha da kolaylaştırdı. "Golcü" Klose Lazio'yu soyunma odasına önde götürürken; Mauri'ye kasıtlı vuran De Rossi de Roma'yı soyunma odasına eksik götürdü. Bu müdahaleden sonra İtalya Teknik Direktörü Prandelli, De Rossi'yi kadro dışında bıraktı.

İkinci yarı Mauri skoru 3-1'e getirdikten sonrasını izleyemedim. Tahminim Lazio rahat oynamıştır diyor, ancak Mauri'nin atılması ve Pjanic'in skoru 3-2 yapan golünden sonra elbette ki Roma'nın çabası artmıştır. Tribün olarak Roma tribününü daha aktif buldum. Lazio'da pankartlar güzeldi, ancak Roma görsel olarak bir adım öndeydi. Lazio 5. sırada devam etti. Roma haftayı 7. sırada kapattı.

Lazio : Marchetti, Konko, Biava, Dias, Lulic (59' Radu), Gonzalez, Ledesma, Hernanes (75' Brocchi), Mauri, Candreva (83' Cana), Klose

Roma : Goiocoecha, Piris, Marquinhos, Burdisso, Balzaretti, Bradley, De Rossi, Florenzi (63' Marquinho), Lamela (46' Tachtsidis), Totti (70' Pjanic), Osvaldo

Sarı Kartlar : Klose, Bradley, Burdisso, Lulic, Candreva, Mauri, Tachtsidis, Marquinho

Kırmızı Kartlar : 45+4' De Rossi , 85' Mauri

Goller : 11' Lamela, 37' Candreva, 43' Klose, 46' Mauri, 86' Pjanic
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 2 - 0 AEL | UEL 4.Hafta

Herkesten biraz daha farklı düşünüyorum. Dün akşam oynanan futbolu çok beğenmedim. Fenerbahçe bunun çok daha iyisini yapacak kapasitede. Yeter ki şu mental sorunları bir halledelim. Takım tamamen maç kazanmaya odaklandığında Mönchengladbach maçındaki Fenerbahçe'yi daha çok maçta göreceğiz.

Raul Meireles'in takıma dönüşü müthiş etki yarattı. Adam bildiğin birinci sınıf orta saha. Fenerbahçe'ye gelmesine şaşırmıyorum elbette ama Türkiye Ligi'nde oynamayı nasıl kabul etti hâla inanamıyorum. Müthiş kazanç. Recep Niyaz gibi gençlerin; Alex'ten sonra örnek alacak ve birşeyler öğreneceği Kuyt ve Meireles gibi iki isme sahip olmak çok güzel duygu. Bu adamlar giderken kupalar bırakmasalar da; mutlaka farklı etkiler bırakırlar. AEL Limassol'u küçümsemek olmaz. Fenerbahçe ligde çok daha etkisiz takımlara puan kaybedebiliyor. Bir Kıbrıs takımından ziyade bir Portekiz ekolü var AEL'de. Yine de Kadıköy'de Fenerbahçe'ye karşı gelmesi güçtü. Hele ki bu taraftar atmosferinde... Star tv yayına yansıtmasa da; muhteşemmiş dün stat. Gidemediğime pişman olduğum bir tribün vardı. Emeği geçen arkadaşlara teşekkürler, emeklerine sağlık.

Fenerbahçe iyi başlayamadığı maçta Kuyt'ın golü ile kontrolü eline aldı. Maçı müthiş isteyen ve gol atmayı baştan beri hakeden Moussa Sow takımı rahatlattı. O dakikadan sonra Fenerbahçe sahada her istediğini yapan taraf oldu. İkinci yarıda fark daha da artabilirdi ancak şans biraz da AEL'in yanındaydı. 2-0 skor tahmin oynamıştım maça, mis gibi 5.25 orandan. Moussa Sow sağolsun, müthiş oynamasına rağmen biraz da şanssızdı. Üzüldüğüm tek nokta Recep Niyaz'ı az izlemek oldu. Rakip 10 kişi kalmışken oyuna girmeliydi, gerçekten son yıllardaki en potansiyelli genç oyuncumuz. İzlemek zevk veriyor.

Marsilya maçından gelen beraberlik müthiş oldu. Marsilya deplasmanından alınacak 1 puanla işi bitirebiliriz.
9 Kasım 2012 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 3 - 0 Panathinaikos | UEL 4.Hafta

Panathinaikos grupta en kötü futbolu oynayan takım. Üç maçta sadece bir kere mağlup olmaları tesadüf. Özellikle Lazio karşısında aldıkları beraberliğe istinaden bunu söyleyebilirim. Dün akşam değil direnmek, en küçük bir ışık bile gösteremediler.

Lazio'da Libor Kozak'a çok dikkat etmek gerek. Çok değişik futbolcu. İlk yıllarında ümitli olmadığım, yakın zamanda Serie B'ye gider; oradan da Çek Ligi'ne geri döner diye düşündüğüm bir isimdi. Ancak özellikle son 2 yıldır takımda önemli bir rolü üstlendi. Yedek kulübesindeki kurtarıcı. Oynadığında ise sahadaki kurtarıcı. Oynamadığında kimsenin "Neden?" diye de sormadığı bir isim. Günümüz forvetleri güçlü olmak zorunda, Libor Kozak'ın böyle bir sıkıntısı var. Geçen seneye nazaran elbette daha iyi ama hâla yeterli kuvvette değil. Top kontrolü kötü. Tipine bakan sadece hava topu hakimiyeti var diye düşünse de; ayaklarına da son derece hakim. Dün akşam attığı ilk gol jeneriklik, ikinci gol uyanıklık. Çeklerin yeni Jan Koller'i olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Günümüzde azaldığını düşündüğüm pivot tipi santrafor modelinin akla ilk gelen ismi olması muhtemelen. Yeter ki daha çok oynasın, daha çok gol atsın. Radu ve Marchetti de nihayet takıma döndü. Zarate'nin ise etkisizliği devam ediyor. Eğer hâla üç beş veren bir arap kulübü varsa; Zarate satılmalı. Lazio iyi takım ama Hernanes dışında yıldızı yok. Floccari da dün sezonun ilk golünü attı, etkili de oynadı. Panathianaikos'un tek tehlikeli pozisyonu yok. Lazio'nun 8 gol girişimine, 1 gol girişimiyle cevap verdiler.

Lazio : Marchetti, Scaloni, Ciani, Cana, Radu, Gonzalez (67' Hernanes), Onazi, Ledesma (80' Lulic), Zarate, Floccari, Kozak (76' Klose)

Panathinaikos : Karnezis, Seitaridis, Vyntra, Spyropoulos, Couchoumis (59' Mavrias), Vitolo, Lazaros, Velazquez, Zeca (78' Lagos), Owusu Abeyie, Toche (24' Petropoulos)

Sarı Kartlar : Seitaradis, Vitolo, Velazquez, Cana

Goller : 23' ve 40' Kozak, 59' Floccari

Grupta oluşan son puan durumu ve kalan maçlar şu şekilde ;

Lazio 8
Tottenham 6
Maribor 4
Panathinaikos 2

22 Kasım
Panathinaikos - Maribor
Lazio - Tottenham

6 Aralık
Maribor - Lazio
Tottenham - Panathinaikos
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 3 - 1 Maribor | UEL 4.Hafta

Tottenham'ın kendini bulacağı maç olacaktı. Çok rahat kazanılacak bir maçta Hugo Lloris stres yaptırdı. Defoe farkını konuşturdu. Maribor'un 3 maçta topladığı 4 puan sonuna kadar hakedilmişti. Ancak bu grupta çok da hayal kurmaması gereken bir takım. Lazio da, Tottenham da işi ciddiye alıyor.

Defoe'nin hat-trick yapması kendine olan güvenini arttırmıştır umarım. Son haftalarda iyi oynadığı maçlarda bile acayip goller kaçırıyor. Villas-Boas; Tom Carroll ve Kyle Naughton gibi gençlerini de oynatarak bir 3 puan aldı. Friedel'ın gölgesindeki Hugo Lloris ise yediği gol yüzünden bir süre daha gölgede kalacak gibi gözüküyor.

Tottenham : Lloris, Walker, Dawson, Vertonghen, Naughton, Huddlestone, Carroll, Lennon (90+1' Iago), Bale (86' Mason), Adebayor, Defoe (82' Dempsey)

Maribor : Handanovic, Mejac, Rajcevic, Arghus, Filipovic, Milec, Ibraimi, Mertelj (88' Dodlek), Cvijanovic (70' Mezga), Beric, Tavares (76' Komazec)

Sarı Kartlar : Mejac, Bale, Carroll

Goller : 22', 49', 77' Defoe; 40' Beric
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Ne İzledim? #23

Son zamanlarda hayatım film, dizi ve oyunlardan ibaret... Film izlemeye ara veremiyorum. Hunted, Arrow, Leyla ile Mecnun, Şubat, The Walking Dead dizilerini günü gününe takip ediyorum. Sorsanız dizi kültürüne karşıyım. Nasıl bu kadar fırsat buldum bilmiyorum. Ekim, Kasım, Aralık ayları zaten yeni oyunları oynama ayları. Fifa oynuyorum artık, PES'i azalttım. NBA 2K13, Borderlands 2 ve son olarak Football Manager 2013 çıktı çıkalı hayattan soyutlandım. Yine de en çok tat aldığım elbette ki filmler... Bu asosyal durumdan çok memnun değilim ama en azından geçen ay 2 sefer sinemaya gitmişim.

Bir vizyon filmi olan ve çok beğendiğim, eşe dosta tavsiye edip hep olumlu yorum aldığım Ruby Sparks ile başlayacağım. Kitap gibi film olmuş. Ya da bu kitap olsaymış, film gibi kitap olmuş da diyebilirdim. Her iki tadı da veriyor insana... Bir Brezilya yapımı olan A Mulher Invisivel filmine de benziyor. O filmde de adam kafasında bir kadın yaratıyor ve onun hayaliyle yaşıyor. Ruby Sparks tabi ki daha kaliteli. 500 Days Of Summer tadı aldığım, son yarım saatlik bölümünde biraz sinirlerimin bozulduğu, ilk yarısında ise müthiş eğlendiğim; sonunda tebessüm bırakan kaliteli bir film. Geçen hafta vizyona girdi. Sevgiliyle izlenebilecek filmler listesine çok rahat girer. Filme giden çiftlerden erkek olan, sevgilisine "kadın davranışlarını kontrol edebilmek filmde bile imkansız ehehehe" mesajı verebilir.

Havadan mıdır nedir, bugün bir tarafım romantik ve duygusal uyandım. Dolayısıyla ilk olarak aşk filmlerini yazasım var. Çok romantik serseriyim kızlar ! Seeking a Friend For The End Of The World için söyleyebileceğim ilk şey; ismini bakmadan yazamadığım ve muhtemelen yazamayacağım bir film. Steve Carrell faktörü olmasa beklentiyle izler miydim ? Sanmıyorum. Keira Knightley ne kadar çirkinleşmişse, film de bir o kadar güzel. Hikayeyi sıradışı bulduğumu söylemeliyim. Akla gelmeyecek birşey değil belki ama anlatımı hoşuma gitti. Sonunu müthiş beğendim, inanılmaz bir duygu patlaması yaşadım :) Ruh halimdendir belki bilemiyorum. 7,5/10 puan verdim ben. Yok illa küsüratsız puan vermek gerekirse; 7,6 olarak hesap eder 8'e tamamlarım. Kız arkadaşların ayıla bayıla izlediği Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Facebook'taki kız arkadaşlar sayesinde bunu bakmadan yazabiliyorum) filmini de katlar.

Türk Sineması'nda son yıllarda gördüğüm en iyi işlerden biri olmuş. Hayatımda ilk defa bir filme iki sefer gittim. İlk gittiğimde hiç konusunu dahi okumamıştım. Kadro çok iyi, Tuğçe Kazaz dolayısıyla kadroda sırıtmış. Anlatım o kadar içten ki... Karadayı dizisiyle Kenan İmirzalıoğlu'nu hep aynı rolleri oynuyor diye eleştirmiştim. Bu filmde kısmen biraz daha farklı bir rolde, ayrıca güleryüzlü. Çok başarılı. Babam ve Oğlum'dan beri izlediğim en sıcak Türk filmi. Filmle ilgili bir yorum gördüm, çok hoşuma gitti. Olduğu gibi alıntılıyorum : "Artık insanlar eskiyor, sevgiler eskiyor; eskimeyen ayakkabılar diye haykırmaya iten film olmuştur." Filmdeki aşk ve dostluk hikayeleri; keşke o yıllarda yaşasaydım dedirtirken, siyasi konular iyi ki o yıllarda yaşamamışım dedirtiyor. Karışık duygular yaşatan, insanın yüzünde farklı bir gülümseme bırakan uzun bir hikaye. Filmin sonunda çalan Ah Bu Gönül şarkıları beni koltuğa çiviledi. Mustafa'nın aşklarına ayrı duygulandım. Çok yazasım var ama spoiler vermek de istemiyorum. Damla Sönmez müthiş güzel ve çok iyi oynamış. Ushan Çakır'a Leyla ile Mecnun'dan dolayı kızgınlığım olsa da bu filmde o da çok başarılı. Yer yer Ağğrda'yı görür gibi oldum. Hâla gidip izlemeyen varsa; gitsin izlesin. Bir filmin içine birden fazla hüzünlü hikaye sığdırılmış. Özcan Deniz'in fotokopi çekilmiş filminde ağlayacağınıza gidin bunda ağlayın.

Kaliteli komedi arayıp bulamayanlar için tavsiye edeceğim, tam arkadaş ortamıyla izlenecek komedi filmi. Klişelerden sıyrılıp komedi filmi yapmak ve insanları güldürmek çok zor. Seth Rogen bu filmde bunu başarmış. Epey kahkaha attığımız sahneler oldu. James Franco ve Danny McBride bu filmle mi başladılar bilmiyorum ama yine birlikte oynadıkları Your Highness filmi de oldukça komiktir. Ayrıca Amber Heard'i nispeten daha çıtır görebiliyorsunuz. James Franco'nun araba kullandığı sahne en akılda kalıcı sahne, ayak sahnesi müthiş. Çok güldürgeçli.

Merak ettiğim fakat önyargıyla baktığım bir filmdi. Çok etkileyici sahneleri var, hani film bittiğinde de üzerimde bir etki bıraktı. Ancak takıldığım ve başarısız bulduğum pek çok sahnesi de var. Türk tarihi bu kadar büyük destanlarla dolu olmasına rağmen böyle filmlerimiz yok diye kızıyordum. Rusların var, Almanların var, Amerikalılar zaten herşeye film çekiyor. Böyle bir Türk filmi elbette lazımdı ama bu kadroyla ve yönetmenle değil. Özellikle animasyon sahneler çok kötü. Oyunculuklar kötü. Hele ki; Constantine rezalet. Böyle bir filme aşk hikayesi sıkıştırmak da neyin nesi anlamadım. Hele ki Dilek Serbest gibi bir isimle. Fatih Sultan Mehmet'ten çok Ulubatlı Hasan'ın ön planda olması da anlamsızdı. İyi yanları yok mu ? Elbette var. Nihayet böyle bir filmimiz olması güzel. Etkileyici, tüyleri diken diken edici sahneler var. Başarı olarak değerlendirirsek olmamış derim. 7 puan verme sebebim bıraktığı etki. 2,5 saatte aldık İstanbul'u çok şükür.

Bir öğrenci-öğretmen ilişkisi filmi olarak nitelendirmek doğru olmaz. Film hayata dair pek çok sancıyı bünyesinde barındırıyor. Çok ağır bir dram... Şu an için belki Amerika'nın eğitim sistemini gözler önüne sermiş gözüküyor ama ileride Türk eğitim sisteminin geldiği nokta da burası olabilir. Hatta şimdiden olduğu yerler de vardır. Adrien Brody'nin oyunculuğu çok iyi. Filmin bu kadar beğenilmesinde büyük payı olduğunu düşünüyorum. Çaresizliği çok iyi oynamış. Film ağır bir dram... Anlatımı da ağır. Ben çok etkilenmedim ama filmi değerlendirirsek 7/10 puan verilir.

İlk 1 saatini soluksuz ve zevkle izledim. Sonraki 50 dakikası ise berbat ve sıkıcıydı. Elemanlar gerçekten sinir bozucu ve geriyordu. Ancak ne sonu tatmin etti, ne filmin ikinci yarısı... Filmin verdiği, vermek istediği mesaj çok da umrumda değil. The Dreamers'da sümsük rolde oynayan Michael Pitt, bu filmde daha farklı bir rolü iyi canlandırarak başarılı bir iş yapmış. Filme 6,5 puan çok net yeterli.

İlk bakışta bir ergen filmi gibi gözükse de; sevdim ben. Başrolde sırf yakışıklı olsun diye Alex Pettyfer denen bir eleman ve Glee dizisiyle gençler arasında idol olmuş bir Dianna Agron (öyleymiş, ben de yeni öğrendim) oynatılmış. Hem gençlik filmi öğeleri, hem de fantastikliği bir arada barındıran filmler genelde vasatı aşamıyor. Geç saatte, uykum olmasına rağmen bir solukta izledim. Muhtemelen devam edecek, ikinci filmi de çıktığı gibi izlerim.

Sıradışı bir evlilikten, sıradışı bir ilişkiye geçiş süreci... Hani nasıl diyeyim; ne evlilik "evlilik gibi evlilik" ne de ilişki "ilişki gibi ilişki"... Duygular çok net yansıtılmış, oyunculuklar başarılı. Seth Rogen'in dram oyunculuğu beni şaşırttı. Yine çok donuk bulduğum Michelle Williams da bu donuk Margot rolü için uygun bir isim olmuş. Farklı bir tat aldım ama gereksiz müstehcen sahneler de yok değil. Müzikleri çok iyi. Leonard Cohen-Take This Waltz ve Buggles-Video Killed The Radio Star filme güzellik katıyor.

Belki tepki göreceğim ama filmi çok beğenmedim maalesef. Beklentilerim vardı, görür görmez ileri sara sara bir göz atmıştım. Çekimler, renkler adeta Instagram'da oynanmış fotoğraflar gibiydi. Dolayısıyla konunun işlenişi ve sürükleyici olmayışı beni filme çekemedi. İzledim ama sıcak bir bağ kuramadım. Bittiğinde jeneriğini bile okumadan kapattım mesela... Edward Norton'un oyunculuğu elbette başarılı. Bill Murray'i ise pek sevmiyorum.

Uzun zamandır böyle samimi bir romantik film izlememiştim. İnsan kaderinden ne kadar kaçabilir ki ? Sıradışı değil ama samimi... Amanda Peet'in filmin başındaki hali çok tatlı. Adeta bir Scott Pilgrim'deki Ramona. Öte yandan küçük bir sahnede de olsa Ashton Kutcher'ı yine çıplak görüyoruz. Eleman kendimden sonra en çok çıplak gördüğüm erkek resmen, sanat için soyunan kardeşlerimizden.

Şimdilerin modası amatör kamerayla çekilmiş filmler... Project X başlangıçta tipik bir gençlik ve parti filmi havası veriyor. Parti ilerledikçe de bana çok düz bir film gibi geldi. Ama olayların gidişatı ve partinin gerçekten çılgın noktalara ulaşması oldukça eğlendirdi. Kapıdaki korumaların sahneleri efsane. Çekimlerin de etkisi var mı bilmiyorum ama bir filmden ziyade gerçekten partideki her ânı yaşatan bir yapım olmuş. Ben de Gebze'nin en çılgın partisini yapıp sevmediğim yerleri ateşe vereceğim. Çok gaza geldim.

Vasatı aşamamış bir film. Son zamanlarda gördüğüm başrole en yakışmayan başrol oyuncusu. Geçenlerde I am Number Four filmini izlemiş, beğenmiştim. Bu filmin konusunu da biraz ona benzettiğimden hevesle izledim. Ancak çok yetersiz bir film olduğunu düşünüyorum. Boş zamanda belki izlenebilir, zaman kaybı diyemem ama en başta söylediğim gibi vasat bir film. 


8 Kasım 2012 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Akhisar 1 - 2 Fenerbahçe | STSL 10.Hafta

Ligde hâla çok iyi futbol oynayan bir takım yokken; Fenerbahçe'nin oynadığı kötü futbolun kabul edilebilir olması normal aslında. Ancak bunun her maç tekrar edilmesi kabul edilemiyor işte. Yürekli futbolculardan kurulu, savaşmayı seven futbolculardan kurulu Fenerbahçe; kötü bir futbol oynamaya devam ediyor. Akhisar deplasmanından gelen 3 puan da; kötü oynarken alınması önemli olan 3 puanlardan biri oluyor.

Fenerbahçe istatistik olarak yenildiği maçlarda bile rakibine üstünlük sağlıyor. Ancak bu pas yüzdesi için Fenerbahçe'nin bu kadar yavaş oynamasına gerek yok. Fenerbahçe zaten bildim bileli rakiplerine istatistiksel üstünlük sağlayan bir takım. Bu yüzdendir ki; adı Fenerbahçe. Bu yavaş ve temposuz futbol çıkmazından bir an önce kurtulmamız lazım. Biraz bireysel performanslara değinip kısa keseceğim bu hafta. Sow haftalardır müthiş diri ve müthiş mücadele ediyor. Bu hafta mücadele etmeye devam etti ama genel formu çok düşüktü. Hasan Ali'nin de form düşüklüğü devam ediyor. Bekir ve Serdar idare ettiler, bunda rakip forvetin etkisizliği de vardı elbet. Gökhan Gönül'deki son haftalardaki kıpırdanma beni sevindiriyor. Nitekim takım otobüsündeki açıklamalarını duymak da mutlu etti. Mehmet Topuz'un yokluğu saha içindeki dinamizmi çok etkiliyor. Selçuk Şahin konusunda ise artık yorum yapmamaya çalışacağım. Görev adamı, görevini yaptı ve galibiyet getiren golü de attı. Stoch ise alıyor, veriyor, hareketli; ancak hücumda çok etkisiz. Kuyt üstün mücadelesini performansa da yansıttı ve galibiyeti getiren isim oldu.

Orduspor maçıyla taraftar-takım bütünlüğü tekrar başlıyor başlamasına da; tepkiden de çekinmiyor değilim.
6 Kasım 2012 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Catania 4 - 0 Lazio | Serie A 11.Hafta

Son maçtan sadece 1 puan alan Lazio cephesinde işler normal bir Lazio sezonuna döndü. Yine lige iyi başlangıç, yine iyi futbol; yine devamının gelmemesi ve düşüşe geçilmesi. Kadrodaki oyuncuların kapasitesinden kaynaklanan birşey ama daha kalitesiz takımlara karşı mağlup olunması mental sorunlar da olduğunu gösteriyor.

Maçın üç kırılma anı var. İlki maç 0-0 iken Rocchi'nin kaçırdığı pozisyon. İkincisi maç 1-0 iken Mauri'nin kaçırdığı pozisyon. Üçüncüsü ise Lodi'nin penaltı golü. 0-0 iken bastıran, 1-0 iken çevirmeye çalışan Lazio; o ikinci golle birlikte bitti. Alejandro Gomez'in golünde Bizzarri'ye çok kızdım. Sert gelen bir toptu ama adeta kolunun içinden geçmesi kabul edilemez. İlk kez Marchetti'yi bu kadar bariz arattı. 2-0'a kadar 2-0lık top oynamayan Catania; 2-0'dan sonra akıllı oynarak 4-0'lık skoru haketti.

11 Kasım'da Roma derbisi oynanacak. Lazio için diriliş maçı gözüyle bakılacak. Zeman'ın Roma'sı karşısında Lazio'nun şansını yüksek görüyorum.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 0 - 1 Wigan | EPL 10.Hafta

Bu nasıl skor, bu nasıl Tottenham Allah aşkına ? Maçtan önce handikap yapar mı ? Kaç gol atar hesabı yapıyordum. Wigan hesapları alt üst etti.

Tottenham'ın iyi futbol oynamaya çalıştığı, zaman zaman da iyi oynadığı âşikar. Ancak kabul etmek gerekir ki; Tottenham Redknapp'ın istikrarlı Tottenham'ı değil. İlk yarıda Tottenham her çıkışında Wigan'a kontraatak şansı verdi. Wigan hemen hemen her pozisyonda tehlikeli kontraya çıktı. Arouna Kone bu sisteme tam oturmuş. Wigan'ın kontraataklarına yön veren isimdi. Tottenham'ın yediği gol bile garipti. Fileye değmeyen golleri oldum olası sevmem. Ancak Friedel'ın kale içerisinde bile hâla topu tutmaya çalışmasını takdir ettim.

Golü yedikten sonra Adebayor oyuna girdi. Golcü nihayet sahalara döndü, ancak oyunda kaldığı sürede etkili olamadı. Tottenham golü yedikten sonra yüklendi, ancak Wigan iyi savunma yaptı. Çizgiden top çıkarmalar falan... Wigan savunması direndi ve kazandı.

Tottenham hesapta olmayan bir mağlubiyet aldı. Haftayı 5. sırada kapattı. Wigan ise kümede kalma savaşında değeri son haftalarda anlaşılacak kritik bir 3 puan aldı. Tottenham haftaya City deplasmanına gidiyor. Villas-Boas'a Mancini karşısında şans vermiyorum.
5 Kasım 2012 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 1 - 1 Torino | Serie A 10.Hafta

Maçı keyif almak için değil de; göz ucuyla takip edebildim. Hernanes'in olmadığı Lazio keyif vermekten uzak kaçabilir diye düşünüyordum. Ancak kabul etmek gerekir ki; Candreva da çok iyi. Hem Hernanes, hem Ederson olmayınca Petkovic tek forvetli sistemini değiştirdi ve maça Klose-Rocchi ikilisiyle başladı. Torino'nun kadrosu sanki her zamankinden daha zayıf gibi. Üstelik lige de eksi puanla başladılar.

Hernanes'in eksikliği illa ki hissedildi. Zayıf takımın, güçlü takıma karşı deplasmanda yapabileceği en iyi senaryo olan duran toptan gol atma senaryosunu bu kez Torino gerçekleştirdi. Glik'in golüyle 1-0 öne geçtiler. Lazio golden sonra toparlamaya çalışsa da; çok etkili pozisyonlar bulamadı. İkinci yarıda ise daha etkili bir Lazio vardı. Mauri ile beraberlik golü geldi. Kaptan Rocchi ile de galibiyet golleri kaçtı. Lazio istatistiklerde çok üstün gibi gözükmesine rağmen, futbol olarak rakibine aman aman bir üstünlük sağladı diyemem.

Lazio : Bizzarri, Konko, Biava, Dias, Lulic, Cana, Gonzalez (58' Cavanda), Candreva (85' Brocchi), Mauri, Rocchi (74' Floccari), Klose

Torino : Gillet, Darmian, Glik, Rodriguez , D'ambrosio, Cerci (86' Birsa), Brighi, Gazzi, Santana, (58' Stevanovic), Bianchi, Sgrigna (62' Meggiorini)

Sarı Kartlar : Biava, Cana, Klose, Rodriguez

Goller : 10' Glik, 57' Mauri

Lazio'nun bu haftaki tek şansı, Napoli'nin dün akşam puan kaybetmesi oldu. Haftasonu Catania deplasmanı...
1 Kasım 2012 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -