Archive for Mayıs 2012

Sen Ne Güzel Reyizdin!

Şimdilerin Ronaldo'su, Messi'si çok büyük golcüler belki ama benim için her zaman çocukluğumun golcüleri en iyiler olarak kalacak. Bunlara Batistuta, Inzaghi, Crespo, Claudio Lopez, Vieri, Bierhoff gibi pek çok ismi örnek verebilirim. Benim için en özel olanları ise; Inzaghi ve Crespo'dur. Crespo'nun futbolunun son yıllarında çekilen bu enfes fotoğrafını gördükten sonra reyize bir selam çakmadan edemedim. Sen ne büyük reyizdin be Crespo!
25 Mayıs 2012 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Ne İzledim? #17

20 gündür yazamadığım bir yazı... Nisan ayında yine çok film izleme fırsatım olmadı. Son zamanlarda gerçekten vaktim olmuyor ama bu aralar biraz daha azimliyim bu konuda. 3 Haziran'daki Aöf sınavlarımdan sonra film yardıracağım ve burada çok daha fazla film yazacağım. Şimdilik işler kesat...

Joseph Gordon-Hewitt son yıllarda hep iyi yapımlarda yer alıyor. Hatta son yıllar demek belki haksızlık olabilir. Toy zamanlarında bile iyi yapımlarda yer almış. Buna en somut örnek 10 Things I Hate About You. Hesher için de her yerde güzel yorumlar okudum ve yüksek Imdb puanı nedeniyle de yüksek beklentiyle izledim. Hatun olarak çok tutmadığım, oyuncu olarak çok başarılı bulduğum Natalie Portman'ın da yer aldığı Hesher filmi beni hayal kırıklığına uğrattı. O verdiği mesaj, o duygu çok iyi yansıtılamamış ve bu uğurda Hesher gibi karizma bir karakter harcanmış.

Afişten ve tiplerden dolayı bir Green Street Hooligans esintisi bekledim. Sürükleyici başlıyor, konusu ilgi çekiyor. Ancak belli bir yerden sonra kopuyor ve konu arasında kopukluklar başlıyor. IMDB puanının 7 olması bence aldatıcı. 6-6,5 puan ortalamasında olması daha makul olurdu. Oyunculuklar da çok yavan geldi bana. İngiliz filmlerini severim. Gerek renkleri, gerek çekimleri, atmosferi filme yine güzel bir hava vermiş. Şiddet sahneleri de idare ediyor ama bir Green Street Hooligans değil, olması da imkansız. Yine de Nisan ayında izlediğim en iyi film diyebilirim. Öyle dandik filmler izlediysem demek...

Ata Demirer'i ve filmlerini seviyorum. Berlin Kaplanı vasat bir senaryonun, sıcak bir filme dönüşmüş hali. Komedi unsurunu çok taşımasa da; yer yer güldürebiliyor. Ama gülmek için izleyecekseniz tavsiye edeceğim bir film olmaz. Çerezlik diye tabir edebileceğimiz, yıllar sonra hatırlanmayacak bir film. Dedeyi, nineyi, enişteyi, halayı, dayıyı çağırın; ailece izleyin. Ferdi Tayfur olsam hiç "senaryo benim" tartışmasına bile girmem. Ata Demirer'in "Almancı aksanını" beğendim. 6/10

Bu filmi nerde gördüm de indirdim bilmiyorum. Muhtemelen Zamunda'da görmüşümdür. Bir akşam canım çok İskandinav sineması çekti. Harddiskte de bu filmi bulunca izleyeyim dedim. Çok gereksiz, çok lüzumsuz. Saf, hatta mal bir kızın fantezilerini anlatıyor. Ya hadi anlatsa yine iyi, anlatmaya çalışıyor. Oyuncular amatörmüş, sonradan öğrendim. Zaten oyunculuk adına da pek birşey yok. Artur rolündeki eleman tam bir Fox Tv dizisi terk. 70 dakikalık süresi de çok cazipti oysa... 3 puan filme, 2 puan başroldeki Helene Bergsholm'e. İzlemeyiniz.

23 Mayıs 2012 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Marsilya'nın Formaları Hayal Kırıklığı

Marseille'yı forma olayında en başarılı takımlardan biri olarak görürüm. Özellikle son yıllarda enfes formalar giydiler. Ancak önümüzdeki sezon bu geleneği sonlandırmış gibi gözüküyorlar. Son yıllarda ara renk olarak kullanılan turuncu, bu kez formalarda çok ağırlıklı olarak kullanılmış. Klasik beyaz formalarında bile neredeyse maviden çok turuncuya yer verilmiş. 2 yıl önce giydikleri baklavalı süveter tarzı bir formaları vardı. Bu sezonki formalar ondan bile kötü olmuş. Üst fotoğraftaki iç saha, alt fotoğraftaki ise alternatif forması. Deplasman forması henüz yayınlanmadı zannediyorum.

20 Mayıs 2012 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Avrupa'nın En Büyüğü Chelsea !

Chelsea'yi severim. Yine çocukluk zamanlarımın yıldızlarından Gianfranco Zola, benim için Chelsea'ye sevme nedenlerindendir. Şampiyonlar Ligi'nde pek çok eşleşmede Chelsea'yi destekledim. Ancak misyonunu tamamlamış kadrosu ve istikrarsız gidişatı nedeniyle bu sezon hiç bir kupada şans vermediğim bir takımdı. Andre Villas Boas ile istediği başarıları yakalamak bir yana, istediği futbolu bile oynayamayan Chelsea; bir stajyer ile, Roberto Di Matteo ile 2 haftada 2 kupa kazanmayı başardı.

Özellikle Barcelona karşısındaki futbolu eleştirilmesine rağmen mucizevi bir şekilde tur atlayan Chelsea'nin kaderini yine bir mucize çizdi. Barcelona eşleşmesinde Messi'nin kaçırdığı penaltıyla turlayan Maviler, bu sefer de Robben'in kaçırdığı penaltıyla kupaya ulaştı. Son zamanlarda izlediğim en keyifli maçlardan biriydi. İlk yarı beklediğim gibi, iki takımın birbirini ölçmesiyle geçti. Favori olarak Bayern Münih'i görüyordum, ancak ilk yarıda istediğini yapabilen takım Chelsea gibi gözüküyordu. İkinci yarıda her iki takım da girdiği fırsatları değerlendirmek zorlanıyorken sahneye Müller çıktı. Tipinden midir, nedendir bilmiyorum; hiç haz etmediğim bir oyuncu. Petr Cech'in böyle saçma bir golü yemesi çok hayatiydi. Golden sonra Di Matteo'dan Torres hamlesi geldi. Heynckes ise Van Buyten hamlesi yaptı. Di Matteo'nun bu maçtaki performansı bana Aykut Kocaman'ı anımsattı. Değişiklikler olsun, Chelsea'nin oynadığı futbol olsun; bana Fenerbahçe'nin maçlarını anımsattı. Tabi ikisi kıyaslanamaz, sahada çok daha kaliteli ayaklar vardı. Bunların başında da şüphesiz Drogba geliyor. Büyük reis Drogba önce beraberlik golünü attı, en son penaltılarda olaya noktayı koydu. Uzatmada yaptırdığı penaltıyla takımı yakma ihtimalini görmezden geliyorum. Bunca yıldır bu büyük başarıyı yakalayamayan Didier Droba, nihayet Avrupa'nın en büyüğü olmayı tattı. Böyle bir kariyere, böyle bir kupa yakışırdı. Di Matteo için de ayrıyetten sevindim. Abramovich'in yıllardır başaramadığını Di Matteo ile başarması mucizevi bir olay, tam bir futbol hikayesi.

Maçın yıldızı ise kesinlikle David Luiz'di. Son yıllarda gördüğüm en iyi stoper performanslarından birini izledim. David Luiz Chelsea'ye, Chelsea de David Luiz'e yakışıyor.
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Bursaspor 0 - 4 Fenerbahçe | Mersin Totemi

Türkiye Kupası hiç bir zaman umrumda olmamıştır. Tabi ki her zaman, her maçı Fenerbahçe'nin kazanmasını istiyorum. Ancak Türkiye Kupası'nın ülke futbolundaki tek değerinin Fenerbahçe'nin bu kupayı alamaması olduğunu düşünüyorum. Bu sezon lig benim için herşeyden önemliydi, o olmadı. Türkiye Kupası için sezon başında, güzel günlerimizde iken; bir Mersin tahmini ve totemi yapmıştım. Kupayı en son Mersin'den almışız, Mersin de bu yıl tekrar Süper Lig'e dönmüşken; demek ki kupada bizim gibisinden bir yorumum olmuştu. Benzer fikirde pek çok arkadaş da gördüm. Mersin totemimiz tuttu.

Ankara'ya kupa finaline bilet alamamıştım. Ligi kaybedince canım daha çok Ankara'ya gitmek istedi. Bu formanın hakkını verenleri bu sezon son kez alkışlamak, son kez onlar için tezahürat yapmak istedi. Arkadaşların yardımıyla bilet buldum ve Ankara'nın yolunu tuttum. Keyifli yolculuk, keyifli futbol, keyifli skor, keyifli tribün yaşadık. Türkiye Kupası'nı kazanarak önümüzdeki yıllar için kupanın değerini azalttık. Diyorum ya; kazanmak çok da umrumda değildi. Oraya sadece destek amaçlı gitmek istedim ve gittim. Neticede 29 yıl sonra gelen kupayı canlı izleme şansım oldu. Seviniyorum; çünkü futbolcularımızın yüzleri gülmeyi hakediyordu. Aykut hocamın yüzü zaten her zaman gülmeyi hakediyor. Ben hocam gülsün diye, kendi gülüşümden vazgeçmeye bile hazırım. 

Neticede Fenerbahçe için savaşan futbolcularımızın, taraftarımızın buruk da olsa yüzü güldü. Bize de bu sezon son kez takımı alkışlamak düştü. Önümüzdeki sezon haklı mücadelemize kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Çok başarılı bir çekim olmasa da; maç sonunda çektiğim Aykut Kocaman videosuyla bitirmek isterim.
 
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 0 - 0 Galatasaray | Adaletsiz Dünya

Üstünden bir hafta geçti, birşeyler yazamadım. Hani takımın savaşına, mücadelesine baktığımda o kadar da üzülmedim. Ama bir 10 sene sonra tarihe baktığımda bu sezonun şampiyonunu Fenerbahçe olarak görmeyecek olmak beni çok üzüyor, kahrediyor hatta...

Bütün sezon boyunca en kötü günlerinde bile takımın arkasında olan bir taraftar olarak vicdanım çok rahat. Şampiyon olsaydık "ben demiştim" demeyecektim. Gerçi dememiştim ama inanmıştım. Oyunlar, yalan dolanlar, ittifaklar; herşey Galatasaray'ın şampiyonluğundan yanaydı. Lig Tv'nin para kaybını telafi etmek için düzenlettirdiği Play-Off sistemi derbilerin takımı Fenerbahçe için bir umuttu. Çünkü Fenerbahçe'de Aykut Kocaman planlarını Play-Off'a göre yapmıştı. Sow için; "Play-Off'ta faydalanmak için transfer ettik" demişti. İlk hafta maçı hariç faydalanamadık bile. Diğer tarafta ise ağlayanlar, sızlayanlar vardı. Onlardan 34 hafta boyunca Play-Off saklanmıştı sanki... Küme düşen rakiplerine karşı kalecilerine penaltı attıran, tüm itelemelere rağmen zar zor şampiyon olan Galatasaray'ın şampiyonluğu haketmediğini söylemek futbola ayıp olur. Haa bizim futbolumuza, alın terimize edilen ayıplar daha büyük ya, neyse diyelim. Evet Galatasaray iyi kadroya sahip ve sezon boyunca iyi futbol oynadılar. Ancak Play-Off da sezonun bir parçası olduğundan, orada hakeden Fenerbahçe en yüksek puanı almayı başarsa da; şampiyonluğa yetecek golü kaydedemedi. Galatasaray'ın iyi futbol oynamasıyla şampiyonluğu haketmesi arasında çok fark var. Şampiyonluğu elbette ki Fenerbahçe haketti. Bütün bir sezon bir dünya çileyle uğraştı. O kadar dertle uğraşan güçlü bir camia değil de bir insan olsaydı, 3 aya kanser olmuştu. Fenerbahçe savaştı, Fenerbahçe direndi. Kadronun dağılması bir yana, bozulan psikoloji bir yana; herşeyi karşısına aldı Fenerbahçe.

"Bir takımı büyük yapan taraftarlarıdır" derler. Fenerbahçe'de de bu her zaman böyle olmuştur. Ama son iki sezondur durum biraz daha farklı... Aykut Kocaman Fenerbahçe'yi çok daha büyüttü be! Çok daha yüceltti. Teknik direktörlüğü her zaman tartışıldı. Bazı şeyler görmezden gelindi. Biliyorum, önümüzdeki sezonlarda da böyle devam edecek. Ama yaşananlara rağmen gösterdiği tavır, takımı ayakta tutma çabası ve neticesinde bu çabanın karşılığını alma şansı... İnanılmaz büyük başarı! Sadece büyük insan değil, büyük Fenerbahçeli değil; büyük teknik direktör. Fenerbahçe şampiyon olsaydı tarihin en büyük, en hakedilmiş şampiyonluğunu alacaktı. Kader ağlarını da bunun için ördü sanki... Tüm oyunlara rağmen savaşmaktan vazgeçmeyen Fenerbahçe, 5 derbi maçından 4 tanesini kazandı ve kendi evine şampiyonluk şansıyla geldi. Hâla yazarken tüylerim diken diken oluyor. Böyle bir senaryo böyle bir sonla bitmemeliydi. Bu dünyanın adaletsizliğine somut bir örnekten başka birşey olamaz. Ben her zaman Allah'ın adaletine inanıyorum, bu sezon hayatın adaletinin yerini bulacağını düşündüm. Ama olmadı. Çok büyük acılarla sınandığımız 2011-2012 sezonunu efsane bir başarıyla taçlandıramadık. Ömeroviç'inden, Arap İsmail'inden, Tercüman Samet'inden, Dolu Arslan'ından, Ertuğrul Karanlık'ından, Gökay'ından, Topuz'undan, Cristian'ından, Alex'inden, Ziegler'inden herkesi efsane olarak hatırlayacak; çocuklarıma öyle anlatacağım. Ben ve benim gibiler hariç; 10 sene sonra bu mücadelenin unutulma ihtimali beni kahreden...

Maç ve maç sonuyla ilgili yazıp bitirelim. Kötü bir his ama maça girerken soluduğum hava bana beraberlik sonucunu hissettirdi. Totemim yoktu, tek çarem dua etmekti. İşin garibi öyle aman aman stres de yoktu. Golü atsak karşılık verebilecek bir Galatasaray da yoktu. Olmadı. Dia'ya kızamadım. O topa kim olsa vururdu. Tribünde benzer tepkiyi ben verdim. Muslera'yı çok zorlayamadık. Cristian ve Semih her zaman atabilecekleri golleri atamadılar. Neticede tek bir gol yüzünden şampiyonluğu kaybettik. Bu gol 90+'da Manisa'ya attığımız ve verilmeyen nizami gol de olabilir, Galatasaray'a atamadığımız gol de olabilir.

Maç sonu medyada yer aldığı gibi değil... Taraftar gururla takımı alkışlarken, Galatasaraylı futbolcular tahrik etmesine rağmen olay çıkacak gibi bir görüntü yoktu. Okul Açık tribünü alt tarafında çevik kuvvetten bir arkadaş bir grupla taraftarla sözlü tartışmaya girdi ve kendisini ekip arkadaşları tuttu. Bu esnada da taraftar sahaya girmeye başladı. Bunun fotoğrafı bile var, yapmayın şimdi; hepiniz görmüşsünüzdür o ânı... Sahaya forma almak için, imza almak için giren bile jop yedi. Tribündeki biber gazı olayı zaten malum... Yine her zaman, her yerde olduğu gibi Fenerbahçe taraftarı biber gazıyla sindirilmeye çalışıldı. Ben hayatımda böyle birşey görmedim. Tribünde ağlayan kadınlar ve çocuklar mı dersiniz; tribün çıkışında her iki kapıdan da biber gazı sıkılması ve çıkacak yer kalmaması mı dersiniz ? 2012 Türkiye'sinde inanılmaz olaylar. İnsanların tutkusu futbolla bu kadar oynadılar, insanları çileden çıkardılar. Daha fazla şey yazmak istemiyorum ama olaylarla ilgili görüşlerimi az çok özetleyebilmişmidir zannediyorum.

Dünya adaletsiz olsa da; Allah'ın adaleti er ya da geç tecil eder. Fenerbahçe'nin 2011-2012 sezonunda yaşadıkları karşılıksız kalmaz. Aykut Kocaman'ın, Volkan'ın, benim, Fenerbahçe taraftarının duaları karşılıksız kalmaz. Şimdi alın temizlenmiş liginizi, mal mal seyredin.

18 Mayıs 2012 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 3 - 1 Inter | Serie A 38.Hafta

Reja ve Lazio için iyi bir sezon son buldu. Aynı şeyleri Tottenham için de söylemiştim. İki takımı birbirine çok benzetiyorum ben. Tottenham'ın en önemli artısı daha iyi bir ligde oynuyor olması... İkisinde de iyi futbol oynatan kurt hocalar var. Tottenham hedeflerine ulaşabiliyor. Lazio ise 2 yıldır kılpayı kaçırıyor.

Lazio'nun Inter karşısındaki talihsizliği malum... Ben 2 hafta önce Lazio'nun bu maçı kazanamayacağını söylemiştim. Bir beraberlik bekliyordum ama böylesi bir galibiyet beklemiyordum. Hem de 1-0 geriye düştüğü maçı 3-1 kazanması beklediğim bir olay değildi. Libor Kozak'ın günümüz futbol anlayışına pek uyduğunu düşünmüyorum. Tek forvet asla olmaz ama ikinci forvet olarak müthiş gelecek vaad ediyor. Inter'e kafayla gol attı yine ama sadece kafa golleri atmadığını ve ayağının da fiziğine göre düzgün sayıldığını söylemek yanlış olmaz. Ocak'ta transfer edilen Candreva da Lazio'ya ivme kazandırdı. Mauri sezonu golle bitirdi. Lazio'nun biraz çıta yükseltmesi ve daha iyi oyuncular alması şart. Ama Reja'nın pek bu mantıkla hareket edeceğini düşünmüyorum. Yine görev adamı tabirine uyan isimler getirtecektir. Burak Yılmaz ismi geçiyor ki hiç sormayın...

Inter son yıllardaki en kötü lig sıralamasını aldı. 58 puanla ligi 6. bitirdiler. Avrupa Ligi'ne gidecekler. Lazio da 4. olarak Avrupa Ligi'ne katılmaya hak kazandı. Eskiden ne güzel İtalya'dan 4 takım Şampiyonlar Ligi'ne giderdi. Lazio kıl payı bu fırsatı kaçırdı. Juventus, Milan ve Udinese Devler Ligi'nde mücadele edecek.
15 Mayıs 2012 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Şampiyon City!

Futbolda parayı ve paranın kölesi olmuş büyük kulüpleri sevmem. Türkiye'de bu olaya bakış açım biraz daha farklı. Bir Türk kulübünün iyi bir yere gelebilmesi için dev bir bütçe şart. Bu da şu anda Türkiye'de sadece Fenerbahçe'de var. Galatasaray'ın da bütçesi iyi de, yarın iyi olacağının garantisi yok. Manchester City'de durum biraz daha farklı. Arap şeyhi paraları saçtı durdu, Football Manager kadrosu kurdu. Bu kadronun başına Mancini'yi getirdi. Mancini hep tartışılan adam oldu. Balotelli hep sevilmeyen adam oldu. Carlos Tevez hep sorun oldu. Bunca yıldız transferinin olduğu takımda kendisini parlatabilen bir Micah Richards, bir de Joe Hart oldu. Diğer futbolcular hep saçılan paraların eseri. Haa Kompany'yi de ayırt edebiliriz belki. O da kendisini Mancini ile buldu. Sırf kulüp sahiplerinden ve zenginliğinden dolayı sevilmeyen bir takım Manchester City. Chelsea da öyleydi. Chelsea kadroda istikrarı korudu. Manchester City ise her sezon para saçmaya devam etmeyi tercih etti. Bir şampiyonluğa ihtiyaçları vardı. Manchester'ın rengi kırmızıya bürünmüştü ve United'ın ezici bir hegomonyası vardı. Müthiş Premier Lig sezonunda bir City öne geçti, bir United öne geçti. Yeri geldi iki takım da efsane maçlar oynadı. Yeri geldi ikisi de sürpriz kayıplar yaptı. En son Manchester derbisini kazanarak ibreyi eline alan Manchester City, son haftada mucizevi bir şampiyonluğa imza attı.

QPR karşısında 90.dakikaya 1-2 mağlup giren City, kurduğu baskı sonucunda 90+2 ve 90+4'te attığı gollerle şampiyonluğa ulaştı. Bu Manchester City'nin 44 yıllık şampiyonluk hasretine verilen mucizevi bir sondu. Manchester şehri bu sezon maviydi. 44 yaşında olup da kez şampiyonluk gören Manchester City taraftarlarının sayısı da düşündürücü. Ben kırmızı renkli takımlardan hoşlanmam. Aynı zamanda bir lige ambargo koyan takımları da çok sevmem. Lige ambargo koymak elbette ki başarıdır ancak futbol farklı şampiyonlar çıktığı zaman daha da güzel. Roberto Mancini diyordum; güzel adam diyordum. Sezon boyunca pek çok sorun yaşadı. Balotelli, Tevez gibi problemlerle uğraştı. Boynundan hiç çıkarmadığı mavi beyaz atkısıyla özdeşleşti. O çok sevilmeyen Mancini, bu kadar yıldızın olduğu sorunlu bir kadroyu 44 yıl sonra mucizevi bir şampiyonluğa ulaştırdı. Bu City'nin tarihinde 3. şampiyonluğu. 1937'de şampiyon olup 2. şampiyonluğu için 31 sene bekleyen Manchester City; 68'deki şampiyonluğundan sonra 44 sene daha bekleyerek 2012'de bu şampiyonluğa ulaştı. Bir 40 sene daha beklerler mi bilmiyorum ama gün Manchester City taraftarının günü...
14 Mayıs 2012 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tottenham 2 - 0 Fulham | EPL 38.Hafta

Tottenham ve Harry Redknapp parlak bir sezonu daha geride bıraktı. Hatta öyle mükemmel bir sezon başlangıcı yaptılar ki; uzun süre zirveye oynadılar. Tottenham tarihinin en yüksek puanlı sezonu olabilirdi. Nefesleri yetmedi. Tottenham'ın 3 puanlı sistemde bugüne kadar topladığı en yüksek puan 77. Bu sezon 69'da kaldılar. Ligi Arsenal'ın üstünde bitirmek önemliydi. Nitekim son maçta da West Bromwich Albion ümit verdi. Ancak olmadı. Arsenal 70 puan toplayarak üçüncü oldu.

Tottenham maçın henüz başında Adebayor'la öne geçerken, 63'te Defoe sezonu noktalayan golü kaydetti. Tottenham'ın oturmuş kadrosunu hep yazıyorum ve bu kadro hep gözden kaçıyor. Adebayor hem takıma katkı sağladı, hem de bireysel olarak yeniden kendini buldu. Kyle Walker sezonun en önemli ismiydi. Zira Tottenham taraftarları da böyle düşünüyor. Sezon başında Tottenham'ın sağ bek sorunu çok büyük yazıyordum. Walker'ın bu kadar üst düzey oynayacağını ben de düşünmüyordum. Tottenham'a kimler lazım, nasıl takviyeler lazım bunu da yakın zamanda yazacağım. Ama Cavani hayallerimin Tottenhamlısı. Öte yandan Fulham da ligi iyi bir sırada bitirdi. Çok gösterişli olmayan bir kadrosu var. 52 puan toplamaları başarı. Martin Jol büyük hoca, her zaman takdir etmişimdir.

Tottenham önümüzdeki sezon Şampiyonlar Ligi ön elemesinde mücadele edecek. Kadroyu çok bozmazlarsa yine çeyrek final görebilirler. Ama bence kadroyla biraz oynama zamanı da geldi.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Trabzonspor 1 - 3 Fenerbahçe | KOCAMAN

Futbolun futbolluktan çıktığı şu günlerde ülkenin başına gelen bu maç uç noktalardan biridir. Daha uç noktalar çok daha kötü sonuçlar doğurabilir. Gidişat maalesef o yönde... Yıllardır Fenerbahçe nefretiyle beslenen Trabzonspor camiasının başkanlarının da gazıyla bu maçta bu tip olaylar çıkaracağı çok belliyken; yeterli güvenlik sağlanamaması ve önlem alınamaması da çok büyük bir ayıptır.

Bu ortamda futbol konuşulmaz, yazılmaz. Kaya Çilingiroğlu'nun geçen gece programda çektiği resti ben çekeli çok oldu. Fenerbahçe hariç ülke futboluyla alakalı maç izlemiyorum. Fenerbahçe'yi futbol sevdasından dolayı izlemiyorum. Fenerbahçe sevgisi her sevgiden üstündür. Garip olan; bu sevginin Türkiye'nin 4'te 3'ü tarafından nefret edilmesidir. Trabzonspor'un ülkenin önde gelen 4.kulübü olduğunu geçtim, herhangi bir kulüp başkanı maçtan önce ortamı bu kadar geren açıklamalar yapamaz. İşin saha tarafıyla alakalı bir itiraft bulunayım. Herkes Trabzonspor'un cezasının bu maçta bitmesine tepkiliydi. Ama ben iyi olduğunu söylemiştim. Çünkü böyle bir ortamda Fenerbahçe her zaman iyi futbol oynamıştır, her zaman daha fazla motive olmuştur. Fenerbahçe'yi iki sezondur ayakta tutan da motivasyondur, yürektir. Emre-Zokora olayındaki tahminim; en kötü ihtimal Emre elini uzatır, Zokora sıkmaz demiştim. Öyle oldu, çok da önemli değil. Emre'nin ırkçı olmadığını herkes biliyor, kendilerine itiraf edemiyorlar.

Zokora'yı Tottenham'da oynarken severdim. Burada gördük ki; adam değilmiş. Irkçılık olduğuna inansam bir nebze hak veririm. Ancak Zokora'nın dolduruşa geldiğini ve kendini böyle davranmak zorunda hissettiğini düşünüyorum. Colman desen ayrı bir vâka. Sanki doğma büyüme Trabzonluymuş gibi, 96'da sahada o da  varmış gibi... Trabzonspor'un ilk yarıda yaptığı faullerden bir tanesi hariç hepsi kartlıktı. Sahada futbol kuralları dışında hareketlere maruz kalan, adeta dövülen Fenerbahçeli futbolcular işlerini yapmaya çalışıyorlardı. Sahaya futbol oynamaya çıkmayan Trabzonspor'a karşı erken bulunan gol ibreyi tamamen bize çevirdi. Onca yabancı maddeye, onca olaya rağmen sakin kalmayı bilen Fenerbahçe, sezonun en iyi futbollarından birini oynadı. Stoch'un biraz çekindiği netti. Ancak diğer futbolcularımız sakin kaldılar. Stoch da ikinci yarı biraz kendini buldu. Krampon seçiminden midir nedir, sahada ayakta kalmayı beceremeyen Henri Bienvenu'nün atmış olduğu gol futbolla değil, inanç ve yürekle atılmış bir goldür. Trabzonsporlu futbolcular ilk yarının sonlarına biraz futbol oynamaya niyetlendiler ve o bölümde farkı 1'e indiren golü attılar. 2-1'lik skor ister istemez bizi strese soktu.

İkinci yarıda oyunumuz biraz durulsa da; Trabzonspor'un cılız baskısı bize yeterince kontraatak şansı bıraktı. Bunlardan en önemlisini Dia değerlendiremezken, bir başka pozisyonu Cristian değerlendirdi. Maçın son dakikalarında ise adeta gol atmamaya oynadık.

Aynı şeyleri Fenerbahçe taraftarları ve futbolcuları yapsa kıyameti koparacak insanlar bugün konuşmuyor. Fenerbahçe, Türk Futbolu'nun en rezil olaylarının yaşandığı maçların birinden galip çıkmayı başardı. Umutlar yeşerdi, şampiyonluk için tek bir 90 dakika kaldı. Bunca olayın içinde Aykut yine KOCAMAN... Tıpkı umutlarımız gibi...
9 Mayıs 2012 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Aston Villa 1 - 1 Tottenham | EPL 37.Hafta

Aston Villa kadrosunun hali tirajik. Alex McLeish beğendiğim bir menajer değil. Zaten başarısız da, başarısız insanı kimse beğenmez. Tottenham ise ayağına gelen fırsatları tepmekte uzman bir takımdır. Yine iyi futbol oynadı. Talihsizliklerle de mücadele etti. Aston Villa'nın ilk golü Gallas'a çarpıp, talihsiz bir şekilde Tottenham filelerine gitti. Danny Rose haksız yere oyundan atıldı. Kaçan gol pozisyonlarını da talihsizlik sayarsak; futbol şansının Tottenham'ın yanında olmadığı aşikâr.

Norwich'in Arsenal'a ecel terleri döktürmesi, tirajik beraberlik golü; Tottenham'ı pek ateşlememiş. İyi futbol her zaman var ama mücadele isteği bambaşka birşey. Haksız kırmızı karttan sonra Tottenhamlı futbolcular da hırslandı ama galibiyete yetmedi. Ayrıca Bale, Vaart ve Modric'in olduğu takımda Adebayor'un penaltı atmaya gelmesi beni tedirgin ediyor. Neyse ki düzgün vurdu.

Tottenham son hafta Fulham'ı yenip, Arsenal'ın puan kaybetmesini bekleyecek.
8 Mayıs 2012 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Atalanta 0 - 2 Lazio | Serie A 37.Hafta

Atalanta deplasmanından; Lazio için "ahlar,vahlar" çektiğim bir maç sonucu çıktı. Geçen haftaki talihsiz beraberlik olmasa son haftaya Lazio avantajlı girecekti. Ancak şu an Lazio'nun üçüncülük şansı çok zor gibi gözüküyor. Neticede Lazio sahasında Inter'i ağırlayacak ve Inter'in de son Şampiyonlar Ligi şansı.

Reja umudu kesmiş. Fazla şans vermediği oyunculardan kurulu bir 11'le sahaya çıkmış. 2 yıldır kadroda bulunan, çok da boş bir oyuncu olmayan, buna rağmen şans bulamayan Garrido; kalede Bizarri, forvette Kozak tercihleri tartışılır. Ancak performans olarak üçünün de günü kurtardığını, Kozak'ın da golüyle taçlandırdığını söylemek gerekir. Atalanta sezonun flaş takımı bence. Kadrosunda iyi isimler var. Carmona, Scheletto, Denis ve Cigarini önemli isimler. Ancak benim favorim Guglielmo Stendardo. Lazio'da en sevdiğim adamların başında geliyordu. Reja'yla bir türlü yıldızı barışmadı. Taş gibi stoper, tam bir İtalyan savunmacısı. Bu maçta hakeme alkıştan kırmızı kart gördü.

Lorik Cana da attığı mükemmel golü her zaman atabilecek bir futbolcu değil. Bir ön libero olarak beğenirim ama iyi bir şutör değil. O da Reja'nın öncelikli tercihlerinden değil zaten, son birkaç maçtır oynuyor. Golü çok güzeldi. İtalyan spiker deyimiyle; "Mamma mia!"
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Beşiktaş 1 - 0 Fenerbahçe

Dün akşamdan sonra futbolmuş, Süper Final'miş konuşmak ne kadar gerekli bilmiyorum aslında. Ya da yok biliyorum. Çok gereksiz diyorum. Dün akşam Fenerbahçe taraftarları plastik mermilerle, biber gazlarıyla sınanırken; insanların yarın akşam Süper Final heyecanı yaşayacak olmaları da çok yersiz. Görünen net ki; Türkiye'de sadece futbol değil, hayat çalkantılı.

Fenerbahçe'nin Beşiktaş mağlubiyetiyle ilgili birşeyler yazmak gerekiyor. Hep söylüyorum, ben bu blog yazma işini arşiv amaçlı yapıyorum ve bu yolun sonu ne olursa olsun her maçın burada yer bulmasını istiyorum. Beşiktaş maçı kalan 3 maçlık periyodun en kritik maçıydı. Trabzonspor'un Galatasaray karşısında aldığı kıyamet âlameti sayılabilecek skor biz taraftarları oldukça gaza getirmişti. Beşiktaş karşısında kazandığımız takdirde işin son hafta oynanacak Galatasaray maçına kalacağı netleşecekti. Trabzonspor'un çok zor bir deplasman olacağını hepimiz kabul ediyoruz. Galatasaray maçına da garanti gözüyle bakıyormuşuz gibi gelebilir ama ben o maçta yenileceksek zaten şampiyon olmayalım diyorum. Bütün sezonun acısı o maçla çıkmalı... Sadri Bey gibi işi ölüm kalım meselesi yapmayacağım ama ciddi bir psikolojik sınav olacağını söylemek abartı olmaz.

Fenerbahçe'nin son yıllardaki İnönü performansları bizleri hep tatmin etmiştir. Tabi taraftarın da bu performanslara çok büyük katkısı oluyor. Maçlara gidebilen şanslı azınlık her zaman İnönü maçlarının efsane deplasmanlar olduklarını söylerler. Bence yine iyi başladık. Oldukça sakin, soğukkanlı ve ne yaptığını bilen bir Fenerbahçe vardı sahada. Çok fazla şut çekmemiş olmamız biraz düşündürücü ama genel olarak oyuna hakim taraf bizdik. Beşiktaş'ın hem sağda, hem solda çok fazla boşluk bırakması bizim için çok iyi avantajlardı ama maalesef değerlendiremedik. Özellikle Stoch'un Hilbert karşısında solda çok etkisiz kaldığını düşünüyorum. İlk yarı 0-0 beraberlikle bitseydi, ikinci yarı maçı almaya yetecek gol ya da golleri bulacağımıza emindim. Sahanın en iyilerinden olan Gökhan Gönül'ün talihsizliği sonucu gelen gol hem Beşiktaş'a direnç kazandırdı, hem de bize moral ve motivasyon kaybettirdi. Herkesin Ziegler'e kızmasını da eleştiriyorum. Ziegler iki maçtır Quaresma'ya sadece bir pozisyonda şans tanıdı, onun gol olması da genel bir Fenerbahçeli şanssızlığıdır.

İkinci yarı maçın kırılma anı olabilecek pek çok pozisyon vardı. Bunlardan biri Almeida'nın tıpkı geçen sezonkine benzer bir pozisyonda Volkan'ı geçemediği an. Diğeri de Cristian'ın çok kolaymış gibi gözüken bir pozisyonda topu ağlara gönderememesi. Fenerbahçe'nin ikinci yarı bulduğu en net şanstı. İkinci yarı oyun genelinde kötüydük. İstediklerimizi yapamadık ve iyi kapanan Beşiktaş savunmasını aşamadık.

Eğer bu maçı kazansaydık, Beşiktaş'ın Galatasaray karşısında puan kazanabileceğini ve Fenerbahçe'nin Trabzonspor karşılaşmasının çok önemli olmayacağını düşünüyordum. Şimdi bu düşüncelerim tamamen tersine döndü. Trabzon haklı mücadelemizde zafere gidebilmemiz için en önemli viraj. Galatasaray ise Beşiktaş karşısında rahat kazanır.
5 Mayıs 2012 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Milan 2012-2013 Forması

Milan son Atalanta maçında gelecek sezon giyeceği formayı giymiş. Bu sezon giydikleri ince çizgili formaları tam bir pijamaydı. Bu forma ise enfes olmuş. Kırmızıdan tiksinen biri olarak müthiş beğendim. Adidas Fenerbahçe'ye de aynısını uyarlasa güzel olur.
4 Mayıs 2012 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Bolton 1 - 4 Tottenham | EPL 36.Hafta

Evi, arabayı satın Tottenham'a oynayın dedim arkadaşlara. İddaa'da bile 1,80 gibi güzel bir oranı vardı. Tottenham beklentimi boşa çıkarmadı. Bolton karşısında çok iyi bir futbolla kazandı ve üçüncülük iddiasını devam ettirdi. Fabrice Muamba da sahalara döndü ama şimdilik izleyici olarak. Umarım yakın zamanda kendini toparlar ve futbolunu da izlemeye devam ederiz.

Bolton : Bogdan, Ream, Wheater, Boyata, Ricketts, Reo Coker (65' Vela), Petrov, Davies, Eagles (84' Miyaichi), Kevin Davies, Ngog (65' Klasnic)

Tottenham : Friedel, Walker, Gallas (87' Nelsen), Kaboul, Rose, Sandro, Lennon (84' Saha), Modric, Bale, Van der Vaart (80' Livermore), Adebayor

Goller :  37' Modric, 51' Reo Coker, 60' Van der Vaart, 62' ve 69' Adebayor

Adebayor attığı gollerle Premier Lig'te 15 gole ulaşırken, Van der Vaart 11. golünü attı. Bu sezon geçtiğimiz sezonu aratıyor ama 11 gol istatistiği oldukça herşeye rağmen çok iyi. Modric'in golü haftanın en güzel gollerinden. Reo Coker sezon başı Fenerbahçe'ye çok istediğim bir oyuncuydu. Bonservisi elindeydi, senelerdir beğenirim. Bolton'da da iyi işler yapıyor. Golü ise biraz piyango bir goldü.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 1 - 1 Siena | Serie A 36.Hafta

Haftabaşında Lazio için lig normale döndü demiştim. Umutlar farklılaştı, şanslar azaldı. Siena maçıyla beraber ise Lazio mecburen kabulleneceği o döneme girdi. "Bari Avrupa Ligi şansı kaçmasa..." dönemi.

Şampiyonlar Ligi şansı matematiksel olarak devam ediyor. Ancak kalan 3 maç içinde en kolay gözüken sınav Siena sınavıydı. Siena sezonun ilk yarısındaki maçta Lazio'yu 4-0 yenmiş, Mattia Destro müthiş futbol oynamıştı. Bu kez Lazio çok baskılı başladı. Peşpeşe pozisyonlar geldi. Özellikle Candreva'nın boş kaleye atamadığı pozisyon ibretlikti. Siena ise ilk tehlikesinde Mattia Destro ile öne geçmeyi başardı. Genç bir golcü için müthiş kafa vuruşuydu. İkinci yarı Lazio'nun baskısı arttı. Siena da Lazio'yu geride karşılayarak ekmeğine yağ sürüyordu. Penaltıdan gelen Ledesma'nın golü skoru dengelerken umutları da tazeledi. Beraberlikten sonra iyice Siena yarı alanına yerleşen Lazio pek çok gol pozisyonundan yararlanamadı. Stefano Mauri'nin kaçırdığı ve Libor Kozak'ın direkten dönen toplarını en net pozisyonlar olarak söyleyebiliriz.

Napoli ve Udinese 58'er puandalar ve avantajlı konumdalar. Her iki takımın da haftasonu galip geleceğini düşünüyorum. Lazio için Siena karşılaşması, resmi olarak Şampiyonlar Ligi umutlarının suya düştüğü karşılaşmadır.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 2 - 1 Beşiktaş | Direnişe Devam

Fenerbahçe saha dışındaki mücadelesiyle bir spor kulübünden çok daha fazlası olduğunu kanıtlamıştı. Saha içinde ise mücadele zaman zaman yetersiz kalmış, bu da bir takım olumsuz sonuçları beraberinde getirmişti. Süper Final ile birlikte futbolcularımız da mücadele düzeylerinde seviye atladılar. Artık Fenerbahçe futbol takımı da sadece bir futbol takımı değil, direnişin ta kendisi.

Beşiktaş, Süper Final'in en demoralize takımı. Yeni bir başkanları, yeni bir hocaları var. Ancak yenilik her zaman olumlu bir ivme getirmiyor. Beşiktaş'a da getirmedi. Futbolcular mücadele ediyor, en azından kimseye yatmıyorlar. Fenerbahçe maçına da her zaman olduğu gibi ayrı bir motivasyonla hazırlanmışlar. Başlar başlamaz bu açık ve net bir şekilde sahaya yansıdı. Halis Özkahya ligde beğenmediğim hakemlerden birisi. Ben Fırat Aydınus hariç hiç bir hakemi beğenmiyorum gerçi, kimse beğenmiyor. Onun için bile "Görev Adamı" videosu yapanlar var. Birilerinin köşke çıkmasından mıdır, yoksa farklı bir görüşmeden dolayı mıdır bilinmez. Böyle şeyler de Fenerbahçe aleyhine olduğu sürece asla ortaya çıkarılmaz zaten. Çok rezil bir hakem yönetimi vardı. Halis hocanın ilk yarıdaki yönetimi maçın önüne geçti. Skora direkt etki ettiğini söylemek doğru olmaz. Ancak kartlarını tutarlı kullanmadığı, küçük fakat mide bulandıran pek çok hata yaptığı söylenebilir. Bunu sadece Fenerbahçe açısından yazmıyorum. Mücadele etmeye çalışan Beşiktaş açısından da kötü bir hakem yönetimi oldu. Beşiktaş için iyi yanı maçı 11 kişi tamamlamaları oldu.

İlk yarıda Beşiktaş durdurup vurmayı planlamış gibi gözükürken; Fenerbahçe Beşiktaş'ın durduracağı kadar futbol oynayamadı. Bir çaba vardı ancak bu çaba bal yapmayan arı misaliydi. Alex'in yokluğunda atakları Cristian yönlendirmeye çalışıyor, sırtı kaleye dönükken etkili olan Semih'in üzerinden Stoch ile pozisyon bulmaya çalışıyorduk. Volkan'ın sakatlandığı pozisyon da oyunu epey soğuttu ve ilk yarıdaki futbol, dişe diş mücadelenin önüne geçemedi. İkinci yarı hem futbol, hem mücadele vardı. Önce golü yedik; ki Egemen maç boyunca en çok tiksindiğimiz futbolcuydu. Toraman varken bu rolü haketmesi ayrıca takdirlik. Golün üzerinden çok geçmeden, taraftar henüz tam panik olmamışken imdada Stoch yetişti. Müthiş bir frikik golü attı. Rüştü'nün yediği bu golleri en iyi çeken bilir. Neyse ki artık Volkan var. Bir kaleciden çok daha fazlası. Maç 1-1'ken kurtardığı Quaresma'nın şutu maçın kırılma ânıydı. Çünkü o esnada taraftar sabırsız ve aceleciydi. Ayrıca oyun kurma konusunda sıkıntımız vardı. Her top sol kanada Stoch'a şişiriliyordu. Takımımız karakter dışında da çok iyi bir takım. Sadece oyuncu karakterlerimizle bu kadar yol katetmedik yani... İnanılmaz sabırlı ve arzulu oynadık. İkinci golün geleceği çok netti. Reto Ziegler maç boyunca Quaresma'yı geçirmedi. Müthiş oynadı. Stoch çok iyiydi. Selçuk oyunuyla "bunca zamandır neredeydin?" dedirtti. En iyi Selçuk Şahin performanslarından birini izledik. Maçın kötü adamı Egemen kendi kalesine attığı golle Fenerbahçe'nin galibiyetinde pay sahibi oldu. Tıpkı Yiğit İncedemir gibi... Her ikisi de kendi kalesine gol atmayı ayrı haketti.

Aykut Kocaman'ın oyuncu değişiklikleri çok yerindeydi. Caner yerine Bienvenu'yle forveti çiftlemesi, Topuz yerine Dia'yı oyuna alma cesaretini göstermesi maçı ne kadar istediğimizin göstergesiydi. Şimdi 3 maç kaldı. Muhtemelen yine stres içerisinde izleyeceğimiz Beşiktaş ve Trabzonspor deplasmanları var. Tahminim; Fenerbahçe bu iki maçı kazanırsa puan silme cezası gibi bir komedi gerçekleşecek. Tüm saha dışı oyunlar bunu gösterir nitelikte...
1 Mayıs 2012 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -