Archive for Nisan 2011

Zico Babadır !

Hakikaten babadır. Zico; Japonya'da deprem mağdurlarına yardım amaçlı düzenlenen bir gösteri maçında forma giymiş yine. Bu yaptığı bir değil, iki değil. Her zaman bu tip organizasyonlarda boy gösteren, yardımsever, büyük insan, efsane hocamız Arthur Zico'yu ve yaşattığı güzel günleri özleyenler muhakkak vardır.

Kashima Antlers Legends ve With Hope United arasında düzenlenen maçta Zico'nun yanı sıra Japon futbolunun önde gelen emeklileri forma giymiş. Benim tanıdığım isimler; Nishizawa, Fukunishi ve Takayuki Suzuki. Maçta forma giyen bir diğer tanıdık sima ise; Kamerunlu eski golcü Patrick M'boma.

Arthur Zico 100.yılda bizim de gösteri maçımızda forma giymiş, diğer efsanelerle birlikte küçük bir şov sunmuştu. Not olarak düşelim. Haberin kaynağı bir japon blog sayfası. http://japanesefootballersaroundtheglobe.blogspot.com/ son günlerde sık takip ettiğim, güzel bir Japon futbolu blogu. Yazıları İngilizce yazması da takip edilesi kılıyor.
29 Nisan 2011 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Bucaspor 3 - 5 Fenerbahçe | Çocuklarımıza Anlatabileceğimiz Maç

İzmir'e maç için sadece 2007'de şampiyonluğu aldığımız Trabzonspor maçına gitmiştim. Aldığımız en zorlu fakat en anlamlı şampiyonluklardan birisiydi. Zico yönetiminde 100. yılda inişli çıkışlı performansımıza rağmen; cezalı olduğumuz için İzmir'de oynamış, Trabzonspor'la 2-2 berabere kalarak şampiyonluğumuzu ilan etmiştik. Unutulmaz bir yolculuktu. Hem gidiş, hem dönüş... Bir hafta önce İnönü'de Beşiktaş'ı yenmiştik ve "Şampiyonluk yarınlara kaldı" tezahüratıyla coşuyorduk. Hatırlıyorum da; yol boyunca uykumda bile bu tezahüratı yapmıştım. Pek çok Fenerbahçeli için Deivid'in golü ve o maç unutulmazdır. Canlı izlediğim için kendimi şanslı hissetmişimdir. İşte uzun zaman sonra yeniden İzmir yolu gözüktü bize... Rakibimiz küme düşmemesi mucizeye bağlı olan Bucaspor'du. Futbolun içinde herşey olsa da; Trabzon'un puan kaybından sonra Bucaspor'u rahat yenebileceğimiz kanısındaydık pek çoğumuz. Kendimize gelmemiz oyunun gidişatına bağlı olarak çok uzun sürmedi.

Sabah 08.30 gibi geldiğimiz İzmir'de maça çok fazla vakit olduğu için hayli boş vaktimiz oldu. Yaşadığımız birkaç tatsızlık dışında çok da kötü vakit geçirmedik. Erkek voleybol şampiyonluk maçımızın sonuna yetiştik. Kupayı kaldırma anını televizyonda yakalamışken, anı olarak saklamak için ölümsüzleştirdim. Erkek voleybol takımımız hakkında bir yazı yazacağım sonra... Bu maçın hemen ardından Efes Pilsen ile oynayacağımız basketbol maçına kilitlendik. Çok çekişmeli geçen maçın özellikle son anlarında oldukça heyecan içerisindeydik. Maçın en iyilerinden Kerem Gönlüm'ün 2'de 0 yaptığı son serbest atışlarında sağlam totem yaptık. Efes maçını uzatmada 72-70 alınca keyiflendik ve stadın yolunu tuttuk.

İzmir'de 2007'den bu yana hiç birşey değişmemiş. Stada girmek ve çıkmak hâla büyük işkence. Statta ses akustiği zaten yok. Tezahürat yapmak zor, rüzgar bir acayip esiyor, maça hakim olmak da bir o kadar zor... İzmir halkının Fenerbahçe'sini özlemesi, Fenerbahçe'sine koşması ise duygulandırıcı. Geçen hafta oyuna sonradan girip son dakika golünde büyük katkısı olan Stoch'un ilk onbirde olmaması benim için sürpriz oldu. Caner son 2 hafta iyi oynamıştı ancak Bucaspor gibi kısıtlı bir kadrosu ve kötü bir savunması olan takıma karşı Stoch ile başlamak; ilk andan itibaren baskı kurabileceğimizin bir habercisi olacaktı ve kuracaktık da. Ancak hocanın Caner seçimine de saygılıyım. Aykut Hocanın her hareketine saygılıyım.

Tıklım tıklım tribünlere güzel bir galibiyet izlemek yakışırdı. Tabi bu kadarı gereğinden fazla güzel oldu, gereğinden fazla heyecan oldu. Güzel oldu. Maça iyi başlamış gibi gözüksek de; Bucaspor ilk tehlikeli atağında golü buldu. Golü kimin attığını seçmek zordu bizim için. Anons bile yetersiz İzmir Atatürk Stadı'nda. Hatunun biri mırın kırın ediyor, kimse ne dediğini anlamıyor. İzmir'de gür sesli, babayiğit, anons yapacak bir adam bulmak zor olmasa gerek. Yediğimiz gol takımı erken uyandırır diye düşünüyordum. Bol pozisyon bekliyordum açıkçası ama Emre'nin uzaktan golüyle ancak uyanabildiğmizi düşündüm. Ceza sahasına kadar çok iyi paslarla geldik ama son hamleyi yapamamanın sıkıntısını yaşadık. Bucaspor'un ikinci golü bizi hem şaşırttı, hem tedirgin etti. Bucaspor'un üstünde 20-25 dakikalık bir baskı kurarak maçı çok rahat kazanacağımızı düşünüyordum. 2-1'lik skor tehlikeli ve düşündürücüydü. O esnada oynan futbolun da çok ümit vermediği gerçek... Bugün bize verdiği penaltıdan dolayı çok eleştirilen Bünyamin Gezer'in; elle oynandığı bariz gözüken ve tribüne "şak" diye el sesi gelen pozisyonda penaltıyı vermemesi hayal kırıklığıydı yine. Her hafta çalınmayan bir penaltımız banko. Oynadığınız sitelerde böyle bir bahis seçeneği varsa, evi arabayı satın; kaçırmayın.

Atatürk Stadı'nda güneşin batımını yakalamışken çekmemek olmazdı. Skorun vermiş olduğu tedirginlik moralimizi epey bozdu aslında... Pek fotoğraf olayına girmek gelmedi içimden. Yine de içimizdeki ümit, tedirginlikten çok daha fazlaydı. Hala 20-25 dakikalık bir baskıyla Bucaspor'u yenebileceğimizi düşünüyordum. İkinci yarıda baskı kurmaya çalıştığımız dakikalarda yediğimiz üçüncü gol, bize aynı zamanda stresten tırnaklarımız yediren bir gol oldu. Yobo'ya bu goldeki hatasını yakıştıramadım. Kendisinden sezon başından beri görmediğimiz, çok kritik bir hataydı. Hemen ardından bir Gökhan Gönül klasiği hücum sayesinde penaltıyı kazandık ve Alex ile ümitlerimizi yeşerttik. Bu gol ile tribünler de kendine geldi. Sevdiğim, her maç öncesi dua istediğim bir arkadaşımı arayarak 2 gollük daha dua istedim. Alex'in kafa ile attığı klasik gollerinden biriyle beraberliği yakaladık ve hayata döndük. Aykut Kocaman nasıl iyi bir hoca olma yolunda ilerlediğini bir kez daha gösterdi. Kötü bir takım olan Bucaspor'a karşı Cristian-Güiza hamlesi çok yerindeydi. Savunma yapmaktan bu kadar aciz bir rakibe karşı Cristian ile oynamak zaten çok anlamlı gözükmüyordu. Güiza oyuna girerken tribünler "Güiza Güiza Güiza" diye yıkılıyordu. İçime Güiza'dan gol geleceği doğmuştu. Ancak ilk dokunuşta golü atması çok abartı bir beklenti olurdu. Tıpkı Semih'in abartarak attığı Alex pası gibi... O ne müthiş bir pastı, kim olsa orada golü atardı. Güiza'nın golü atması bizim için çok daha anlamlı ve sevindirici oldu. Bunca sene dalga geçilen, taraftarlarca istenmeyen, fakat herşeye rağmen sevilen bir adam Güiza. Attığı hiç bir gol bu kadar anlamlı olmamıştı. Dramatik bir geri dönüş, efsane bir maç seyrediyorduk. 4-3'ten sonra oldukça rahatladık ancak Bucaspor yine tedirgin edecek bir kaç pozisyon yakaladı. Futbolcularımızın işi sağlama alması ve risksiz oynaması içimizi biraz olsun rahatlattı. Özellikle Mehmet Topuz'un mücadelesine hayran kaldım. Semih-Özer değişikliği yine mantıklı bir hamleydi. Stoch'un oyuna girdikten sonra takıma kazandırdığı kazanma arzusu ve heyecanını da yine es geçmeyelim. Mükemmel oynadı Stoch, haftaya kesinlikle ilk 11 başlamalı. Andre Santos'un golü ise yine geçen haftaki gibi son dakikada geldi. Bu kez galibiyet getiren değil, galibiyeti perçinleyen goldü.

Futbolcu-Taraftar bütünlüğümüz ve inancımız bu maçta da devam etti. Bir takımın şampiyon olduğu sezonda unutulmayacak birkaç maçı vardır. Biz bu sezon birkaç maçın çok üstüne çıktık. Anahtar pek çok maçımız oldu. Bucaspor maçı da onlardan birisi oldu. Çocuklarımıza anlatabileceğimiz maçlardan birisiydi kısaca. Maç bitince; babamın ben küçükken bana anlattığı efsane maçları anımsadım. Bu maç da ileride çocuklarıma anlatacağım ve onların da benim anlatımımla hatırlayacağı efsane bir maç olacak. Şampiyonluk için 4 galibiyet daha... Saldır Fenerbahçe!
26 Nisan 2011 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Mark Hughes'ün Şişeyle Savaşı









25 Nisan 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 2 - 2 West Brom | Yakışmayan Sonuç

Her maç seyir zevki sunmak başka, geçen sezon olduğu gibi hem kazanıp hem seyir zevkini yüksek tutmak başka. Tottenham'ı güzel kılan; kazandıkça sunduğu seyir zevki. Yoksa West Bromwich ile 2-2 beraberliği, karşılıklı güzel golleri ve tempolu bir maç oynaması beni tatmin etmiyor. Arsenal maçının 3-1'den 3-3'e gelmesi, sonrasında kaybedilen 2 puan kabullenilebilir. Ama ligde rahat bir konumda olan WBA karşısında White Hart Lane'de puan kaybetmek kabullenilecek bir hata değil. Sevindirici olan haber ise; Arsenal maçında sakatlığı ciddi gözüken Gareth Bale'in 3 gün içinde takıma dönmüş olması.

Odemwingie Dünya Kupası'nda oynadığı bencil futboluyla dikkatimi çekmiş, sinirlerimi bozmuştu. West Bromwich'e geldi geleli kendini epey geliştirdi. Attığı gol enfes bir vuruşun ve yeteneğin eseriydi. Yakışmayan; Tottenham defansının bu golü seyretmesiydi. Pavlyuchenko'nun golü biraz balık gol gibi dursa da; Defoe'nin golü defalarca izlenecek türdendi. West Bromwich'in bir penaltısının verilmediğini de yazalım. Gallas'ın maçın başında kaçırdığı müthiş bir gol var. Pavlyuchenko'nun boş kaleye atamadığı gol ve Gomes'in yediği ikinci gol ise ikilinin alışılagelmiş, sonu olmayan hareketlerindendi. Bu akşam Manchester City kazanırsa fark açılıyor. Tottenham'ın Şampiyonlar Ligi şansı zora giriyor.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Inter 2 - 1 Lazio

TV 8'in dönüşümlü Serie A yayını başarılı bulduğumu söyleyerek başlayayım. Ağırlıklı olarak Inter-Lazio maçındaydı yayın. Her iki maçın da zevkli ve gollü geçmesi dönüşümlü yayını zevkli kıldı. Lazio son 10 yılda Giuseppe Meazza'da sadece bir kez galip gelebilmiş. Inter maça; Julio Cesar-Maicon,Lucio,Ranocchia,Nagatomo-Cambiasso,Zanetti,Stankovic,Sneijder-Eto'o,Milito onbiriyle başladı. Erken gelen kırmızı kart Leonardo'yu tek forvete dönmeye itti.

Lazio ise; Muslera-Lichsteiner,Dias,Biava,Garrido-Ledesma,Bresciano,Hernanes,Mauri-Zarate,Floccari onbiriyle sahadaydı. Zarate'nin son haftalarda yükselen formu bu maçta da devam etti. Penaltıdan Lazio'yu 1-0 öne geçiren golü atsa da; bence penaltıyı kalecinin üstüne vurmak böyle bir deplasmanda alınmaması gereken bir riskti. Inter kırmızı karttan ve golden sonra kısa bir süre kendine gelemedi. Lazio bu dakikaları iyi değerlendiremedi. Oyunu daha çok rölantiye almaya ve sayısal üstünlüğü avantaj haline getirmeye çalıştılar. Inter'in başına gelebilecek en şanslı olay duran toptan atılabilecek bir goldü. O gol de usta ayak; Wesley Sneijder'dan geldi. Muslera'nın duruşu gole davetiye çıkarmaktı.

İkinci yarıya istekli başlayan taraf Inter'di. Biava'nın savunmada yaptığı büyük hatayı Eto'o değerlendirdi. Biava'nın yaptığı hata; tam da puan almaya mani olacak türden bir hataydı. Lazio golden sonra bir süre Inter'i baskı altına almasına rağmen karşılığı veremedi. Mauri'nin kırmızı kartından sonra Interliler iyice rahatlamış gibi gözükse de; maçın kırılma anı oyuna Floccari'nin yerine giren Kozak'ın üst direkten dönen şutuydu. Günün sürprizi ise; Udinese'nin kendi evinde Parma'ya 2-0 kaybetmesiydi. Böylelikle Lazio bu mağlubiyete rağmen potada kalmayı başardı. Haftaya Udinese zorlu Fiorentina deplasmanına gidecek. Lazio ise evinde yılın büyük hayalkırıklığı olan Juventus'u ağırlayacak. Udinese'nin yine puan kaybedeceğini düşünüyorum. Lazio Juventus'la berabere kalsa bile iyi sonuç sayılabilir. Tabi ertesi hafta Udinese deplasmanında kaybetmemek şartıyla...
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 3 - 3 Arsenal | Hiç Bitmeseydi

Herkesi El Clasico heyecanı sarmışken, benim aklım Kuzey Londra derbisindeydi bugün. Tottenham ile Arsenal arasında oynanan müthiş maçlar var son yıllarda. 4-4lük maç, 5-1 lik maç ve son oynanan 2-0 geriden gelip Tottenham'ın 3-2 kazandığı maç aklıma ilk gelenler. Arsenal hasret kaldığı şampiyonluğu yakalamak, Tottenham ise ligi 4. sırada bitirmek için mücadele ediyor. Arsenal'ın yanı sıra Chelsea ve Manchester ile oynayacakları çok zorlu maçları da var. İşi zor, ancak oynanan futbol ümit veriyor. Redknapp hem Van der Vaart ile hem de Pavlyuchenko ve Crouch ile başladı maça. Bu üçünü aynı anda pek tercih etmediğini biliyoruz. Lennon'ın yedek kalışına ise ben her zaman karşı olduğumu belirtirim. Wenger en süratli oyuncusu Walcott'ı onbirde başlatırken, Redknapp tam tersi bir tercih yaptı. O Walcott süratinden faydalanarak maçın henüz başında öne geçirdi Gunners'ı. Van der Vaart, Walcott'ın sus işareti içeren gol sevincine bozulmuş olacak ki; 2 dakika sonra eşitliği sağlarken benzer bir sevinçle Arsenal'a yanıt veriyordu.

Maçta dengeler sağlanamamış, tempo henüz ayarlanamamışken Nasri'nin golü geldi. Aslında yazmaktan bıktım usandım ama; bir Gomes klasiğiydi bu gol yine. Top adeta içinden geçti Brezilyalı kalecinin. Tottenham tekrar geriye düşünce risk almaya başladı. Aslında erkendi ancak taraftarın desteğini de arkasına alan Tottenham için atılacak bir gol maça daha erken ortak olmalarını sağlayacaktı. Soldan Bale ile etkili gelmeye çalışan Tottenham'da Crouch pek ortalıkta gözükmezken, Pavlyuchenko arada bir kendini gösteriyordu. Yine hızlı bir hücum geliştiren Arsenal üçüncü golünü attı. Van Persie ile fark ikiye çıktı. Devamında Tottenham adına talihsiz bir olay gerçekleşti. Takımın hem en önemli isimlerinden olan, hem de sahanın en istekli isimlerinden olan Gareth Bale; kaleci ile girdiği pozisyonda sakatlandı. Tedavisi sürerken alışılmış bir Huddlestone füzesi farkı bire indirdi. Tom'un golden sonraki cool tavrı da her zamanki gibiydi. Bale ise ilk yarıyı sekerek de olsa tamamladı.

İkinci yarıda iki değişiklik geldi Redknapp'tan. Bale'in yerine sol kanada Lennon'ı alırken; Corluka'nın yerine Kaboul'u sağ beke yerleştirdi. Corluka çok da kötü oynamıyordu. Kaboul'un ise geçen sene sağ bekte iyi maçlar çıkardığını ancak asıl görev yerinin savunmanın ortası olduğunu ve yer yer ağır kalabileceğini biliyoruz. Özellikle Walcott gibi bir tehlike varken... İlk yarıya oranla yavaş bir tempoda başlayan ikinci yarı 10-15 dakikalık bir kısımdan sonra tempo kazandı. Arsenal kontrolü elinde bulunduran taraf gibi gözükse de; Tottenham'ın da skoru dengeleyebilecek atakları oldu. Özellikle Lennon bir ivme kazandırdı takımına. Modric ve Van der Vaart'ın da bugün mükemmel oynadığını yazmak yanlış olmaz. Crouch ve Pavlyuchenko ikinci yarıda hayalet gibiydi. Kafa toplarına bile Van der Vaart'ın çıktığını gördüm. Yer yer sertleşen oyunda hakem sarı kartlarına başvurdu. Arsenal'ın bulduğu birkaç pozisyonda Gomes başarılıydı. Tottenham ise son bölümlerde oyundaki etkinliğini oldukça arttırdı. Gallas sakat sakat oynamasına rağmen müthişti. Redknapp oyuna müdahalede bulunmak konusunda kararsız kaldı. Orta sahaya Sandro'yu alıp, Huddlestone'u Gallas'ın yerine stopere çekebilirdi. Assou-Ekotto'nun müthiş ara pasında bu kez Lennon hızını kullandı ve penaltı kazandırdı. Van der Vart kaleciyle topu ayrı köşelere göndererek skoru eşitledi. Skor eşitlendikten sonra Arsenal riskleri almaya başladı. Wilshere, Arshavin ve Bendtner gibi hücum takviyeleriyle gol aradı Wenger. Yalnız daha tehlikeli pozisyonları bulan Tottenham oldu. Sesli harf fukarası, genç kaleci Szczesny çok kritik kurtarışlarla Gunners'a 1 puanı kazandıran isim oldu diyebiliriz. Arsenal'ın baskısına karşı sessiz kalmayan Redknapp; hayalet Pavlyuchenko'yu çıkarıp Sandro'yu oyuna aldı. Sandro'yu ilk kez hücuma bu kadar katılırken izledim. Çok etkiliydi ve kaçırdığı bir de gol var. Crouch'un kafa topu, Van der Vaart'ın da iki tehlikeli pozisyonunu kurtardı Szczesny.

Yine kolay kolay unutulmayacak, bol gollü bir Kuzey Londra derbisi izledik. Maç bittiğinde üzüldüğümü söylesem yalan olmaz. Sonuç ise; iki takıma da pek bir getirisi olmayan fakat pek götürüsü de olmayan bir sonuç oldu.
21 Nisan 2011 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Catania 1 - 4 Lazio

Lazio iyi futbol oynayıp, istikrarlı bir şekilde iyi sonuçlar alsa da; bu tip farklı galibiyetlerini pek gördüğümüz bir takım değildir. Hele ki deplasmanda... Lazio'nun efsane isimlerinden Diego Simeone; Catania'ya olumlu bir hava katmıştı. İnişli çıkışlı performansa rağmen, takımı küme düşme potasından bir nebze olsun uzaklaştırmıştı. Yalnız son haftalarda Catania içeride sürekli kazanırken, dışarıda sürekli kaybediyordu. Lazio açısından maçı en zor kılan istatistik de bence buydu. Reja son haftalarda iyi form yakalayan Bresciano'yu kullanmaya devam ediyor. Sculli ve Hernanes destekli tek forvetli oyun sisteminden de vazgeçmiyor. Lazio ilk yarının bitimine 5 dakika kala Hernanes ile 1-0 öne geçti ve ilk yarıyı böyle kapattı. İkinci yarı Scheletto'nun golüyle beraberlik geldi. Ancak Catania defansı çok aksayınca Lazio farka gitti. Maçta atılan 5 golün 4ü birbirinin kopyası gibi... Hep bir boş kale... Sadece Zarate'nin frikiği maça görsellik katan bir gol olarak değerlendirilebilir.

Akşam Udinese'nin Napoli deplasmanında aldığı sürpriz sayılabilecek galibiyet ile 4.lük yarışında rahat bir nefes alamadı yine Lazio. Napoli ise şampiyonluk umudunu kaybetti gibi bir şey artık... Haftaya Inter deplasmanı var, Lazio en azından beraberlik çıkarmalı. Udinese ise bu hafta Inter'i yenen Parma'yı ağırlayacak. Lazio için önümüzdeki hafta en kritik viraj olacak.
18 Nisan 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Herşeye Rağmen Şampiyon!

Müthiş bir serinin daha sonuna geldik. Mutlu sona ulaşan tarafa olduk. 6 sene üst üste oldu şimdi; bu final serilerinin de en az 4ünü izlemişimdir. Ancak benim hatırlayacağım en anlamlı şampiyonluk bu olacak. "Herşeye Rağmen" dememizden rahatsız olmuş kimileri. Nelere rağmen şampiyon olduk bir hatırlayalım;

  • Hacettepe'nin doping skandalı en başta geliyor tabi ki. Bize Taurasi gibi dünyanın en seçkin basketbolcusuna ve Penny Taylor gibi çok büyük bir basketbolcuya mâl olan bu skandala rağmen,
  • Avrupa Şampiyonluğu hedefimizin, hayalimizin çalınmasına rağmen,
  • Medyanın doping skandalındaki tutumuna rağmen,
  • Doping skandalı sorumlularının vermeleri gereken hesabı verememelerine rağmen,
  • Didem Akın'ın pasif menajerliğine; iyi/kötü hiç bir olayda ortada gözükmemesine rağmen,
  • Yabancılardan beklenen verimi alamamamıza rağmen... Vajda'nın bir türlü oynayamaması, Horakova'nın hayal kırıklığı yaratan performansı, Matovic'in beklentileri karşılayamayan istikrarsız performansı, Angel'ın Twitter'dan yazdıklarına rağmen...
  • Zico'dan sonra gördüğüm en babacan hoca olan Ratgeber'in yaptığı basit yanlışların, aşırı sert eleştirilmesine rağmen,
  • .......................
  • ...............
  • ...........
  • .......
  • Ve Fenerbahçe üzerinde oynanan bütün kirli oyunlara rağmen...
Avrupa eşleşmesinde yabancı hakemlerle de elediklerimiz, bugün hakem diye ağlaşadursunlar. Fenerbahçe gereken dersi gereken yerlere verdi. Son sözü söyledik, haklıydık kazandık. Ratgeber'in babacanlığıyla, Birsel'in cesur yüreğiyle, Nevriye'nin yılmadan savaşmasıyla, Nevlin'in her oynadığında verdiği katkıyla, Penny ve Taurasi sonrası Matovic'in daha fazla sorumluluk almasıyla, Horakova'nın final serisinde coşmasıyla, Anete'nin kritik sayılarıyla, Angel'ın çift haneleriyle, Esmeral'le, Tammy'yle, Begüm'le, Şaziye'yle, Özge'yle, Aydın Hocayla ve tabi ki Diana Taurasi'yle, Penny Taylor'la ve muhteşem taraftar desteğiyle bu anlamlı zafere ulaşıp; Caferağa'da son kez kupayı kaldırdık. Darısı yeni salonumuza... Herkese, herşeye rağmen Şampiyon Fenerbahçe!
17 Nisan 2011 Pazar
Yazan: steven_stiffler

Fenerbahçe 1 - 0 Gaziantepspor | Antep'in Kasapları

"Yürüyoruz Şampiyonluğa" diyerek başladık maça... Henüz ilk atağımızda tehlikeli geldik. Alex'e yapılan penaltıyı es geçti hakem. Gaziantepspor kapalı oynamayacak gibi gözüktü ilk başlarda. Tribünde de onu konuşuyorduk. Gaziantep kapalı oynamadıkça, maç boyu epey tehlikeli pozisyon bulacağımızı düşünüyorduk. Ancak zaman geçtikçe, hem kapanmaya hem de oyunu sertleştirmeye başladı Antep takımı. Hakem 9. dakikada kontrolü elinden kaçırdı. Medyanın "Fenerbahçeli" diyerek baskı altına aldığı, uzun zamandır Fenerbahçe maçlarına verilmeyen Hüseyin Göçek; sezonun en kötü hakemlik performanslarından birisini sergileyerek gündeme oturmayı başardı. Elinizde Alex,Niang gibi silahlar da olsa; Gaziantep'in savunmasını aşmak kolay iş değil... Nounkeu sezonun en dikkat çeken oyuncularından bir kere. Emre Güngör de ligin kaliteli stoperlerinden. Orta sahada da Hürriyet gibi bir kasabın Alex'i sert bir markaja aldığını düşünürsek; Dia ve Stoch ikilisinden birisinin olması bizi hücumda daha fazla rahatlatırdı. Ancak bu demek değil ki; Caner kötü oynadı. Caner bir iki hatalı pas atsa, tribünde homurdanmalar oluyor. Ben Caner'in geçen hafta olduğu gibi, bu hafta da etkili oynadığını düşünüyorum. Galatasaray'da en çok eleştiri aldığı şeylerden birisi yapamadığı ortalardı. Akşam kaybettiği topları alarak, düzgün ortalarla pozisyon buldurdu takıma. Zaman zaman çizgiye çok yapıştı kaldı. Dolayısıyla o dakikalarda çok top alamadı.

Alex ile Hürriyet'in çarpışması ve ikisine dikiş atılması futbolun içinde olan şeyler. Ancak Hürriyet'in maç boyunca kasaplığı üzerindeydi yine. Sarı kart göreceği birkaç pozisyon varken, Hüseyin Göçek oldukça geç kullandı sarı kart tercihini. Niang'ın penaltı pozisyonu tam bir skandal, sarı kart tam bir emek hırsızlığı... Geçen hafta kıçıyla gol atan Semih'in Caner'in "Al da at" deyişini değerlendiremeyişini maça henüz ısınamamasına bağlıyorum. Gaziantep pek hücum yapmayı düşünmediği için Cenk Tosun ve Vagner sahada en az görünen oyuncuları oldular. İlk yarıda zaten Gaziantep'in şutu yok sanırım. İkinci yarıda biraz Olcan'ın çabasıyla hareketlenseler de baskıları 3-5 dakikalık birşeydi. Caner'in yavaş yavaş oyundan düşmesiyle taraftar Dia diye tezahürata başladı. O esnada tercüman Samet ısınan oyunculara doğru geliyordu. Dia ya da Stoch girecekti belli ki; Dia girdi. Bazıları yine "Aykut taraftarın isteğiyle Dia'yı oyuna soktu" demeye başlamış tabi. Ben katılmıyorum. Bir kaç dakikaya Dia yada Stoch'tan birisinin oyuna gireceği belliydi. Elyasa sağ tarafta gözle görülür bir şekilde aksamaya başlamıştı. Dia'nın oyuna girişi ve durduralamayan bire birleri sayesinde maç biraz daha hareket kazandı. Özellikle 30-35 metre top sürüp, adam geçip; Alex'e verdiği topun gol olmaması futbol için bir kayıptı. Alex dün hem duran toplarda, hem son vuruşlarda etkisizdi. Ancak yine her atakta Kralex'in ismi vardı. Yine çok iyiydi. Gaziantepspor'dan kart görmeyen kaç futbolcu var bakmadım. Kalecinin görmediğinden eminiz. Her sarı kartlık pozisyonda "Bunun sarı kartı var değil mi?" diye birbirimize sorduk. Vagner ve Elyasa sarı kart görürken; sarı kartları var zannediyordum mesela ben. Murat Ceylan'ın atılması Tolunay'a Zurita hamlesi yaptırdı. Zurita da girer girmez Antep kasaplığı örneklerinden sunmaya başlayarak; sarı kartı gördü zaten.

Gaziantepspor'un en önemli üç değeri; Cenk Tosun,Nounkeu ve Karczemarzskas kesinlikle. Avrupa'da oynayabilecek kalitede bu 3 isim. Nounkeu'nun sakatlanıp çıkışı bizi biraz olsun rahatlattı. Çünkü savunmada her topa en kritik müdahaleyi Nounkeu yapıyordu. Kendi adıma söyleyeceğim; maç boyunca hiç inancımı kaybetmedim. Tribündeki yüzlere baktığımda herkes aynıydı. Herkes gol yemeyeceğimizin bilincinde, atacağımız golü bekliyordu. Kimi benim gibi dua ediyordu, kimi stresten tırnaklarını yiyordu, kimi gol sevinci için sabırsızlanıyordu. O gol 94'te geldi. Tribünde en çok kendimden geçtiğim gollerden birisi oldu. İnanmışlığın golüydü. Tıpkı Luciano'nun Sakarya'da attığı kafa golü gibi, şampiyonluk habercisiydi. Tolunay'ın, Gazianteplilerin sert oyunlarına; hakem üçlüsünün kontrolsüz yönetimine rağmen unutulmayacak bir galibiyet aldık. Maçı da tıpkı başladığımız gibi; "Şampiyonluğa Yürüyerek" bitirdik.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Adı Fenerbahçe!

Fenerbahçe'nin 3 kulvarda maç oynayacağı, önemi büyük bir gündü bugün. Tofaş maçı biraz çantada keklik görünüyordu, kabul. Diğer iki karşılaşmanın kritikliği ise tartışılmazdı. Fenerbahçe Ülker'in maçını seyretmedim. Tercihimi Ziraat Bankası maçını izlemekten yana kullandım. Ara ara skor kontrolü yaptım sadece, yetti. Ziraat Bankası'nın çirkefliği son maçtan sonra iyice tescillenmişken; eze eze yenmek güzel olurdu. Ancak kaliteli bir ekip oldukları gerçek. Favori diyorlardı, bence Arkas daha güçlü bir takım. Ziraat'te Tischer ve Celitans gibi etkili oyunculara karşı; Marshall, Coşkoviç ve Miljkoviç'in performansları çok önemliydi. Bu üçlü gününde olduğunda bize rakip de farketmez gerçi. Castellani'nin gelişiyle bu üçlü yeniden doğdu adeta. Sadece üçü açısından değerlendirmek de yanlış aslında... Tüm takım Arjantinli hocanın gelişiyle küllerinden doğdu. Demeter zamanında çabuk demoraliza olan, iyi organize olamayıp basit hatalar yapan bir Fenerbahçe izliyorduk. Castellani kısa zamanda takımda olumlu bir hava yarattı ve final vizesini aldırdı. Demeter'in takımı olsaydı, şu Ziraat Bankası'nı eleyemezdik diye düşünüyordum. Şampiyon olamasak dahi; Castellani'nin kalmasını istiyorum. Arkas ile çok zorlu bir final serimiz var, inşallah maçlardan en azından birine gidip takımı destekleme fırsatı da bulurum.

Abdi İpekçi'de aldığımız 1 galibiyet ve serideki 1-1lik durumla saha avantajını elde etmiştik. Caferağa'daki 2 maçı kazanmak şampiyonluk demek. İlk ayağını da kazasız belasız atlatmak büyük bir avantaj demek. Maç beklediğim gibi dengeli başladı. Galatasaray iyi bir şut yüzdesiyla başlayınca; iyi oynadığımız dakikalarda bile farkı açamadık. Yalnız Galatasaray'a sınıf atlatan oyuncular belli. Fowles, Augustus ve Tamika. Bu üçlünün gününde olması, Galatasaray'ın Fenerbahçe'ye karşı başa mücadele vermesi anlamına geliyor. İlk yarıda Nevriye, Matovic ve Angel'ın etkili oyunuyla skoru önde götürmeyi başardık. İkinci yarıda ise sahneye sürpriz bir isim çıktı. Avrupa Şampiyonası'nın MVP'si seçilerek Fenerbahçe kariyerine başlayan; sezon başından beri "Ha oynadı,ha oynayacak" diye iyi oyun beklediğimiz Horakova sahne aldı. Hem savunma yaptı, hem makinalı tüfek gibi skora bağladı işi. Peşpeşe sayılarla farkın açılmasını ve seri yakalamamızı sağladı. Aslında tüm takım iyiydi, haksızlık etmeyelim. Nevlin'in çok kritik müdahaleleri oldu. Anete'nin üçlükleri çok kritik anlarda geldi. Son çeyreğin başında yakaladığımız seri maçı koparmamızı sağladı. Maçın yıldızı Horakova ve Angel ikilisiydi. Angel çok istekli ve hırslıydı. Maç sonrası açıklamaları da çok aklı başındaydı. Sevinmek için erken dedi, uyardı. Taurasi ve Penny'den sonra daha fazla sorumluluk almaya başlayan Ivana Matovic'i ise ayrı bir seviyorum. Nevriye sakatlıktan yeni çıkmasına rağmen ; zaman zaman oyunda gözükmese de iyi oynuyor. Birsel bugün hücumda çok görünmese de, her zaman taraftarın sevgilisi. Şimdi şampiyonluk için tek bir adım kaldı. O maçı da kazanıp, Hacettepecilere iyi bir mesaj vermek lazım...

Bir gün, üç branş, üç galibiyet.. Yakar, yıkar geçer tüm dünyayı, Adı Fenerbahçe!
15 Nisan 2011 Cuma
Yazan: steven_stiffler

Tottenham 0 - 1 Real Madrid | Gomes Klasiği

Tottenham'a mucizenin ötesinde bir şey lazımdı. Taraftar da bunun bilincinde gelmişti maça. Amaçları tur değildi de, Real Madrid galibiyeti görebilmekti. Tipik bir White Hart Lane günüydü. Müthiş bir taraftar desteğiyle başladı Tottenham maça. Ancak sahada hızlı başlayan taraf Real Madrid oldu. Tottenham istekli de olsa yalancı bir baskıdan fazlasını kuramadı Real Madrid kalesine. Yalancı baskı diyorum, çünkü sadece baskı kurmuş gibi gözüküp; tehlikeli pozisyon üretmekte sıkıntı yaşadılar. Sağdan Lennon'ın, soldan Bale'in bindirmeleri Tottenham'ın en etkili silahı her zaman. O yüzden ilk maçta Lennon'ın oynamayışı çok önemli bir kayıptı Tottenham için.

İlk yarı çok da kötü oynamadı Tottenham. O alışılagelmiş baskılı futbolunu oynayamadı tabi ama yine de biraz beceri ve şans olsa 1 gol bulabilirdi. İlk yarı bulunacak 1 gol, az da olsa umut olacaktı Spurs taraftarına. İlk maçta Crouch yakmıştı, rövanşta Gomes yaktı. Gomes iyi kalecidir, tartışmam bile. Ancak Gomes 90 dakikada 10 tane net pozisyon çıkarsa, 90+'da abuk sabuk bir gol yiyerek takımını yakabilecek bir kalecidir. Maalesef bunu sık sık ispat eder. Hele böyle kritik maçlarda bunu yapması saç baş yoldurtacak cinsten. Son sabıkası Manchester United maçındaydı. Youtube'da komik gol videolarında kendine yer edinecek, nesillerden nesile bu golleri izlenecek bir adam Heurelho Gomes.

Real kendini sıkmadı. Aslında Jose'den birkaç değişiklik bekliyordum kadroda. Albiol ile Arbeloa tamam da Granero'yu falan ilk onbirde başlatır diye düşünüyordum. Malum önümüz El Clasico... Jose işi garantiye almak istedi. İlk yarı golsüz bitince de ikinci yarı daha rahat oynadı Real Madrid. Tottenham'da Defoe'nin bu eşleşmede daha etkili olmasını bekliyordum. Ama çok da şans bulamadı hani. Real'in kaybı Ricardo Carvalho oldu. Yarı finalin ilk maçını ıskalayacak tecrübeli stoper.

Yakın zamanda Fenerbahçe ile bu gururu yaşadığımdan Tottenham taraftarının nasıl bir duygu içerisinde olduğunu anlıyorum şu an. Çeyrek Final'e kadar gitmenin, bir dünya devine elenmenin farklı bir gururunu yaşıyorlar. Maç sonu takımlarını da alkışladılar zaten. Şimdi elde kalan tek hedef; yeniden Şampiyonlar Ligi'ne gidebilmek. Çetin geçen bir dördüncülük yarışı var. Ancak geçen sezonki senaryonun tekrarlanması zor değil. Seneye Redknapp İngiltere milli takımının başına geçer mi bilinmez. Ben kalmasını istiyorum tabi ki. Ancak Şampiyonlar Ligi arenasında istikrarlı bir şekilde boy göstermek, ligde de hedefi bir adım yukarı taşımak gerekiyor. Bunun için de bütçeyi iyi değerlendirmek lazım. Tottenham'ın para sıkıntısı yok. Ancak sağ bek, stoper, forvet ve kaleci sıkıntısı giderilmiyor. Şu aşamada bunlar bir sıkıntı olarak görülmeyebilir. Hedefi büyütmek için yetersiz olduğu ise gerçek. Ne Corluka, ne Hutton çok etkili sağ bekler değil. Stoperler çok iyi ancak birinci sınıf bir stoper şart. Assou-Ekotto bile rotasyona çekilip, yerine daha iyisi alınabilir. Orta saha sorunsuz gözüküyor. Lennon'a iyi bir alternatif lazım. Bentley olmadı. Birmingham'da oynuyor şu an ama Tottenham'a döndüğünde yine şans bulabileceğini sanmıyorum. Forvete de Cavani tarzı bir adam lazım. Crouch gibi saç baş yoldurtan, Pavlyuchenko gibi ne yapacağı belli olmayan golcüler sınıf atlatmaz.

Maçtan enstantanelerle bitirelim. Yaşattığın Şampiyonlar Ligi heyecanı ve izlettiğin güzel futbol için teşekkürler Spurs...



14 Nisan 2011 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Bazen Bir Fotoğraf Çok Şey Anlatır

Bu aralar fotoğraflara sardım. Fotoğraf Bari tribünlerinden... 2010 yılında çekilmiş. Olsun, belki görmeyen vardır.
13 Nisan 2011 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Fotoğraflarla Haftasonu #5

"Baba Yorgun" diyerek ilk fotoğrafı Alex'ten vereyim istedim... Yine ilginç ve güzel pek çok fotoğraf var.

Wolverhampton kalecisi Wayne Hennessey. Çeken fotoğrafçıyı ayrı bir kutlamak gerek...

Hernanes gol sevinci kıskacında...

Kızlaaaar! Bu yakışıklının adı George Elokobi...

Malouda ve Kalou'nun gol sevinci... Arka plan bir başka güzel.

Bir adet ıkınan Paulo Ferreira

O boya, o sıçrayış... Lassana Diarra

Hernanes Başgan

sempatikboyleo34@hotmail.com

Adam Japon, yapacak birşey yok.

Efsane Javier Zanetti

Haftanın en güzel gol sevinci. Biondini acil saçlarını kestir hocam...

Manchester United'ın sevimsiz sahipleri

Deplase Napoli

Cavani Bologna deplasmanında takımını destekliyor.

Tipitipler Charlie Adam ve Samir Nasri

Skorbord 1-0 ama değişmek üzere...

Deplase Napoli 2

Totti Udinese'nin işini bitiriyor.

Kısa saçlı Ruud Gullit mi olur lan? Ruud Gullit dediğin uzun rastalı olur.

Sahi bir Gökdeniz vardı...

Tanırsınız; Misimovic.

Paul Robinson'ın topla kaynaştığı ân...

'Kambura Yatmak'

Çakma, şişman Fellaini Blackburn'de!

Reggina'nın Boz Baykuşları ve 8 kişilik deplasman tribünleri

Özlemişsinizdir; Mondragonettin

Joey Barton dövmesi

Seattle taraftarı da deplasman yapmış. ABD'de soccer yaygınlaşmaya devam ediyor.
Kasey Keller hâla formda...

Paul Scharner

Palombo'dan Güiza pozu
11 Nisan 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -