Archive for Haziran 2012

Lena Gercke

Bence sıradışı bir güzelliği olmayan, tipik bir Alman abla ama formalı haliyle "Şimdi Sami Khedira olmak vardı anasını satayım!" dedirtiyor. Müthiş yakışmış, müthiş... Yine de Sarah Brandner > Lena Gercke tabi.
29 Haziran 2012 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Almanya 1 - 2 İtalya | "Grande"lli

Müthiş İtalya müthiş... Çok uzun zaman sayılmaz; 2 sene önce "Gördüğüm En Kötü İtalya Milli Takımı" başlıklı bir yazı yazmıştım. İtalyanlar, Son Dünya Şampiyonu ünvanıyla çıktıkları 2010'da hüsran yaşamışlardı. Aradan geçen 2 yılda İtalya'nın yine eskisi gibi büyük yıldızları yok. Ama büyük takım oyuncuları ve büyük düşünen bir hocaları var.

Euro 2012 tahminlerimin patlayacağını bilerek yazmıştım blogda. İddaa'da da Almanya şampiyon olur oynadım. Twitter'da çok başka şeyler de yazdım, onları da paylaşacağım vakti gelince... Gönlümün İtalya'da olduğunu da her zaman söylerim. Bana futbolu bu kadar sevdirenlerdir İtalyanlar. Gerek milli takımıyla, gerek ligiyle, gerek muhteşem formalarıyla... 2006 Dünya Kupası'nda mükemmel oynayarak, hakederek şampiyonluğa ulaştılar. "İtalya defansif takım" klişesi o zamanlar son bulmalıydı. Aradan geçen 6 yıl o yıl oynadıkları futbolu unutturdu. Şampiyonluk unutulmaz,o başka... Şimdi Prandelli ile müthiş pozitif bir futbol ve müthiş bir ivme var. Almanya karşısında turlayacağına inanıyordum. Ancak bu kadar iyi oynamalarını da beklemiyorum. İngiltere maçında iyi futbol oynanmıştı ancak bunda kötü İngiltere'nin de payı vardı. Almanya maçı bambaşka... Müthiş seyir zevkinin yanı sıra ne yaptığını bilen bir İtalya vardı. En ilginci de; ne yaptığını bilen bir Balotelli olmasıydı.

Almanya'da Mesut Özil odaklı futbol; İtalya'nın Pirlo odaklı futboluna karşı kazanamadı. Bu tip maçlarda tecrübe kazanır ya, sadece Pirlo ve Buffon'un bile tecrübesi galibiyete yetti. Sağ bekte Balzaretti tercihi tartışmalıydı, Balzaretti sırıtmadı. Montolivo iki maçtır çok iyi oynuyor. Annesinin Alman olduğnu da ilk defa duydum. Spikerler arada şaşırtıcı bilgiler de verebiliyormuş. İtalya'nın ileri çıkmayan beklerine karşı, Almanya'nın kanatları ilk yarıda etkisiz kaldı. İkinci yarıda Reus'un girmesi illa ki bir hareket getirecekti; nitekim öyle de oldu. Ancak bu sefer de İtalya ekolü olan "savunma yapmak" konusunda ders verircesine oynadı. Alman futbolcuların şanssızlıkları da olmadı değil... Tabi berbat şutları da...

60'dan sonra Di Natale ya da Giovinco değişikliğiyle; iyi bir kontraatak takımına düşündüğüm İtalya'da, Underrated Diamanti oyuna girdi. Yine çok iyi oynadı. İki takım da üç değişiklik hakkını erken kullanarak kozlarını sonlara bırakmadı. Neticede İtalya istediklerini yapabilen takımdı ve galibiyete ulaştı. Son bölümlerde kaçan goller hariç tabi... Mesut'un gol atmasına sevindim, büyük futbolcu ama bir Pirlo değil. Cassano da çok büyük oynadı, çook...

B ve C Grubu yarı final oynar; B Grubu final yapar demiştim; tam tersi oldu. Şimdi sıra geldi sıkıcı İspanyol futbolunu mağlup etmeye... Prandelli'nin büyük payıyla İtalya'yı bir adım önde görüyorum. Başlıkta kelime oyunumu da yaptım, benden kralı yok şimdi! Grande Italia!
Yazan: steven_stiffler

İtalya 4 - 2 İngiltere | Çeyrek Final

Euro 2012 hakkında çok yazamıyorum ama pek çok maçı izledim. İspanya'ya karşı aşırı bir antipati beslemeye başladım. İspanya'nın Fransa karşısında oynadığı bayıcı futbola çok fazla dayanamadım ve yerine film izlemeyi tercih ettim. Öyle uyutucu bir İspanya-Fransa maçının ardından böylesi zevkli bir İtalya-İngiltere maçı gelmesi futbol adına müthiş oldu. Blogda tek yazabildiğim İtalya-İspanya maçıydı. Yine turnuvanın en iyi maçlarından birisiydi. Öyle bir maçı İspanya'nın oynaması da şaşırtıcı ya, her neyse... Dün daha güzelini, daha zevklisini izledik.

Maç müthiş başladı, müthiş devam etti. İtalya'da etkisiz eleman Motta'nın yerine Montolivo tercihi çok yerinde oldu. Prandelli ilk iki maçta savunmayı üçlü kurmuş, De Rossi'yi de savunmada değerlendirmişti. Bu iki maçta çok pozisyon vermemiş, etkin bir futbol oynamış ancak galip de gelememişti. İki maçtır ise savunmayı dörtlü kuruyor ve beklerde Balzaretti ile Abate'yi değerlendiriyor. Balzaretti ve Abate; Maggio ve Giaccherini'ye göre defansif yönü daha iyi oyuncular. Ancak İtalya bu kez sorunu Barzagli ve Bonucci'den oluşan tandem bölgesinde yaşadı. Maçın başında İngilizler bu ikilinin zaaflarından yararlanarak pozisyonlar buldular. Chiellini'nin yokluğu çok göz çarpıyordu ki; İtalya maçı domine edince işler değişti. Orta sahada De Rossi, Pirlo ve Montolivo; İngilizlere çok net üstünlük kurdu. Herkes Pirlo'nun oyunu yönlendirmesinden bahsediyor da; Montolivo da en az Pirlo kadar iyi oynadı. Müthiş paslar attı. İngiltere'de orta sahada çok iyi isimler var. Ancak; Pirlo'ya karşı hepsinin yetenekleri kısıtlı kaldı. Balotelli'nin kaçırdığı goller yine saç baş yolduruyordu. Ancak Terry'nin de hakkını vermek lazım. Nesta'ya, Maldini'ye çok doyamadım ama Terry de izlediklerim için en iyi stoperlerden birisi. Hodgson'ın 60'da iki değişiklik birden yapıp oyunu dengelemesi İngiltere'ye çok birşey katmadı. Ezilen, her an gol yiyebilecek olan İngiltere; biraz toparlandı ve beraberliği kurtardı.

İtalya'da Prandelli'nin en çok eleştirildiği nokta; şüphesiz ki Di Natale'yi oyuna almayışı. Eleştirilere ben de katılıyorum. Balotelli çok etkiliydi ancak son vuruş yapamıyordu. Yorulmuş Cassano'nun yerine Di Natale beklerken; Diamanti oyuna girdi. Diamanti underrated bir futbolcudur, çok beğenirim. Dün de çok iyi oynadı ve son penaltıyı atmak ona yakışırdı. Ancak dünkü oyun şablonu Di Natale gerektiriyordu. Savunmanın arkasına atılan toplarla sayısız pozisyon bulan İtalya'da bu pozisyonlara daha kolay girecek ve gol atabilecek oyuncu Di Natale'ydi. 90. dakikasında iki takımın da birer tehlike bulduğu maçın uzatmalarında tek hakimiyet İtalya'nındı. Maçı İngiltere kazansaydı, hem İtalya adına hem de futbol adına üzülürdüm. Neyse ki penaltılarda da olsa kazanan İtalya oldu. Akıllarda ise Pirlo'nun penaltısı kaldı. Hem İtalyanlar, hem İngilizler; uzun zaman bu penaltıyı hatırlayacaktır.
25 Haziran 2012 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler

Rachel Nichols

Yeni favori hatunum; yeni dizim Continuum'un başrol oyuncusu Rachel Nichols. Özel ajanlık söz konusu olduğunda bir Yvonne Strahovski (Sarah Walker) olması tabi ki imkansız, ancak Chuck'ın bitiminden ve izlediğim dizilerin teker teker sezon finali yapmasından sonra Continuum ilaç oldu.

Rachel Nichols aslında çok yeni bir isim değil. Ancak eskiden sarışınmış ve bu hali sarışın haline güzellikte fark atıyor.

Dizinin konusu; Alcatraz'ın tam tersi. Bu kez 65 yıl geriye gidiyoruz, sonrası olaylar olaylar. Alcatraz'ı iki bölüm izleyip, başroldeki ablanın herşeyi 10 dakikada çözmesinden sıkılıp bırakmıştım.

Rachel Nichols hem güzel, hem akıllı. Tam benim tipim. Rachel; bunları okuyorsan Twitter'dan mention yaz canım...

Rachels Nichols; geçtiğimiz yıl çekilen Conan The Barbarian filminde, Game Of Thrones'ta Khal Drogo olarak tanıdığımız, dünyanın üzerine oturan aygırla başrol oynamış.
11 Haziran 2012 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Ne İzledim? #18

Merhaba Ryan Gosling sevenler ! Ryan Gosling sevmeyenlere selam, sabah yok. Adamım yaaa, epeydir filmlerini izlememiştim. Geçtiğimiz Mayıs ayı, sınavlara rağmen filme epey vakit ayırdım. Şöyle söyleyebilirim ki; 7'de 6 iyi film oranı yakaladım.

Demek ki neymiş ? İtalya'nın sadece futboluna değil, sinemasına da şans tanıyormuşum. Seviyorum İtalyan kardeşlerimi... Terraferma sırf afişiyle merak uyandırdı bende. Çok da güzel telaffuzu var. Terraferma derken insanın ağzı güzel bir şekil alıyor gençler. Duygusu abartısız bir film. Ne demek bu ? Duygularınızı sömürmüyor demek. Belki başyapıt diyemeyiz, sarsıcı diyemeyiz; ama etkileyici demek yanlış olmaz. Mülteci hayatına değinen, siyasi mesaj ve eleştiri içeren; dolayısıyla herkese hitap etmeyecek bir film. Hayatın gözardı edilen bir gerçeğini; batının aslında sandığımız kadar "batı" olmadığını gözler önüne seren Terraferma'ya verdiğim puan 7/10

Çocukluğuma mı doymadım acaba bilmiyorum ama seviyorum bu "ilk aşk" filmlerini... Flipped favorilerimdendir mesela. Ne yalan söyleyeyim, bunun bu kadar iyi çıkacağını düşünmüyordum. Başlar başlamaz ilk repliklerle bile insanı içine çekmeyi başarıyor. Anlatım sıradışı değil ama şahane. Duygunun yanına müthiş bir mizah katılmış, çok sahnede kahkahayı bastım. Belki biraz da kendimden birşeyler bulduğumdandır. Bir sahnesinde The Graduate göndermesi var, enfes. Herkesin kendisinden bir parça bulacağı, mutlaka izlenmesi gereken, eğlenceli bir film. Bunu da favoriler listeme ekledim. İleride hanımla, çoçuklarla izlerim belki...8/10

Lanet olsun ki böyle bir filmi anneler gününde izledim. Allah kahretsin, içime yumruk gibi oturdu resmen. Konusunu bilmiyordum, sadece çok sağlam bir dram olduğunu okumuştum. Süresi de 2 saat, hazır sıkıcı bir Pazar günüyken izleyeyim dedim. Seyri müthiş, zaman kavramı sürekli değişiyor; bir eskiden bir şimdiden gösteriyor ama konuyu mükemmel işliyor. Savaşın yüzünü gösterdiği sahneler çok uzun değil ama yine etkileyici. Bakın, film olarak muazzam. Ama o lanet sonu olmaz olsun. Jeanne'ın o malum replikten sonraki tepkisi mükemmel. O an daha ne olduğunu anlayamadım ama tüylerim diken diken oldu. 8/10 veriyorum ama herkesin izlemesini de tavsiye etmem açıkçası. Spoiler olmasın diye çok detaya girmiyorum ama şöyle söyleyeyim; bir film insanın ağzına bu kadar sıçabilir.

Gösterime girmesini uzun süre bekledim, gösterime girince sinemaya gitmedim. Torrente düşmesini uzun süre bekledim, indirdim aylarca izledim. Ben de böyle bir manyağım demek ki...Farklı ve müthiş bir film. Zaten kalitesi Ryan Gosling'den belli oluyor. Yine müthiş bir Ryan Gosling oyunculuğu. Psikopatlığı çok iyi yansıtmış. Carey Mulligan'ı da çok beğendim. Filmin temposu, gidişatı, neyin ne olacağını kestiremeyeşimiz falan bana biraz No Country For Old Men'i hatırlattı. O film de çok iyiydi, zaten 4 dalda Oscar da almıştı. Soundtrack şarkısı olan Kavinsky-Nightcall da çok iyi seçilmiş. 8/10

Geçen ay izlediğim en cacık film. Bir aşk filmi moduna girmiştim ve türüne göre yüksek IMDB puanı olan Like Crazy'yi tercih ettim. Başlangıcı biraz Before Sunrise'ı andırdı bana. Hooop diye ilişkinin içine girdik. Başlarında pek çok sahnede kendimi bulduğum film ilk yarım saatinden sonra çok bozdu. Filmde ne duygular yansıtılabilmiş, ne doğru düzgün bir işleyişi ve sonu var. Ödül falan alması da şaşırtıcı. Belki izlenebilir ama duygu ve anlam yüklenebilecek bir film değil. Ben Türk erkeğiyim kızlar, böyle ilişkiler bize ters. 5/10

Meet mi Bill ? Evet evet, Meet Bill... Bir klişeden çok öteye gidemez ama sıkmayan ve eğlendiren bir film olarak tavsiye edebilirim. Jessica Alba'yı çok sevmem, zaten çoluk çocuk sahibi kadın. Ancak Jessica Alba sevenlerin de filme vakit ayırmasını tavsiye edebilirim.

Filme kahkahayla başladım. Sonra ise pek çok duyguyu aynı anda yaşadım. Konunun nereye gideceği başından belli ama "nasıl gideceği?" merak ediliyor ve kendini izletiyor. Başarılı ve eğlenceli bir film olmuş. Hadi itiraf edin; Eric Messer karakteri beni biraz andırıyor. Sıcak bir aile duygusu yansıtan filme puanım 7. Katherine Heigl, sana puanım 9 kanka.

Yazan: steven_stiffler
Kategori :

İspanya 1 - 1 İtalya | C Grubu

Dünkü Hollanda - Danimarka maçından sonra izlediğim ikinci maç oldu İspanya - İtalya maçı. Her iki maçtan da keyif aldığımı söylemeliyim. Genel kanı; şu ana kadar oynanan en iyi maçın İspanya - İtalya olduğu yönünde. Bunda iki hocanın tercihlerinin de payı büyük.

Yeniköy Kasabı Del Bosque maça forvetsiz çıktı. Villa'nın yokluğunda, Torres'in de formsuzluğu göz önüne alındığında; Llorente'yi görmezden gelmesi anlamsız. David Silva, Iniesta gibi silahların olduğu yerde forvet yokluğuna takmak belki tartışılır ama futbol bu. Forvetin olacak. 4-6-0 gibi uydurma bir sisteme karşıyım. İtalya'da da benzer bir sıradışılık söz konusuydu. Cruyff'un Dirk Kuyt için; "ben olsam sağ bek oynatırdım" demecinden sonra; Dirk Kuyt dün oyunda kaldığı kısa sürede sağ bek gibi oynamıştı. Acaba diyorum; De Rossi için de İtalya'nın efsanelerinden belli bir öneri mi geldi ? De Rossi stoper oynamayı becerdi, onu eleştirmem. Ancak Prandelli'nin bu tercihi makul düzeyde eleştirilebilir. İtalya'nın 3lü savunma hattı İspanya atakların 5li gözüktü. Giaccherini ve Maggio maçın büyük bölümünü bek gibi oynadılar. İlk yarıda istediklerini yapabilen kesinlikle İtalya'ydı. İspanya'yı durdurmayı başardılar ve gol atabilecek kadar da oynamayı bildiler. İkinci yarı hem tempo arttı, hem de tempoyla birlikte maç güzelleşti. Balotelli'nin kaçırdığı gol maçın kırılma anlarından biriydi. Arızalığını anlarım. Ancak Balotelli klasında bir golcünün orada o topu gol yapmayı bırak, topa vuramayışını anlamam. Bu pozisyondan sonra Balotteli yerine Di Natale oyuna girdi. Di Natale'ye büyük bir hayranlık duyarım ve geç patladığı için üzülürüm. Bu düzeyde bir golcüyü çok daha uzun yıllar izlemek isterdim. Pirlo'nun futbol ve sanat kokan pasında gol atması kaçınılmazdı. Kaleye ilk şutunda ağları havalandırdı 'Golcü' Di Natale. İtalya'da tam olarak Cassano-Giovinco değişikliğinin zamanıydı bu gol. Prandelli de aynısını düşündü ve Giovinco'yu saha kenarına gönderdi. Tam o anda Fabregas'ın golünün gelmesi; maç başından beri istediklerini yapabilen Prandelli'nin bir hamlesini baltalamış oldu. Değişiklik geldi ama 1-0 üzerine değil, 1-1'in ardına geldi.

Maçın devamında İspanya ağır bassa da; İtalya da kazanabilecek kadar oynadı. Son dakikada Marchisio'nun pozisyonu futbol adına gol olmalıydı. Torres'in kaçırdkları İspanya adına yine saç baş yoldursa da; oyunda kaldığı süre içerisinde Torres'in kötü oynamadığını düşünüyorum. İtalya'da ilk yarının iyilerinden Giaccherini, ikinci yarı sahada yoktu. Adamlarımdan Maggio ise maçın genelinde ortalamanın üstünde bir futbol sergiledi. Maggio bundan çok daha iyi. Kalan iki maçta gerçek performansını gösterebileceğini düşünüyorum.
10 Haziran 2012 Pazar
Yazan: steven_stiffler

Euro 2012 Tahminleri

Türkiye'nin mucizevi maçlarının üzerinden tam 4 sene geçti. Euro 2012 yarın başlıyor. Pek çok turnuva gibi bunu da uzaktan izleyeceğiz. Türk Futbolu söz konusu olduğunda bu uzaktan izleme olayı bana normal ve alışıldık geliyor. Rengimizi belli edelim. Çocukluğumdan beri her turnuvada İtalya'yı desteklerim. Forza Azzurri!

A Grubu
Turnuvanın en yavan grubu. Rusya, Polonya, Yunanistan ve Çek Cumhuriyeti gibi birbirine denk güçlerde 4 takım var. Herkes Rusya'yı favori görüyor ama neye istinaden favori gördüklerini merak ediyorum. Heyecan vermeyen bir grup. Rusya içlerinde biraz daha ön planda gözüküyor olabilir. Rusların son yıllarda ligi de kaliteli ve liglerinde oynayan oyuncular ağırlıklı bir kadroları var. Ayrıca gruptaki en iyi forvet hattına sahip takım. Pavlyuchenko, Kerzhakov, Pogrebnyak ve tabi ki Arshavin diğer takımdaki oyunculardan oldukça üstün. Advocaat da iyi hoca. Her takımın matematiksel şansı %25 olarak görüldüğünden; ben biraz daha sağlam bir kadroya sahip olan Rusya'ya %26 şans veririm. %1'i Yunanistan'dan alırım.

Polonya ev sahibi kontenjanından birşeyler yapabilir. Vasat bir kadroları var. Borussia Dortmund'un Polonyalılarının takımı sırtlaması beklenebilir. Özellikle Lewandowski en büyük koz. Trabzonspor'da bile forma giyemeyen Brozek'in, Polonya'nın önemli kozlarından biri olduğu düşünülürse; Polonya'nın işi kolay gözükmüyor. Sivassporlu Grosicki dikkat çekebilir. Rafal Wolski ise Polonya'nın yıldız adaylarından.

2004'teki şampiyon kadrosunun ekmeğini uzun süre yiyen Yunanistan, bu sefer yeni yıldızlar çıkarmak zorunda. Potansiyelli oyuncuları yok değil. Ancak genel olarak vasat bir kadroları olduğunu düşünüyorum. Samaras'ın stilini beğeniyorum ve bu turnuvayla birlikte nihayet uluslararası bir alanda kendisini daha iyi gösterebileceğini düşünüyorum. Yunanistan'ın yine o üzerine yapışan "defansif" futbol anlayışından kurtulamayacağını düşünüyorum.

Avrupa Futbolu'ndaki Çek Cumhuriyeti gerçeğini gözardı etmemek gerekir. Kadroları bu sefer göz kamaştırıcı değil ama yine yıldız çıkarmaya müsait. Cech, Rosicky, Plasil, Baros gibi tecrübeli oyuncularının yanında Necid, Kadlec, Pekhart, Suchy gibi kendisini ispat etme çabasındaki oyuncuları var. Ama hani bazı oyuncuları da var; 30 yaşında ama 3-5 kez milli formayı giymiş. Çek Cumhuriyeti'nin yorumlarda fazla göz ardı edildiğini düşünüyorum.

Gruptaki sıralama tahminim;
Rusya 5
Polonya 5
Çek Cumhuriyeti 2
Yunanistan 2

B Grubu
Her turnuvanın mutlaka bir "ölüm grubu" olur ya; işte Euro 2012'de aynı şeyi B Grubu için söylüyorlar. Portekiz bu gruba mutlaka heyecan katacaktır. Ancak Almanya ve Hollanda'nın yanında Portekiz'in şansını çok düşük görüyorum. Portekiz adına ilk maç çok kilit. Almanya'dan puan kurtarabilirlerse son maça kadar kovalarlar.

Grubun mutlak favorisi tabi ki Almanya. İyi bir teknik adamları ve her zaman olduğu gibi iyi bir sistemleri var. Yıllardır Klose'nin yüklendiği gol yükünü bu kez Mario Gomez yüklenecektir. Mario Götze ve Marco Reus ligde yaptıkları patlamaları bu kez Uluslararası bir arenada yapmaya çalışacaklar. Almanya'nın grupta takılabileceği tek takım Hollanda. Portekiz belki beraberlik kurtarabilir ya da Ronaldo sihirbazlık yapabilir. Ancak Almanlar her halükarda bu gruptan çıkacaktır.

Son Dünya Kupası finalisti Hollanda, bu kez Avrupa Şampiyonası favorilerinden. Robben, Van Persie, Van der Vaart, Kuyt, De Jong, Sneijder gibi yıldızlarının yanı sıra Narsingh, Luuk de Jong, Strootman gibi genç oyuncuları var. Hollanda'da en önemli etken Robben'in paylaşımcılığı. Yine her topu bencil bir şekilde kullanmaya devam ederse; Portekiz takımı Hollanda karşısında bir sürpriz yapabilir. Sol beklerinde hala Bouma'nın olması da; dünya futbolunda kolay kolay sol bek yetişmediğinin bir göstergesi. Hem de Hollanda'dan bahsediyoruz. Hollanda'nın önü açık, en az yarı final görürler. Yeter ki bir maçı penaltılara gitmesin.

Portekiz yıllardır büyük turnuvalara büyük iddialarla gelir. Turnuvanın en iyi oyuncusu durumundaki Ronaldo en büyük kozları. Ancak oynayacağı diğer isimlere baktığımda tek başına Ronaldo'nun yetmeyeceğini düşünüyorum. Üç vasat kaleciye, fakat mükemmel savunma hattına sahipler. Ancak orta sahaları tam verim vermek zorunda. İsim olarak iyiler ama performans olarak ne kadarını sahaya verebilecekler? Nani'den şüphem yok sadece... Forvette Almeida, Postiga gibi isimler etkili olamaz. Nelson Oliveira patlarsa; hem kendisine hem Portekiz'e, hem futbola büyük kazanç olur.

Danimarka'nın da yıldızları var illa ki. Ancak bu grupta başarı yakalamaları çok zor. Muhtemelen bireysel performanslar parlayacaktır. En heyecan verici isim de Christian Eriksen olacaktır. Simon Poulsen ismi ise muhtemelen sol bek ihtiyacı olan Türk takımlarına, gazeteler tarafından pek çok kere yazılabilir. Beğenirim Poulsen'i. Forvetinde Bendtner olan, hâla Rommedahl'a bel bağlamış bir takımın çok da başarılı olmasını bekleyemezsiniz.

Gruptaki sıralama tahminim;
Almanya 9
Hollanda 6
Portekiz 3
Danimarka 0

C Grubu
2010 Dünya Kupası'nda hayatım boyunca gördüğüm en kötü İtalya milli takımını izlemiştim. İtalya yine çok iyi değil. Kemik kadrosu artık yok. Üstelik bir de yine şike skandalı var. Tam da turnuva öncesi... Takımda moraller bozuk. Criscito yok, sol bek Balzaretti'ye emanet. İlk kez İtalya'da iki siyahi oyuncu izleyeceğiz. Balotelli ve Ogbonna. Özellikle Ogbonna'yı çok merak ediyorum. Serie B'deki performansıyla milli takıma yükselen bir oyuncu neticede. Zaten çok fazla sorunu olan İtalya Milli Takımı, bir de Balotelli'nin çılgınlıklarıyla uğraşır mı ? Zannetmem. O kadar da değildir. Diamanti ve Borini kadronun sürpriz isimleri. Hadi Borini "ha patladı, ha patlayacak" denilen bir oyuncuydu. Chelsea'den geldiği Serie A'da attığı gollerle beklentileri karşıladı. Ancak Diamanti'nin 29 yaşında böyle bir turnuvaya gelmesi büyük başarı. Giovinco favori adamım, yeter ki oynatılsın. Buffon, Maggio, Chiellini, Bonucci, Balzaretti, Pirlo, De Rossi, Marchisio, Giovinco, Balotelli, Di Natale.

Futbolseverler yine ağrılıklı olarak İspanya'ya dilenecektir. Oturmuş kadrosu, Avrupa Kupalarındaki başarıları, sistemleri, herşeyiyle yine en büyük favori İspanya. Grupta da zorlanmayacaktır. Şampiyonluk için en şanslı takım ama açıkçası ben yine İspanya'nın kazanmasını istemem. Farklı bir tat lazım, farklı bir renk lazım... Grupta 3'te 3 yapabilirler, o başka.

İrlanda'ya gelelim. Özel fanları olan bir takım. Robbie Keane'den dolayı ben de İrlanda'yı seviyorum elbet. Premier Lig kökenli oyuncularla oynayacak olmaları en büyük avantajları. Aiden McGeady kendisini gösterir ve yeni sezonda Rusya'da kalmaz diye düşünüyorum. Robbie Keane ise mutlaka gol atar. İtalya'yı ikincilik konusunda en fazla zorlayacak takım.

Hırvatistan da bir ekol belki ama bu turnuvada nedense pek umudum yok. İrlanda'yı daha çok istediğimden midir, yoksa İtalya'yla aynı grupta olmasından mıdır bilmiyorum. A Grubu'nda olsalardı çok rahat çıkarlardı, ondan eminim. Modric ve Srna'yla beraber Jelavic en önemli kozları olur.

Gruptaki sıralama tahmimin;
İspanya 7
İtalya 6
İrlanda 3
Hırvatistan 1

D Grubu
Şüphesiz ki İngiltere için artık patlama yapma vakti... Şampiyonluk yolu 6 maçtan geçiyor. Sadece 6 maç kazanarak Avrupa'nın en büyüğü olunabilir. Bir futbol ülkesi olan İngiltere için bunu başarmak çok zor değil. Kadroları her zaman iyi. Yıllardır çözemedikleri kaleci sorununu Joe Hart ile çözdüler. Artık mükemmel bir kalecileri var. Keza savunmaları her zaman mükemmel. Sorun biraz forvet gibi gözüküyor. Elinde Rooney olan bir ülkenin forvet hattını tartışmak yersiz gibi gözükse de; iyi bir Darren Bent'i arayacaklarını düşünüyorum. İngiltere için futbol 4-4-2'dir. Ancak 4-5-1 sistemiyle daha başarılı olacaklarını düşünüyorum. Hart, Johnson, Terry, Jones, Cole, Parker, Gerrard, Milner, Young, Walcott, Rooney onbiri ideal.

Zidane bıraktı bırakalı, Fransa'nın hali malum... O yıldızlar topluluğunun sırtı bir türlü doğrulmadı. Tıpkı İngiltere gibi Fransa'nın da başarıya acıkmış olması ve ikisinin aynı grupta olması D Grubu'nu çekici kılıyor. Fransa'da santrfor diyebileceğimiz iki futbolcu var. Koskoca kadroda iki golcü... Benzema ve Giroud. Giroud için Ligue 2'de oynarken hayranlık besliyordum. Şimdi Avrupa'nın gözde forvetlerinden birisi oldu. Fransa için ideal kadro; Lloris, Reveillerre, Rami, Mexes, Evra, M'vila, Cabaye, Ribery, Nasri, Benzema, Giroud.

Schevchenko'nun estirdiği yıllarda olsaydık; Ukrayna için ev sahipliği büyük bir nimet olurdu. Ancak artık öyle değil... Ukrayna futbolu kötü bir durumda değil ama kadroları çok kısıtlı. Adamların Selin diye futbolcusu var yahu! Şimdi ben böyle küçümsedim ya, adam kesin patlama yapar. Yarmolenko kendini ispat etmesini beklediğim oyuncu. Ukrayna'nın işi zor.

İyi bir kadroya sahip olan İsveç; turnuvanın sürpriz takımlarından biri olabilir. Bireysel olarak çok iyi oyuncuları olabilir, ancak takım halinde neler yapabileceklerini merak ediyorum. İdeal İsveç kadrosu; Isaksson, Lustig, Mellberg,  Granqvist, Martin Olsson, Larsson, Elm, Wernbloom, Kallström, Zlatan, Toivonen şeklinde olmalı. Patlamayı ise Martin Olsson yapar ve küme düşen Blackburn'den iyi bir Premier Lig kulübüne transfer olur.

Gruptaki sıralama tahminim;
İngiltere 7
Fransa 4
İsveç 3
Ukrayna 2

Çeyrek Final Tahminlerim
Rusya - Hollanda
Almanya - Polonya
İspanya - Fransa
İngiltere - İtalya

Yarı Final Tahminlerim
Hollanda - İspanya
Almanya - İtalya

Final
Hollanda - Almanya

Şampiyon
Almanya

Gol Kralı
Robin Van Persie


7 Haziran 2012 Perşembe
Yazan: steven_stiffler

Igli Tare Vizyonsuzluğu

Lazio için çok detaylı bir gelecek sezon planlaması yazmayı düşünüyordum. Ancak teknik direktörlüğe Petkovic'in getirilmesiyle hevesim kırıldı. Igli Tare'yi Brescia'da oynarken, Roberto Baggio ile oynarken beğenirdim. Hep iyi bir forvetti ama iyi bir golcü değildi. Lazio'da oynadığı dönemde de çok gol atamadı. Lazio ile simgeleşmişliği de yok. Neden, nasıl Lazio'ya sportif direktör yapıldı anlayamadım. Lotito gibi bir başkandan Igli Tare gibi bir hamle beklenebilirdi. O Igli Tare, sportif direktörlük sıfatıyla Lazio'nun transferlerinde önemli rol oynuyor. Hernanes transferinde de oynamıştı, hakkını vermek gerek. Ancak genel olarak vizyonsuz bir transfer politikası izlediğini düşünüyorum.

Lotito ve Igli Tare'nin büyük şanslarından biriydi Edoardo Reja. Apar topar takıma getirilmişti, risksiz ve temiz bir hamleydi tecrübeli hoca. Fenerbahçe'nin zorda kaldığında risksiz hamlesi Daum olmuştu ya, Lazio'nun Reja hamlesini de ona benzetmiştim. Reja takımı ilk sezon kümede tutmayı başardı. Sonra hep üst sıralara oynattı. Hem de mütevazı sayılabilecek bir kadroyla... Biava-Dias gibi yetenekleri kısıtlı iki stoperden müthiş verim aldı. Takımı hep üst sıralara oynattı. İki sefer istifa etti, kabul edilmedi. Ancak bu sezon sonundaki istifası kabul edilerek yollar ayrıldı. Yerine ismi geçen isimler; Zola, Di Matteo ve Dunga'ydı. Ben Zola'yı hep Lazio'nun başında görmek istemişimdir. Farklı bir tat ve heyecan getirir diye düşünüyorum. Di Matteo ise Şampiyonlar Ligi zaferinden sonra Lazio için zor bir ihtimaldi. Dunga'yı ise oldum olası sevmem.

Igli Tare'nin İsviçre'yle iyi ilişkileri var. Gitti İsviçre'den buldu hocayı... Bizim de çok yakından, Samsunspor'dan tanıdığımız Vladimir Petkovic. İyi bir hoca olabilir. Ancak Serie A ve Avrupa Ligi için yetersiz olduğunu düşünüyorum. Lazio'ya çok fazla birşey katacağını düşünmüyorum. Belki de Türkiye'den sonra en çok teknik direktör değiştirilen ülke olan İtalya'da çok uzun ömürlü bir çalışma süresi olacağını düşünmüyorum. Lazio'nun bir de Burak Yılmaz ısrarı var ki; sormayın. Lazio önümüzdeki sezon antipatik bir takım olabilir.

Pazar günü bir gazetede okudum. Eski Samsunspor teknik direktörü Petkovic'in Lazio'yla anlaştığı ve Türk yöneticilerinin futboldan ne kadar anlamadığı haber yapılmıştı. Ancak haberde bir detay vardı. "Samsunspor'a Sion'dan gelen teknik direktör Petkovic" yazıyordu. Petkovic, Samsunspor'a Young Boys'tan gelmiş; görevi son bulunca Sion'a geçmişti. Türk yöneticilerin futbol yönetme işini çok iyi beceremediğini kabul ederim. Ancak bunu haber yapan basının aynı haber içinde hata yapması kabul edilemez. Sanki basın futbolu çok iyi yazıyormuş gibi...
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Yeni Umut Dirk Kuyt

Geçtiğimiz günlerde Lig Radyo'dan gelen duyum oldukça inandırıcıydı. Her zaman söylerim Mehmet Ayan'ın yorumlarından hoşlanmadığımı. Ancak transfer duyumundaki kesin ve net dil kullanımı; Dirk Kuyt'ın Fenerbahçe'ye transferinin ciddi bir haber olduğunu yansıtıyordu. Çok geçmeden, 2 gün sonra Dirk Kuyt transferi açıklandı. Üstelik devam eden kaos ortamında... Üstelik "Fenerbahçe Uefa'dan ceza alacak mı ? Almayacak mı ?" tartışmalarının tam ortasında...

Aykut Kocaman'ın transfer politikasını beğeniyorum. Özellikle yabancı transferlerde nokta atışlar yapıyor. Takıma genç ve potansiyelli yabancıların yanı sıra; Niang gibi, Kuyt gibi direkt katkı verebilecek tecrübeli isimleri de transfer ediyor. Dirk Kuyt'ın da böyle bir isim olacağı tartışılmaz. Üstelik Aykut Kocaman'ın görüşleriyle uyan bir transfer çalışmasının getirisi olduğunu söyleyebiliriz. Ne demişti Kocaman ? -Çok koşan, çok mücadele eden bir takım kuracağız. Böyle bir takımın değişmez parçalarından birisi olacaktır Dirk Kuyt. Ben devşirme oyuncuları genelde sevmem. Dirk Kuyt da forvetten devşirme bir sağ kanat oyuncusu. Fenerbahçe'ye katkı vereceğine inanıyorum. Üstelik, Mehmet Topuz'u da Emre'nin yerinde kullanabileceğiz. Kuyt'ı hem forvet, hem sağ kanat; Topuz'u hem sağ kanat, hem göbekte kullanabileceğiz. İki jokerlik bir transfer olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ayrıca, Kuyt'ın transfer demeçleri beni çok umutlandırdı. Fenerbahçe'ye isteyerek gelen oyuncu, mutlaka katkı verecektir. Aykut Kocaman'ın ise; Kuyt transferinde "sportif direktör" sıfatıyla fotoğrafta yer alması içimdeki güveni tazeledi. Bir tanesin Aykut hoca...

Dirk Kuyt için yeni bir umut diyorum. Çünkü Dirk Kuyt transferi Fenerbahçe taraftarına Uefa'dan ceza gelmeyeceğine dair bir umut oldu. Mantıklı olarak düşündüğümüzde bu böyle. Ancak ne Uefa'da, ne TFF'de mantık aramanın yersiz olduğunu öğrenmiş olmamız lazım.
6 Haziran 2012 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -