Archive for Nisan 2013

İnanmış Fenerbahçe 1 - 0 Benfica

Şu fotoğraf karesi çok net dünyanın en güzel görüntülerinden biri. Dünyanın en güzel görüntüsü mü ? Elbette Volkan'ın ellerinde kupanın yükseleceği o ân... İnanç ve yürekle yürüdüğümüz bu yolun sonunu görmemize çok az kaldı.

Lig şampiyonluğu ihtimalinin mucizelere kalmış olmasından dolayı elbette üzgünüm. Haftasonu Gençlerbirliği maçında da şanssız kaybettiğimizi düşünüyorum. Koca sezona bakınca bir kırgınlık elbette var. Bu kadar karakterli bir takımın ligde kaybettiği bazı puanları düşündükçe üzülmemek imkansız. Ancak artık önümüzde daha büyük bir hedef var ve bu hedefe ciddi bir şekilde yaklaşıyor gibi gözüküyoruz. Lig muhabbetini bir kenara bırakıp, tamamen Uefa Avrupa Ligi odaklı konuşmalıyız. Dün akşamki takım tüm sezonu unutturacak kadar iyiydi, istekli ve yürekliydi. Benfica eşleşmesi hissettiğim fakat istemediğim eşleşmeydi. Dün akşamla alakalı taktik, sistem vs konuları konuşmak da çok yerli değil bence. Dün sahada kim olursa olsun, Fenerbahçe mağlup etmek için oynayacaktı. Elbette çok üzerinde durmadan söylenilmesi gerekenler var. Aykut Kocaman'ın rakibi mükemmel analiz edişi bunların ilki. Diğerleri; Benfica'nın Fenerbahçe karşısında şaşkına dönmesi, sıradanlaşması, normal seviyesine bile ulaşılamaması, Fenerbahçe'nin oyunu domine etmesi, bireysel anlamda hiçbir futbolcumuzun kötü performans göstermemesi, hocamızın yerinde oyuncu değişiklikleri. Bunların her biri birer başarıydı dün. Bunlar elbette olması gerekenkler. Fazlası yürekti, Fenerbahçe'de vardı.

Elbette hepimiz heyecanlıydık. Futbolcular sahaya çıktılar ve ilk dakikalarda üzerlerinde tatlı bir heyecan kendini belli ediyordu. Ben de ilk yarım saatlik bölümde goller kaçtıkça heyecandan çıldırdım. Sow'un kaçırdığı iki pozisyon da çok barizdi. Tamam ilki çok netti ama ikincisi çok büyük Sow becerisiydi. Egemen'in kafa vuruşunda ise kalecinin şansı yanındaydı. Baskı arttıkça Benfica afalladı. İnanç ve taraftar baskısı Benfica'yı şaşırttı. Fenerbahçe belki de sezonun en inanmış Fenerbaahçe'siydi. Penaltı geldi, Cristian kaçırdı. Yalan yok, kaçıracağını hissettim. Getireceği moral bozukluğundan korktum, üzüldüm. İkinci yarı beklediğim gibi tutuk başladık. Gaitan hamlesiyle Benfica da gol arayacağının sinyalini vermişti. Fenerbahçeli futbolcuların her biri, bu maçı bir defa oynayacaklarının farkındaydılar. Bu farkındalık o yüreği tekrar ortaya çıkardı. Sabırdan şaşmadık. Baskıyı arttırmanın yollarını bırakmadık. Kuyt'ın direkten dönen topu bile kaleci Artur'un şansıydı. Dönen top Webo'ya değil de kaleciye gitti. Bu kadar şanssızlık belki bir takımın inancını kırabilir ama Fenerbahçe kesinlikle o takım değildi. Yine rakip savunmayı bunalttığımız dakikalarda beklediğimiz golü attık. Egemen'in gol vuruşundan sonra hepimizde bir sevinç çığlığı... Manşette girdiğim fotoğrafı büyültürseniz, arka plandaki taraftar yüzlerini; her şeyden önemlisi futbolcularla taraftarın yüz ifadelerinin ve sevinçlerinin aynı olduğunu görebilirsiniz.
 
Fenerbahçe dün sahaya yenilmeyecek bir yürek koydu. 1-0'ı kabul edeceğimiz maçta 3-0'ı kaçırdığımıza üzüldük. Futbolcularımızın her biri parladı. Özellikle parantez açamıyorum. Her biri çok iyiydi. Gökhan diyesim var ama Egemen de çok iyiydi. Yobo diyesim var ama Webo da çok iyiydi. Kendisinden uzun savunmacılardan tüm kafa toplarını aldı. Mehmet Topal yine örümcekti. Sow yine takımın yıldızıydı. Gamsız dediğimiz Cristian bile çok üst düzey mücadele gösterdi. Buraya kadar hakederek geldiklerini gösterdiler. Geçen sezon Avrupa'ya göndermeyenlerin yüzü kızarmış mıdır bilmem. Geçen sene hakettiği kupaya gönderilmeyendi Fenerbahçe... Dün akşam ise ağlayan Cristian'ı bağrına basan Webo'ydu Fenerbahçe... KOCAMAN bir yüreğin, KOCAMAN esintisiydi.

Koreografi olsun, maç ortamı olsun, tezahüratlar olsun; en az takım kadar inanmıştı taraftar da... Dün Fenerbahçe'nin tarihi günlerinden biri aynı zamanda bir şölen havasındaydı. Darısı önce Lizbon'a, sonra Amsterdam'a... Eksikler elbette korkutuyor ama dün akşamki yüreğin haftaya da sahada olacağını bilmek bir o kadar rahatlatıyor.

Dün maça gidemedim. Maçla ve o ortamla ilgili güzel bir anım yok. Daha önce yaşadığım tecrübelere duacıyım. Bu maç ile ilgili hatırlayacağım şahsi anım ise ekran görüntüsünü paylaştığım tahminlerim olacak. Eskiden futbolla yatıp kalktığım zamanlarda pek çok maçı rüyamda görüyordum. Kimi tutuyor, kimi tutmuyordu. Salı gecesi hiç maçı düşünmemiş olmama rağmen rüyamda 1-0'ı gördüm. Maç sabahı ise Egemen'in gol atacağı hissiyle uyandım. Takım kadar inanmışsam demek ki...


26 Nisan 2013 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Ne İzledim? #28

Futbolu bıraktım. Sinemayı da salıvermişlik olmaz. Diziler yüzünden çok film izleyemiyorum bu aralar ama Mart ayında yine fena filmler izlememişim. Spartacus'un bitişi, Game Of Thrones'un başlayışı, dünyanın en heyecansız dizisi olan The Walking Dead'in sümsük sezon finali, Vikings, çoook eskilerden Veronica Mars derken diziler hayatım oldu yine. İkinci öğretim öğrencisi tarzı yaşam şeklim bir yana; 24 gündür yazamadığım şu filmleri artık yazayım diyorum.

Bir animasyon ile başlayalım, şirinlik olsun. Çocukluğuma dönmek istedim. O kadar sevimli bir animasyon. Bu aralar ben mi çok sevgi doluyum bilmiyorum ama ne izlesem içimde bir özlem hissi oluyor. Wreck it Ralph'i de izledikten sonra jetonları kapıp Atari salonuna gidesim geldi. Ya da 5 oyunlu 9999 in 1 atari kasedini alıp televizyona bağlayasım geldi. İlk sahnelerinde yüzümde beliren çocuksu gülümseme son sahnelerde de devam etti. Çok özgün bir animasyon senaryosu. Kimin aklına geldiyse helal olsun.

Anlatımın yalınlığını sevdim ama bu tür çarpık aile ve cinsel tercih ilişkilerinin çok çok incelendiği filmlere kolay kolay ısınamıyorum. Yine de farklı bir film isteyenlere önerebilirim. Müzikleri belki çok akılda kalıcı değil ama yine de güzel. Ayrıca Marta Etura'nın oyunculuğunu farkında olmadan bayağıdır beğeniyorum galiba. İlk defa Luis Tosar'sız bir filmini izledim ama yine de güzel. Jorge ile bazı benzer yönlerimiz olması beni hüzünlendirse de; onun kadar şanssız olmadığım için de sevindim elbet. Çok hisli yorum yazdım ha...

Aşık oldum filme, bildiğin aşık oldum. Bu kadar yalın bir konudan nasıl bu kadar güzel bir film çıkarılabilir ? Onlar ne şahane repliklerdir ? Betimlemelerini, repliklerini, tespitlerini yediğim harika filmi be... Son bölümlerdeki "klişemsi" sahneler bile o kadar çok yakışmış ki... İnsanın hayatına yön verebilecek kadar güzel bir anlatımı var. "Kimi aradığımı biliyorken onu bulamıyorsam, kimi aradığımı bilmeden onu nasıl bulacağım?" Şiddetle tavsiye... Özellikle modern ortam romantiklerinin seveceğini düşünüyorum. Sevgiliyle de izlenir, tereddütsüz seçebilir; belki bu filmle manitayı da etkilersiniz hani köftehorlar.

Tam olarak "eğlenceli bir haftasonu filmi" olarak değerlendirilebilir. Konuyu okuduğumda kafamda bir şeyler canlandı elbet, ancak olayların az biraz da olsa kafamda canlananların dışında gelişmesi de hoşuma gitti. Bill Nighy'nin performansı başarılı. Tipi ve hareketleri ise az biraz Christian Slater'ın He Was A Quiet Man'de canlandırdığı Bob karakterini anımsatıyordu. Filmin içerdiği sübliminal mesaj : EMİLY BLUNT'A AŞIK OLUN.

Adamlarım! İlk filmdeki heyecanı bulamasam da yine hareketli ve oldukça gaza getiriciydi. Serizawa bence Genji'den daha karizmatik bir lider. Ayrıca Rinda-Man konusunda bu filmde hayal kırıklığına uğradım. Izaki, Maki, Mikami brothers ile yine renkli bir film olmuş. Kız kılıklı Ryo'ya uyuz oldum. Döbüş sahneleriyle öne çıkan bir seri. Liseliler izlemesin, sonra okulda kavga çıkarıyorlar.

6 dakika boyunca gülümseten, "Serendipity" tadında bir animasyon. Kısa film olunca yorum da kısa kaldı tabi...

Başından sonuna kadar, durmaksızın içime daraltan bir film oldu. Her sahnesinde şiştim. Cinnet geçirecek noktaya geldim. Üzüldüm, yer yer kahroldum. Bir şey var ki; Güney Korelilerin yaşam tarzlarını sevmiyorum. Bunu filmin konusu için demiyorum, genel olarak yemeleri-içmeleri-tavırları-mimikleri hoşuma gitmiyor. İnsanlıkları başka, o açıdan severim. İntikam filmlerinde çok iyiler. Bunun için ise bir intikam filmi demek çok da doğru olmaz. Aksine filmde Bok-Nam'ın fazlasıyla iyi niyeti söz konusu. Üzüldüm, gerildim, kahroldum, bazı sahnelerine bakmakta ve düşünmekte güçlük çektim. Gerilim filmleri içinde özel bir yeri olması gerektiğini düşünüyorum. En azından Hollywood gerilimlerini katlar. Çok başarılı, bir o kadar da herkesin izleyemeyeceği bir film.

Film genelde iyi, diğer Türk komedi filmlerinle kıyasladığımızda ise epey iyi... Oyunculukları ben de çok beğenmedim. Bazı sahnelerde çok abartı tepkiler var. Salim'in Fenerbahçeli olması ve bunu kamyonetiyle yansıtmasından da hoşlandığımı söyleyebilirim. İzlenebilir bir absürt komedi olmuş, diğer "çok reklam yapan" komedilerden daha iyi.

Tam olarak yokluktan -nefes alsın yeter mentalitesiyle- izlediğim bir film olsa da, o sıkıntıdan patladığım vakti iyi-kötü geçirmeme yardımcı oldu. Filmin adı, afişi ne olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor zaten. Vakit geçirmek değil de, yoklukta -çerezlik olarak- izlenebilir.


24 Nisan 2013 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tottenham 3 - 1 Manchester City | EPL 33.Hafta

Geçtiğimiz haftasonu zevk aldığım tek futbol olayıydı belki de Tottenham-Manchester City maçı... Gareth Bale'in dönüşü; Tottenham'da zaferin de gelişi oldu. Manchester City ise şampiyonluğu verdi. Zaten vermişti de, resmiyete döküldü.

Manchester City'de Roberto Mancini'nin suratındaki ifade çok yorgun ve bitkin bir ifade... Mancini ile sezon sonunda yollar ayrılmalı ve yerine yeni bir menajer bulmalı Arap sermayesi. Geçen sezon yaşanan şampiyonluk bile Mancini'yi başarılı saymaya yeter. Ha Mancini nereye gider bilmiyorum ama olur da Fenerbahçe'de bir teknik direktör değişikliği olacaksa; ben Mancini'nin boynundaki atkının renginin sarı lacivert olmasını kabul ederim. Tottenham yarışda kozu Arsenal'a bırakmış gibi gözükse de; bu maçı kazanarak ve 1 maç eksiğini de hesapların içerisine katarak büyük bir avantaj sağladı. Manchester City'nin attığı golde Tevez'in muazzam çabasını ve Nasri'nin gol vuruşunu takdir etmek gerek. Ancak Tottenham'ın beraberliğe bile razı olabileceği dakikalarda maçı 3-1 çevirmesi de müthiş olay. Kompany gibi üst düzey bir savunmacı ise yaptığı hata ile bunu tetikleyen isim oldu. Gareth Bale sahneye en son çıkarak assolist yakıştırmasını bir kez daha haketti.

Tottenham : Lloris, Walker, Dawson, Vertonghen, Assou Ekotto, Parker (62' Huddlestone), Dembele, Sigurdsson (61' Holtby), Dempsey, Bale, Adebayor (71' Defoe)

Manchester City : Hart, Zabaleta, Kompany, Nastasic, Clichy (90' Lescott), Barry, Toure, Milner (46' Kolarov), Nasri, Tevez, Dzeko (84' Sinclair)

Sarı Kartlar : Toure, Dawson, Assou Ekotto, Huddlestone, Kolarov, Hart

Goller : 5' Nasri, 75' Dempsey, 79' Defoe, 82' Bale
23 Nisan 2013 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 0 - 2 Juventus | Serie A 32.Hafta

Lazio, Avrupa Ligi'nden de elendikten sonra kalan haftaları iyi geçmeyecek. Çok çabuk demoralize olan bir camia. Ayrıca artık geleneksel hâle gelen sezon sonlarındaki kötü performanslarını sergiliyor. E kadroda da eksikleri var, Lazio için kalan haftalar oldukça zor geçecek.

Bu sezon Juventus'a karşı her maçında iyi oynamış, sürekli çelme takmıştı. Hem ligde, hem kupada lider Juventus'a kafa tutmuştu. İki takım da Avrupa'dan elenerek çıktılar maça... Lazio şanslı, hedefleri içerisinde bir de İtalya Kupası var. Keza Juventus daha şanslı, şampiyonluk cepte. Petkovic, haftalardır oynatmadığı Stankevicius'u sol bekte oynatmak durumunda kaldı. Lazio'da o kadar çok eksik var ki; yedek kulübesinde 6 tane genç oyuncu vardı. Lorik Cana çözemediğim bir futbolcu. Öyle bir penaltı yaptırdı ki; sanki penaltı yaptırmak için yaptırmışcasına... Ayrıca penaltıda Vidal'in, Marchetti'yi Webo gibi ters köşeye yatırdığını da söyleyerek Roma'ya ufak bir göndermede bulunalım. Roma Olimpiyat'ta Vidal'in gecesiydi ve Şililinin ikinci golü atması da kaçınılmaz oldu. Lazio'da Marchetti'nin yine frikikte top sektirdiğini, ancak mağlubiyete rağmen çok kritik kurtarışlar yaptığını da eklemek lazım. Lazio'da Cana ve Kozak'ın kaçırdığı pozisyonlar ise saç baş yoldurucuydu.

Napoli'nin puan kaybettiği hafta Juve farkı 11'e çıkarırken, Inter'in puan kaybettiği hafta Lazio da puan kaybederek fırsatı değerlendiremedi. Berbat bir sezon geçiren ezeli rakip Roma ile aynı puandalar artık. İnter son haftalarda kötü gitse de; potanın içerisine girmeyi başaracaktır. Bence Lazio'nun rakipleri Fiorentina ve Roma.

Lazio : Marchetti, Gonzalez, Cana, Ciani, Stankevicius, Onazi, Hernanes (46' Kozak), Mauri (46' Ederson), Candreva, Ledesma (67' Crecco), Klose

Juventus : Buffon, Peluso, Barzagli, Bonucci, Lichtsteiner (66' Padoin), Pogba, Marchisio (89' Giaccherini), Pirlo, Asamoah,Vidal, Vucinic (86' Quagliarella)

Sarı Kartlar : Cana,Vidal, Peluso, Ciani

Goller : 8' (penaltı) ve 28' Vidal
17 Nisan 2013 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 1 - 0 Eskişehirspor | Sabrın Sonu Selamet

Çok net söylüyorum; tam beklediğim gibi bir futbol ve galibiyet oldu. Bu saatten sonra iyi futbol beklentim zaten yok. Ligde kalan tüm maçlarımızı ite kaka da olsa kazanmalıyız. Şu an tek kulvarda mücadele eden Galatasaray da Cumartesi akşamı çok iyi oynamadan kazandı. Bu bir nebze moralimi bozsa da, Galatasaray'ın gelecek haftalarda puan kaybedeceği konusunda küçük de olsa umut verdi.

  • Dün akşam gerçekten çok kötü oynayarak kazandık. Ancak maç sonu internette okuduğum taraftar yorumları oldukça can sıkıcıydı. Bu takım ve teknik heyet bu kadar ağır eleştirilmeyi haketmiyor.
  • 2010'da Daum da her maçı 1-0'a oynuyordu. Olmayacak maçlarda, olmayacak galibiyetler alarak son hafta şampiyonluk maçına çıkmıştık. O zaman Daum bu kadar eleştirilmiyordu.
  • Eskişehirspor iyi takım. Bu kadar yorgun bir Fenerbahçe'nin, Eskişehirspor'u kendi yarı alanına hapsetmesini beklemek abesle iştigal.
  • Taraftarın büyük bölümü sürekli hücum eden ve saldıran bir Fenerbahçe istiyor. Herkesin elbette beklenti hakkı var. Ancak bunun zamanı içinde bulunduğumuz zaman değil.
  • Mantıksız : Son haftalarda çok iyi işleyen, kolay pozisyon vermeyen ve kolay gol yemeyen takım savunmasını bozmayı düşünmek.
  • Mantıklı: Kuyt, Ziegler gibi çok yorgun oyuncuların yerine Salih, Hasan Ali, hatta Krasic'in oynamasını istemek.
  • Sow olmadan Webo gerçekten yalnız ve etkisiz. Sola yakın, serbest roldeki bir Sow; Webo'yu çok büyük golcü yapıyor.
  • Cristian gamsız... Sevsen sevilmez, sövsen sövülmez bir adam. Dün yine hiç varlık gösteremediği maçta 5-10 dakikalık bir kıpırdanmayla golü atarak galibiyeti getirdi.
  • Ben dün maça çok baskılı başladığımızı ancak çabuk yorulduğumuzu düşünüyorum. Fenerbahçe'nin diğer maçlarına oranla dün maçın ilk dakikalarında topu sürekli rakip yarı alanda tuttuk ancak pozisyon üretemedik ve erken yorulduk.
  • Yüzde 50-60 destekle bu kadar başarı elde eden bir teknik direktör (ki bugüne kadar teknik direktörlükten çok daha fazlasını üstlendi.) bir de yüzde 100 destek alsa neler yapabilir ?
  • Eskişehirspor puan kaybetme konusunda en çok çekindiğim iki rakipten biriydi. Bir şekilde kazanmayı bilmek güzel.
  • Alper Potuk'u elbette beğendim. Fenerbahçe maçlarındaki ekstra agresif oyunundan ve saha içi tavırlarından memnun olmasam da; seneye mutlaka transfer edilmesi gereken oyunculardan birisi. Hem defansif, hem ofansif olarak çok etkiliydi. Bitmek bilmeyen enerjisi de bonusu.
  • Alper'in attığı ve çok tartışılan pozisyonu defalarca izledim. Her seferinde kolla vurduğu sonucu çıkıyor. Öyle bir baskı var ki; sanki Fenerbahçe hakemle kazandı. Tabi yersen...
  • Mehmet Topuz'un oynamasını hep desteklerim ama dün beklentilerimin çok altında kaldı.
  • Türkiye Kupası gerçekten bizim için gereksiz bir kulvar. Haftaiçi umarım bol rotasyonlu bir kadroyla çıkar ve haftasonu oynayacağımız Gençlerbirliği maçını daha fazla önemseriz.
  • Hayat Seninle Güzel.
  • Arkadaşlarımın hazırlamış olduğu ve Maraton'da açılan "Doruklara Sevdalandık" pankartı da çok iyiydi. Emeği geçenlerin eline sağlık.
15 Nisan 2013 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 1 - 1 Fenerbahçe | Kocaman Tarih

"Hep inandık, hiç yılmadık, en kötü gününde dimdik ayaktaydık" tezahüratı en sevdiğim tezahüratlardan biridir. Özellikle geçtiğimiz sezon söylemekten en keyif aldığım tezahürattı. "Yemin ettik biz bu sene, boyun eğecek herkes Fenerbahçe'ye" kısmı geçen sezon gerçekleşmemiş olsa da; bu sezon kısmen gerçekleşmiş ve tamamiyle gerçekleşme ihmali devam ediyormuş gibi gözüküyor.

Çok destansı maçlar oynamadık belki ama bileğimizin hakkıyla ve "antenör takımı" sıfatıyla geldiğimiz bu noktada Lazio deplasmanında kaybetmemek çok değerliydi. İtiraf etmeliyim ki; geçen hafta 2-0'dan sonra çok rahatladım. Ancak dün maç öncesi düşündüğümde; 2-0'lık mağlubiyetin maçı uzatmaya  götürecek olma ihtimali beni çok tedirgin ediyordu. Takımımın nasıl oynayacağını da az çok biliyordum. Artık herkes öğrendi zaten. Memnun olunsa da, olunmasa da; Fenerbahçe bu. İlk yarım saat savunma güvenliğini bırakmayıp; az biraz önde basarak, genellikle de savunmada kalabalık durarak gol yememeye öncelik vereceğimizi biliyordum. Dolayısıyla ilk yarıdaki futboldan memnun olduğumu söyleyebilirim. İsteğim bu futbol değil ama hocanın isteğinin bu olması ve bunun doğru uygulanması beni memnun ediyor. Tarih kimin nasıl futbol oynadığını değil, kimin neyi başardığını yazıyor. Kötü futbolla da olsa, ite kaka da olsa; Allah'ın da izniyle Fenerbahçe'nin ismi finalistler arasında yazacak.

İkinci yarıda da ilk 15-20 dakikalık bölüm çok önemliydi. Gereğinden fazla arkaya yaslandığımızı kabul ediyorum. Özellikle Candreva, Ziegler karşısında çok bariz üstünlük sağladı ve mükemmel ortalar yaptı. Bu ortaların birine Kozak'ın kafa vurmaması önemliydi. Bir tane vurdu, dışarı gitti. İkinciye izin vermiyoruz derken Lulic'i hesaba katmadık. Golün zamanlaması Lazio için oldukça iyiydi. Maç boyunca yokları oynayan Cristian'ın yerine Salih'in girmesiyle; Fenerbahçe'nin kaderi bir kez daha değişti. Salih Uçan Fenerbahçe'nin uğuru oldu. Cristian'ın maç boyunca gitmediği bölgeye gitti. Aslında işareti oyuna girerken vermişti. "İleri ileri" işareti yaptı, ileri gitti ve golü getirdi. Caner'in her zaman böyle pozisyonları hiç etmişliği vardır. Lazio eşleşmesinin adamı bence Caner. Her iki maçta da direkt skora etki etti. Golde soğukkanlılıkla yaptığı vuruş çok iyiydi. 1-1'lik skoru hem Fenerbahçe'yi psikolojik olarak rahatlattı, hem de Lazio için yıkım oldu. Aykut Kocaman'ın öğrencileri bir kez daha beklentilerin üzerine çıktı ve takım olmanın  gerekliliklerini sahaya yansıttılar.

Bireysel performanslarda Caner'in hakkını verip, Egemen'in hakkını vermemek olmaz. Kendisinden boy olarak oldukça uzun olan Kozak'ı adeta sahadan sildi. Yobo Dayı da çok iyiydi, takım halinde iyi savunma yaptık. Kuyt hem savunmaya yardım etti, hem önde savunma yaptı, hem hücumda insiyatif almaya çalıştı. Webo çırpındı ama gol yollarında etkili olamadı. Takım için mücadelesini ise tartışmam; çok çalıştı. Lazio'da Candreva en dikkat çeken oyuncuydu. Formda bir Candreva zaten birinci sınıf takımlarda her daim iş yapar. Savunmada ise en göze batan Ciani'ydi. Aykut Kocaman'ın bir dönem gündeminde olan Fransız stoper, her iki maçta da savunmada iyi bir görüntü vermedi. Lazio taraftarı Ciani'yi pek tutmuyor, onu da söyleyelim. Krasic'i uzun zaman sonra oyunda görmek sevindiriciydi. Hele oyuna girerken bir gülümsemesi vardı, beni mutlu etti. Oynasa da oynamasa da bu takımın bir parçası olduğunu ve çubuklu formayı benimsediğini gösterdi. Çok eleştirilen, yerden yere vurulan, desteğin yarısını kaybetmiş olan Aykut Kocaman; tüm bu olumsuz etkenlere rağmen Fenerbahçe'yi tarihinde ilk kez bir Avrupa Kupası'nda yarı finale çıkardı. Bir de TAM DESTEK olsaydı, neler olurdu siz düşünedurun...

Yarı finalde Benfica ile eşleşeceğimizi hissediyordum. Çok çekindiğim bir takım ama bu kupayı almak istiyorsak Benfica, gerekirse Chelsea'yi de yenmek zorundayız. Benfica demişken; herkes Cardozo falan diyecek, ben Ola John hastası olduğumu belirteyim. İçerideki maçta yine 2-0 gibi net bir skor alabilmek üzerine yoğunlaşmalıyız. Her zaman ilk maçın dışarıda olmasını avantaj kabul eden ben, Fenerbahçe sayesinde ilk maçın içeride olmasını avantaj kabul eder oldum. Hakkımızda hayırlısı... Lig yarışını unutmayalım. Bana göre Avrupa'daki beklentilerin üzerine çıkıldı ve orası için başarılıyız diyebiliriz. Ligde beklenti daha önemli. Sevinmesin başkaları...

12 Nisan 2013 Cuma
Yazan: steven_stiffler

Basel 2 - 2 Tottenham | UEL Çeyrek Final Rövanş

Tottenham'ı eleyene kupayı versinler diyordum, vazgeçtim. İşler değişti. Tabi Tottenham'ı da Basel'in elemesini hiç beklemiyordum. İki takım arasındaki güç farkı bariz olsa da, turu hakedenin İsviçre temsilcisi Basel olduğu gerçeğini de kabul ediyorum. Tottenham için öncelik ligi ilk 4 sırada tamamlamak olsa da; Villas Boas'ın hedeflerinden biri de Uefa Avrupa Ligi'ydi.

Sağanak yağmur altındaki maçları severim. Hep bir gol yağmuru şeklinde geçecekmiş imajı verir. Dün akşam da öyle oldu. Basel ile Tottenham, bol gollü ve bol pozisyonlu bir maç oynadılar. Basel'de teknik direktörlük koltuğundaki Murat Yakın'ı futbolcuyken severdim. Fenerbahçe'nin kötü günlerinde sivrilen iyi oyuncularımızdan birisiydi. Teknik Direktörlüğün de çok yakıştığını ve çok karizmatik durduğunu düşünüyorum. Üstelik yaptığı işler de küçümsenecek gibi değil. Tottenham gibi kupanın favorilerinden bir takım karşısında oynadıkları cesur futbol da takdir edilesi. İlk goller havanın ve dolayısıyla zeminin de etkisiyle yapılan bireysel hatalardan geldi. Tottenham çok iyi takım, çok organize takım ama Bale olmadan bir adım daha kötüler. Bale ile ise devlere kafa tutabilecek düzeydeler. Bale'in yokluğunda oynayan Clint Dempsey ise bireysel performansıyla en azından lig yarışı için Villas Boas'a ışık vermiştir. Tottenham'ın iki golünü attı akşam. Maçta herhangi bir taraf üstün demek çok da doğru değil. Her iki takım da net pozisyonlar buldu, her iki takım da bol bol atak geliştirdi. Basel kadrosunda dikkat çeken isimlerden birisi Mohammed Salah. Genç oyuncunun ilk golde yapmış olduğu vuruşu çok beğendim. Öyle zeminde, öyle bir vuruş büyük özgüven gerektirir. İkinci yarıda da yine karşılıklı pozisyonlar vardı. Basel öne geçtikten sonra geriye yaslanma psikolojisine girdiler. Fenerbahçe hep eleştiriliyor ama futbol böyle... Bu psikoloji her takımda illa ki oluyor. Tottenham beraberlik için çok çaba sarfetti, 83'te gelen gol maçı uzatmaya götürdü. Uzatmaya gitmeden önce Vertonghen'in kırmızı kartıyla da avantaj iyice Basel'e geçti.

Uzatmalarda Basel üstün oynadı. Bir kişi fazla olmasının ve ev sahibi olmasının avantajını değerlendirmek istediler. Yarım saate göre çok sayıda denebilecek pozisyon buldular. Yalnız maçın 120. dakikasında Adebayor'un kaçırdığı pozisyon turun Londra'ya gitmesine engel oldu. Premier Lig'deki en kazma forvet. Her zaman söylüyorum, Tottenham'a en yakışmayan futbolcu.

Penaltı atışlarında Holtby, Sigurdsson ve Dempsey kaçırmaz diyordum. İlk penaltıyı kaçırdınız mı moralman da eksi bakiyeye düşüyorsunuz. Huddlestone kaçırdıktan sonra, Basel de penaltıları attıkça Tottenham üzerindeki baskı arttı. Maçın kazması Adebayor, klasına yakışır kazmalıkta bir penaltı kullanınca da iş bitti.

Elbette rakip olarak Basel'i istiyorum. Bireysel olarak bizim oyuncularımızdan daha iyi oyuncuları yok. Genç ve başarıya açlar, tecrübeli oyuncu sayısı az. Tecrübeli oyuncuları da belli bir standardı olan oyuncular. Tehlikeli yönleri elbette var, ancak çekilebilecek en iyi kura oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Ligde de son 1 ayda 2 maçlarını izledim. Eleyebileceğimizi düşünüyorum. Mümkünse ilk maç yine içeride olsun ve yine 2-0 gibi net bir skorla bitsin.

Basel : Sommer, Degen, Dragovic, Schar, Park Jo Hoo, Die (58' Diaz), F.Frei, Salah (111' A.Frei), Elneny, Stocker (71' Steinhöfer), Streller

Tottenham : Friedel, Walker, Dawson, Vertonghen, Naughton (79' Assou Ekotto), Dembele (59' Carroll), Parker (78' Huddlestone), Sigurdsson, Holtby, Dembele, Adebayor

Sarı Kartlar : Naughton, Dembele, Dempsey, Die, Dawson, Walker, Streller, Elneny

Kırmızı Kart : 90+1 Vertonghen

Goller : 23' ve 83' Dempsey, 27' Salah, 49' Dragovic
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Roma 1 - 1 Lazio | Serie A 31.Hafta

Her zamanki gibi kıran kırana bir Derby Della Capitale oldu. Lazio'da Fenerbahçe yorgunluğu vardı. Fenerbahçe maçında da akıllarında zaman zaman derbi oldu. İki ezeli rakip de sert oyunla birbirini mağlup etmeye çalıştı. Neticede ise kaybetmeyen yine Lazio oldu.

İki takım için de derbi olmasının dışında çok şey ifade eden bir lig maçıydı. Roma kazanırsa; Lazio ile puanları eşitleyecek; bu sezon ilk defa Avrupa için bu kadar fazla umutlanacaktı. Lazio kaybettiğinde ise; Inter'in kaybını değerlendirememiş, üstüne bir de Roma'yı yarışa dahil etmiş olacaktı. Lazio'nun galibiyeti ise Inter'in puan kaybını değerlendirmek ve Fiorentina'nın da üzerine çıkmak demekti. Maça "ev sahibi konumundaki" Roma baskılı başlamaya çalıştı. Kötü geçen bir sezonun belki de en anlamlı galibiyeti Lazio karşısında alınabilirdi. Kazanmak için sahaya çıkan Roma, 10 dakikalık bir bölümden sonra kontrolü Lazio'ya kaptırdı. Lazio kendi oyununu oynamaya başladı. Fenerbahçe karşısında oynayamamıştı, çok da iyi olmuştu orası ayrı. Candreva yine hücumda çabalayan bir görüntü sergiliyordu. Zira sakatlıktan çıkan Klose çok etkisiz. Hücumda yükün büyük bölümünü Candreva üstleniyor. Az biraz tehlikeli pozisyondan sonra Hernanes'in enfes gol vuruşu geldi. Lazio'nun yıldızı attığı mükemmel gol ile bir Roma derbisinde daha taklasıyla taraftarı selamladı. Golden sonra Lazio üstünlüğü iyice ele aldı. Fakat çok iyi pozisyonlardan yararlanamadılar.

İkinci yarı tam Lazio'nun istediği gibi başladı. Roma kendine gelemeden, Lazio penaltı kazandı. Roma derbilerinde de penaltı bir rutin oldu. Neredeyse her Roma derbisinde iki takım da penaltı kazanıyor. Golde mükemmel vuruş yapan Hernanes, penaltıyı çok kötü kullanarak kaçırdı. Kaçan penaltı sonrası Roma havaya girdi. Hernanes'in bir de penaltı yaptırmasıyla iyice dibe battığı ikinci yarıda, Totti'nin penaltı golü beraberliği getirdi. Biava'nın atılmasıyla son 20 dakikayı eksik oynayan Lazio, bu 20 dakikada beraberliği korumaya çalıştı. Son birkaç dakikada buldukları pozisyonları değerlendiremediler. Lazio geçen sezon olduğu gibi, bu sezon da Roma'ya kaybetmedi. Petkovic de alınan sonuçtan memnun gözüküyor. Maçın hakemi yine kartlık pozisyonları değerlendirirken, bir kaç pozisyonda hata yaptı. Bradley'in ilk yarıda çok net bir kartını vermedi mesela. İlk maçtaki kırmızı kartından dolayı milli takımdan çıkarılan De Rossi, dün akşam yine bir sert müdahaleyle sarı kart gördü ve oyundan alındı. Maç öncesi tribün olayları yine dillerdeydi. Her Roma derbisinde olduğu gibi hastaneler yine fazla mesai yapmış.

Roma : Stekelenburg, Torosidis, Marquinhos, Castan, De Rossi (53' Destro), Marquinho, Florenzi (73' Dodo), Bradley, Pjanic, Lamela, Totti

Lazio : Marchetti, Gonzalez, Cana, Biava, Radu (90' Stankevicius), Ledesma (70' Ciani), Onazi, Hernanes, Candreva, Lulic, Klose (60' Kozak)

Sarı Kartlar : Radu, De Rossi, Lulic, Cana, Lamela, Biava, Pjanic, Castan

Kırmızı Kart : 69' Biava

Goller : 16' Hernanes, 57' Totti (penaltı)
9 Nisan 2013 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 2 - 2 Everton | EPL 32.Hafta

Tottenham için zor maçtı. Everton kötü olduğu dönemlerde bile Tottenham'a kolay kolay kaybetmiyor. Basel maçında sakatlanan Gareth Bale'siz de ilk maçtı. Tottenham'ı her zaman forvetsiz oynuyor diye yazıyorum. Bu maçta forvetli, iyi performans gösteren Adebayor ile oynasa da; Bale'in yokluğunda ilk maçta puan kaybetti.

Bale'in yokluğuyla birlikte Clint Dempsey yeniden ilk onbire döndü. Sahadaki futboldan alakasız da birkaç notum var. Paul Gascoigne tribünde maçı izledi. Şarkıcı Jessie J de maçı izleyenler arasındaydı. Bir de bildim bileli okul tıraşı olan Kyle Walker; horoz saçlarıyla oynadı. Tekrar futbolla alakalı kısımlara döneyim. Maç golle başladı. Adebayor artık geleneksel hale gelen, yamularak attığı gollere bir yenisini ekledi. 1. dakikada gelen bu golle skor 1-0 olsa da; Tottenham oyuna hükmetmekte zorlandı. Aslında tipik denk gibi gözüken güçlü takımların tempolu Premier Lig maçlarından biriydi. Tottenham da, Everton da gol atmak için özveri gösterdi. Özellikle bir pozisyonda Tottenham savunması gol yemek için elinden geleni yaptı ama Everton atamadı. 15.Dakikada yan toptan beklenen gol geldi. Kornere kafayı Jagielka vurdu ve skor dengelendi. Direk savunmasının  berbat olduğu bir pozisyondu. Yanlış hatırlamıyorsam pozisyon esnasında uzak direkte Caulker vardı. Euro 2008'de İsveç'in yediği bir gol sonrası; İsveçli futbolcu Lustig direği tutamamasından dolayı eleştirilmiş, mizahi internet sitelerine konu olmuştu. Tottenham'ın yediği gol için de benzer bir gol diyebiliriz. İkinci yarıda tempo azalmadı. Kevin Mirallas'ın kendi çabasıyla attığı güzel golle bu kez Everton üstünlüğü sağladı. 2-1'den sonra toparlanan Tottenham yüklendi. Direkler ve kaleci şansıyla birlikte Everton oldukça uzun süre direndi. Maçın son bölümlerinde Adebayor'un direkten dönen topunu tamamlayan Sigurdsson oldu. İzlandalı, Tottenham'ın son dakikalardaki golcüsü olma yolunda ilerliyor. Maçın hakkı beraberlik gibi gözüküyordu, öyle bitti. Tottenham ipleri Arsenal'ın eline verdi. Üstelik önlerinde zorlu bir fikstür var. Everton da sinsi takibine devam ediyor. Tottenham'da sanırım Ceballos ilk kez yedekler arasındaydı.

Ledley King, maçtan önce Jessie J'e forma hediye etti. Jessie J yine çok yakışıklı çıkmış.

Tottenham : Lloris, Walker, Dawson, Caulker, Vertonghen, Parker, Dembele, Holtby, Sigurdsson, Dempsey, Adebayor

Everton : Howard, Coleman, Distin, Jagielka, Baines, Heitinga, Barkley, Gibson, Osman, Mirallas, Anichebe

Sarı Kartlar : Mirallas, Dempsey

Goller : 1' Adebayor, 15' Jagielka, 53' Mirallas, 87' Sigurdsson
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Orduspor 0 - 2 Fenerbahçe | Çok Yaşa Salih!

Ligin ikinci yarısından itibaren kağıt üzerinde yaptığım tüm hesaplarda en çok korktuğum deplasmandı Orduspor maçı. Ordu tahmin ettiğimden daha kötü bir yerde olduğu için çekincem artmıştı. Üstelik Orduspor ile lig lideri arasındaki ilişki de malum... Çok zorlu bir deplasmanda, çok temiz bir 3 puan aldık.

Aykut Kocaman'ın Fenerbahçe ile ikinci yarılarda yükselen performansı devam ediyor. Zaten hoca ilk yarılardaki kötü performansa çare bulsa; takım tutulmaz bir hâl alacak. Haa yine alacak ama malum... Ne zaman Fenerbahçe atağa kalksa ortalık karışıyor. Dün akşam yaşananları herkes gördü, herkesin vicdanına bırakarak sadece Orduspor maçı ile ilgili yazmak istiyorum. Aykut Kocaman mecburi bir rotasyon uygulamak zorunda kaldı. Caner'in Lazio maçında ışık vermesi elbette güzel bir şeydi ancak Sow'un yokluğundan dolayı Webo'nun performansı soru işaretiydi. Cristian yerine Salih de çok cesur bir hamleydi. Hoca devre arası Belhanda'yı alamadıktan sonra "Salih ile devam edeceğim" dediğinde dalga geçenler olmuştu. Ancak çok gariptir ki; Belhanda'yı transfer edemeyişimizden dolayı müthiş bir yıldız kazanıyoruz. Egemen de Lazio maçında çok efor sarfetmişti. Bekir-Yobo ikilisi tercihi de doğruydu. Orduspor'a müthiş gaz verilmiş. Hector Cuper riskleri almış, savunmada hiç birlikte oynamayan iki yabancısını koymuş, ofansif anlamda da çok sayıda oyuncuyu sahaya sürmüştü. Çalkantılı bir hafta geçiren Orduspor'da Hector Cuper artık son demlerini oynadığı için risk almaktan çekinmemiş. Maça baskılı başlayan Orduspor oldu. Fenerbahçe ise müthiş bir savunma direnci gösterdi. Çok pozisyon bulamadık ama bulduğumuz ilk net pozisyonu da attık. Caner'in golden önceki mücadelesi ve asisti üst düzey; Salih'in kontrolü ve gol vuruşu da birinci düzeydi. Devreyi 1-0 önde kapatırken, ilk yarıda en beğendiğim şey takımın mücadelesi ve savunmadaki direnciydi. Orduspor'u hem yorduk, hem de müthiş mücadele verdik. Savunmada her topta 2 oyuncumuz vardı.

Maçın ikinci yarısında artık oyunun kontrolü tamamen bizdeydi. Ben Meireles'i yine beğendim. Basit hataları oldu ama mücadelesiyle orta sahayı komple almamızı sağlayan isim de oydu. Salih'in ikinci golünde ise nasıl sevineceğimi şaşırdım. Top havalandığı an gol olacağı çok belliydi ama ağlarla buluştuğunu müthiş bir sevinç yaşadım. Takım halinde göstermiş olduğum üst düzey mücadele, zaman zaman iyi futbolla da çok kritik bir galibiyet aldık. Önce Lazio'yu düşüneceğiz, sonra ise çok zor bir Eskişehirspor maçımız olacak. 2 haftada alacağımız 6 puan bize çok iyi gelecektir. Ancak dış etkenlerin aldığı nokta düşündürücü...

Salih Uçan'ın müthiş performansı, sanki yıllardır çubuklu formayı giyiyormuşçasına gösterdiği özveri de takdire şayan. Sen çok yaşa Salih Uçan! Çocuklarımızın Alex'i ol.
8 Nisan 2013 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

İddaa#52

Uzun zamandır bahis tahminlerimi yazmıyorum. Çünkü bu işte çok kötüyüm. Risk almakta ise berbatım. Zaten oynadığım 15-20 lira, kaybede kaybede bir hâl oldum son 3 haftadır. Bir de böyle deneyelim diyerekten; sadece Cumartesi tahminlerimi yazacağım.

Ankaragücü - Göztepe : 2 - 1.80 -
Regensburg - FSV Frankfurt : Üst - 1.65 +
Dortmund - Augsburg : H1 - 1.75 +
E.Frankfurt - Bayern Münih : 2 - 1.45 +
Brighton - Leicester : 1 - 2.20 -
Burnley - Bristol City : 1 - 1.80 +
Derby - Ipswich : 1 - 1.85 -
MK Dons - Crawley : Üst - 1.70 -
Kidderminster - Lincoln : 1 - 1.35 +
Rennes - PSG : 2-3 Gol - 1.75 +
Juventus - Pescara : H1 - 1.40 -
Barcelona - Mallorca : H1 - 1.50 +

7 Tuttu
5 Yattı
6 Nisan 2013 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Fenerbahçe 2 - 0 Lazio | Sen Sahada, Biz Tribünde

Her şeyiyle güzel gece oldu. Sabah uyandığımda heyecanlıydım. Açıkçası 0-0'a da razıydım. Lazio gibi gol yollarında etkili bir takımdan gol yememek önemliydi. Tabi kadroları görünce düşüncelerim değişti. Haftasonu Catania karşısında olduğu gibi Gonzalez'i sağ beke çekmiş Petkovic. Orta sahada hem Hernanes, hem Ederson vardı. Onazi gelecek için heyecan veren bir isim olsa da; bu maçın zayıf halkası olabilirdi. Fenerbahçe'de ise taraftarın heyecanı ve maçın başından beri verdiği güven avantajı bulunuyordu.

Bu sezon en çok üzüldüğüm ve en çok eleştirdiğim nokta; taraftarın takım ile bir bütün olamamasıydı. Bu takıma çok net şekilde yansıyor. En hırslı oyuncularımıza bile yansıyor. Örneğin Volkan'ın suratı hep asık. Futbolcular baskıdan yana hep şikayetçi. Elbette ki taraftar her zaman önceliktir. Ancak bizim de psikolojik durumumuz gerçekten çok iyi değil. Yaşadıklarımızdan dolayı her şey bir an önce bitsin, herkesi yenelim, her maçı kazanalım, hep iyi futbol oynayalım diye bekliyoruz. Bunu da anlayabiliyorum. Ancak çelişki takımın sabıra dayalı futbol oynamasıyla başlıyor. Taraftar sabırsız. Aykut Kocaman'ın futbol anlayışı ise sabıra dayalı. Bazen iyi, bazen kötü, bazen çok kötü olabiliyor oyunumuz... Dün sabahtan beri maçı heyecanla bekleyen, takıma çok güvenen, eh biraz da Avrupa maçı izlemeyi özleyen taraftar kitlesi mevcuttu. Bu güven ilk dakikadan itibaren sahaya yansıdı. Lazio'nun Roma maçına çok daha fazla önem vereceğini, ancak bu maçı da kazanmak için her şeyi yapacağını düşünüyordum. Gördük ki; Petkovic beraberliğe gelmiş. Zira Marchetti 3.dakikadan itibaren topu her aldığında zamandan çaldı. Lazio önde basarak başladı. Sonra her zamanki iki takımın da birbirini ölçmesi ve tartmasını izledik. İlk yarı çetin bir mücadele vardı. Fenerbahçe 25-30'tan sonra biraz daha istekliydi yine. Lazio'nun net pozisyonu yok. Sert oynamaları da cabası. Onazi özellikle her pozisyonda faul yaptı. Fizik olarak bizden üstün bir takım gibi gözükseler de; ikili mücadelelerde başabaş oynadık. Özellikle Sow, Gökhan Gönül, Kuyt, Meireles ve Egemen'in yıkıldığı pozisyon hatırlamıyorum.

İkinci yarıda işler değişecekti. Beklediğimden erken oldu. Onazi'nin kırmızı kartı Lazio'ya pahalıya patlarken, Fenerbahçe'ye müthiş bir cesaret verdi. Aykut Kocaman'ın kırmızı karttan sonraki her hamlesi de yerindeydi. Caner kötü oynasa bunu söyleyebilir miydik ? Ben söylerdim. Belki Caner'i biraz eleştirirdim ama maçta o ân Caner'in oyuna girmesi gerekiyordu, girdi. Önce direkleri dövdük. Özellikle ikinci yarıda bol miktarda şut attık. Aslında ilk yarıda da denemelerimiz oldu ama toplar hep savunmadan döndü. İkinci yarı Meireles bol bol insiyatif aldı. Yani Meireles'in aslında haftalardır kötü olmadığı, sadece taktik gereği risksiz ve basit oynadığını gördük. Meireles'e insiyatif verilirse; çok daha faydalı oluyor. Cristian'ı bile beğendim dün. Çok iyi mücadele etti. Hernanes'ten de Ederson'dan da iyiydi. Hernanes Lazio'da hiç ön libero oynamamıştı. Dün Ledesma kulübede, Cana stoperde, Gonzalez sağda olunca Hernanes biraz daha geride oynadı. Yerinde Ederson oynadı. Ederson çok çabaladı ama Hernanes hiç varlık gösteremedi. Lazio'nun hücumda en istekli oyuncusu Candreva; savunmada ise Cana ve Radu'ydu. Radu ise hücumda etkisiz kaldı. O da takımın genel etkisizliğinden kaynaklıydı. Aykut Kocaman maçtan önceki basın toplantısında; "oyununu rakibe kabul ettiren kazanacaktır" şeklinde düşüncesini belirtmişti. Oyununu rakibe kabul ettiren Fenerbahçe oldu. Sonuçta da Aykut Kocaman'ın dediği gibi; oyununu rakibe kabul ettiren kazandı.

Bireysel performanslara baktığımızda Gökhan, Kuyt, Sow, Webo, Meireles'i çok beğendim. Egemen çok iyi mücadele etti. Yobo, Volkan'a pek iş düşmedi. Topal da defansif anlamda elinden geleni yaptı. Oyuna sonradan dahil olan Caner, Salih, Topuz çatır çatır oynadı. Sadece Ziegler kötüydü. Önünden kaçıp giden topları sayamadım. Penaltıdan gol sevincinin her zaman ufak bir samimiyetsizliği olur. Webo'nun penaltıdan sonraki sevinci ise efsaneydi. İzlediğim en iyi hakem performanslarından biriydi. İtalyanlar çok şikayetçi. Lazio forumlarını okudum. Atmosferden çok etkilenip hayran kalanlar da var, hakeme çok isyan edenler de... İtalyan basını ise hakeme isyan etmeyi tercih etmiş. Lazio ile bir ortak noktamız UEFA'dan çok çekmemiz olsa da; onlar Platini'nin Fenerbahçe'yi desteklediğini yazıyorlar. Net bir beyin sulanması söz konusu... Marchetti'nin kurtardığı topların Lazio'ya turu getireceğine inanan var. 2-0 çok temiz skor bence ama elbette futbolda hiçbir şey önceden kestirilemiyor. Erken yenecek bir gol işleri tersine çevirebilir. O yüzden özellikle ilk yarım saatte gol yemememiz çok önemli.

Fenerbahçe uzun zaman sonra "Antrenör Takımı" kimliğine büründü. Türkiye'de çok zor antrenör takımı olmak... Türkiye'de gaz takımı olmak kolay. Aykut Kocaman her şeyiyle eleştirilmesine rağmen, doğrularından vazgeçmedi ve Fenerbahçe'yi antrenör takımı haline getirdi. Biraz daha yüksek sesle destek verilse, bir kaç sene içerisinde çok daha büyük başarılar alacağımızı düşünüyorum. Ama hoca çok yıpratıldı. Bu sezonki olası kayıplarda daha da fazla yıpranacağını düşünüyorum ve sonuna kadar destekçisi olmayı sürdüreceğim. Mutlu uyuduk, mutlu uyandık. Her şeyden öte; takım-taraftar yeniden kenetlendik. Bence sezonun en zor deplasmanlarından birine çıkacağız. Orduspor maçını da kazanırsak çok daha büyük inanç olacak. Dün Okul Açık tribünde açılan dev pankart gibi... Sen sahada, biz tribünde; ölümüne Fenerbahçe.

5 Nisan 2013 Cuma
Yazan: steven_stiffler

Swansea 1 - 2 Tottenham | EPL 31.Hafta

Yine keyifli bir Tottenham maçı izledik. Yine kısa kısa, not not geçeceğim. Her şeyden önemlisi Tottenham'ın yarışın içerisinde kalması ve tabi ki Chelsea'nin puan kaybetmesi.

  • Swansea sezonun flaş takımı. Hem iyi futbol oynuyorlar, hem iyi yerdeler. Ancak maç başladığı andan itibaren evinde oynayan Swansea değil de, Tottenham gibiydi.
  • Vertonghen yine attı. Sadece kafayla değil, her türlü gol atıyor. Stoper oynadı ama sol bek golü attı. Gol sevincindeki Superman hareketini de çok seviyorum. Elle kalp yapmalar falan eskidi artık.
  • Golden hemen sonra Ashley Williams'ın ağır olan Adebayor'u kaçırması EPL seviyesinde olacak iş değil. Ashley Williams o kadar ağır Adebayor'u kaçırıyorsa, gitsin kumda oynasın. Adebayor da o golü kaçırıyorsa, hiç oynamasın ya. Hatta kaçırmıyorsa da oynamasın, en azından Tottenham'da.
  • Gareth Bale ! Mükemmel futbol, mükemmel gol.
  • Michu değişik topçu. Komple bir forvet diyemezsiniz ama çok özellikli, fonksiyonu bol. Sezon sonunda ne kadar bonservisle, nereye gidecek merakla bekliyorum.
  • Michu maç boyunca çok agresif ve saldırgandı. Atılmaması mucizeydi. 
  • Maçın kırılma anı Dyer'ın direkten dönen kafa şutu. Şanssızlıktan başka bir şey olamaz. Gol olsa maç daha erken 2-1 olacaktı.
  • Tottenham son dakikalarda çok iyi kapandı. Gareth Bale bile savunmada ekstra katkı verdi.
Swansea : Vorm, Tiendalli, Chico (66' Monk), Williams, Davies, Britton, De Guzman (57' Ki),  Routledge, Dyer, Hernandez (79' Shechter),  Michu

Tottenham : Friedel, Walker, Dawson, Vertonghen, Naughton, Parker, Dembele, Sigurdsson (77' Holtby), Lennon, Bale, Adebayor (62' Defoe)

Sarı Kartlar : Adebayor, Michu, Walker, Davies, Holtby, Parker

Goller : 7' Vertonghen, 21' Bale, 71' Michu
3 Nisan 2013 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 2 - 0 Akhisar Belediye | STSL 27.Hafta

Kalan her maç final elbette ama içlerinde en rahat gözükeniydi bence Akhisar maçı... Akhisar'ı küçümsediğimden değil, futbolda kimseyi küçümsemem. Akhisar'ın ligin altında kadrosuyla çok iyi mücadele verdiğini düşünüyorum. Ancak kısıtlı yeteneklerle bize duran top harici gol atmalarını zor görüyordum. Kolay galibiyet olmadı elbette ama çok da zor olmadığını düşünüyorum.

  • Gekas çok çekinilecek golcü. Bence underrated oyunculardan birisidir. Almanya'da oynadığı dönem de çok beğenirdim. Ancak bu sefer etkisizdi. Tüm taktik de onun üzerine kurulduğu için, Gekas'ı kilitlemek yeterli oldu.
  • Mehmet Topuz'u sağ bekte de olsa izlemek güzeldi. Takıma çok fazla enerji ve dinamizm aşıladığını düşünüyorum. Son 2 sezonluk performansını bu sezon gösteremiyor olsa da, mutlaka takımda olması gereken önemli bir oyuncu.
  • Bekir-Egemen'e çok iş düşmedi. Gelen topları karşılamak yeterli oldu. Bekir'in bir pozisyonda yaptığı hata ise yine taraftarın gözündeki "hep hata yapan Bekir" imajını korumasını sağladı.
  • İlk yarının son 10 dakikalık bölümü hariç sergilediğimiz oyun beni tatmin etmedi. Ancak Lazio öncesi kötü oyun elbette kabul edilebilir.
  • Caner'in onbirde şans bulduğu zamanlar kötü oynaması kabullenemez. Stoch'un formsuzluğu, Krasic'in etkisizliği söz konusuyken forma şansı en yüksek isim Caner. Gel gör ki; onbir oynadığı zaman hiç formayı hakettiğini kanıtlamıyor. 
  • Caner demişken; taraftarın oyunu beğenmemesini anlarım ama ıslıklanma olayı gerçekten anlaşılabilecek gibi değil. Şampiyonluk yolu ıslıktan geçmez. Oyuncu ıslıklanmasının takıma bir şey kazandırdığını hiç görmedim. Caner'in saçma tepki vermesi de bonusu oldu. Hayırlı olsun.
  • Aykut Kocaman'ın oyuncu değişikliklerini yerinde buldum. Stoch'u da istekli buldum. Daha uzun bir maraton var, Stoch'tan faydalanabilirsek ekstra bir güç olur.
  • Sow-Webo süper ikili. İkisinin sahaiçinin yanı sıra, saha dışındaki ilişkisinin de iyi olduğu ortada. Saha dışı ilişkisinin de sahaya iyi bir performans olarak yansıdığını düşünüyorum.
  • Webo ayakla ilk golünü attı. Golden önce yaptığı kafa vuruşu yine çok iyi. Hani nasıl diyeyim, kafası biraz büyük diye mi bu kadar iyi vuruyor acaba ? Johnson'ın da kafası biraz iriydi, o da sağlam vururdu. Benim de kafam büyüktür.
  • Sow kaleye ne kadar yakın, gol o kadar yakın. Webo'nun yerine geçeli 5 dakika olmadan golü attı.
  • Orhan Şam'ın müthiş asisti özgüven açısından önemli.
  • Hakemin vermediği gol kararı yine rezalet. Kuponumu yatırması önemsiz. Ancak bugün MHK başkanının yaptığı açıklama da Fenerbahçe'ye olan ön yargının ispatı.
  • Saha dışı etkenlere çok takılmak istemiyorum ama maalesef bir gerçek var. Fenerbahçe'yi yine şampiyon yapmayacaklarını düşünüyorum.
  • Kalan maçlar içerisinde en zor olan bence Orduspor deplasmanı. Haftaya şu 3 puanı alalım, umutlar tazelensin.
2 Nisan 2013 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -