32 dakika önce
- Anasayfaya Dön »
- Sinema »
- Ne İzledim? #23
Yazan : steven_stiffler
8 Kasım 2012 Perşembe
Son zamanlarda hayatım film, dizi ve oyunlardan ibaret... Film izlemeye ara veremiyorum. Hunted, Arrow, Leyla ile Mecnun, Şubat, The Walking Dead dizilerini günü gününe takip ediyorum. Sorsanız dizi kültürüne karşıyım. Nasıl bu kadar fırsat buldum bilmiyorum. Ekim, Kasım, Aralık ayları zaten yeni oyunları oynama ayları. Fifa oynuyorum artık, PES'i azalttım. NBA 2K13, Borderlands 2 ve son olarak Football Manager 2013 çıktı çıkalı hayattan soyutlandım. Yine de en çok tat aldığım elbette ki filmler... Bu asosyal durumdan çok memnun değilim ama en azından geçen ay 2 sefer sinemaya gitmişim.
Bir vizyon filmi olan ve çok beğendiğim, eşe dosta tavsiye edip hep olumlu yorum aldığım Ruby Sparks ile başlayacağım. Kitap gibi film olmuş. Ya da bu kitap olsaymış, film gibi kitap olmuş da
diyebilirdim. Her iki tadı da veriyor insana... Bir Brezilya yapımı
olan A Mulher Invisivel filmine de benziyor. O filmde de adam kafasında
bir kadın yaratıyor ve onun hayaliyle yaşıyor. Ruby Sparks tabi ki daha
kaliteli. 500 Days Of Summer tadı aldığım, son yarım saatlik bölümünde
biraz sinirlerimin bozulduğu, ilk yarısında ise müthiş eğlendiğim;
sonunda tebessüm bırakan kaliteli bir film. Geçen hafta vizyona girdi. Sevgiliyle izlenebilecek filmler listesine çok rahat girer. Filme giden çiftlerden erkek olan, sevgilisine "kadın davranışlarını kontrol edebilmek filmde bile imkansız ehehehe" mesajı verebilir.
Havadan mıdır nedir, bugün bir tarafım romantik ve duygusal uyandım. Dolayısıyla ilk olarak aşk filmlerini yazasım var. Çok romantik serseriyim kızlar ! Seeking a Friend For The End Of The World için söyleyebileceğim ilk şey; ismini bakmadan yazamadığım ve muhtemelen yazamayacağım bir film. Steve Carrell faktörü olmasa beklentiyle izler miydim ? Sanmıyorum.
Keira Knightley ne kadar çirkinleşmişse, film de bir o kadar güzel.
Hikayeyi sıradışı bulduğumu söylemeliyim. Akla gelmeyecek birşey değil
belki ama anlatımı hoşuma gitti. Sonunu müthiş beğendim, inanılmaz bir
duygu patlaması yaşadım :) Ruh halimdendir belki bilemiyorum. 7,5/10
puan verdim ben. Yok illa küsüratsız puan vermek gerekirse; 7,6 olarak
hesap eder 8'e tamamlarım. Kız arkadaşların ayıla bayıla izlediği Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Facebook'taki kız arkadaşlar sayesinde bunu bakmadan yazabiliyorum) filmini de katlar.
Türk Sineması'nda son yıllarda gördüğüm en iyi işlerden biri olmuş. Hayatımda ilk defa bir filme iki sefer gittim. İlk gittiğimde hiç konusunu dahi okumamıştım. Kadro çok iyi, Tuğçe Kazaz
dolayısıyla kadroda sırıtmış. Anlatım o kadar içten ki... Karadayı
dizisiyle Kenan İmirzalıoğlu'nu hep aynı rolleri oynuyor diye
eleştirmiştim. Bu filmde kısmen biraz daha farklı bir rolde, ayrıca
güleryüzlü. Çok başarılı. Babam ve Oğlum'dan beri izlediğim en sıcak
Türk filmi.
Filmle ilgili bir yorum gördüm, çok hoşuma gitti. Olduğu gibi
alıntılıyorum : "Artık insanlar eskiyor, sevgiler eskiyor; eskimeyen
ayakkabılar diye haykırmaya iten film olmuştur."
Filmdeki aşk ve dostluk hikayeleri; keşke o yıllarda yaşasaydım
dedirtirken, siyasi konular iyi ki o yıllarda yaşamamışım dedirtiyor.
Karışık duygular yaşatan, insanın yüzünde farklı bir gülümseme bırakan uzun bir hikaye. Filmin sonunda çalan Ah Bu Gönül şarkıları beni koltuğa çiviledi. Mustafa'nın aşklarına ayrı duygulandım. Çok yazasım var ama spoiler vermek de istemiyorum. Damla Sönmez müthiş güzel ve çok iyi oynamış. Ushan Çakır'a Leyla ile Mecnun'dan dolayı kızgınlığım olsa da bu filmde o da çok başarılı. Yer yer Ağğrda'yı görür gibi oldum. Hâla gidip izlemeyen varsa; gitsin izlesin. Bir filmin içine birden fazla hüzünlü hikaye sığdırılmış. Özcan Deniz'in fotokopi çekilmiş filminde ağlayacağınıza gidin bunda ağlayın.
Kaliteli komedi arayıp bulamayanlar için tavsiye edeceğim, tam arkadaş ortamıyla izlenecek komedi filmi. Klişelerden sıyrılıp
komedi filmi yapmak ve insanları güldürmek çok zor. Seth Rogen bu
filmde bunu başarmış. Epey kahkaha attığımız sahneler oldu. James Franco
ve Danny McBride bu filmle mi başladılar bilmiyorum ama yine birlikte
oynadıkları Your Highness filmi de oldukça komiktir. Ayrıca Amber
Heard'i nispeten daha çıtır görebiliyorsunuz. James Franco'nun araba kullandığı sahne en akılda kalıcı sahne, ayak sahnesi müthiş. Çok güldürgeçli.
Merak ettiğim fakat önyargıyla baktığım bir filmdi. Çok etkileyici sahneleri var, hani film
bittiğinde de üzerimde bir etki bıraktı. Ancak takıldığım ve başarısız
bulduğum pek çok sahnesi de var. Türk tarihi bu kadar büyük destanlarla
dolu olmasına rağmen böyle filmlerimiz yok diye kızıyordum. Rusların
var, Almanların var, Amerikalılar zaten herşeye film çekiyor. Böyle bir
Türk filmi elbette lazımdı ama bu kadroyla ve yönetmenle değil.
Özellikle animasyon sahneler çok kötü. Oyunculuklar kötü. Hele ki;
Constantine rezalet. Böyle bir filme aşk hikayesi sıkıştırmak da neyin
nesi anlamadım. Hele ki Dilek Serbest gibi bir isimle. Fatih Sultan
Mehmet'ten çok Ulubatlı Hasan'ın ön planda olması da anlamsızdı. İyi
yanları yok mu ? Elbette var. Nihayet böyle bir filmimiz olması güzel.
Etkileyici, tüyleri diken diken edici sahneler var. Başarı olarak
değerlendirirsek olmamış derim. 7 puan verme sebebim bıraktığı etki. 2,5 saatte aldık İstanbul'u çok şükür.
Bir öğrenci-öğretmen ilişkisi filmi olarak nitelendirmek doğru olmaz.
Film hayata dair pek çok sancıyı bünyesinde barındırıyor. Çok ağır bir
dram... Şu an için belki Amerika'nın eğitim sistemini gözler önüne
sermiş gözüküyor ama ileride Türk eğitim sisteminin geldiği nokta da
burası olabilir. Hatta şimdiden olduğu yerler de vardır. Adrien
Brody'nin oyunculuğu çok iyi. Filmin bu kadar beğenilmesinde büyük payı
olduğunu düşünüyorum. Çaresizliği çok iyi oynamış.
Film ağır bir dram... Anlatımı da ağır. Ben çok etkilenmedim ama filmi
değerlendirirsek 7/10 puan verilir.
İlk 1 saatini soluksuz ve zevkle izledim. Sonraki 50 dakikası ise berbat
ve sıkıcıydı. Elemanlar gerçekten sinir bozucu ve geriyordu. Ancak ne
sonu tatmin etti, ne filmin ikinci yarısı... Filmin verdiği, vermek istediği mesaj çok da umrumda değil. The Dreamers'da sümsük rolde oynayan Michael Pitt, bu filmde daha farklı bir rolü iyi canlandırarak başarılı bir iş yapmış. Filme 6,5 puan çok net yeterli.
İlk bakışta bir ergen filmi gibi gözükse de; sevdim ben. Başrolde sırf yakışıklı olsun diye Alex Pettyfer denen bir eleman ve Glee dizisiyle gençler arasında idol olmuş bir Dianna Agron (öyleymiş, ben de yeni öğrendim) oynatılmış. Hem gençlik filmi öğeleri, hem de fantastikliği bir arada barındıran
filmler genelde vasatı aşamıyor. Geç saatte, uykum olmasına rağmen bir
solukta izledim. Muhtemelen devam edecek, ikinci filmi de çıktığı gibi izlerim.
Sıradışı bir evlilikten, sıradışı bir ilişkiye geçiş süreci... Hani
nasıl diyeyim; ne evlilik "evlilik gibi evlilik" ne de ilişki "ilişki
gibi ilişki"... Duygular çok net yansıtılmış, oyunculuklar başarılı.
Seth Rogen'in dram oyunculuğu beni şaşırttı. Yine çok donuk bulduğum
Michelle Williams da bu donuk Margot rolü için uygun bir isim olmuş.
Farklı bir tat aldım ama gereksiz müstehcen sahneler de yok değil. Müzikleri çok iyi. Leonard Cohen-Take This Waltz ve Buggles-Video Killed The Radio Star filme güzellik katıyor.
Belki tepki göreceğim ama filmi çok beğenmedim maalesef. Beklentilerim
vardı, görür görmez ileri sara sara bir göz atmıştım. Çekimler, renkler
adeta Instagram'da oynanmış fotoğraflar gibiydi. Dolayısıyla konunun
işlenişi ve sürükleyici olmayışı beni filme çekemedi. İzledim ama sıcak
bir bağ kuramadım. Bittiğinde jeneriğini bile okumadan kapattım
mesela... Edward Norton'un oyunculuğu elbette başarılı. Bill Murray'i ise
pek sevmiyorum.
Uzun zamandır böyle samimi bir romantik film izlememiştim. İnsan
kaderinden ne kadar kaçabilir ki ? Sıradışı değil ama samimi... Amanda
Peet'in filmin başındaki hali çok tatlı. Adeta bir Scott Pilgrim'deki
Ramona. Öte yandan küçük bir sahnede de olsa Ashton Kutcher'ı yine
çıplak görüyoruz. Eleman kendimden sonra en çok çıplak gördüğüm erkek
resmen, sanat için soyunan kardeşlerimizden.
Şimdilerin modası amatör kamerayla çekilmiş filmler... Project X
başlangıçta tipik bir gençlik ve parti filmi havası veriyor. Parti
ilerledikçe de bana çok düz bir film gibi geldi. Ama olayların gidişatı
ve partinin gerçekten çılgın noktalara ulaşması oldukça eğlendirdi.
Kapıdaki korumaların sahneleri efsane. Çekimlerin de etkisi var mı
bilmiyorum ama bir filmden ziyade gerçekten partideki her ânı yaşatan
bir yapım olmuş. Ben de Gebze'nin en çılgın partisini yapıp sevmediğim yerleri ateşe vereceğim. Çok gaza geldim.
Vasatı aşamamış bir film. Son zamanlarda gördüğüm başrole en yakışmayan
başrol oyuncusu. Geçenlerde I am Number Four filmini izlemiş,
beğenmiştim. Bu filmin konusunu da biraz ona benzettiğimden hevesle
izledim. Ancak çok yetersiz bir film olduğunu düşünüyorum. Boş zamanda
belki izlenebilir, zaman kaybı diyemem ama en başta söylediğim gibi
vasat bir film.
Bkz. Ne İzledim? #1
Bkz. Ne İzledim? #2
Bkz. Ne İzledim? #3
Bkz. Ne İzledim? #4
Bkz. Ne İzledim? #5
Bkz. Ne İzledim? #6
Bkz. Ne İzledim? #7
Bkz. Ne İzledim? #8
Bkz. Ne İzledim? #2
Bkz. Ne İzledim? #3
Bkz. Ne İzledim? #4
Bkz. Ne İzledim? #5
Bkz. Ne İzledim? #6
Bkz. Ne İzledim? #7
Bkz. Ne İzledim? #8
Yorum Gönder