Yazan : steven_stiffler 8 Kasım 2012 Perşembe

Son zamanlarda hayatım film, dizi ve oyunlardan ibaret... Film izlemeye ara veremiyorum. Hunted, Arrow, Leyla ile Mecnun, Şubat, The Walking Dead dizilerini günü gününe takip ediyorum. Sorsanız dizi kültürüne karşıyım. Nasıl bu kadar fırsat buldum bilmiyorum. Ekim, Kasım, Aralık ayları zaten yeni oyunları oynama ayları. Fifa oynuyorum artık, PES'i azalttım. NBA 2K13, Borderlands 2 ve son olarak Football Manager 2013 çıktı çıkalı hayattan soyutlandım. Yine de en çok tat aldığım elbette ki filmler... Bu asosyal durumdan çok memnun değilim ama en azından geçen ay 2 sefer sinemaya gitmişim.

Bir vizyon filmi olan ve çok beğendiğim, eşe dosta tavsiye edip hep olumlu yorum aldığım Ruby Sparks ile başlayacağım. Kitap gibi film olmuş. Ya da bu kitap olsaymış, film gibi kitap olmuş da diyebilirdim. Her iki tadı da veriyor insana... Bir Brezilya yapımı olan A Mulher Invisivel filmine de benziyor. O filmde de adam kafasında bir kadın yaratıyor ve onun hayaliyle yaşıyor. Ruby Sparks tabi ki daha kaliteli. 500 Days Of Summer tadı aldığım, son yarım saatlik bölümünde biraz sinirlerimin bozulduğu, ilk yarısında ise müthiş eğlendiğim; sonunda tebessüm bırakan kaliteli bir film. Geçen hafta vizyona girdi. Sevgiliyle izlenebilecek filmler listesine çok rahat girer. Filme giden çiftlerden erkek olan, sevgilisine "kadın davranışlarını kontrol edebilmek filmde bile imkansız ehehehe" mesajı verebilir.

Havadan mıdır nedir, bugün bir tarafım romantik ve duygusal uyandım. Dolayısıyla ilk olarak aşk filmlerini yazasım var. Çok romantik serseriyim kızlar ! Seeking a Friend For The End Of The World için söyleyebileceğim ilk şey; ismini bakmadan yazamadığım ve muhtemelen yazamayacağım bir film. Steve Carrell faktörü olmasa beklentiyle izler miydim ? Sanmıyorum. Keira Knightley ne kadar çirkinleşmişse, film de bir o kadar güzel. Hikayeyi sıradışı bulduğumu söylemeliyim. Akla gelmeyecek birşey değil belki ama anlatımı hoşuma gitti. Sonunu müthiş beğendim, inanılmaz bir duygu patlaması yaşadım :) Ruh halimdendir belki bilemiyorum. 7,5/10 puan verdim ben. Yok illa küsüratsız puan vermek gerekirse; 7,6 olarak hesap eder 8'e tamamlarım. Kız arkadaşların ayıla bayıla izlediği Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Facebook'taki kız arkadaşlar sayesinde bunu bakmadan yazabiliyorum) filmini de katlar.

Türk Sineması'nda son yıllarda gördüğüm en iyi işlerden biri olmuş. Hayatımda ilk defa bir filme iki sefer gittim. İlk gittiğimde hiç konusunu dahi okumamıştım. Kadro çok iyi, Tuğçe Kazaz dolayısıyla kadroda sırıtmış. Anlatım o kadar içten ki... Karadayı dizisiyle Kenan İmirzalıoğlu'nu hep aynı rolleri oynuyor diye eleştirmiştim. Bu filmde kısmen biraz daha farklı bir rolde, ayrıca güleryüzlü. Çok başarılı. Babam ve Oğlum'dan beri izlediğim en sıcak Türk filmi. Filmle ilgili bir yorum gördüm, çok hoşuma gitti. Olduğu gibi alıntılıyorum : "Artık insanlar eskiyor, sevgiler eskiyor; eskimeyen ayakkabılar diye haykırmaya iten film olmuştur." Filmdeki aşk ve dostluk hikayeleri; keşke o yıllarda yaşasaydım dedirtirken, siyasi konular iyi ki o yıllarda yaşamamışım dedirtiyor. Karışık duygular yaşatan, insanın yüzünde farklı bir gülümseme bırakan uzun bir hikaye. Filmin sonunda çalan Ah Bu Gönül şarkıları beni koltuğa çiviledi. Mustafa'nın aşklarına ayrı duygulandım. Çok yazasım var ama spoiler vermek de istemiyorum. Damla Sönmez müthiş güzel ve çok iyi oynamış. Ushan Çakır'a Leyla ile Mecnun'dan dolayı kızgınlığım olsa da bu filmde o da çok başarılı. Yer yer Ağğrda'yı görür gibi oldum. Hâla gidip izlemeyen varsa; gitsin izlesin. Bir filmin içine birden fazla hüzünlü hikaye sığdırılmış. Özcan Deniz'in fotokopi çekilmiş filminde ağlayacağınıza gidin bunda ağlayın.

Kaliteli komedi arayıp bulamayanlar için tavsiye edeceğim, tam arkadaş ortamıyla izlenecek komedi filmi. Klişelerden sıyrılıp komedi filmi yapmak ve insanları güldürmek çok zor. Seth Rogen bu filmde bunu başarmış. Epey kahkaha attığımız sahneler oldu. James Franco ve Danny McBride bu filmle mi başladılar bilmiyorum ama yine birlikte oynadıkları Your Highness filmi de oldukça komiktir. Ayrıca Amber Heard'i nispeten daha çıtır görebiliyorsunuz. James Franco'nun araba kullandığı sahne en akılda kalıcı sahne, ayak sahnesi müthiş. Çok güldürgeçli.

Merak ettiğim fakat önyargıyla baktığım bir filmdi. Çok etkileyici sahneleri var, hani film bittiğinde de üzerimde bir etki bıraktı. Ancak takıldığım ve başarısız bulduğum pek çok sahnesi de var. Türk tarihi bu kadar büyük destanlarla dolu olmasına rağmen böyle filmlerimiz yok diye kızıyordum. Rusların var, Almanların var, Amerikalılar zaten herşeye film çekiyor. Böyle bir Türk filmi elbette lazımdı ama bu kadroyla ve yönetmenle değil. Özellikle animasyon sahneler çok kötü. Oyunculuklar kötü. Hele ki; Constantine rezalet. Böyle bir filme aşk hikayesi sıkıştırmak da neyin nesi anlamadım. Hele ki Dilek Serbest gibi bir isimle. Fatih Sultan Mehmet'ten çok Ulubatlı Hasan'ın ön planda olması da anlamsızdı. İyi yanları yok mu ? Elbette var. Nihayet böyle bir filmimiz olması güzel. Etkileyici, tüyleri diken diken edici sahneler var. Başarı olarak değerlendirirsek olmamış derim. 7 puan verme sebebim bıraktığı etki. 2,5 saatte aldık İstanbul'u çok şükür.

Bir öğrenci-öğretmen ilişkisi filmi olarak nitelendirmek doğru olmaz. Film hayata dair pek çok sancıyı bünyesinde barındırıyor. Çok ağır bir dram... Şu an için belki Amerika'nın eğitim sistemini gözler önüne sermiş gözüküyor ama ileride Türk eğitim sisteminin geldiği nokta da burası olabilir. Hatta şimdiden olduğu yerler de vardır. Adrien Brody'nin oyunculuğu çok iyi. Filmin bu kadar beğenilmesinde büyük payı olduğunu düşünüyorum. Çaresizliği çok iyi oynamış. Film ağır bir dram... Anlatımı da ağır. Ben çok etkilenmedim ama filmi değerlendirirsek 7/10 puan verilir.

İlk 1 saatini soluksuz ve zevkle izledim. Sonraki 50 dakikası ise berbat ve sıkıcıydı. Elemanlar gerçekten sinir bozucu ve geriyordu. Ancak ne sonu tatmin etti, ne filmin ikinci yarısı... Filmin verdiği, vermek istediği mesaj çok da umrumda değil. The Dreamers'da sümsük rolde oynayan Michael Pitt, bu filmde daha farklı bir rolü iyi canlandırarak başarılı bir iş yapmış. Filme 6,5 puan çok net yeterli.

İlk bakışta bir ergen filmi gibi gözükse de; sevdim ben. Başrolde sırf yakışıklı olsun diye Alex Pettyfer denen bir eleman ve Glee dizisiyle gençler arasında idol olmuş bir Dianna Agron (öyleymiş, ben de yeni öğrendim) oynatılmış. Hem gençlik filmi öğeleri, hem de fantastikliği bir arada barındıran filmler genelde vasatı aşamıyor. Geç saatte, uykum olmasına rağmen bir solukta izledim. Muhtemelen devam edecek, ikinci filmi de çıktığı gibi izlerim.

Sıradışı bir evlilikten, sıradışı bir ilişkiye geçiş süreci... Hani nasıl diyeyim; ne evlilik "evlilik gibi evlilik" ne de ilişki "ilişki gibi ilişki"... Duygular çok net yansıtılmış, oyunculuklar başarılı. Seth Rogen'in dram oyunculuğu beni şaşırttı. Yine çok donuk bulduğum Michelle Williams da bu donuk Margot rolü için uygun bir isim olmuş. Farklı bir tat aldım ama gereksiz müstehcen sahneler de yok değil. Müzikleri çok iyi. Leonard Cohen-Take This Waltz ve Buggles-Video Killed The Radio Star filme güzellik katıyor.

Belki tepki göreceğim ama filmi çok beğenmedim maalesef. Beklentilerim vardı, görür görmez ileri sara sara bir göz atmıştım. Çekimler, renkler adeta Instagram'da oynanmış fotoğraflar gibiydi. Dolayısıyla konunun işlenişi ve sürükleyici olmayışı beni filme çekemedi. İzledim ama sıcak bir bağ kuramadım. Bittiğinde jeneriğini bile okumadan kapattım mesela... Edward Norton'un oyunculuğu elbette başarılı. Bill Murray'i ise pek sevmiyorum.

Uzun zamandır böyle samimi bir romantik film izlememiştim. İnsan kaderinden ne kadar kaçabilir ki ? Sıradışı değil ama samimi... Amanda Peet'in filmin başındaki hali çok tatlı. Adeta bir Scott Pilgrim'deki Ramona. Öte yandan küçük bir sahnede de olsa Ashton Kutcher'ı yine çıplak görüyoruz. Eleman kendimden sonra en çok çıplak gördüğüm erkek resmen, sanat için soyunan kardeşlerimizden.

Şimdilerin modası amatör kamerayla çekilmiş filmler... Project X başlangıçta tipik bir gençlik ve parti filmi havası veriyor. Parti ilerledikçe de bana çok düz bir film gibi geldi. Ama olayların gidişatı ve partinin gerçekten çılgın noktalara ulaşması oldukça eğlendirdi. Kapıdaki korumaların sahneleri efsane. Çekimlerin de etkisi var mı bilmiyorum ama bir filmden ziyade gerçekten partideki her ânı yaşatan bir yapım olmuş. Ben de Gebze'nin en çılgın partisini yapıp sevmediğim yerleri ateşe vereceğim. Çok gaza geldim.

Vasatı aşamamış bir film. Son zamanlarda gördüğüm başrole en yakışmayan başrol oyuncusu. Geçenlerde I am Number Four filmini izlemiş, beğenmiştim. Bu filmin konusunu da biraz ona benzettiğimden hevesle izledim. Ancak çok yetersiz bir film olduğunu düşünüyorum. Boş zamanda belki izlenebilir, zaman kaybı diyemem ama en başta söylediğim gibi vasat bir film. 


Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -