Yazan : steven_stiffler 7 Nisan 2011 Perşembe

Geçen ay sosyal ve kültürel faaliyetlerimi minimuma indirdiğim bir ay oldu. Sınava çalışma zorunluluğu hissetme duygusunu bilirsiniz. Çok film izleyen bir vatandaş olarak, geçen ay çok boş vakit bulamadığım için sinema sektörünün beklentilerini karşılayamadım. Yine de kaliteli yapımları izleyerek arayı soğutmadığımı düşünüyorum.

Im Juli (2000) - 8/10
İtiraf etmeliyim ki; Fatih Akın'a karşı hep bir önyargı vardı içimde. Tipini mi beğenmiyorum nedir, filmlerini izlemek hiç içimden gelmezdi. Bu film daha önce Kanal D'de de çıkmasına rağmen pek ilgimi çekmemişti. Ancak bir forumda izleyen bir arkadaşın yorumunu izleme isteği oluşturunca; dayanamadım. İzledikten sonra da böyle bir filmi 11 senedir nasıl izlemem diye kendime kızdım, kendimi yıprattım, psikolojimi zedeledim. Moritz Bleibtreu adamlarımdandır. Das Experiment'teki performansı bile bu elemanı sevmeye yeter. Fatih Akın'ın da birkaç sefer birlikte çalıştığı elemandır aynı zamanda. Film 'yol filmi' diye tabir edilen türden... Sıradan bir konunun çok leziz bir anlatımı var. Müzikleri çok hoş. İdil Üner'in Güneşim şarkısını çok severim zaten. Bu film ile birlikte çıkış yaptığını bilmiyordum. İzledikten sonra içinizi mutluluk kaplayacak bir film, izleyin izletin.

Hotel Rwanda (2004) - 9/10
Benim için bir dönem Facebook'ta oynadığım, coşturduğum Sinefil oyununda sık sorulan bir filmdi sadece. Yorumlar, puanlar hep olumlu ancak beklentiyi yüksek tutmadan izlemeye başladım. Bir film olarak değil de; yaşanmış gerçek olay olarak baktığımızda "güzel bir film" demek yerine "çok çirkin" demeyi tercih ediyorum. İnsanı paramparça eden, izledikçe içinizi daraltan bir yapım. Don Cheadle genellikle filmlerde 2.adam rolündedir. Burada 10/10luk bir başrol performansı sergiliyor. Filmin bana göre en can alıcı sahnesi; Beyazlar otobüse bindirilirken ölüme terkedilen Ruandalı otel çalışanlarının ıslanmasınlar diye onlara şemsiye tutmasıydı. Her insanoğlunun izlemesi gereken; olağanüstü bir film Hotel Rwanda. İzleyin ve Paul Rusesabagina'nın nasıl muhterem bir insan olduğunu görün. Sonra yaşadığımız dünyayı bir düşünün. Bilmeyenler için son bir not; film birebir gerçek bir hikayeden uyarlanmış. Paul Rusesabagina ise hâla hayatta.

Troy (2004) - 8/10
Böyle uzun filmleri izlemeye pek vaktim olmuyor. İlk çıktığında okulda açmışlardı, ders bitti diye kapattılar. 40 dakikalık derste 3 saatlik film mi açılır lan ? Chuck bile 42 dakika sürüyor. Neyse; nihayet tamamını izledim Troy'un. Tam beklediğim gibi kalitede. Eric Bana'nın izlediğim en iyi filmi. Wicker Park'taki sümsük kızın yerine keşke başkası oynasaydı. 8 puanı çok rahat alır.

Solino (2002) - 8/10
Fatih Akın'ın Im Juli'den sonra çektiği ve yine Moritz Bleibtreu'yu oynattığı, herkesin kendisinden birşeyler bulabileceği bir yapım olarak tanımlayabilirim. Hakedenin hakettiği hayatı yaşayamaması, basit bir senaryoyla bu kadar güzel anlatılabilirdi. Süpermişsin lan sen Fatih Akın. Her filmini izleyeceğim bundan sonra... Filmde geçen olaylara sadece Gigi açısından değil, annesi Rossetta açısından da bakmak gerek. İkisi de benzer bir hayatı yaşıyor çünkü. İstediklerinden, hayal ettiklerinden uzakta bir hayat...

Hot Tub Time Machine (2010) - 6,5/10
IMDB puanını hakeden bir film. Türkiye'de pek beğenilmemiş. Sinema sitelerinde "vakit kaybı" olarak nitelendirenler bile var. Bir zaman makinası olan Jakuzi, 3+1 elemanı 80li yıllarındaki tatillerine geri götürüyor. +1 deme sebebim; elemanlardan birisinin o yıllarda doğmamış olması. İnce espriler var, çok komik bir film diyemem. Ben öyle her filme gülemiyorum. Ancak izlenebilirliği var ve eğlenceli olduğunu söylemem yanlış olmaz. John Cusack gibi bir ustanın yanı sıra Kick-Ass'ın ve Nikita'nın taş hatunu Lyndsy Fonseca'yı bu filmde görebilirsiniz. Gerçi 80 li yıllarda pek de güzel değilmiş hani... Nick Webber'in 1986 Black Eyed Peas'in Let's get it started şarkısını söylediği sahnede epey güldüm.

Oppai Volleyball (2009) - 6/10
Voleybol konulu bir Japon filmi görünce; "Ne iş lan?" diyerek indirdim. Zaman geçirmelik, çerezlik filmlerden... Şu Japonlarda biraz mimik olsa daha hoş olurmuş.

Beautiful (2009) - 6/10
Durun durun, seksi hatun gördünüz diye heyecan yapmayın. Afiş yanıltıcı olabilir. Gizemli bir hava katılmaya çalışılmış, farklı bir gerilim filmi. Farkı sıkıcı gibi gözüken temposuna rağmen izleyeni bağlaması. Bir sonraki sahneyi sürekli merak ediyorsunuz. Sonunu pek anlayamadım, yoksa daha yüksek bir puan verebilirdim. İzlerken sıkılmadım ve umduğumdan iyi buldum, bu da benim lugatımda 6 puan demektir.

When in Rome (2010) - 6/10
Kristen Bell dünyanın en sempatik hatunlarından birisi. Çok güzel değil. Ya da tipim değil diyelim. Ama bir sevimliliği, bir şeytan tüyü var. Çerezlik, eğlenceli bir romantik komedi. Bir sinema yorumu klişesiyle bitireyim;
"Boş vakitte izlenebilir"

Hard Candy (2005) - 4/10
Fragmanı dikkatimi çekmiş, merakımı uyandırmıştı. İzlediğimde ise tam bir hayalkırıklığına uğradım. 2 oyuncuyla çekilmiş; ki oyunculardan birisi Inception'daki Ellen Page. Oyunculuklar çok kaliteli, ona eleştirim olamaz. Ancak senaryo ve gidişat çok sıkıcı. Sürekli ve gereksiz yere bir sürü diyalog üzerine kurulu. Son 15-20 dakikasını "Bitse de gitsek" havasında izledim.

Dünyanın en önemli icadı Torrent diyerek, yazıyı bitireyim.

Bkz. Ne İzledim? #1
Bkz. Ne İzledim? #2
Bkz. Ne İzledim? #3

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -