Yazan : steven_stiffler 2 Haziran 2011 Perşembe

Geçen ay filmlerde biraz şiddete yönelmişim galiba. Kanı severim. Spartacus'ten doğan boşlukta kanlı filmler izleyerek vakit öldürmeye çalışıyorum. Nerelerdesin Spartacus reis ? Dizilerimden bir diğeri Chuck da sezon finalini yapınca, ee ders çalışma konusunda tembellik de had safhada olunca film izlemeye epey vaktim oldu. Şiddet ağırlıklı oluşu aldatmasın. İzlediğim Japon filmiyle duygu dolu bir insanım mesajı vermeyi ihmal etmedim.

Full Metal Jacket (1987) - 7,5/10
Stanley ustanın bu filmini küçükken izlediğimi hatırlıyorum. Ancak filmi hiç hatırlamıyordum. Müthiş bir tempoyla başlıyor. Komutan rolündeki Lee Ermey enfes oynamış. Hatta ben Nefes filmindeki komutan rolünü Lee Ermey'in bu filmde canlandırdığı Hartman rolünden esinlendiklerini düşünüyorum. Filmi kendi içinde ikiye ayırabiliriz. Birinci kısmı çok tempolu, çok merak uyandıran bir gidişatı var. Ancak ikinci kısmı o kadar tatmin edici değil. Diyaloglarla ön plana çıkan bir film. Chuck'ta John Casey rolünden tanıdığımız Adam Baldwin abimizi de yine elinde silahla görmek çok güzel bir sürpriz oldu. Adamın eline silah yakışıyor.

Yine merak etmeme rağmen ilham gelmediği için bunca zamandır beklettiğim bir film... Ve yine benim iki farklı kısımdan oluştuğunu düşündüğüm bir film. İlk yarısı bilim-kurgu ağırlıklı, ikinci yarısı daha çok aksiyon. Daha güzel olan kısmı da tabi ki bilim kurgu ağırlıklı olan kısmı... Yüksek binalar arasından, havada giden trenler on numara düşünülmüş. Olmayacak iş değil, ileride Japonlar yapar. Konusunu epey orijinal buldum. Sean Bean Doktor rolünde çok iyi iş çıkarmış. Ancak bir Odysseus değil tabi... Scarlett Johansson'un Sarah Jordan karakterinin gerçek dünyaya alışma süreci de zaman zaman gülümsetiyor.

Bu filmi ya çok beğenirsiniz, ya hiç beğenmezsiniz. Alışılmışın dışında bir film... Kan ve şiddeti abartan bir absürt komedi diyebiliriz. Ben bu tip absürt komedileri sevmem. Ancak bunu beğendim. Kötü film demek de haksızlık olur. Sürekli hareket, sürekli bir atraksiyon, hiç düşmeyen bir tempo... Kana doyuruyor film. Tucker ve Dale'in bazı replikleri gülümsetiyor. Filmin sonunda kahkaha attım diyerek, merak uyandırayım hatta. Gerçekten kahkaha attım bu arada. Filmin en güzel repliği; "Benim gibi biri senin gibi bir kızla konuşunca birilerinin öleceğini bilmem gerekirdi." Gerçek hayata çok uyan bir felsefe olmasa da, filme cuk oturmuş. Farklı bir film arayanlar izleyebilir.

Film klişe bir süper kahramanlık filmi olarak değerlendiriliyor olabilir. Ancak son yıllarda yapılan filmler arasında en iyi kadroya sahip olan film olduğunu tartışmam bile. Konuk oyuncular bile Arnold Schwarzeneger ile Bruce Willis yahu! Bu filmle ilgili bir yorumdan sonra bir arkadaş; "Bu kadroya halaya girse bile yüksek puan verilir" demişti. Hakikaten öyle bir film olmuş. Bir aksiyon filminde olması gereken tüm hareketlilik var. Onca yaşlı kurtun arasında filmin yıldızı Jason Statham olmuş. İzlemeyen izlesin... Ustalara saygı.

Sıradışı, ancak biraz Mr. Nobody havası var. Bunun daha önce çekilmiş olduğunu not edelim. 75 dakikalık bir film olması bir solukta izlenmesini sağlıyor. Bittiğinde "vaaay be!" dedirtmedi bana. Filme artı puan verdiren detaylar; adamım Moritz Bleibtreu'nün oynaması, animasyon sahneleri, müzikleri ve hiç bitmeyen temposu. Filmin verdiği mesaj: "Oyunun sonu başından bellidir". Yine pek gerçekçi bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum. İnsan hayatını etkileyen tercihler üzerine kurgulanmış bir yapım. Hepimiz zaman zaman "bunu değil de şunu yapsaydık ne olurdu?" diye düşünmüşüzdür. Film bittiğinde yine alakasız birşey aklıma geldi. Bu filmdeki Lola mı, Apocalypto'daki Jaguar Pençesi mi yoksa Forrest Gump'taki Forrest abimiz mi koşarak daha çok mesafe kat etmiştir? Tabi bunlar da bir Mehmet Topuz değil...

Keşke sinemada izleseymişim. Çok güzel, diyaloglar çok keyifli... Zaten gerçekten alıntı filmler izlenebilirlik olarak her zaman bir adım öndedir benim gözümde. Nejat İşler ve Yiğit Özşener en beğendiğim yerli oyuncular. Mete ve Kaan rolleri en çok ikisine yakışırdı. İzlerken hepimiz kendimizi Kaybedenler Kulübü üyesi hissetmişizdir zannediyorum. Türk Sineması için önemli bir adım olduğunu düşünüyor ve köfteye gidiyorum...

En az afişi kadar sinir bozucu. Klişeleşmiş gerilim hikayelerinden uzak. Sözde değil, gerçekten bir gerilim filmi. Keşke sonunu tahmin etmeseydim de o şaşırma hissini tadabilseydim. İzlerken başroldeki kıza şamar atmak istemeyen yoktur herhalde... Bir de filmi 19 Mayıs akşamı izledim. Tam son sahnede deprem olması acayip bir hissiyata kaptırdı beni. Lanetli bu kız, vallahi lanetli...

Her zaman söylerim, yine söyleyeceğim. Hatta bundan sonra izleyeceğim Adam Sandler-Rob Schneider filminde de söyleyeceğim. Bu ikili Yemekteyiz'e katılsa oturur izlerim. Zaten birbirlerinin filmlerinde mutlaka görünüyorlar. Ancak bu sefer ikisi sürüklüyor filmi. Tabi Kevin James de var. Salma Hayek tipsizini beğenmedim sadece. Başka bir hatun kişi oynamalıydı o rolü. Eğlendiren, güldüren bir aile filmi. Zaten yakında Cumartesi-Pazar sabah kuşaklarında bir tv kanalında yayınlanır. Unutulmaya başlanan bazı değerlere değiniyor. Eski nesil ile şimdiki yeni yetmeler arasındaki farkları gözler önüne seriyor. "Eskiden herşey daha güzeldi" deriz ya, Grown Ups da onu vurguluyor. Hiç bir beklentim olmadan keyif ile izledim. Bir daha Adam ve Rob'ın filmlerini arşivde bekletmeyeceğim. Çıktığı gibi izleyeceğim.

Başladığı sıkıcılıkla biten, "Eeee?" dedirten The Fountain hakkında muhtemelen çok olumlu yorumlar okuyacaksınızdır. Ancak ben umduğumu bulamadım. Böyle kafa karıştıran filmler birden fazla izlenmeli. Eee bir kere izlenip sarmayınca da ikinciye izlemeye gerek duymuyorum. Aranofsky'nin filmlerini enfes son sahneleriyle bilirim. Bunda da son sahnede "heyt bee!" derim diye sonuna kadar sabrettim. Aranofsky reyiz de bundan daha kötü bir film yapamaz zaten. Hiç birşey anlamadım. Hugh Jackman'ın oyunculuğu kurtarmış. Bu filmi bana tavsiye eden arkadaşımla uzun bir süre görüşmeme kararı aldık.

Animesi varmış efendim bunun. Duygusal animeci gençlere duyurulur. Hani hep derler ama biz pek göremeyiz ya; "temiz duygular". İşte Kimi ni Todoke'de bu fazlasıyla var. Gençler birbirini sevsin, kalpler bir olsun istiyorsunuz. Sade bir işlenişi, saf bir hikayesi var. Kore filmleri gibi ağlamaktan gebertmiyor.

Neymiş efendim ? Cem Yılmaz destekliyormuş da, gülmekten öldüren sahneleri varmış da, özellikle Ankaralılar çok severmiş. Yalan, inanmayın. Sıradan bir hikaye. Fragmanını beğenmiş ve heveslenmiştim oysa. Kötü bir film... Haa 30 binlik bütçeyle çekilmiş, anca bu kadar oluyormuş. Olmasaymış da çok birşey farketmezmiş hani. İkincisi de gelecekmiş, hemen sinemada yerimi rezerve ettirdim.

Önümüzdeki ay kesinlike Ryan Gosling filmi olacak listede. Bir de Star Wars serisini izlemeyi düşünüyorum. Çok boşum bu aralar, maçlar da bitmişken bolca film izlenir.

Bkz. Ne İzledim? #1
Bkz. Ne İzledim? #2
Bkz. Ne İzledim? #3
Bkz. Ne İzledim? #4
Bkz. Ne İzledim? #5

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -