Archive for Ekim 2011

Eski Dostlar

 Andre Santos, Stamford Bridge'de 3-5'lik derbide Premier Lig'deki ilk golünü atarken;

Emmanuel Emenike de Moskova derbisinde Lokomotiv Moskova'yı 3 golle yıkan isim oldu.

Ne diyebiliriz ki ?

31 Ekim 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tottenham 3 - 1 QPR | EPL 10.Hafta

QPR takımını her zaman sempatik bulmuşumdur. Mutlaka Premier Lig'de izlemek istediğim takımlardandı. Geçen hafta Chelsea'yi yenmiş olsalar da, bu hafta Tottenham'ın kolay bir galibiyet alacağını düşünüyordum. Ancak maç öncesi QPR kadrosuna baktığımda çok tecrübeli ve kaliteli isimleri olduğunu gördüm. En azından Swansea gibi, Norwich gibi Championship kadrosuna sahip değiller. Bildiğin Premier Lig oyuncuları oynuyor. Kale biraz soru işareti gibi gözükse de; Luke Young, Anton Ferdinand, Armand Traore gibi lige aşina savunma oyuncuları var. Wright-Phillips ve Joey Barton ise takımı bir gömlek yukarı çeken isimler. Bu isimlerin önünde iyi bir golcü olmayışının sıkıntısını epey bir çekerler gibime geliyor.

QPR'yi bu kadar övmüş gibi gözüksem de; aslında Tottenham'ın beklediğim gibi kolay bir galibiyet aldığını düşünüyorum. Bu sezon skor anlamında sessiz kalan Gareth Bale de, QPR maçında bu sessizliğini bozdu. Van der Vaart bu performansla 3-4 yıl daha Tottenham'da oynarsa, efsaneler arasına adını yazdırır diye düşünüyorum. Tottenham maç eksiğiyle 19 puan yaptı. Aslında ertelenen maçın da iyi denk geldiğini söylemek yanlış olmaz. Sezon başında hazır olmayan görüntüsüyle puanlar kaybetmişti Tottenham. Şu an daha iyi konumdalar ve zirve mücadelesinin içindeler. Erteleme maçında Everton'a karşı şansları sezon başındaki şanslarından çok daha yüksek olacaktır. Kayıpsız devam etmek için sırada Fulham deplasmanı var. Fulham sıkıntılı gözüken takımlardan biri. Evsahibi olmanın ve Londra derbisi niteliği taşımasının motivasyonuyla Tottenham'ı epey zorlayacaklardır.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Cagliari 0 - 3 Lazio | Serie A 10.Hafta

Lazio dün akşam Cagliari deplasmanındaydı. Cagliari lige beklentilerin üstünde başlamış takımlardan biri. İki Laziolu için ise bu maç daha farklı bir anlam taşıyordu. Bu isimler Tommaso Rocchi ve Federico Marchetti. Tommaso Rocchi, Lazio formasıyla 100.golünü attı dün akşam. Federico Marchetti ise eski takımı Cagliari'ye karşı ilk kez forma giyme şansı buldu.

İki isim açısından değerlendirirsek; Rocchi'nin gol atacağını hissediyordum açıkçası. Rocchi gol atar bahsi oynayabilseydim, oynardım. 7-8 dakika oynaması yetti golü atması için. Federico Marchetti ise iyi performansına devam etti. Lazio taraftarları Muslera'dan memnundu. Ancak Marchetti, Muslera'yı aratmıyor. İyi performansına devam eden diğer isim Senad Lulic. Kalecinin önde olmasını değerlendirerek güzel bir gol attı. Lazio taraftarının gözünde kredisini yükselttiğini de söyleyebilirim. Klose de gollere devam ediyor. Cisse de ise bir suskunluk söz konusu. Skorun 3-0 gibi farklı olması aldatmasın. Cagliari de oldukça iyi ataklar geliştirdi. Ancak Lulic ve Klose'nin golleri gardını düşürdü. Biondini en beğendiğim Cagliari futbolcusu. Dün vasattı belki ama bence oynadığı takımdan daha iyisini hakeden bir futbolcu. Udinese ve Juventus'un kayıpsız geçtiği haftada Lazio'nun deplasmanda kazanması çok ekstra moral getirecektir.

6 Kasım'da Lazio, Parma'yı ağırlayacak.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Beşiktaş 2 - 2 Fenerbahçe | STSL 8.Hafta

 
İnönü hep gitmek isteyip de gidemediğim bir deplasman olmuştur. Hep duyarım, hep söylerler; gidişi gelişi en zevkli deplasman gibi anlatırlar. Bu sene çok niyetliydim, ancak uzak mesafe olması, gidiş gelişin benim açımdan sıkıntı olmasına bir de haftaiçi olması eklendi bu sezon. Galatasaray deplasmanına da çok niyetliyim, onu da haftaiçine aldılar. Artık bir yolunu bulacağım. Nitekim üzüldüm gidemediğime... Yine efsane bir deplasman oldu. Emeği geçen tüm tribün emekçisi abilerim ve kardeşlerimin emeklerine sağlık. İzlerken gurur duydum. Oradaki herkes orada olarak zaten tribüne girmeyi haketmişti. TFF ve kulüp yönetimlerinin zamansız yarattığı "gidilecek-gidilmeyecek" düşüncesi Türk Futbol Tarihi'nin en büyük fiyaskolarından biriydi. Neyse ki; bu sorun kısıtlı bir zaman kala da olsa aşıldı ve efsane bir deplasman tribünü gerçekleşti. "Magandalık, holiganlık, medeniyetsizlik, rezalet" diye nitelendirilenler aynı şeyi yapmak için can atacak insanlar. Dikkate almamak lazım.

Son zamanlarda pek futbol konuşamıyoruz, pek tat alamıyoruz. Ancak derbilerin havası her zaman başka. Hele ki dün akşamki maç konuşulmayacak, tat alınamayacak bir maç da değildi. 2. dakikada "Delikanlı Fener nerdesin haneeey?" diyen bağıranlar, 3. dakikada "Vali istifa!" diye bağırdı. Maçın başlangıcını tam olarak bu şekilde ifade etmek yanlış olmaz herhalde. Beşiktaş'ı Mersin maçında izledim. Fenerbahçe'yi yenebilecek düzeyde bir futbol oynayamadılar Mersin deplasmanında. Yine de Cenk'in üstün performansıyla galibiyet çıkardılar. Bir de Hilbert'in ofansif özellikleri çok fayda sağlıyor Beşiktaş'a. Ben solda Caner tercihiyle daha dengeli, solda Stoch tercihiyle ise; Hilbert'in boşaltacağı alandan daha pozisyonlu bir Fenerbahçe izleriz diye düşünüyordum. Aykut hoca dengeyi, Caner'i tercih etti. Ancak Caner hesapta olanın çok ötesinde bir futbol oynayınca, hem dengeli hem de bol pozisyonlu bir Fenerbahçe futbolu izledik. Yani Caner sadece Caner değil, aynı zamanda Stoch gibiydi de... Mehmet Topuz'un sakatlıktan çıkması dolayısıyla bir tutukluğu vardı üstünde. Ancak Gökhan'ın daha çok hücuma katılabilmesini sağladığı için Mehmet de kötü gözükmüyordu. Simao'nun golünden önce Cristian'a çok kızdım o topa ayağını uzatıp bozmadı diye. Korktuğum da başıma geldi. Zaten o top oradan o şekilde çıktığında gözümün önünde canlandı Simao'nun şutu. O da beklediğimden çok daha iyi bir vuruşla golü attı. Oyunun dengesini bozdu bu gol. Fenerbahçe hem 2. golü yememek için boş alan bırakmamak, hem de galibiyet için erken bir beraberlik golü atmak zorundaydı. Oynanan o futbolla gol atamamamız da mucize oldu. Gözler Niang'ı aradı. Kornerlerde Lugano'yu, hatta Selçuk'u aradı. Alex hep ön direğe ortalıyor, ortalarına karşılık bulamıyordu. Geçen sezon Niang etrafında çevirmiş, arkasından koşturmuştu Beşiktaş savunmasını... Bienvenu bunu yapamadı. Bienvenu kötüydü demiyorum, etkisizdi diyorum. Sırtı kaleye dönükken çok faydalı oynuyor. Ancak sorun yüzünü kaleye döndüğünde başlıyor. Allah vergisi bir çalım yeteneği varken, aynı anda 2-3 futbolcunun arasından çıkabilirken; Cenk'i çalımlayıp golü atamaması şaşırttı beni. O gol pozisyonu da Tuncay'ın malum golünü hatırlattı bu arada... İlk yarıdaki müthiş futbolumuza rağmen gelmeyen golü şanssızlık olarak gördüm ve bu futbolla mağlup olacağımıza asla inanmadım. Beşiktaşlı Egemen, Sivok ve Cenk'in de hakkını vermek lazım. Çok kritik müdahalelerde bulundular. Ayrıca Aurelio da ön liberoda epey faydalıydı. Ben orada Necip'in başlamasını isterdim. Necip iyi yer tutuyor, epey top topluyor. Ama Aurelio bunlardan çok daha fazlasını yapıyor.

İkinci yarı Beşiktaş biraz daha dengeledi oyunu. Beşiktaş'ın ataklarını hiç eden genellikle Quaresma oldu. Simao'nun oyundan düşmesi de Beşiktaş'ı hücumda bir kişi eksik bıraktı. Quaresma demişken, Beşiktaş taraftarının en ikiyüzlü tarafıdır kendisi. Geçen sene topu taca atsa coşan Beşiktaşlılar, bu sene genellikle kızıyor ve sövüyor Quaresma'ya. Dün yaptığı asistten sonra da oyundan çıkarken coşkuyla alkışladılar. Çok büyük bir ikiyüzlülük sebebi gibi gözüküyor Q7... Fenerbahçe ilk yarıdaki temposuna ulaşamadan golü buldu bu sefer. Bienvenu'nün biraz oyun içinde gözükmesinin payı da var bunda. Ancak aslan payını Caner ve Ziegler'e veriyorum ben. Alex nasıl olsa her maç atıyor. İnönü'yü boş geçmesini zaten beklemiyordum. Alex'in büyüklüğünü, Alex'in performansını ifade etmeye çalışmak zorluyor beni. İyi ki varsın diyebiliyorum her seferinde. Skor 1-1 olduktan sonra gelen Özer-Topuz, Caner-Stoch değişikliklerine çok anlam veremedim. Çünkü hoca tan değişiklik yapacakken gol gelmiş ve değişiklikten vazgeçmişti. Caner çok efor sarfetti, müthiş oynadı. Ancak 90 dakikayı çıkaracak bir enerjisi var. Caner'in çıkması ne kadar anlamsızsa, Özer'in girmesini de o kadar anlamsız buldum. Teknik bir detay olarak söylemiyorum, ulemalık da yapmıyorum. Sadece şahsi düşüncem. Ama en önemli düşüncem; Aykut Kocaman'ın ne yapacağını bildiği şeklinde. Hoca değiştirdiyse; "Caner'i niye çıkardın?" diye sormak ayıp... Stoch da iyiydi. Stoch ve Dia'dan biri oyuna sonradan dahil olduğunda takımı acayip canlandırıyor zaten. Kazanmak için oynayan Fenerbahçe'nin talihsiz bir şekilde 2.golü yemesi de bir başka şanssızlık oldu. Golü göstere göstere attı Beşiktaş. Bekir maç boyunca elinden gelenin en iyisini yaptı. 2 kusurlu hareketi var. Biri "yine" elle çıktığı top. Diğeri ise Quaresma'dan yediği kolay çalım. Biri tehlike yarattı, diğeri gol yedirdi zaten. Bekir-Yobo ikilisinin uyumunu beğendim. Skor 2-1 olduktan sonra savunmada da açık vermeye başladık. Futbolda en olağan şeylerden biri zaten... Gol atmak zorundaysan, arkada açık alan kalır. Rakibin de hızlı oyuncularını alır. Carvalhal da bu düşünceyle Holosko'yu aldı. Ancak Fenerbahçe'nin isteği ve kazanma arzusu beraberlik golünü getirdi. Her ne kadar oradan Cristian'ın vurmasını istemesem de; mükemmel vurdu reis. "Cristian vurmasın, Alex vursun" diye düşünürken gole sevinmeye başladım. Özer'in kaçırdığı top gol olsa uzun süre konuşulacak, Fırat Aydınus'un başarılı yönetimine gölge düşürecekti. Stoch topu kolla aldı gibi geldi bana... O gol olana kadar, zaten dünya pozisyon kaçırdık. Özellikle Alex'in Cenk'in üstünden kaldırmaya çalıştığı topun gol olmamasına hâla inanamıyorum. Fenerbahçe 88'de attığı golden sonra Semih'in kale içerisinden topu alıp santraya koşmasıyla; galibiyeti ne kadar istediğini gösterdi. Belki galibiyet golü de gelecekti. Ancak Beşiktaş taraftarı maç sonu atacağı söylenen atkıları son dakikalarda atarak maçı soğuttular ve beraberliğe razı bir görüntü çizdiler. Futbolumuzun hakkı galibiyet olsa da, son dakikalara yenik girdiğimiz maçtan 1 puan alıp yenilgisizliğimizi sürdürmek buruk sevinç yaşattı. Fenerbahçeli olduğum için bir kez daha gurur duyduğum ânlar ile hatırlayacağım bir maç oldu.
28 Ekim 2011 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 1 - 1 Catania | Serie A 9.Hafta

Şu puan kaybının lüzumsuzluğunu anlatmak zor. Tabi ki her puan kaybı gereksiz. Ancak iyi giden bir takımın, zorlu rakiplerinden alabileceği puanları alan bir takımın, kendi evinde nispeten zayıf bir rakibe puan kaybetmesinin lüzumsuzluğu bambaşka birşey.

Lazio maça hırslı ve arzulu başladı. Klose'nin kafa golü skoru 1-0'a getirdi. Lulic'in yükselen performansının devam ettiğini de söyleyelim. Geçen hafta sakatlanan Hernanes bu hafta oyuna Cisse'nin yerine ikinci yarıda girdi. Gonzalo Bergessio'nun golü skoru eşitlerken, maçın perdesini kapatan gol oldu. Lazio bu maçı kazansaydı lider olacaktı. Udinese'nin kaybından sonra, Juventus kazanarak liderliği aldı. Lazio ise şu an 3.sırada. Önündeki maç trafiğine baktığımda, kağıt üzerinde Lazio'nun favori olduğu maçlar var. Cagliari ve Parma maçlarından çıkarılacak 6 puan, Napoli ve Juventus maçları öncesi hem moral verir; hem puan kaybetme lüksü verir.


27 Ekim 2011 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

PES 2012'de Attığım Seksi Gol

Bu aralar çok oyuncu bir kişiliğim var. PES 2012 oynadım, FIFA 2012'yi de denedim. İkisinin birbirine karşı avantajları ve dezavantajları var. Ancak şunu net bir şekilde söyleyebilirim; bu sene de PES'ciyim. NBA 2K12'de oynuyorum bu aralar, her ne kadar henüz galibiyet alamamış olsam da... Ha bir de Dead Island var ama onu 2 gün oynadım henüz. The Walking Dead'ten dolayı zombi kardeşlerime bir sempati beslemeye başladım.

Her neyse; PES 2012'nin BAL modunu çok beğendim. Oyunu kurduğumdan beri BAL moduna takıldım. Zaten Master League'den zevk almak için Bundesliga oynamak gerekiyor. Sevmiyorum ben öyle Serie A oynayıp da alt ligden Energie Cottbus'un gelmesini falan. BAL modunda 54 sırt numaramla De Graafschapp'ta oynuyorum. Seksi goller de atmaya başladım. Bunlardan şu ana kadar en seksi olanını YouTube'a yükledim. PES 2011'de de çok rövaşeta deniyordum. PES 2012'de şut ve rövaşeta olayı daha güzel olmuş sanki...

Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Stefania Bivone

18 yaşındaki Stefania Bivone, Miss Italia 2011 seçilmiş. Diğer adayları görmedim ama Stefania Bivone'yi görmek birinci seçmek için yeterli bir sebep gibi geldi bana... Fotoğraf geçtiğimiz haftasonu oynanan Reggina-Varese maçından. Stefania muhtemelen Reggio Calabrialıdır, Reggina'nın daveti ve bu fotoğraf da bu yüzdendir diye tahmin ediyorum.
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Fenerbahçe 0 - 0 Samsunspor | STSL 7.Hafta

Skorun ve futbolun değil, daha farklı boyuttaki değerlerin konuşulduğu bir gündü. Bundan dolayı mıdır nedir, her zaman ki "maç öncesi havası" yoktu Kadıköy sokaklarında. Gündüz Fenerbahçe Universal-Ankaragücü Bayan Voleybol maçına gittim. Deprem haberini de akşamüstü öğrendim, ancak büyük bir deprem olduğunu bilmiyordum. Her zaman olan 4-5 şiddetinde, kayıpsız depremlerden olduğunu düşünüyordum. Şehitlerimize olan üzüntümüzün yanına deprem üzüntümüzü de ekleyerek stattaki yerimizi aldık.

Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı yine tarihi günlerinden birini yaşadı. Tamam, 1 dakikalık saygı duruşunu yapmaktan bihaberiz millet olarak. Fakat şehitlerimize olan saygı ve sevgimizi daha önce çok görülmemiş bir şekilde gösterdik dün. En çok duygulandığımız anlar şüphesiz şehit isimlerinin tek tek okunduğu ve yoklama alındığı ânlardı. Ancak Samsunsporlu taraftarla karşılıklı yaptığımız "Vatan Sana Canım Feda" tezahüratları da mükemmeldi. Hangi takım taraftarları olursa olsun, aynı şeyi yapacaklardı eminim. Ama yine de Samsunsporlu taraftarlara da bunun için ayrıca teşekkür etmek gerek.

Maç için yazacak pek birşey bulamıyorum açıkçası. Dikkat ettim de, pek çok Blogger arkadaşım aynı durumda. Hassasiyet mi desek, tatsızlık mı desek bilmiyorum. Futboldan memnun olmayan bir çoğunluk vardı. Ancak ben genel olarak iyi oynadığımızı, en azından kazanabilecek kadar oynadığımızı düşünüyorum. Bundan çok daha kötü oynadığımız maçları kazandık. Hem içeride, hem dışarıda... Samsunspor vasat takım, çok zorlanacağımızı düşünmüyordum. Ancak acayip kapalı bir oyun oynadılar. Petkovic tam bir taktik hocası... Yerine göre, zamanına göre oynatabiliyor takımını. Young Boys ile de böyle elemişlerdi bizi. Dün ilk yarı biraz "belki gol atarız" düşüncesi vardı Samsun'da. Ancak ikinci yarı kapanma olayını abarttılar. Futbolun böylesi güzel değil be abi... O kilidi açabilecek etkenler; Dia, Stoch ya da Alex'in duran topları olarak görüyordum. Stoch epey yıprattı. Dia bitirecekti. Oyunda kaldığı 6 dakikada etkili gözüktü aslında. Ancak talihsiz bir sakatlık çıktı bu sefer de... Dia çıktıktan sonra işimiz zorlaştı. Samsunspor öyle bir kapandı ki; ceza sahasının 3 metre önünde pas yapan Fenerbahçeli futbolculara basmadılar bile. Kalenin önünü hiç açmadılar, hep ceza yayı üzerinde, gömülü bir şekilde karşıladılar. Ertuğrul'un oynamasını istemiyordum. İyi performans gösteren Ertuğrul, bu maçta da kaledeydi. Savcı, Korcan Çelikay'ın ranzasının üst katını kendisine ayırmıştı. Ancak Ertuğrul'un performansı hukuk çerçevesinde "delil yetersizliği" oluşturduğu için günü kârlı kapatan isim oldu genç kaleci.

Takım 10 aydır kaybetmiyor, insanüstü bir performans sergiliyor. Dolayısıyla bu puan kayıplarının kredisi olmalı diye düşünüyorum. Bugün Beşiktaş'ı da izledim, bizden iyi değiller. Perşembe zor bir akşam olacak. Derbi faktörü elbette farklı birşey. Galibiyet şansları için; %55 Fenerbahçe, %45 Beşiktaş diyorum.
24 Ekim 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Bologna 0 - 2 Lazio | Serie A 8.Hafta

Maçı izleyemedim. Yazmak için geniş bir özetine baktım. Özetten sonra da bir puan durumuna bakayım dedim. Lazio'nun 2.sırada olduğunu görünce çok şaşırdım. Gerçi geçen sezon da uzun bir süre zirve mücadelesinin içinde yer almıştı Lazio. Çok değil, bir kaç hafta önce Reja'nın istifası kabul edilmemişti. Geçen seneki iyi kadronun üzerine, çok akıllıca takviyeler geldi. Lazio ve Tottenham'ın ortak yanı olarak görüyorum aslında bu özellikleri. İkisinin de başında kurt hocalar var. İkisinin de oturmuş kadroları ve sistemli futbolları var. Bu da başarılı grafik çizmelerini sağlıyor.

Bologna'nın da geçen sezona oranla daha iyi oyuncuları olduğunu düşünüyorum. Ancak hocaları Bisoli henüz bir maya tutturabilmiş değil. Tutturması da zor gözüküyor. Çok istikrarsızlar, tutarsız bir futbolları var. Kazanma alışkanlıkları yok. İyi oynadıkları maçları bile kaybedebiliyorlar. Acquafresca'dan verim alamadıkları gibi, gol yollarında Di Vaio'nun avucuna bakıyorlar. Lazio'da Reja alternatiflerini çok iyi kullanıyor. Sculli'yi kullanıyor, bakıyorsunuz gol atmış. Lulic'i kullanıyor, bakıyorsunuz gol atmış. Dün siftahı yaptı Lulic. Yeni saç kesimiyle daha efendi bir tipe bürünen Cisse'nin her maç olduğu gibi yine direkten dönen bir topu var. Zorlu gözüken bir deplasmanda iyi mücadeleyle galip geldi Lazio. Derbiden sonra bir galibiyet daha aldılar. 7 maçlık periyodda 4. galibiyetleri oldu. Lider Udinese'nin 1 puan gerisindeler. Udinese söz konusu olunca Lazio için çekiniyorum aslında. Geçen sezon uzun bir süre Udinese'nin önünde götürdüler ligi. Son 2 hafta Udinese üste çıktı ve Şampiyonlar Ligi vizesini aldı. Bir tekerrürü olur diye çekincem var. Lazio için günün tek kötü haberi Hernanes'in sakatlanıp oyundan çıkması. Hernanes'in durumu hakkında bilgim yok. Ancak Lazio'nun sahaiçi patronu olması dolayısıyla eksikliği hissedilmeyecek bir oyuncu değil. Bol alternatifli kadronun en alternatifsiz oyuncusu... Önümüzdeki hafta Lazio'nun rakibi iyi bir başlangıç yapan Catania. Roma'nın simge futbolcularından, geçen sezonki hocası Vincenzo Montella; bu kez Catania teknik direktörü olarak çıkacak Lazio'nun karşısına...
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Blackburn 1 - 2 Tottenham | EPL 9.Hafta

Tottenham'ın iyi gidişatı gibi Blackburn'ün Kean çilesinin de devam ettiği bir maç oynandı Ewood Park'ta. Blackburn taraftarları maça yine isyanla geldiler. Menajer Steve Kean'in bunca taraftar tepkisine rağmen hâla kovulmamış olması ilginç. Bu kadar psikolojik baskıyla birşey yapamaz Kean. Dün de buna şahit olduk. Evinde oynayan Blackburn Rovers, Tottenham ataklarında yarı alanına hapis bir görüntü çizdi. Buldukları ender pozisyonlardan birinde Formica ile golü attılar. Çünkü 2-1 kaybederek ucuz yırttılar. Maçın hakkı Tottenham galibiyetiydi, daha farklı bir galibiyet de gelebilirdi.

Rafael Van der Vaart son haftalarda daha sık sahne almaya başladı. Asist ya da gol mutlaka geliyor. Dün attığı 2 gol de şıktı. Özellikle ikinci goldeki sinsi gelişi, tam bir yıldız futbolcu gelişiydi. Adeta gol atmaya geldi ve gol atmaya vurdu. Van der Vaart haricinde, geçen hafta Modric demiştim. Modric dün yine çok iyi oynayarak, Tottenham'ın tüm ataklarını başlatan isim olmuş. Blackburn Rovers kadrosu fena değil. En azından Swansea,QPR,Norwich gibi yetersiz kadroların olduğu ligden düşerlerse tarihi bir başarısızlık örneği sergilerler. Kadro tam bir orta sıra takımı kadrosu görüntüsünde. Fakat yıpranmış ve futbol oynatamayan, eziyet çeken ve çektiren bir menajerle bu iş yürümez. Blackburn'ün 9 haftada aldığı puan sadece 5. Tottenham ise 1 maç eksiğiyle 16 puanda ve 5.sırada. En azından Liverpool ve Arsenal'dan iyi bir konumda ve futbol olarak da daha istikrarlı bir görüntüsü var. Haftaya White Hart Lane'de rakip Quenn Park Rangers. Chelsea zaferinin moraliyle gelecek olan QPR, en azından berabelik koparmaya oynayacaktır. Blackburn Rovers ise Norwich deplasmanına gidecek. Norwich lige oldukça iyi başladı. Blackburn için ölüm kalım maçı gibi gözüküyor. En azından Steve Kean için...
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 1 - 0 Rubin Kazan | UEL 3.Hafta

Tottenham her maç farklı bir kadroyla çıkıyor Avrupa'da. Farklıdan kastım, farklı oyunculardan ziyade; genç ve as oyuncuların birlikte oynama süreçleri. İlk maçta kadronun tamamı genç isimlerden kurulu neredeyse. Shamrock maçı araya pekiştirilen tecrübeli isimler oldu. Daha dişli bir rakip olan Rubin Kazan karşısında ise; bu kez araya pekiştirilen genç isimler oldu. Pek çok as ve tecrübeli oyuncusunu tercih etti Redknapp.

Tottenham ilk yarıda golü attı. Ancak oyun olarak üstünlük kurduğunu söylemek güç... Pavlyuchenko ve Defoe ile etkili oldular. Rubin Kazan'ın da oldukça iyi bir kadrosu var. Gökdeniz iyi oynuyor, ben Milli Takım'da olmamasını anlamıyorum mesela. Valdez hiç sevmediğim bir forvettir, ama Rubin Kazan için yıldız niteliğinde. Savunmada da Bocchetti dikkat çeken isimlerden. Zaten Rubin Kazan'ın pek çok atağında Gökdeniz, Noboa, Valdez üçlüsü vardı. Pavlyuchenko'nun tarzını beğensem de, zaman zaman son vuruşlarda yaptığı kazmalıkları kabul ederim. Ancak dün ceza sahası dışından bir kere şansını denedi, ikincisinde de frikikten güzel bir gol attı. Kalecinin kapattığı köşeye, kalecinin uzanamayacağı harika bir vuruş yaptı.

Rubin Kazan ikinci yarıda daha ofansif bir oyuna büründü. Martins'in de oyuna girmesiyle daha çok gol pozisyonu ürettiler. Tottenham ise kontra atak futboluna döndü. 1-0'lık galibiyet, Tottenham'ın gruptaki işini kolaylaştırdı.

Tottenham : Gomes, Walker, Bassong, Sandro (73' Kaboul), Rose, Lennon (73'Modric), Livermore, Carroll, Giovani (66' Assou Ekotto), Defoe, Pavlyuchenko

Rubin Kazan : Ryzhikov, Navas, Sharanov, Bocchetti, Kuzmin, Ryazantsev (78' Eremenko), Gökdeniz, Natcho, Noboa, Kasaev (61' Martins), Valdez                                                                               
21 Ekim 2011 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Zürih 1 - 1 Lazio | UEL 3.Hafta

Bir kısmetsizlik de gidiyor Lazio'da. Uefa Avrupa Ligi'nde oynanan 3 maçta hakedilen en az 7 puan var. Ancak alınan puan sadece 2. Kaza, bela; ite kaka gidiyor Lazio. İsviçre takımlarının kolay gol atıp, kolay gel yiyen tarzı; bir İtalyan temsilcisine sökecek bir oyun tarzı değil. Kolay gol yeme kısmı için geçersiz tabi ki söylediğim. Herhangi bir Serie A takımı, çok rahat gol atabilir İsviçre ekiplerine. Maçta da böyle bir başlangıç vardı zaten. İlk olarak kadroları geçelim;

Zürih : Guatelli, Teixeira, Magnin, Koch, Beda, Margairaz, Aegerter, Nikci, Djuric, Alphonse (81' Drmic), Chikhaoui (62' Mehmedi)

Lazio : Marchetti, Diakite, Radu, Dias, Lulic, Cana (46' Rocchi), Gonzalez (72' Ledesma), Matuzalem, Hernanes, Sculli, Cisse (79' Kozak)

Lazio'nun savunma hattı bir acayipti anlayacağınız. Diakite, Dias stoper ikilisi vardı. Radu stoper, sağ bek, sol bek, her şey oynadı. Lulic sol bek, sol açık oynadı. Aslında farklı bir sistem denemedi Reja. Sadece bir kaç oyuncuyu alışılmışın dışında kullandı. Zürih takımında tanıdık tek isim Magnin var. Alphonse, Margairaz, Chikhaoui gibi isimleri anca canlı skor sitelerinde görmüşümdür. Hep yazıyorum. Reja, Lorik Cana'yı pek tutmuyor. Bence yanlış yapıyor. Lorik Cana her ne kadar Igli Tare faktörüyle transfer edilmiş olsa da, ön liberoda Matuzalem'den daha faydalı maçlar çıkarabilir. Matuzalem demişken, zaten hiç haz etmem; berbat saçlarıyla iyice kendinden soğuttu. Yine de futbol olarak gayet iyiydi dün. Hakkını veririm. Sculli'nin golü görsel olarak şık bir gol olsa da; 3 puan getirmedi Lazio'ya. Nikci'nin golü gecenin en şık gollerinden biriydi. Lazio baskı kurduğu bölümlerde yine net fırsatları kaçırdı. Bazılarını da kaleci Guatelli kurtardı. Kaleci Guatelli kim diye baktım. Parma'da yedeğin yedeğiyken; Oxford United'a kiralanmış. Yani İngiltere bilmem kaçıncı ligine... İtalyan kaleci, dün bir İtalya ekibi karşısında gösterdiği performansla rakibine çelme taktı. Bu grup çok karışık. Sporting Lizbon çok rahat, 3te 3 yaptılar. Ancak diğer takımların 2'şer puanı var. Grupta da sürprizi bol sonuçlar çıkıyor. Lazio ismi ikincilik için ağır bassa da; Zürih, hatta Vaslui bile bir anda ikinci sıraya sıçrama yapabilir.

Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Mersin 1 - 2 Fenerbahçe

28 sene sonra çıktığımız Mersin deplasmanında yenilmezlik serimizin devam etmesi herşeyden önemliydi. Geçen sezon Mersin İdman Yurdu'nun birkaç maçını izledim. Bank Asya Ligi'nin en renkli takımlarından biriydi. Şüphesiz bunda yabancıları Nduka, Boum ve Tisdell'in payı vardı. Üçlü Bank Asya Ligi'nin en dikkat çeken yabancı performanslarını sergiliyordu. Sonucunda takım halinde sergilenen performans Mersin İdman Yurdu'nun çıtasını yükseltti, yolunu Süper Lig'e düşürdü. (İçimden hiç Süper Lig demek gelmiyor ya, neyse)

Hocanın kadro seçimiyle alakalı pek yorum yapmak istemiyorum. Ben Dia ya da Stoch'u, Özer yerine tercih ederdim. Onun haricinde kafamdaki kadro birebir buydu. Ancak futbolun cilvesi Özer Hurmacı'yı maçın unutulmazlarından yaptı. Çok acayip bir kamera açısından maçı izlediğimiz için uzun süre maça konsantre olamadım. Televizyondan maç izlerken "şuna at, buna at" diyebileceksin abi. Kamera açısı o kadar kötüydü ki, topun etrafındaki isimler hariç kim nerede pas bekliyor gözükmüyordu. Nitekim Lig Tv Özer'in golünü yakalayamadı bile. Yayın gidince işler değişti. O dandik kamera açısına razı oldum. Ancak ikinci yarının son bölümlerinde kamera açısı da düzeldi. Madem imkan vardı, neden maç başında aynı açıyı kullanmadınız ? Yıl 2011, 10. yılımız diye reklam yapan Lig Tv; berbat bir yayın sundu dün akşam. Yağmur güzeldi, yağmurlu hava maçlarını severim. Nasıl Euro 2008'de yağmur skora etki etmişse, dün de edebilirdi. Ettiğini düşünmüyorum. Sadece oyunu ve pas alışverişini etkiledi. Zeminin ikinci yarı hemen düzelmesini de çok takdir ettim. Küçük bir stat ama güzel zemini var. Özer Hurmacı attığı enfes golün yanı sıra, çizgiden çıkardığı bir topla da katkı hanesine bir artı daha ekledi. Savunmamız derli topluydu. Bekir olsun, Yobo olsun risksiz oynadılar. Ziegler ise özellikle kademe anlayışıyla dikkat çekti. Cristian'ın hücuma katıldığında takıma daha fazla katkı sağladığı bariz. Dün sahanın en iyisi bana göre Cristian'dı. Bienvenu ilk yarıda etkisiz gözükse de, ikinci yarıda toparladı. Biraz da şansının yardımıyla attığı gol moral oldu. Son dakikada çalımlarıyla coştursa da, Stoch ve Bienvenu'nün laubaliliği Aykut Hoca'yı kızdırmış ve hoca tarafından uyarılmışlar. Doğrudur, Aykut Hoca'nın bu tip hareketleri sevmediğini biliyoruz. Stoch'un kaçırdığı gollere ve laubali hareketlerine ben de kızdım. Kaptan Alex'in ve hocamızın eleştirmesini de anlıyorum. Ancak; taraftarın bu konuyu çok abartmaması gerektiğini düşünüyorum. En azından Stoch'un kendini ispatlamaya çalıştığını ve sorumluluk almaya çalıştığını ve buna da olumlu bir detay olarak bakabileceğimizi düşünüyorum.

Mersin İY iyi bir kadroya ve iyi bir hocaya sahip. En azından çirkef bir yapısı da yok Nurullah hocanın. Hakem yönetiminin her iki taraf için de kötü olduğunu düşünüyorum. Mersin'de Nduka tekniğiyle dikkat çekiyor ama ondan fazlasına sahip değil. Özellikle fiziği çok yetersiz. Bir de yedek kalecinin yabancı olmasına anlam veremedim. Hadi hiç iyi yedek kalecin yok, olan bir takımdan kiralarsın. Samsunspor-Ertuğrul Taşkıran örneğinde olduğu gibi. Hakan Arıkan 7.dakikada oyundan çıksaydı; 2 değişiklik birden yapılacaktı ve Nurullah Sağlam'ın bütün düzeni bozulacaktı. Elinde tek bir koz hakkı kalacaktı. Yabancı yedek kaleci tercihinin pek bir mantığı yok.

Zor bir deplasmanda kolay kazandık. Son dakikalarda yediğimiz gol, tipik adrenalinimizi yaşattı. Yola devam ediyoruz, kim oynarsa aynı hırsla mücadele ediyor.
18 Ekim 2011 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 2 - 1 Roma | Özlenen Galibiyet

11 Nisan 2009. Lazio'nun Roma'yı mağlup ettiği son maçın oynandığı tarih. Kavga gürüldü, tipik bir Roma derbisiydi ve Lazio 4-2 kazanmıştı. 2 sezondur derbileri boş geçiyor Roma'nın mavileri. Özellikle geçen sezon ilk maçı hakem katliamıyla, diğerlerini de berbat futbollarıyla kaybetmişlerdi. Geçen sezonun bir gerçeği de; dünyaca ünlü Roma Derbisi'nde lig ve kupada oynanan uyutucu futboldu. Bu sezon bu tabu bir nebze olsun yıkıldı. Derby Della Capitale tat verdi. Herhalde Türkiye'de yayını olmadığından kaynaklanıyor. Malum, biz kalitesiz futbol izlemeye alışığız.

Maça ideal kadrosuyla başladı Lazio. Biava'nın sahalara dönmesiyle Biava-Dias uyumlu ikilisi tamamlanmış oldu. Sağda Konko, solda sezon başından beri formsuzluğunu üzerinden atamayan; fakat derbilerin sevilen yüzü olan Radu. Orta sahada Ledesma, Gonzalez ve Brocchi. Gonzalez bu sezon çok süre alıyor ve faydalı oluyor. Ancak kısıtlı yetenekleri yüzünden çok ön plana çıkan bir performans sergileyemiyor. Ben iyi bir rotasyon oyuncusu olabileceğini düşünüyorum. Yerine Lorik Cana düşünülebilir. Forvet arkasında Hernanes, ileri uçta Cisse ve Klose. Cisse'yi genellikle sol kanat gibi izliyorduk. Reja derbide daha fazla verim alabileceği ileri uçta oynatmayı tercih etti. Roma kadrosunda ise Totti'nin eksikliği her zaman farkedilir. Ancak çok kaliteli bir kadrosu var Roma'nın ve bu kadro tecrübesiz bir hocayla harcanıyor. Luis Enrique'nin Roma'yla uzun ömürlü bir ilişkisi olmayacağını düşünüyorum. En büyük getirisi ise Jose Angel olacak gibi duruyor. Epey göze battı derbide. Sağ kanat çok çalışmazken, Jose Angel soldan epey atak yaptırdı takıma. Pjanic'in de henüz Serie A'ya uyum sağlayamadığı gerçek. Yoksa Pjanic, Osvaldo, Bojan, Borriello, Totti ve Lamela'lı hücum hattı olan bir takım Serie A'da zirveye oynayabilir.

Pablo Osvaldo'nun henüz 5.dakikada attığı gol Laziolu taraftarları yine bir mağlubiyet kuşkusuna soktu. Osvaldo'nun golü bir kenara; Roma sahada daha arzulu, daha ne yaptığını bilen bir ekip görüntüsündeydi. İlk 15 dakikalık bölümden sonra golün etkisinden kurtulan Lazio'nun ayakları biraz daha yere basmaya başladı. Kale önüne kadar sorunsuz top getirebilen Lazio, ileri uçta son vuruş sıkıntısı çekti. Hem de Klose ve Cisse'yle... İkilinin son vuruşlardaki beceriksizliği Lazio'ya birkaç iyi pozisyonu ve ilk yarıyı berabere bitirme şansını kaçırttı. Hernanes'in uzak mesafeden vurduğu şut dışında akılda kalan bir pozisyonu da olmadı.

İkinci yarı Lazio'nun dönüş devresi oldu. Lazio için yazılabilecek en iyi senaryo erken atılacak bir beraberlik golüydü. Daha fazlası oldu. Erken atılan bir beraberlik golü ve Kjaer'in kırmızı kartıyla Roma'nın 10 kişi kalması. Hernanes tartışmalı penaltıyı gole çevirince skor eşitlendi, oyunun ibresi ise Lazio'ya döndü. Luis Enrique Kjaer'den boşalan yere Burdisso'yu oyuna almak zorunda kaldı. Orta sahadan Perrotta'yı çıkardı ki; bu değişiklik orta saha hakimiyetini Lazio'ya bıraktı. Roma'nın orta sahada 1 eksikle oynamasını fırsat bilen Reja, defansif bir oyuncu olan Gonzalez'i çıkarıp, ofansif Mauri'yi oyuna aldı. Böylelikle Lazio'nun beklenen gol pozisyonları ardı ardına geldi. İki top direkten döndü. Özellikle Cisse'nin şutuna gol yakışırdı. Zira Klose pek sahada yoktu. Bir Rocchi değişikliği bekledim durdum. Roma da zaman zaman bir kaç cılız atak şansı yakaladı. Zaman ilerledikçe Roma için en iyi senaryo beraberlik gibi gözükmeye başladı. En iyi senaryo gerçekleşecek gibiyken Klose çıktı sahneye. 92 dakika boyunca sahanın en etkisiz ismi gibi gözüken tecrübeli Alman attığı golle Roma'yı üzüntüden, Lazio tribünlerini sevinçten yıktı.

Miroslav Klose, büyük maç tecrübesiyle aldırdı belki de maçı. Sırf bu golle bile Lazio taraftarlarının sevgilisi olacağı kesin. Nitekim maç sonu görüntüleri de inanılmazdı. Lazio derbi galibiyetini özlemiş, derbi galibiyetine susamış. Futbolcuların hep birlikte formalarını çıkararak tribünlere koşması güzel görüntüler oluşturdu. Reja'nn yumruk şovu görülmeye değerdi. Maç sonundan çok güzel fotoğraflarla bitireyim;





Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Newcastle 2 - 2 Tottenham

Goal filminden midir nedir, St. James Park'taki bir maçı televizyondan izlemek bile hep çekici gelmiştir bana. Özellikle bu sezon Newcastle United'ın Pardew ile başarılı bir grafik çizmesi ve şık formalarının da bunda payı var. Tottenham'ın yükselen form grafiğinin olması haftanın en ilgi çekici maçlarından biri olmasını sağlıyordu. Maç öncesi beklentim beraberlikti. Zevkli mücadelenin hakkı da öyleydi. İki takım tarafından da hakedilmiş bir skor ortaya çıktı. Namağlubiyetin devam etmesinden olacak ki; Newcastle taraftarları da maç sonunda oldukça mutlu gözüküyorlardı.

Newcastle United'ın başarısının tesadüf olmadığı kadro kalitesinden de net şekilde anlaşılıyor. Yukarılara oynayacak kalitede bir kadroları var. Şu an bu doğrultuda ilerliyor. Ancak 38 maçlık sezon içerisinde inişe geçtikleri, zorlu süreçler de olacaktır. Fakat Newcastle United'ın bu sezonun renkli takımlarından biri olarak kalacağını düşünüyorum. Özellikle Leon Best çok ilgimi çekiyor son zamanlarda. Geçtiğimiz sezon çok izleyemesem de, takip etmeye çalıştığım oyunculardan birisiydi. Bu sezon yeteneklerini daha fazla göz önüne seriyor. Demba Ba'nın da takıma olan uyumu siyah beyazlıların hücum gücünü arttırıyor. Cheikh Tiote bir başka beğendiğim oyuncu. Hatırlıyorum da; Fenerbahçe-Twente maçlarından sonra, "+2'ye Cheikh Tiote gibi oyuncular almalıyız" tarzı pek çok yorum okudum. Bugün o Cheikh Tiote dünyanın en iyi liginde iyi bir takımın orta alandaki yükünü hafifletiyor.

Tottenham'da da Modric'in formu git gide yükselmekte. Sezon başında gitti gidecek denilen Hırvat yıldız, oynadıkça açılıyor. Tabi bu haber Tottenham taraftarları için ne kadar hoş gözükse de, Türk Milli Takımı için nahoş bir detay olarak sivriliyor. Dün pek çok atağa liderlik yapan Modric, aynı zamanda Defoe'nin attığı golde atağı kurgulayan oyuncu oldu. Defoe'nin golüne gelince; tipik bir Defoe vuruşuydu. Dünyanın en atletik golcülerinden birisi olan Defoe, özellikle ceza yayı üzerinden attığı gollere devam ediyor. Adebayor ise Tottenham'a katkı vermeye devam ediyor. Yüksek bir bonservisle önümüzdeki sezonda da devam edebilir. Yine de bu penaltı kararının tartışmalı olduğu gerçeğini değiştirmez tabi ki.

Maç genel olarak zevkli, son dakikalarında ise oldukça heyecanlıydı. Newcastle'de Ameobi'nin gol vuruşundaki ustalığından sonra; son dakikalarda kaçırdığı gol yakışmadı. Gerçi ben o pozisyonda Coloccini'ye daha fazla kabahat buluyorum. Her ne kadar sırtı kaleye dönük olsa da, vuruş açısı ve şekli bakımından Ameobi'den bir adım öndeydi sanki. 40'lık delikanlı Friedel ise; dün yine bildiğimiz Friedel'dı. İlk gol biraz talihsiz bir gol gibi gözükse de, çok şık kurtarışlarla günü kurtardı.
17 Ekim 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 3 - 1 Galatasaray | ABVL 1.Hafta


Sürekli övündüğümüz amatör branş maçlarımız da artık başladı. Birkaç gün önce Eczacıbaşı'na kupa finalinde kaybettiğimiz maç hakkında üç beş cümle yazmıştım. Dün Erkek Basketbol takımımızın Cumhurbaşkanlığı Kupası'nda Galatasaray'a kaybettiği maçın da tamamını izledim. Ezeli rakibimize dün kaybettiğimiz basketbol maçının rövanşını bayan voleybolla yapacaktık bugün. "İkisi farklı şey" düşüncesine karşıyım. Ezeli rekabet her yerde ezeli rekabettir. Yenilince Ülker'e, Universal'a yenilip; kazanınca Fenerbahçe'ye karşı kazanmak saçmalığın âlasıdır.

Voleybol takımımızdaki eksiklerden bahsetmiştik. Çoğul konuşuyorum, çünkü taraftarın genel görüşü eksiklerin arandığı yönünde. Galatasaray cephesinde ise epey değişiklik var. Geçen sezona oranla daha olumlu bir hava yakaladıklarını, bize karşı 8-9 maç sonra bir set almalarından da anlayabiliyoruz. Yine kısa kısa notlarla yazacağım. Voleybol maçlarını böyle yazmak daha hoşuma gidiyor, daha okunası kılıyor sanki... Detaylı yazıyı zaten Fenerbahçe Voleybol Blogu'ndan okurum.

  • İlk olarak; Nihan Yeldan Güneyligil. Fenerbahçe ruhunu sahaya yansıtan oyuncularımızdan olduğu için, taraftarın gözünde değeri önemlidir. Ancak sezona kötü başladığının farkında olduğunu düşünüyorum. Bugün en etkisiz gözüken ismimizdi. Liberonun kötü oynama gibi bir lüksü yok bence...
  • Seda Uslu Eryüz. Galatasaray'ın yedek pasörüydü. Ancak +1'li absürt yabancı kontenjanın uygulandığı ligimizde rotasyon amaçlı yerli transferleri yapmanız gerekiyor. Zülfiye Gündoğdu'nun rotasyonda olmasından ben memnundum. Seda Eryüz ilk maçında en çok eleştirilen oyuncumuz olmuştu. Twitter'dan uygun bir üslupla ben de eleştirmiştim. Eminim ki; eleştirim haklı bulmuş ve dikkate almıştır. Kamil Söz'ün de taraftarın gördüklerini gördüğünü düşünüyorum. Dolayısıyla; bugün ilk sette kötü gözükse de oynadıkça toparladığını düşünüyorum. Özellikle Kim'e alçak paslar atmaması, en azından eleştirileri dikkate aldığının göstergesi. Ayrıca Eda Erdem ile iyi bir ikili oluşturdular zaman zaman...
  • Kim Yeon Koung durduralamaz demiştim. Bugün yine durdurulamadı. Asya voleybolunun savunmasını da iyi bildiğinden, manşetleri de süper, blokları da süper. Kim Yeon Koung'un uzun yıllar Fenerbahçe'de kalmasını isterim.
  • Seda Tokatlıoğlu'nun yeri de her zaman ayrıdır. Hatta bir maç tribünde biri arkasını dönüp sormuştu bana; "Nedir bu Seda Tokatlıoğlu sevgin?" diye. Seda Tokatlıoğlu Fenerbahçe'nin evladıdır, sahadaki taraftarıdır. Sezona iyi başladı. 2+1 olayı da en çok onun işine yarayacak. Ooooooo Terminatör Seda!
  • İpek Soroğlu ligde bu sezon çok fazla forma şansı bulacak. Duygu Bal form tutarsa forma ikisi arasında gidip gelir. Ancak İpek Soroğlu şu an bir adım önde gözüküyor ve uzun süre de bir adım önde olacağını düşünüyorum.
  • Eda için geçen maç, oynadıkça açılan oyuncu demiştim. Oynadıkça açıldı. Bugün de takımın iyilerindendi.
  • Liuba Shashkova savunmayı aksatsa da, hücumda Kim'den sonra en fazla top öldüren oyuncumuz oldu. Ayrıca yer yer etkili servisleriyle önemli katkı sağladı.
  • İlk iki setteki tanınmaz Fenerbahçe; son iki sette yerini bambaşka bir Fenerbahçe'ye bıraktı. En azından rakibin direnci kırdı. Sahada yardımlaşma arttı. Bu da top öldürmeyi kolaylaştırdı.
  • İlk setteki berbat oyuna rağmen, seti bırakmayıp 4 sayı geriden gelerek kazanmak çok güzeldi.
  • Universal'ın Sarı Fenerbahçe Universal atkıları hoş olmuş. Bende de olsun isterim.
  • Merve Dalbeler takımda ısınamadığım tek oyuncu.
  • Galatasaray'ın geçen sezona oranla çok kaliteli bir takım olduğunu belirtmek gerekir. İyi bir hoca, Avrupa'nın en iyi pasörlerinden biri olan Lo Bianco ve sayı yükünü çeken Calderon Galatasaray'a sınıf atlatmış.
  • Ligde 4 takımdan biri olurlar ama fazlası olamazlar. Belki ekstra motivasyonla kupada final görebilirler. Ama çok zor...
  • Tüm takımın sayı yükünü Calderon çekiyor. İkinci bir alternatifleri yok. Yerlileri geçen sezona göre daha iyi. 
  • Lo Bianco'yu çok severim. Calderon'u müthiş oynattı bugün. Galatasaray kadrosu, Lo Bianco kalitesinde bir pasörün çok altında kalıyor bence.
  • Derbi galibiyet sezonunu 1 gün gecikmeli de olsa açtık. Güzel başladık, güzel bitsin.
  • Ayrıca 3 sezon sonra ilk defa Galatasaray maçında tribünde olamadım. Haftaiçine böyle maçlar konmamalı.
13 Ekim 2011 Perşembe
Yazan: steven_stiffler

Ne İzledim? #10

Blog işlerini aksatıyor olsam da, film izleme işini aksatmıyorum panpalar. Çok film izleyen bir vatandaş olarak; hâla Top250'de izlemediğim pek çok film olmasını bazen garipsesem de, Top250 listesine baktığımda normal görüyorum. Hiç izlemeyeceğim, hiç ilgimi çekmeyen onlarca film var o listede. Yine süresinden dolayı göze alamadığım seriler var. Lord Of The Rings bunlardan biri mesela... Hâla ilk filmden sonrasını getirmedim. Ama inanıyorum, bir gün "Top 250'deki tüm filmleri izledim ehehehe" diye hava atabileceğim. Gerçi Harddisklerim doluyor,taşıyor. İndirdiğim filmi silmeye kıyamıyorum. Herkesin çok övdüğü, benim hiç beğenmediğim The Fall'u bile silmeye kıyamadım. Neyse, her ay olduğu gibi Eylül Ayı'nda izlediğim filmlerle de yine kendi çöplüğümdeyim.

Jim Carrey gibi sevdiğim bir abiyi böyle yaşlanmış görmek istemezdim. Ancak filmi de kaçırmak istemedim. Yavuklu adayımla gittiğim, çıktıktan sonra "ilk filmimiz ehehehehe" diye mutluluk saçtığımız; fakat aynı zamanda da son filmimiz oldu Mr. Popper's Penguins. Zaten bu özellikler dışında çok değerlendirme yazısı yazılacak bir film değil. Vakit geçirmelik bir aile filmi... İşte biz de hanımefendiyle gittik; "Bakın nasıl da aileyiz" mesajı verdik. Sonra götümüzde patlamış olsa da, ne bileyim gülerek hatırlıyorum ben bu filmi. Kaptan, kokuşuk, beyinsiz falan...

Kült filmleri beğenmeme kıllığıma devam ediyorum. Ya tamam beğenmemek demeyelim de, beklediğim gibi bulmadım diyeyim. Yoksa kaliteli film olduğu her halinden belli... Özellikle Roberto Benigni'den. Zaten Nazi filmlerini çok severim, her zaman beni sürükleyen ve aklımda kalan filmlerdir. La Vita e Bella'nın da bu konuda önde gelen yapımlardan biri olduğunu biliyorum. Ancak izlemek için anca ilham alabildim. Güzeldi, iyiydi, hoştu da bir The Boy in the Striped Pyjamas etkisi bırakmadı bende. Roberto Benigni'nin muhteşem performansı olmasa, bu film bu kadar konuşulur muydu emin değilim. Filmin ilk yarısında, yani Roberto Benigni'nin "hayat dolu bir adamı" oynadığı bölümlerde yer yer sıkıldım. Drama ağırlık veren ikinci yarısını ise oldukça beğendim. Dram adamıyım ben ya, duygu doluyum.

Sinemada pek korku filmlerine gitme huyum olmasa da, bir hatun arkadaşın ısrarıyla girdim Fright Night'a. 1985 yapımı filmin uyarlaması. 1985 yapımını izlemedim. Ancak 2011 yapımında Colin Farrell'ın vampirliğe çok yakıştığını düşünüyorum. Tipik bir "yeni taşınan komşudan şüphelenme" filmi aslında... Görsellik olarak diğer vampir filmlerine oranla bir adım önde olduğunu söyleyebilirim. İzlerken sıkılmadım, klişe sona şaşırmadım. 3D izlemedim, 3D'si belki daha güzeldir.

Filmin çok sıcak bir anlatımı, çok sevdiğim bir atmosferi var. Oyuncu kadrosu çok iyi. 86 yılında bu filmde küçük bir rolde oynayan John Cusack bugün önemli bir aktör. Kiefer Sutherland, Jerry O'Connell ise film ve dizilerden illa ki görmüş olduğumuz isimler. Filmi sürükleyen iki çocuk oyuncudan birisi olan River Phoenix'in henüz 23 yaşında hayatını kaybetmesi kötü. Diğer isim ise; Corey Feldman. Teddy rolünde harikalar yaratmış. Tren sahnesi çok heyecanlandıran bir sahneydi. Hani biliyorsunuz belki o sahnede ne olacağını ama heyecanlanıyorsunuz işte... Ceset peşinde gitmek belki çok saçma birşey. Ancak; filmin verdiği mesaj da bu zaten. Çocukluk arkadaşlarıyla yapılan herşey güzeldir, herşey akılda kalır. İzlerken bir an bile sıkılmadığım gibi, favori filmler listeme de ekledim. Zaten IMDB Top250'de de varmış. 8/10 puan alır.

"Sonradan edindiğim arkadaşlar,12 yaşındaki arkadaşlarım gibi olmadı hiç. Hep böyle olmaz mı zaten?" Eski günlerden birşeyler bulmak, o havayı tekrar solumak için; izleyiniz.

Mr. Simon tecrübeli, idealist ve başarılı bir öğretmendir. Bir nevi Kemal hocadır. Öğrencileri ise; birbirine saygısı olmayan, güzel/çirkin ayrımı yapan çocuklardır. Mr. Simon bu çocuklardan Andy ve herkes tarafından ezilen Big G'yi birbiriyle yakınlaştırır. Öğrencilerden birinin ceza almasına sebep olan Mr.Simon; aynı öğrencisi tarafından atılan bir iftirayla kariyerini tehlikeye sokmuştur. Film bundan ibaret... Tolerans, hoşgörü, ezme ve ezilme üzerine sosyal mesajlar içeren bir yapım. İzlerken sıkılmadım ama umduğumu da bulamadım. 6,5/10 eder.

12 Ekim 2011 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Fenerbahçe 1 - 3 Eczacıbaşı

 Voleybolu özlemişim. Avrupa Şampiyonası'nı takip etmek pek içimden gelmedi. Ancak Fenerbahçe voleybolunu özlememek elimde değil... Çubuklu formayı sahada görmek yeter, branşı farketmez. Çubuklu forma demişken; forma önüne yapıştırılan Universal yazıları pek olmamış. Acil formalar yenilenmeli. Bu arada dün Erkek voleybol takımımızın maçını izleyemedim. Kupayı kazanmalarına ve özellikle Kaptan Arslan Ekşi'nin açıklamalarına mutlu oldum.

Eczacıbaşı'nın hazır bir kadrosu var. Birlikte antrenman yapamamaktan yakınmışlar, biraz nankörlük bu. Avrupa Şampiyonası'ndan dolayı pek çok oyuncusu hazır. Fenerbahçe'de durum tam tersi. İdmanlar epeydir devam ediyor ancak takımın maç temposu muamma. İki hazırlık maçı var ki bunlar ölçü sayılacak maçlar değil. Hoca yok, Logan yok, Fabiana yok. Ze Roberto'nun her sezon öncesi olmamasından da hoşlanmıyorum. İlk sette alışılagelmişin dışında bir Fenerbahçe görüntüsü vardı. Hazır olmamak bir yana, mücadele seviyesi de çok alttaydı takımın. Dolayısıyla Eczacıbaşı güle oynaya aldı ilk seti. İkinci sette kendimize geldik. Ancak maç başından sonuna kadar bir pasör sıkıntısı çektik. Seda Eryüz'ün bir kalemde ismi çizilecek bir oyuncu olmadığını biliyorum. Ancak Gamova varken çok sık yaşadığımız alçak pas sıkıntısını, Seda Eryüz ile bugün bir kez daha yaşadık. Kamil Söz'ün müdahale etmemesine anlam veremedim. Pek çok pasın yüksekliğini ayarlayamadı. Bu da çok skorer bir isim olan Kim'in ve iyi bir maç çıkaran Seda Tokatlıoğlu'nun verimini düşürdü. İkinci seti ellerimizle verdik. Üçüncü seti kazanıp maça ortak olmayı başarsak da, son sette basit hatalar yaptık. Maç ile ilgili notlarımla bitireyim;

  • Seda Uslu Eryüz pasörlük görevini yeteri kadar yerine getirememiş olsa da, servislerde hatasız oynadı sanırım. Servislerini beğendim. Ancak pasörün asıl görevinin hücum yönlendirmek olduğunu ve Seda'nın biraz daha yüksek pas çalışması gerektiğini yazmak gerekir.
  • Seda Tokatlıoğlu gözümde hiç bir zaman yedek olacak oyuncu değildi. Yine çok iyi bir maç çıkardı. Terminatör Seda! Ligde yeri garanti gibi gözüküyor. Ancak Ze Roberto'nun Şampiyonlar Ligi'nde ağırlıklı olarak Logan Tom'u kullanacağını tahmin etmek güç değil. Ligde Tom-Seda, Luba-Seda şeklinde güçlü smaçör alternatiflerimiz olması güzel.
  • Nihan Güneyligil henüz sezona hazır gözükmedi. Ancak iyi bir libero olduğunu bildiğim için içim rahat. Toparlayacaktır.
  • Eda Erdem uzun süre etkisiz gözükse de, maçın sonlarına doğru etkisini gösterdi. Eda da zamanla toplayacaktır. Yarın maç yapalım, yarın daha iyi oynar. Oynadıkça açılan, özel bir oyuncu.
  • İpek zaman zaman faydalı olsa da, sahada hiç gözükmediği süre daha fazlaydı. Kamil Söz'ün takım kötü giderken İpek yerine Duygu, Luba yerine Yağmur hamleleri yapmasını beklerdim.
  • Luba da maçın sonlarına doğru açılan oyuncularımızdan... Ancak basit birkaç hatası gözlerden kaçmadı.
  • Kim'in hem iyi savunması var, hem önlem alınamayacak bir hücum yönü var. Hücum tarzı tıpkı Gamova gibi. Ne yaparsanız yapın, bu ligde Kim'e önlem alamazsınız.
  • Eczacıbaşı'nın Usic,Mirka,Poljak'tan oluşan yabancı tercihleri mantıklı geldi bana. Bu sezon Vakıfbank'tan daha başarılı olacağını tahmin ediyorum.
  • Burcu Hakyemez voleybol yorumlamasın. Yüzüne karşı eleştirseniz; "Ben Seda'yı da çok severim, Eda'yı da çok severim. Fenerbahçe'ye çok saygım var" falan der. Anti-Fenerbahçeliliği bariz.
  • Üçüncüsü düzenlenen Süper Kupa finalini ilk kez kaybettik.
9 Ekim 2011 Pazar
Yazan: steven_stiffler

Fotoğraflarla Haftasonu #9

Haftasonunun fotoğraf arşivlerini didik didik ettim, seçmeceleri çıkardım yine. İlk fotoğraf Juventus-Milan derbisinden... Juventus taraftarlarının yeni statlarındaki ilk derbi kareografisi. VIKING

Aynı maçtan devam edelim. Juventus teknik direktörü Antonio Conte gol sevincini Bonucci ile paylaşıyor. Conte, her iki golde de sevincini ve coşkusunu doyasıya yaşadı. Mourinho tarzı, Aykut Kocaman tarzı, Hiddink tarzı teknik direktörler daha karizmatik geliyor belki ama hocanın gol sevincini coşkuyla yaşayanı da bir başka güzel oluyor.

Everton-Liverpool derbisinden Tim Howard... Formasıyla ve tipiyle tam bir Amerikan komandosu.

Yine bir ezeli rekabet... Fiorentina-Lazio mücadelesinde, kaleci Marchetti maç 1-1'ken Santiago Silva'nın gol pozisyonunda adeta uzuyor ve müthiş bir kurtarışa imza atıyor.

Kuzey Londra derbisinden ömürlük fotoğraf... Gole sevinen abi, fotoğrafı bastırıp odasına poster niyetine assa yeridir.
İngiltere Milli Takımı Teknik Direktörü Fabio Capello Kuzey Londra Derbisi'nde...

Bolton karşısında hat-trick yapan Frank Lampard topu eve götürüyor.

Inter'in yeni teknik patronu Claudio Ranieri ve İtalyan fotoğrafçı ordusu... Ranieri'den tipik bir teknik direktör duruşu.

MLS'te FC Dallas-Colorado Rapids mücadelesinde, Colorado kalecisi Matt Pickens topla alakayı kesmiş, Brek Shea'nin donundan yapışmış.

Fulham'ın 6-0 kazandığı QPR maçında kaleci Mark Scwarzer gölgede kaldığından, sanki barajı kaleden değil de soyunma odası koridor çıkışından veriyor gibi değil mi?

Schalke'nin yeni hocası Huub Stevens taktik veriyor. El hareketi, mimik...

Ewood Park'ta Rovers taraftarlarının Menajer Kean için "Kean Out" tepkilerini az önce yayınlamıştım. Yine aynı maçtan, bu kez diğer taraftan... City taraftarlarından Tevez'e; "Tevez Out".

"Balık gözü" aracılığıyla Portland-Vancouver maçından bir kare...

DC United-Columbus Crew maçından sonra, Columbus Crew'li Sebastian Miranda formasını imzalayıp kadın taraftara hediye ediyor.


ABD'de futbol belki yeni yeni yaygınlaşıyor. Ancak maç fotoğrafçıları Avrupa'ya oranla çok daha kaliteli fotoğraflar çekiyor. DC United-Columbus Crew maçından yine...

Werder Bremen karşısında hattrick yapan Hannoverli Abdelloue; "Kimse Robbie Keane gol taklası atamaz" tezimi bir kez daha doğruluyor.

 Üzmek istemem ama ey dostlar; Emenike yine golünü çaktı.
Udinese-Bologna maçından; Bologna'nın deplaseci Boz Baykuşlar'ı...

 Tribünden devam edelim. Cesena tribünleri...

 Cesena karşısında Chievo tribünleri...

 Bu da Aston Villa tribünkerinden bir görüntü...

Udinese tribünlerinin "ateşli" abileri...

Biz Türk Futbolu'nda kadınları tartışaduralım; İngiltere Premier Ligi'nde bu hafta oynanan Swansea-Stoke maçında yardımcı hakemlik görevini bir kadın, Sian Massey yaptı.

Aslında Avrupa Şampiyonası için en azından 6-7 maç yazmalıydım. Ancak spora olan ilgim azaldığı için, içimden hiç voleybol maçlarını izlemek gelmedi. Lig ile birlikte eski günlere dönmeyi ümit ediyorum. Avrupa'nın en büyüğü ise, 2 ay önce İstanbul'da da kupa kaldıran Sırbistan Milli Takımı oldu. Sırbistan Voleybolda önemli bir ekol. Ancak, Brakocevic'in Sırp voleybolunda yükselen bir değer olduğu gerçeği de gözardı edilmemeli.

Gümüş madalya ise Almanya'nın oldu. Kankam Fürst'ü tebrik ederim.

Naz'sız Milli Takımı'mız ise İtalya'yı 2.kez yenerek Avrupa üçüncüsü oldu. Turnuvanın en büyük sürprizi şüphesiz İtalya ve Rusya'nın madalya alamaması oldu.
3 Ekim 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -