Archive for Kasım 2011

Fenerbahçe 96 - 82 Galatasaray | TKBL 6.Hafta

Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı kötü bir oyunla kaybetmiştik. Yine kötü oynadığımız maçlar oldu. Birsel'in oynatılmaması, sürekli Babkina'nın tercih edilmesi ve beklenileni verememesi, takım içinden de gelen birkaç can sıkıcı duyum olması gibi sorunlara rağmen Euroleague'de namağlup tek takım olmayı da sürdürdük.

Bugünkü Galatasaray maçına oyuncularımız her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Kupası rövanşı olarak baksalar da; taraftarın bakış açısı çok farklıydı. Galatasaray'ı mağlup etmek Fenerbahçe için yeni birşey değil... Bugünkü maçın önemi Taurasi'den sorulacak hesaptı. Yer yer küfürlü tezahüratlar duyuldu, çok abartı olmadığını düşünüyorum. Taurasi'ye tepkiyi ıslıkla ve tezahüratlarla veren bir Fenerbahçe taraftar profili vardı Caferağa'da. Taurasi çok daha fazlasını haketti, o ayrı. Ama böyle bir durumda biz Galatasaray'a konuk olsaydık; oyuncumuza verilen tepki çok daha farklı olurdu. Bu yüzdendir Galatasaraylıların hala Emre Belözoğlu'ndan intikam almayı beklemeleri... Taurasi'nin bugün kudurmuşçasına sağa sola saldırışı, eski takım arkadaşlarına yapmış olduğu kasti fauller ne karakterde bir insan olduğunu gözler önüne serdi. Oyuncu demiyorum, oyunculuğu da geçtim; ben insanlıktan bahsediyorum. Olayda haklılık, haksızlık vardır. Camiaya kin duyarsın, saygı duymazsın anlarım. Ancak eski takım arkadaşlarına yapılan kasti faullere anlam veremiyorum. Bugün bu çirkeflikteki Taurasi'nin oynadığı adil olmazdı.

İlk yarıdaki dengeli oyun, iki takımın da basit hataları skorda fark getirmedi. Hakemlerin maç boyu sergilediği rezalet performans pek çok pozisyonda barizdi. İkinci yarıda bambaşka bir Fenerbahçe vardı ve üçüncü çeyrekte çok rahat bir şekilde farkı açtık. Son çeyrekte 20 sayıya kadar çıkardık. Sonuçta 96-82'lik skor çıktı. Gönül isterdi, 100 olsun.

Galatasaray Kadın Basketbol Takımı'nın yabancıların sürüklediği bir takım olduğu, yerli kalitesinin yerlerde süründüğü ortada. İstatistiklere de bu şekilde yansıyor zaten... Fenerbahçe'de ise yine Birsel ve Nevriye'nin skora katkısı vardı. Angel ise 24 sayı,5 ribaund, 2 asist ile maçın kazanılmasında başroldeydi. Matovic ve Penny de 15'er sayı kaydetti.

Maçı kazanan Fenerbahçeli oyuncular, ezeli rakiplerini tek tek tebrik ederek uğurladı.
27 Kasım 2011 Pazar
Yazan: steven_stiffler

West Bromwich 1 - 3 Tottenham | EPL 13.Hafta

Manchester United'ın sahasında Newcastle ile berabere kaldığı haftada Tottenham tam istediğim, beklediğim yere geldi. Eksik maçını oynayıp kazandığı takdirde Manchester United'ın topladığı puandan 1 puan fazlasını toplama şansı doğdu. Yalnız Newcastle'ı da ciddi bir rakip olarak görmek lazım artık. Belli ki pes etmeyecekler.

Assou-Ekotto'nun bonus saç stiline de bir türlü alışamadım. Sol bekte Fellaini oynuyormuş gibi geliyor bana hep. Fellaini tipiyle yenilen golde de hatası vardı zaten. Geçen sezon sergilediği performansla WBA'nın önemli isimlerinden olan Mulumbu attı kafayla. Tottenham'ın kazandığı penaltı biraz tartışmalı... Adebayor kaçırdı, dönen topu tamamladı. Adebayor'un da Tottenham'a katkısı devam ediyor. Geçen sezon üst düzey forveti olmadan oynadı Tottenham. İsimler kaliteliydi ancak performanslar belirsizdi. Artık Adebayor var, kalite bir basamak yukarıda. Defoe'nin attığı gol tipik bir Defoe golüydü yine. Attığı an gülümsedim. Çünkü Defoe'nin en iyi yaptığı şeydir; ceza yayı üzerinden gol vuruşu yapmak. Son saniyelerde West Bromwich baskısında savunmanın uzaklaştırdığı top Bale'e pas olunca, Adebayor işi bitirdi. Tottenham hem iyi, hem de şanslı günündeydi.

3 Aralık'ta Tottenham-Bolton maçı oynanacak.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 0 - 1 Juventus | Serie A 13.Hafta

Stadio Olimpico'da Lazio ile Juventus'un zirve mücadelesi vardı. Juventus maça iğrenç, pembe formaları ve  
Buffon,Lichsteiner,Chiellini,Bonucci,Barzagli,Pirlo,Vidal,Marchisio,Pepe,Vucinic,Matri onbiriyle başladı. Lazio ise; Marchetti,Konko,Diakite,Stankevicius,Radu,Ledesma,Broochi,Hernanes,Lulic,Rocchi,Klose onbiriyle sahadaydı.

Lazio'nun yabancı olduğu bir durum Diakite-Stankevicius savunma göbeği. Bol pozisyon verilmesinin kaynağı olarak bunun illa ki payı var. Ancak genel olarak ben iki takımın da iştahlı olmasından kaynaklı olarak düşünüyorum. Az pozisyonlu ve az gollü bir maç olmasını bekliyordum. Az gollü oldu ama pozisyon boldu. Şüphesiz Buffon dünya futbolunun en önemli kalecilerinden birisi. Dün akşam buna layık bir performans sergiledi. Marchetti de çok iyiydi. Marchetti için üzüldüğüm tek nokta; büyük bir takıma biraz geç bir yaşta gelmiş olması... Biraz daha genç parlasaydı, belki de "en iyiler" arasında anabilecektik. Yine de kalecinin tecrübeli makûldür. Marchetti uzun süre Lazio'nun kaleci sorununu çözer. Rocchi'nin kaçırdığı çok net gol pozisyonları var. Hatta Pepe'nin benzer bir pozisyonu gol yaparak maçın skorunu tayin ettiğini düşünürsek; Rocchi'nin kaçırdıklarının önemi daha da artıyor.

Serie A'da zirveye yakışır bir maç oynandı. Udinese'nin Roma'yı 2-0 yenmesiyle Lazio bir basamak aşağı indi. Juventus 1 maç eksiği ve 25 puanıyla lider. Milan bugün Chievo'yu yenerse; Lazio haftayı 4.sırada kapatacak. Tipik bir "iyi gidişten sonra alınan bir mağlubiyetle başlayan düşüş" sendromu yaşanmazsa; Lazio haftaya Novara'yı yener ve yoluna devam eder.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Gençlerbirliği 0 - 0 Fenerbahçe | STSL 12.Hafta

En son ne zaman Fenerbahçe'nin maçını izleyemedim hatırlamıyorum. Ancak dün akşam önemli bir şirket yemeği dolayısıyla maçı kaçırmak zorunda kaldım. Daha doğrusu mekanda Lig Tv olduğunu biliyordum. Fakat maç yayını alt katta, biz ise üst kattaydık. Dolayısıyla sık sık aşağı inip, kaçamak seyretmeye çalıştım. Alex'in fotoğraftaki çalımlarını, Stoch'un kaçırdığı net pozisyonu falan yakaladım. Başka ne var bilmiyorum. Direkten dönen topları görmedim, özet dahi izlemedim. Sık sık söylediğim gibi artık benim için önemli olan futbol değil zaten... Sadece Fenerbahçe. Amaç futbol izlemek değil. Sadece Fenerbahçe'ye destek olmak, sadece Fenerbahçe'yi seyretmek...

Öğrendiğim kadarıyla yine pozisyon sıkıntısı yaşadığımız bir maç olmuş. Bienvenu yine beğenilmemiş. Stoch'un kaçırdığı o gol zaten çok büyük bir fiyasko. Stoch ki toplara iyi vuran bir futbolcu. Ayrıca Alex'in canım asisti de hiç oldu. 2 puana engel olan önemli bir pozisyondu. Gol sıkıntısı çektiğimiz malum... Ancak son haftalarda pozisyon sıkıntısı da çekiyoruz. Her ne kadar kullanan Alex olsa da; Lugano'nun gidişinden sonra duran toplar anlamını yitirdi. Bienvenu faydalı ama skor olarak verimli değil. Geçen sezon Niang'ın yerine forvet düşünen taraftarlar vardı yahu! Niang Fenerbahçe'de izlediğim en iyi forvetlerdendi şüphesiz. Yokluğunun farkedilmemesi mümkün değil. Olumlu baktığım detay ise; geçen sezonlarda da böyle kötü dönemlerimiz oluyordu ve puan kayıplarımız daha fazla oluyordu. Bu sezon en azından kaybetmiyoruz, beraberlikle yetinmek zorunda kalıyoruz. Haa Play-Off'lu sistemde 1 puanın çok önemli olduğunu düşünmüyorum, o başka. Önemli olan; Fenerbahçe yenilmesin. Geçen sezon Ankara'daki Gençlerbirliği maçı aklıma geldi de; kar yağışının altında müthiş bir futbolla kazanmıştık.

En azından takıma devre arasına golcü takviyesi geleceğini biliyoruz. Bu süreçte Bienvenu'nun da alışma sürecini aşacağını düşünüyorum.
26 Kasım 2011 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 2 - 0 Aston Villa | EPL 12.Hafta

İstatistiklerin pek çok şeyi gösterdiği bir maç oynandı White Hart Lane'de. Futbolda "gol geliyorum" der ya hani; santrayla birlikte gol sadece geliyorum demedi, bas bas bağırdı. Adebayor dün akşamın en çok gol pozisyonuna giren futbolcusu olarak; 2 gol atarak galibiyetin baş aktörü oldu.

Tottenham oturmuş kadrosuyla her maç belli bir standardın üzerinde futbol oynuyor. Buna içsaha atmosferi de eklenince evindeki her maça favori çıkıyor. Dün akşam yine iştahlı ve etkiliydiler. Aston Villa ise kaliteli kadrosunun hakkını veremeyen bir futbol oynadı. İstatistik pek çok şeyi gösterdi diyerek başlamıştım. Örneğin; Tottenham'ın 22 gol girişimi, yüzde 65 topla oynama yüzdesi var. Aston Villa'nın topla oynama yüzdesi 35'te kalırken, gol girişimi sadece 3'te kaldı. Bugün ligin kötü takımları Wigan,Blackburn,Qpr,Swansea gibi ekipler deplasmanda olsa bile daha fazla gol girişiminde bulunur.

Tottenham maç eksiğiyle 3.sırada... Ben o eksik olan Everton maçı hâla cepte görüyorum aslında... Bu da Manchester United'ın 1 puan gerisinde yapar Tottenham'ı. Henüz değil, hâla 4 puan üzerinden konuşmak gerekiyor. Şu an ligde 3.lük ve 4.lük mücadelesi veren 5 takım var. Sezon sonuna kadar Newcastle devre dışı kalabilir. Ancak zirvedeki ikilinin değişeceğini zannetmiyorum. Tottenham, Liverpool, Arsenal ve Chelsea 3.-4. sıra için kapışacaklardır. Tottenham haftaya WBA deplasmanına çıkacak. Liverpool-Manchester City, Manchester United-Newcastle zirveyi ilgilendiren maçlar olacak.
22 Kasım 2011 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Turkcell Blog Ödülleri 2011

Turkcell Blog Ödülleri 2011 ilanını gördüğümde "Bir bakayım hele" diyerek giriş yaptım. 3 Temmuz sürecinden sonra Türk sporuna olan ilgimin azaldığı gibi blog dünyasına olan ilgim de azaldı. Hani sorsalar; 2011'de yazdıklarım ve yaptıklarımla BÖ 2011'de birşeyler yapmayı bırak, aday bile olmazdım. Ancak yeniden daha sık yazmak için şevk gelir diye aday oldum. Vahiy falan indiği de yok o ayrı... Oylamanın başladığından bile bugün haber oldum. Spor kategorisinde olmayı hakeden çok fazla blog var. Ancak adaylık blog sahiplerinin başvurularıyla belirlendiği için bilinen,bilinmeyen pek çok blog var. Güzel işler de var, yok değil... Özellikle kişisel bloglar kategorisine bir girdim; pek çok yeni blog keşfettim. Güzel olay, katılmak da güzel... Birşey olacağından değil de, oy vermek isteyen olursa sağ taraftaki bannerdan "oy ver" diyerek oyunu verebilir. Sloganımız da; "Koyverme! Oy ver!". Ben bu internette birşey için oy isteme olaylarını pek beceremiyorum. İlköğretim hayatımda 3,5 sene başkan seçildim, hep beni seçerlerdi. Oradan bir şımarıklık var herhalde. Açık söylemek gerekirse, biri birşey için oy falan istediğinde de vermeye üşeniyorum. Sonuçta her yeni oy verme olayı, yeni bir siteye üye olma yükü.

Adaylar arasında arkadaşlarım Erdem'in blogu Taraftar Düdüğü , Murat'ın blogu Mule, Cenk'in blogu Topsuz Alanda Faul ve belki de burada olmayı en çok hakeden Oğuz'un blogu Barbarossa var. Bir kategoride 3 oy kullanma hakkınız var.

Esen kalın.
21 Kasım 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Napoli 0 - 0 Lazio | Serie A 12. Hafta

Lazio 10 maçlık periyotta beklentilerin üzerinde bir performans sergilemişti. Ligde ilk haftanın ertelendiğini ve hâla oynamadığını da hatırlatalım. 12.Hafta maçları oynandı bu haftasonu. Benim en zor gördüğüm deplasmanlardan biriydi Napoli deplasmanı. Geçen sezon mükemmel bir maç oynanmıştı bu statta. Brocchi'nin nizami golünün verilmediği maçı Napoli 4-3 kazanmıştı. O verilmeyen gol Lazio'nun Şampiyonlar Ligi vizesine mani olmuştu.

Dünkü maçta Napoli favoriydi. Ancak Lazio'nun yakaladığı performansa bağlı kalarak en azından beraberlik çıkaracağını düşünüyordum. Twitter'da bahis oynayacaklara maç sonucunu beraberlik olarak söylemiştim. Napoli gol atmak için çok çaba sarfetse de kaleci Marchetti'yi geçememiş. Özellikle bir pozisyon var ki; tamamen Lavezzi'nin laubaliliğinden kaçmış. Beyefendi bir de çimleri dövüyor.

Marchetti maçın adamı. Çıkardığı net pozisyonlar var. Lazio için 1 puan büyük kazanç. Hâla zirve yarışı içerisindeler. Maç eksiği bulunan lider Juventus ile aynı puandalar. Zaten haftaya da Juventus'u ağırlayacaklar. Biri yara alacak. Bakalım hangisi?
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 1 - 0 Eskişehirspor | STSL 11.Hafta

Eskiden, eskiden dediğim çok değil; bu sezon başlayana kadar olan tüm sezonlarda milli maç arasından sonra Fenerbahçe özlemimin yanına lig ve futbol özlemi de eklerdim. Cuma günü açılış maçını kim yapıyor diye merak eder bakardım. Puan durumunu hatırlama amaçlı göz atardım. Şimdi herşey çok başka... Artık sadece Fenerbahçe'yi özlüyorum. Futbolu bile özlemiyorum. Zira futbol özlemimi İngiltere,İtalya gibi liglerden maçlar özleyerek giderebiliyorum. Stada gitme amacım da iyi futbol değil, sadece Fenerbahçe'nin yanında olmak... Oysa kombinemi alırken, benim de verdiğim destekle iyi futbol oynayarak her maçımızı kazanmaya çalışacağımızı umuyordum. Her maç ayrı bir heyecan yaşayacağımızı umuyorum. O heyecan yok, lig heyecanı yok. Sadece Fenerbahçe heyecanı var. Aykut Kocaman'ın maç sonunda söylediği gibi; ben de lig heyecanını öldürenleri tebrik etmek istiyorum.

Eskişehirspor geçen sezon bize maç sattığı iddia edilen, Trabzon maçı için ise bizden teşvik primi aldığı iddia edilen bir kulüp. Ümit Karan ve Bülent Uygun içeride. Ama duydum ki; Eskişehirspor taraftarı bizim aleyhimize şike tezahüratları yapmış. Futbolu bilen, futbolu yaşayan bir kitle olduklarını düşünürdüm. Yanılmışım. Pek birşey anlamadıkları, körü körüne sadece Eskişehir sevgisi barındırdıkları; Bülent Uygun ve Ümit Karan'a sahip çıkmayışlarından belliydi. Eskişehirspor değil, Eskişehir sevgisinden bahsediyorum. Oysa bu süreçte en fazla zarar gören takımlardan biri Eskişehirspor. Fenerbahçe, Sivasspor ve Eskişehirspor. İstanbul Belediye'yi saymıyorum. İskender ve İbrahim'in eksikliğine rağmen, taraftar baskısı olmaması ve iyi bir hocalarının olmasıyla süreci sıkıntısız atlattılar. Ancak Eskişehirspor'da durum çok farklı. Şu an teknik direktör koltuğunda Bülent Uygun, sportif direktörlük koltuğunda ise Ümit Karan oturuyor olacaktı. Ümit Karan orada ne yapardı bilinmez. Ancak Bülent Uygun'lu Eskişehirspor; Skibbe ile bulunduğu yerden çok daha iyi bir yerde bulunacaktı, buna sonsuz inanıyorum. Bu sezon Avrupa vizesi bile alabilirdi.

Fenerbahçe tribününe de değinelim. Maçtan önce Nazlı'da çok güzel bir ortam vardı. Son 2 maçtır bu kadar iyi değildi oradaki ortam. Dün akşam ise soğuk havaya rağmen güzel ve keyifliydi. Maçta da tribünün böyle keyifli olacağını düşündüm. Ancak pek öyle olmadı. Deplasman yasağı kararını protesto amaçlı ilk 10 dakika koridora indik. Yine belli başlı tribünler boşaldı. Katılım olmaması beklediğim birşeydi zaten. "Olsa güzel olurdu" düşüncesini belirtmek için yazdım sadece... Yine de koridorlarda güzel bir ortam oluştuğunu söyleyebilirim. Maçtan önce Emre ve Volkan'a özel olarak yapılan tezahüratlar ve hazırlanan pankartlar da güzeldi.

Karakterli futbolcularımızdan oluşan takımımız ise; gol atmak için adeta bizim tribüne yeniden çıkmamızı bekledi. Maça baskılı başladık, önde basarak başladık. Neticesinde Alex-Bienvenü özverisiyle attığımız gol geldi. Golden sonra Nadarevic'in atılmasıyla üzerimize bir rahatlık geldi. İlk yarı 2. golü atabilecek kadar futbol oynadık aslında... Ama golün gelmemesi, ikinci yarıda biraz da takımın yorgunluğu maçı zora soktu. Takımımız kötü oynadı. Hep kazanmasına, hep iyi oynamasına alışınca; tribünde de olumsuz münferit tepkiler duydum. Takım iyi oynamaya alışsa bir dert, kötü oynasa bir dert... Garip bir taraftar kitlemiz var. Emre ve Gökhan Gönül arasında olan olaya anlık birşey olarak bakıyorum. Aile içinde olabilecek bir durum olduğunu düşünüyorum. Basın abartır, alışıktır. Türk insanı da abartmaya meyillidir. Ancak aralarında söylendiği gibi kişisel bir problem olsa bu paslaşmalarını bile etkilerdi diye düşünüyorum. Daha önce çok örneğini gördük. Dün akşam ise olaydan sonra bile Emre ile Gökhan birbirine yardım etti, saha içerisindeki görevlerini yerine getirmek için çabaladılar. Volkan'ın son dakikada Dede'nin güzel şutunu kurtarması maçın kilit anı oldu. Dede demişken, dünya gözüyle çocukluğumun sol beklerinden Dede'yi de izlemiş olduk. Eskişehirspor'un iyi isimlerinden birisiydi. Biz kötüydük, Eskişehirspor çok daha kötüydü. Biz de Alex üzerine düşeni yaptı. Bienvenü yorulana kadar iyiydi. Bekir ve Bilica savunmada hatasız oynadılar. Bienvenu'nün yeni geldiği bir ligde 11.Haftada 4 gole ulaşan istatistiği ise hiç fena değil. Bienvenü'yü eleştirmek için biraz zaman tanıyın. Bienvenü'yü harcamayın.

Aykut Kocaman'ın maç sonu açıklamaları ise her zamanki gibi çok yerinde...
20 Kasım 2011 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Ne İzledim? #11

Her ay olduğu gibi yine kısa kısa, izlemiş olduğum film notlarımı yazacağım. Ekim ayında sinemada çok kaliteli bir yapım yoktu bence. Bunlardan en iyisi izlemiş olduğum Midnight in Paris olabilir sanırım. Kasım'da ise; en azından şu an vizyonda merak ettiğim bir "Immortals" olduğunu biliyorum. Elbet onu da izler, üç beş kelam ederiz.

Çok cacık bir film olan Dream House ile başlayayım. Yine bir arkadaşın zoruyla gittiğim bir korku-gizem türü. Aslında bu tür filmlerin sinemada izlenmesi insana birşey kazandırmaktan ziyade, zaman ve para kaybı olarak görülebilir. Yine de çok karalamayayım. Fragmanı fena değildi çünkü... Hani ilgimi çekmedi değil. Yalnız salondayken ve salondan çıkarken; Dream House kadar anlamsızdım. Rachel Weisz'ın diğer filmleri gibi bu filmini de beğenmedim. Korku filmi havası veren bir afişi olsa da, gizem-suç filmi demek daha doğru olur. Dolayısıyla bu da beklentiyi karşılamaması anlamına geliyor. Hani hikaye de öyle farklı, insanı içine çeken bir  hikaye değil... Klişelerden hallice.

Her ay bir Simon Pegg filmi izler, buraya yazarım. Simon Pegg ismi benim için başarı demek. Klişe bir konudan bile başarılı film çıkarmayı bilmek demek... Adamım Simon yine izleyenleri eğlendirecek bir performans sergilemiş. Filmin ismini yazmak biraz zahmetli olsa da, izlerken zamanın su gibi akıp geçtiğini söyleyebilirim. Megan Fox'u seksi, güzel bir hatun olarak bilirim. Ancak Transformers izlemediğimden oyunculuğu hakkında pek fikir sahibi değilim. Ha bu filmle beraber fikir sahibi oldum mu? Yine olmadım. Simon Pegg, Jeff Bridges gibi kaliteli isimler dışında; son günlerde gıdısıyla piyasada gözüken Kirsten Dunst var. Bir başarı hikayesinden başarılı bir film çıkarmak da tutarlı bir durum olsa gerek...

Sizi bilmem ama İspanyol sineması deyince benim aklıma ilk Javier Bardem, sonra da Guillermo Del Toro gelir. Ha bir de Malamadre reis var ama onun yeri her zaman ayrı. O İspanyol sinemasının çok üstünde bir üstadımız. Guillermo Del Toro deyince de, her filmde oluşturmayı başardığı kaliteli atmosfer gelir. Filmlerini izleyenler demek istediğimi anlayacaktır. Böyle karamsar, alacakaranlık bir atmosfer. Gerilim türünde olduğunu göz önüne alırsak, yeterli derecede insanı gerdiğini söyleyebiliriz sanırım. Bir de sonunu kestirememe durumu var. Filmi izlenebilir kılan en önemli etken olmalı bu da... Imdb'de küsüratlı puan veremediğimiz için 7 verdim. Ama geneli 6,5 eder yani; izlenebilir.

"Hop ne alaka?" demeyin. Hiç konusunu falan okumadan izledim. Son yıllarda çok kaliteli animasyonlar yapılıyor. Velet kardeşlerimizi hem güldürüyor, hem eğlendiriyor, hem de eğitiyor. Ancak Hop'un bizim veletlerimize öğreteceği pek birşey yok. Paskalya hikayeli bir film sonuçta... İzlerken sıkılmadım, kötü diyemem. Ama Kaley Cuoco ismi castte yazarken, filmde az gözükmesi beni derinden üzdü.

Çok eskiden izlemiştim ama değerlendirecek yaşta değildim. Tekrar izledim, çok keyifli bir film. Genel olarak hakim olan ağır ilerlediği düşüncesine de katılmıyorum. Her ânı dolu dolu bir film. Diyaloglarla bezenmiş filmleri çoğu zaman abartı bulurum. Ancak buradaki diyaloglar düşündürüyor ve keyif veriyor. Matt Damon ve Robin Williams'ın en iyi performanslarından biri olduğu zaten biliniyor. Ancak ben Ben Affleck'i de çok beğendim. 7,5/10 puan der ve bir Alex olmadığını da not düşerim.

Çok övdüler, meraklandım. Yönetmenin ve senaristin hayal gücüne hayran kaldım. Film bittiğinde "eee?!" diye bir duraksadım. Ancak film bittikten sonra çeşitli spoiler ve yorumları okuyunca anlatılmak istenen duyguyu daha net hissettim. İlginç bir eleştiri tarzı. Ruhsuzluk da çok güzel işlenmiş. Sevişirken bile ruhsuz davranan bir çift ve aşk acısı işlemeleri müthişti. Hatta hayatımda izlediğim en güzel aşk acısı tasviriydi. Açıkçası beklediğim gibi bir film de değildi. Yer yer çok sıkıldım. Ancak sinema bir sanatsa, bu filmin de sanatsal bir yönü var işte. 6 puan versem çok düşük olacak. Seyir zevki yüksek olmasa da film başarılı. 6,5'tan 7'ye tamamlıyorum notunu.

İzlemeden önce afişine ve oyuncularına baktım; 6 puan vereceğimi bilerek izledim. Bir solukta bitirdim. Klişe olsa da eğlenceli... Hamile sahnesine çok güldüm, Wedding Daze'in en güzel sahnesiydi. Bazen ben de hiç tanımadığım birine anlamsızca bağlanmak istiyorum. Çok duygusalım a dostlar! Sanki olmayacak şey de değil gibi...

Woody Allen ismi benim için çok şey ifade etmiyor. Genelde sıkıcı, sanatsal filmler yapan bir isim işte... Sanatsal film olayı her zaman bana göre olmuyor. Filmin yarısına kadar, tipik sıkıcı ilerleyen bir Woody Allen yapımı olduğunu düşündüm. Kapatmak elimde olan birşeydi ve her an kapatabilirdim. Direndim."Sanat filmi izlemek benim neyime?" diye düşünürken filme çok kapıldığımı farkettim. Özellikle sonlarına doğru inanılmaz keyif aldım. "Vicky Cristina Barcelona" filmini pek beğenmemiştim. Sadece Barcelona'nın güzellikleri ve Woody Allen'ın bu güzellikleri yansıtmasını başarılı bulmuştum. Bu filmde ise; Paris'in güzelliklerinin yanında ilginç bir konu işlemiş. Çok beğendim. Normalde özel bir beğenim olmayan Marion Cotillard da bu filmde çok çekiciydi ayrıca. Sıradışı, yaratıcı ve masalsı diybilirim. Zaten başlıkta bu filmden bir sahneyi kullanmam da bundandır!

Muazzam bir yönetmen ve baş karakter filmi. PT Anderson yönetmen koltuğunda şov yapmış. Her ne kadar favori oyuncularımdan olsa da, hep boş beleş komedi filmlerinin tanınan yüzü olan Adam Sandler; oyunculuğuyla sarsmış. Sıradışı bir anlatım, mükemmel kamera kullanımı, enfes senaryo. Filmi izlemeden önce okuduğum yorumların ister istemez etkisinde kaldım. Ancak izlerken herkese hitap etmeyen bir film olduğunu çabuk algıladım. Sıradışı bir anlatım derken gerçekten abartmıyorum. Böyle bir aşk anlatımı yok. Filme çabuk kapıldım, Barry karakterini müthiş oynayan Adam Sandler'ın bunda çok büyük var. Kesinlikle en sıradışı filmi olmuş kendisinin. Ardından da Click gelir zaten. Farklı, herkesin beğenmeyeceği, beğenenin çok beğeneceği; birşey anlamayanın hiç beğenmeyeceği bir film. "Orta karar" demek ve diyeni bulabilmek de güç diye düşünüyorum. 

Submarino hakkında çok olumlu fikir okudum. "Karizma abi" afişli filmler de genelde güzel olur zaten. Bu tezimi çürüttü Submarino. Çok sıkıldım. Sanata saygımdan sonuna kadar sabrettim. Beklediğime değmedi. Sonundan ya da herhangi bir yerinden diyeyim; hiç bir anlam çıkaramadım. İzlediğinize değmez.

Hep izlemek istediğim bu filmi neden bu kadar geç izlediğimi bilmiyorum. Çok sıradışı bir konusu olmamasına rağmen, günümüzde pek çok benzeri konu işlenmesine rağmen, çekildiği dönemden midir nedir; çok beğendim. Müthiş,yalın bir anlatımı var. Filmi güzel kılan şey sadece yalın anlatımı değil tabi ki. Oyunculuklar çok üst düzey. Robin Williams zaten bu rollerin adamı. Ancak genç oyuncuların uyumu da oldukça etkileyici. Özellikle Robert Sean Leonard'ın oyunculuğunu beğendim. Bu filmden sonra çok iyi yerlere gelememiş olmasını bir şanssızlık olarak görüyorum. Her saniyesi dolu bir yapım. 8/10 verdim ve favori filmler listeme de ekledim. Keşke "ânı yaşamak" bu kadar kolay olabilse be Robin Williams amcam...



12 Kasım 2011 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Lazio 1 - 0 Parma | Gabriele Sandri Anısına

Lazio'nun zirve yürüyüşü devam ediyor. Juventus'un maçının ertelendiği haftayı maç fazlasıyla, Udinese ile beraber zirvede kapattı Lazio. Bu maçın önemi bir 3 puan mücadelesi olmasından ziyade, aynı zamanda Gabriele Sandri anısına oynanmasıydı. Gabriele Sandri ismini Lazio'yu ya da tribün olaylarını takip ediyorsanız biliyorsunuzdur. 11 Kasım 2007'de İnter karşılaşmasından önce çıkan olaylarda polis kurşununa kurban gitmiş bir Lazio taraftarı. Pek çok tribünde pankartlarla anılmıştı. Aklıma ilk Galatasaray ve Saint Ettienne tribünlerindeki pankartlar geliyor. Ölümünün 4. yılında forma göğüs reklam yerinde ismi yazılarak anıldı Gabriele Sandri.

Lazio, Parma kilidini açmakta çok zorlandı. Cisse'nin etkisizliğinin payı var bunda. Açıkçası ben son 10 dakikaya girilirken de gol olacağı konusunda ümidi kesmiştim. Ancak oyuna sonradan giren Giuseppe Sculli 3 puanı getirdi Lazio'ya. Klose'nin alışılagelmişin dışında bir payı var golde. Kozak'ın şutunda çizgiden çıkarılan topu tamamlamak düştü sadece Sculli'ye. Sculli bu sezon kritik goller atıyor. Tıpkı geçen sezonki Libor Kozak gibi... 10 maçta 6 galibiyet, 3 beraberlik, 1 mağlubiyet. Toplanan 21 puan. Sezon başında Lazio'dan beklediğimden çok fazlası. Gerçi Lazio geçen sezon 10 maçta 1 puan fazlasını toplamıştı. 22 puanla zirvede yer alıyordu.

Bu da Gabriele Sandri anısına yapılan forma reklamı... 19 Kasım'da zorlu Napoli deplasmanı var.
7 Kasım 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fulham 1 - 3 Tottenham | EPL 11.Hafta

Herkese iyi bayramlar. Fulham-Tottenham; Londra'nın pek çok derbisinden biri. Geçen hafta maç yazısının sonunda Fulham'ın derbi motivasyonuyla Tottenham'ı zorlayabileceğini fakat arada gözle görülür bir Tottenham üstünlüğü olduğunu vurgulamıştım. Fulham'ın Avrupa Ligi yorgunluğu eklendi. Ancak Tottenham da Avrupa Ligi'nde mücadele etmesine rağmen yorgun değil, maça daha hazırdı. Redknapp'ın Avrupa Ligi'nde yedekleri oynatması da bu yüzden ya zaten.

Tottenham için maçı kolaylaştırabilecek en iyi senaryo gerçekleşti. Erken bir gol geldi. Premier Lig resmi sitesi golü Bale'e yazmış. Ancak kesin karar mıdır bilmiyorum. Baird kendi kalesine şeklinde de yazılabilir. Bu golde aslan payı Kyle Walker'ın. Topa uzak olmasına rağmen attığı müthiş deparla golü getiren isim oldu. İlk yarının sonunda Lennon'ın golüyle skor 2-0 oldu ve Tottenham rahatladı. Yine golden çok gol öncesi pasın konuşulması gerekiyor. Bale'in pası mükemmel! Fulham ikinci yarı erken farkı bire indirse de; maça ağırlıklarını koymakta zorlandılar. Maçın bitmesi beklenirken geldi Defoe'nin golü. Yine golden çok asisti beğendim desem kızmazsınız değil mi ?

Tottenham 12.Hafta sahasında Aston Villa'yı ağırlayacak.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Sivasspor 2 - 0 Fenerbahçe | Sivas'la Başlamıştı, Sivas'la Bitti

18 Aralık 2010 tarihinde, kötü oynadığımız bir maçta; Alex'in doktorluğunda Sivasspor'u 1-0 mağlup ederek yepyeni bir sayfa açmıştık. O günden sonra hep kazandık. Araya hakem hatalarıyla berabere kaldığımız bir kaç önemsiz maç sığdırdık. O 18 Aralık 2010'da başlayan seri, yaklaşık 11 ay sonra yine bir Sivasspor mücadelesiyle sona erdi. Dile kolay; onca olumsuz dış etkene rağmen 27 maç...

Eleştirmemi bekleyenler olabilir. Eleştirmeyeceğim. Hep söyledim. Fenerbahçe'nin mevcut futbol takımının gözümde çok büyük kredisi var. Hiç kimseyi eleştirmem. Sadece ufak bir detaya takıldım. Berbat bir zemin vardı, Sivassporlu futbolcular ayakta durabilirken; bizim futbolcularımız duramadı. Yorgunluk olduğunu kabul ediyorum. Fakat bunu yorgunluğa değil de; krampon tercihlerine bağlıyorum. Hiç bir futbolcumuzun ayakta duramamasının tek açıklaması bu olabilir. Belli ki; zemine uygun kramponlar da getirilmediğinden oyuncularımız krampon değiştirmeden oynamaya çalıştılar. Bu yüzden pek çok pozisyonda da çekimser kaldılar. Bir de Ziegler'in sakatlanması oyuncuları iyice çekimser oynattı. Yine de Bienvenu, Bekir ve Yobo'nun diğer oyunculara göre daha fazla mücadele ettiğini ve haklarını vermek gerektiğini söyleyebilirim.

Eneramo'nun attığı gol net ofsayt. Hatta şaşırtıcı bir şekilde Lig Tv spikerleri de bunu dile getirdi. Bahattin hoca yapar böyle şeyler. Oyuncu attırır, ofsaytı görmez, nizami gole ofsayt verir. Alıştım ben Bahattin hocaya. Hani Fenerbahçe iyi oynasaydı, pozisyona girebilseydi, umut verseydi; bilirdim ki bu maçı kaybetmeyeceğiz. Mesela Beşiktaş maçında 3-0 geriye düşsek bile 3-3'e getirebileceğimize inanırdım. Ama Sivasspor karşısında o ışığı veremedik. Duraklama dakikalarındaki baskıyı daha erken kurmalıydık, yapamadık. Yediğimiz ofsayt golün de faturasını kesemedik. Olsun. Onca dış etkene rağmen çubuklunun hakkını veren, onur mücadelesi içerisindeki neferlerimizin emekleri yeter.

Bir de kafamda kötü bir senaryo var aslında. Bu futbolcularla ya da teknik-taktik bir detayla alakalı değil. Bu malum davalardan kaynaklı birşey... Bunu burada yazıp olumsuz bir havadaymışım hissi vermek istemiyorum. Sadece bir düşünce, içime bir kurt düşmesi...

Seriler biter, sevgimiz bâki kalır.
5 Kasım 2011 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

UEFA Avrupa Ligi 4.Hafta

A Grubu
UEFA Avrupa Ligi'nin mevcut formatını beğendiğimi belirterek başlayacağım. Gruplu statü güzel, değişik takımlar olması güzel. En azından ben bu formata alıştım. Bir gecede pek çok maç oynanıyor, futbola daha doyurucu oluyor. A Grubu 3 takımın çekiştiği, Shamrock'ın ise kupanın en etkisiz takımlarından biri olduğu bir grup. Redknapp'ın yedek ağırlıklı kadroyla UEFA Avrupa Ligi'nde mücadele ettiğini biliyorsunuzdur. White Hart Lane'deki Rubin Kazan maçında biraz daha tecrübeli isimlerle oynamış, Pavlyuchenko'nun müthiş frikiğiyle 1-0 kazanmışlardı. Dün gece ise ilk maçın tam tersi oldu. Tottenham yine yedek ve genç ağırlıklı bir kadroyla sahadaydı. Bu kez frikik golünü atan Rubin Kazan oldu. Natcho'nun frikiğiyle 1-0 kazandılar ve gruptaki iddialarını sürdürdüler. Grubun diğer maçında ise Paok, Shamrock'ı deplasmanda 3-1 mağlup ederek liderliği aldı. Shamrock'ın yediği 2.gol; bu kupaya neden yakışmadıklarının bir göstergesi.

Paok 8 puan, Rubin Kazan 7 puan, Tottenham 7 puan, Shamrock 0 puanda. 5.Hafta maçları 30 Kasım'da oynanacak. Rubin Kazan Shamrock'ı, Tottenham ise Paok'u ağırlayacak.

B Grubu
Bu grup dengeli güçte 3 takımın mücadelesini içeriyor. Kopenhag ve Standard isimleri Avrupa'ya biraz daha alışkın olsa da; Hannover 96 kupaya başladığından beri iyi performans sergiliyor. Vorksla Poltava takımı ise grubun tecrübesiz ve yetersiz takımı. Tek puanını Standard Liege'den almıştı. Dün yine Standard karşısında maça iyi başladılar. Henüz 5.dakikada Kurilov'un golüyle öne geçen Vorksla; 17'de Seijas, 45+4'te Kanu ve 74'te Tchite'nin golleriyle sahadan 3-1 mağlup ayrıldı. Hannover 96 ise; iyi bir ekip olan Kopenhag karşısında çok kritik bir 3 puan alarak grupta rakibine oranla daha şanslı bir hâl aldı. Uzun süre golsüz devam eden maçta; 67'de N'doye'nin golüyle perde açıldı. 71'te Schlaudraff'ın beraberlik golü bile Hannover için iyi bir sonuç anlamına gelse de; 74'te Stindl'ın güzel golü bal kaymak oldu.

Standard Liege 8, Hannover 8, Kopenhag 4, Vorksla 1 puanda. Sıradaki maçlar; Standard Liege-Hannover 96 ve Vorksla Poltava-Kopenhag.

C Grubu
Grubun en rahat takımı PSV Eindhoven; dün ilk kez puan kaybetti. 1 puana şükretmiş olmalılar, çünkü Hapoel uzun bir süre maçı 3-1 önde götürdü. Toivonen ve Wijnaldum parlamaya, golleri atmaya devam ediyorlar. Hapoel'de ise; FMcilerin ismini çok duyduğu Toto Tamuz dün akşam attığı 2 golle yıldızlaştı. Grubun diğer maçında; Gaziantepspor'u eleyerek gruplara kalan Legia Varşova, Rapid Bükreş'i 3-1 yenerek gruptan çıkmayı büyük ölçüde sağlama aldı.

PSV 10, Legia 9 puanla grupta iddialı konumda. Rapid Bükreş 3, Hapoel Tel Aviv 1 puanda. Rapid Bükreş, Hapoel Tel Aviv'i ağırlayacak ve son şansını kullanacak. Legia ise PSV ile liderlik maçına çıkacak. Legialı futbolcuların tribünlerini hakkını verebilirse, 1 puan çıkarıp gruptan çıkmayı garantileyebilirler.

 D Grubu
Lazio'nun evdeki hesabının çarşıya uymadığı D Grubu'nda; yine sürpriz bir sonuç vardı. Lazio dün nihayet ilk galibiyetini aldı ve puanını 5'e yükseltti. İkinci yarıda oyuna giren Cisse ve Brocchi ikilisi maçın kaderini değiştirirken; Cisse'nin topuk pasını Broochi güzel bir golle sonuçlandırdı. Lazio bu galibiyetle avantaj yakalayacakken; Romanya'dan gelen haber ipleri Vaslui'nin elinde tuttu. Grubun kayıpsız lideri Sporting Lizbon, Vaslui deplasmanından beklenmeyen bir mağlubiyet aldı. Böylelikle Vaslui yarışın içinde kalmayı başardı.

Sporting Lizbon 9 puanla liderken; Vaslui ve Lazio 5'er puan topladı. Zürih 2 puanla şansını devam ettiriyor. Sporting Lizbon, Zürih'i ağırlayacak. Vaslui ve Lazio arasında çok kritik bir ikincilik maçı oynanacak.

E Grubu
Beşiktaş'ın attığı golden ziyade, son dakikada yırttığı karambol pozisyonunun konuşulduğu E Grubu'nda; Stoke City'nin liderliği sürüyor. Beşiktaş maçını izlemedim. Ancak Egemen'in sezon başından beri iyi performans gösterdiğini düşünüyorum. Dün akşam da attığı golle beraber haklı olarak övüldüğünü gördüm. Beşiktaş'ın son dakikada kurtardığı karambol pozisyonu gerçekten mükemmel bir pozisyon. Futbolun güzel olduğu anlardan biri... Stoke City; Maccabi deplasmanında 2-1 kazanarak gruptaki liderliğini sürdürdü. 51'de Whitehead ile öne geçen Stoke, Crouch'un oyuna girer girmez attığı golle farkı 2'ye taşıdı. Maccabi'nin son dakikalarda kurduğu baskı, İsrail ekibine sadece teselli golünü getirdi.

Beşiktaş, Dinamo Kyiv galibiyetiyle grupta ikinciliğe yerleşti, 6 puanı var. Stoke City 10 puanla lider. Dinamo Kyiv'in 5, Maccabi'nin ise 1 puanı var. Stoke City, Dinamo Kyiv'i ağırlayacak. Beşiktaş ise İsrail'e gidiyor. Beşiktaş kazanıp Dinamo Kyiv kaybederse; siyah beyazlılar gruptan çıkacak.

F Grubu
Paris SG'de teknik direktör Koumbare'nin kadroya yetersiz kaldığını düşünüyorum. Zira Paris ekibi hem ligde, hem Avrupa'da iddialı gözükse de; pek beklenen futbolu oynayamıyor. Pastore önderliğinde epey yol aldıklarını söylemek yanlış olmaz. Dün akşam Slovan Bratislava'yı zor da olsa, Pastore'nin şık golüyle 1-0 yendiler. Grubun diğer maçında Athletic Bilbao da Salzburg deplasmanından aynı skorla galip döndü. İlk maçta beraberliği zor kurtarmışlardı. Bir dahaki maçlarını San Mames'te Bratislava'yla oynayacaklar. Muhtemelen kazanırlar ve gruptan çıkmayı garantilerler. Paris SG, Salzburg deplasmanına çıkacak. Salzburg son şansını kullanmak için oynayacak.

Bilbao 10, Paris SG 7 puan, Salzburg 4, Bratislava ise 1 puanda.

G Grubu
Birbirine denk ayarlarda 3 takımın bulunduğu bir başka grup G Grubu. Yine de Az Alkmaar son yıllardaki çıkışıyla, Metalist Kharkiv ise son 1-2 yıldır yaptığı çıkışla isim olarak bir adım önde gözüküyor. Austria Wien sahasında AZ Alkmaar ile 2-2 berabere kaldı. İlk maçta aynı sonuç Hollanda'da çıkmıştı. Arsenal altyapısından bildiğimiz Fas asıllı Hollandalı Nacer Barazite, akşam Hollanda ekibi AZ Alkmaar'a gol attı. AZ Alkmaar'da ise FM'deki oyuncularımdan Simon Poulsen'i görünce şaşırdım. FM 2012'ye başladım bu arada, yakında bir kariyer paylaşımı yapabilirim. AZ Alkmaar'ın gollerini İsveçlileri Rasmus Elm ve Wernbloom attı. Metalist ise iddiasız Malmö'yü 3-1 yendi. Her ne kadar karşısında mücadele gücü düşük oyunculardan kurulu bir takım olsa da Taison'ın attığı ilk gol görülmeye değer.

Grupta Metalist'in 10 puanla liderliği bulunuyor. AZ Alkmaar 6, A.Wien 5, Malmö 0 puanda. 5.maçını Malmö ile oynayacak olan AZ Alkmaar biraz daha şanslı. Çünkü A.Wien, Metalist deplasmanına gidecek.

H Grubu
İlginç Braga-Maribor maçının oynandığı H Grubu'ndayız. 5-1 lik skor tabi ki ilginç sayılmaz. Bir yanda berbat bir Maribor, diğer yanda geçen sezonun finalisti Braga. Ancak ilginç olan, Maribor'un 3 golü korner topundan yemesi. Braga yan toplardaki çok iyiymiş mi demeliyim, yoksa Maribor rezalet mi demeliyim bilemedim. Maribor rezalet seçeneği biraz daha ağır basıyor. Alan'ın golünü çok beğendim, gecenin en seksi gollerinden biri. Championship Birmingham ise, evinde 2-0 geriye düştüğü maçta; Brugge karşısında 2-2'lik beraberliği kurtardı.

Brugge, Birmingham ve Braga 7şer puanda gruptan çıkma şansını sürdürüyor. Maribor son sırada, 1 puanı var. Bence çok bile...

I Grubu
Dünkü sonuçlardan sonra grupta bir takım durumlar şekillenmiş gibi gözükse de; takımların hala şansları var. Atletico Madrid kadro olarak grupta en iyi takım görüntüsünde olsa da, Udinese'ye 4 atması gecenin flaş sonuçlarından biri sayılabilir. Udinese hem lige, hem Uefa Avrupa Ligi'ne iyi bir başlangıç yapmıştı. Adrian, Deportivo'dayken de beğendiğim bir oyuncuydu. Bence tam takımını buldu. Atletico'nun 4 gol atıp da Falcao'nun gol atamama ihtimalini düşünmek zaten olmaz. Zor günler geçiren Celtic ise, erken yediği golle 1-0 geriye düştüğü maçta Rennes'i 3-1 mağlup ederek kuponumu yatırdı. 2-1 bitseydi alıyordum parayı. 2-3 gol oynamıştım. 

Atletico Madrid ve Udinese'nin 7şer puanı bulunuyor. Celtic 5 puanla şansını kovalamaya devam ediyor. Rennes 2 puanda ve çok ince hesaplar peşinde olmak zorunda. Rennes, Udinese'yi ağırlayacak. Celtic ise Atletico Madrid ile oynayacak. Bu güzel grupta, güzel maçlar izlemeye devam edeceğimizi düşünüyorum.

J Grubu
Hem isim olarak, hem takım olarak sevmediğim bir grup bu. J harfiyle isim şehir oynarken bile birşey yazmakta zorlanıyorduk. Biraz antipatik bir harf olduğundan olacak ki; Schalke harici 3 vasat takımın olduğu bir grup durumunda. Yine de AEK Larnaca'nın, Schalke deplasmanında gol yemeden 0-0'lık beraberlik çıkarması takdir edilesi bir durum. Steau Bükreş'in, Maccabi Haifa'yı 4-2 yendiği maçta ise güzel goller atılmış. Futbol açısından doyurucu bir maç olmuş. En azından bu grubun hanesine bir artı olarak yazabilirim bunu.

Schalke 8 puanla lider. Maccabi Haifa 6 puanla ikinci sırada bulunuyor. Steaua Bükreş 5, AEK Larnaca 2 puanda.

K Grubu
K Grubu'nda  her hafta mutlaka bol gollü bir maç oynanıyor. Güzel grup... Dün akşam yine bol gollü 2 maç vardı. Twente, Odense'yi 3-2 yendi. Odense'nin 2 golünü de yakından tanıdığımız, eski göz ağrımız Djiby Fall kaydetti. Fulham ise; Wisla Krakow'u 4-1 mağlup etti. Johnson'ın ilk golü gecenin en güzel golüydü.

Grupta Twente 10 puanla lider, Fulham 7 puanda. Odense ve Wisla Krakow'un 3'er puanı bulunuyor. Odense, Wisla Krakow'u; Twente ise Fulham'ı ağırlayacak. 

L Grubu
Son grupta işler biraz daha şekilli. Lokomotiv Moskova ve Anderlecht 2 maçtan 6 puan çıkardılar ve gruptaki işlerini kolaylaştırdılar. Dün akşam Lokomotiv Moskova, AEK'yı ilk maçın skoruyla 3-1 yendi. AEK epey kötü takım. Anderlecht ise Sturm Graz karşısında 3-0 gibi net bir skorla galip geldi. 

Anderlecht 4te 4 gidiyor. 12 puanla lider. Lokomotiv'in 9 puanı var. Sturm Graz 3 puanda, AEK ise puansız. Sıradaki maçlar; Lokomotiv Moskova-Sturm Graz ve AEK-Anderlecht.
4 Kasım 2011 Cuma
Yazan: steven_stiffler

Fenerbahçe 1 - 0 Karabükspor | Onur Mücadelesine Devam

Haftaiçi maçlarının iğrençliğine değinerek başlayacağım. Futbol olarak belki tatmin ediyor, belki takıma daha sık kavuşuyoruz. Ancak tarihin en berbat TFF yönetiminin bu fikstürü hem futbolcular için, hem taraftarlar için can sıkıcı bir hâl aldı. Şehirdışından kombineliyim, haftaiçi maçlarına yetişebilmek için işten izin almam gerekiyor. Benimle aynı durumda olan, hatta daha kötü durumda olan onca taraftar olduğuna da eminim. Ee biz onca fedakarlık yapıp maça gidiyoruz, hakem ne yapıyor ? Taraftarı tahrik ediyor.

Fenerbahçe 1-0 kazandığı Karabükspor maçına Volkan, Gökhan, Yobo, Bekir, Ziegler, Cristian, Emre, Mehmet, Caner, Alex ve Bienvenu onbiriyle başladı. Alex göze hitap eden hareketleriyle maça iyi başlamıştı ki; devreye tetikçi Aytekin Durmaz girdi. Alex oyundan atıldıktan sonra ise kadro tamamen değişti. Cihat, Müjdat, Mehmetçik Basri, Alpaslan, Sinyor, Lefter, Rıdvan, Fenerbahçeli Cemil, Ogün ve Zeki Rıza'nın oyuna girmesiyle Fenerbahçe Karabükspor karşısında sayı olarak 1 kişi eksik, Fenerbahçe ruhu olarak çok çok fazla kişiyle oynadı. Bunu sağlayan da Fenerbahçe'nin içinde bulunduğu onur savaşının simgelerinden KOCAMAN Aykut oldu.

Maçtan akılda kalanlar; kaçırdığımız pozisyonlar, attığımız gol ve hakemin tutarsız, kontrolsüz, taraftarı kışkırtmaya yönelik davranışları oldu. Fenerbahçe'yle başa çıkmak için seçilmiş çok basit bir piyondu Aytekin Durmaz. Biz o piyonların çok daha büyüğünü MAA ile gördük. MAA gibi büyük bir piyon Fenerbahçe ile baş etmekte zorlanırken, Aytekin Durmaz çerezdi. Fenerbahçe yine yenilmedi, seriyi 27 maça çıkardı. Bunu 34 maç yapmak, namağlup bir şampiyonluk gibi birşey demek zaten.

Müthiş mücadele ettik müthiş. Caner, Mehmet Topuz ve Cristian önplana çıksa da tüm futbolcularımız terlerinin son damlasına kadar akıttılar. Onlar sadece futbolcu olmadıklarını, Fenerbahçe'nin onur savaşının yenilmez savaşçıları olduklarını bir kez daha ispatladılar.

Satılmış Karabükspor'un satın alınmış kalecisi Tomiç'i aradı gözler 90+'larda. Kalesinde duruyordu efendi efendi. Dün 7 senedir izlediğim ve ömrüm boyunca izlemeye hazır olduğum Alex De Souza efsanesini izleyemedim belki ama bana hep anlatılan efsaneleri; Rıdvan'ı, Cihat'ı, elini öpme şerefine erdiğim Lefter'i, Can'ı, Fikret'i, Cemil'i, Ogün'ü, Zeki Rıza'yı izleme şerefine nail oldum. Türk Futbolu'nun yerlerde süründüğü günlerde ben Türk Futbolu'nu Türk Futbolu yapan isimleri, Fenerbahçe'yi Fenerbahçe yapan ruhu izledim yahu; daha ne olsun ? Teşekkürler Onurlu Fenerbahçe'nin onurlu futbolcuları... Teşekkürler KOCAMAN Aykut...
1 Kasım 2011 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -