Archive for Temmuz 2012

Steve Nash Tottenhamlıdır #2

 ABD'de kamp yapan Tottenham'ın Liverpool ile oynadığı hazırlık maçında; Steve Nash formasını giymiş ve takımı ziyaret etmiş. Daha önce de Steve Nash'in Tottenhamlı olduğunu yazmıştık.

Bkz. Steve Nash Tottenhamlıdır



30 Temmuz 2012 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Ne İzledim? #19

Haziran ayında hem vakit bolluğundan, hem açıköğretimde dördüncü sınıfa geçmenin de moraliyle film izlemeye daha fazla vakit ayırabildim. Çok da iyi filmler izledim hani... Sinemayı seviyorum ama hâla izlemediğim baş yapıtlar, "Oha bunu nasıl izlemedin lan?" diyeceğiniz filmler çok. İzlediğim en iyi film Goon değildi belki ama Seann William Scott'ın olduğu bir sahne varken manşete başka sahne koyamazdım.

Değişik bir film, sağlam bir konu. Bir solukta izlediğim, seyir zevki yüksek bir film. Herkes kamera olayına takmış ama ben pek takmadım. Bence böyle de gayet izlenebilir olmuş. Çok iyi sahneler var, ancak pek çok soru işareti de bırakıyor. "Nasıl böyle oldular ? Kamera çekimleri ne oldu?" vs vs vs... Farklı bir yapım izlemek isteyenler zevk alacaktır. Ancak izleyenlerin çoğunun sonundan tatmin olmadığını belirtmek gerekir.

Fatih Akın'ın ilk uzun metrajlı filmi. Fatih Akın'ı çok severim. Bu film ile birlikte tarzının temelini atmış zannediyorum. Çünkü filmlerinde hep benzer bir tat hakim. Anlamsız buldum ben üçlünün arkadaşlık/kardeşlik bağını... Yani "vay be ne arkadaşlık!" dedirtecek türden birşey değil. Ama izlerken keyif veriyor, müzikleri falan çok iyi. Özellikle Sezen Aksu'nun Davet şarkısının çalması beni aldı götürdü. Müzikler konusunda Im Juli filmindeki ekiple çalışmış Fatih Akın. Ekip mi, tek bir kişi mi onu da bilmiyorum gerçi... Mehmet Kurtuluş'un oyunculuğu yine çok iyi. Ama hikaye çok sağlam değil... Fatih Akın zaten basit hikayelerden olağanüstü işler çıkartan bir yönetmen. İşte bu filmle birlikte de bunun temelini attığını düşünüyorum.

İnanılmaz bir hayalgücü... Filmi anlamak için sakin kafayla izlemek gerekiyor. Ona rağmen tam anlayabilmek için filmden sonra yorumları okudum. Gerçekten şaşırtıcı bir yapım, sinemayı seviyorum. İzlediğim en iyi oyuncu performanslarından birisi de Christian Slater'dan, muazzam bir oyunculuk. Ayrıca "Elisha Cuthbert çok seviyoruuuum yeaa!" diyen genç; bir şey anlamayacak olacağını bilsen bile bu filmi izlemelisin dostum.

Filmin başları çok hoşuma gitti, epey sahnede de güldüm. Gidişatı daha iyi olabilirdi. Gelişme bölümünü çok beğenmedim, ama sonucu da sevdim. Kevin Spacey'i ve rollerini sevmiyorum, sevemiyorum. Jennifer Aniston ise 2.kez gözüme güzel gözüktü. İlk güzel gözüktüğü film de Just Go With It'ti. (Jennifer Aniston'ı bile beğenmiyorum, çok Behlül birşeyim yine...) Colin Farrell'in kafası mükemmel olmuş.Eğlendim, izlediğime değdi. 6,5/10 verilir.

İşte kral, işte reis; işte Seann William Scott! Senaryoyu Jay Baruchel'in yazmasına şaşırdım. Seann Willim Scott için söyleyebileceğim tek şey; adam gerçekten mükemmel. Oynadığı rolün hakkını vermediği ve cacık bir rolde oynadığı bir filmini hatırlamıyorum. Goon ilk bakışta klişe bir başarı hikayesi gibi gelebilir ama seyrederken öyle değil. Doug Glatt çok saf bir karakter. Filmin geçiş sahnelerinde kullanılan müzikler çok yerinde. Alison Pill çok güzel bir kadın oyuncu değil belki ama bu filmde Doug Glatt'ın karakterine yakışır, saf bir güzelliği var. Filmdeki herşeyi dört dörtlük anlamak için tabi Hokey bilgisi de gerekiyor. Ben bir tek bunun eksikliğini çektim. 7,5/10 veriyor, iyi ki keşfedilmişsin Seann William Scott diyorum. Ulan çok büyük reyizsin be!

Hep övgüsünü duyduğum bir filmdi. Kısa bir süre önce Kıbrıs'ta sektörün tadına bakmıştım ben de :) Eğlenceli ve sürükleyici. Kevin Spacey'i bir türlü sevemiyorum. 2 saatin üzerindeki filmlere genelde vakit ayıramam ve film seçerken süresini göz önünde bulundururum. Bunda 2 saat nasıl geçti anlamadım. İspanya-Fransa maçına tercih ettim ki; yine olsun yine yaparım.

Hakkında uzun uzun yazmak, çok spoiler vermek isterdim. Kim Ki-Duk gerçekten nasıl bir psikoloji ve hayat tarzına sahip merak ediyorum. Bu nedir? Bu nasıl bir sıradışılıktır? Konu sinemaysa; müthiş. Ancak filmi sindirmek zor. Pepee bile "İnsan sevdiğini hiç üzer mi?" diye şarkı söylerken; sürekli bol gömlek giyen, dokuz canlı karakterimiz Han-Ki'nin yaptıkları insanlığa sığmaz. İlk görüşte aşık olduğu kızı; yanındaki erkek arkadaşına rağmen öpen Han-Ki; kız tarafından herkesin önünde küçük düşürülür. İlk bakışta kızı kötü yola düşürerek intikam alıyormuş izlenimi veren Han-Ki; aslında kızla aynı dünyaların insanı olabilmek adına bunu yapmıştır. Yine de iğrenç, yine de tiksindirici ve sapkın bir aşkın hikayesi. Aşktan ziyade bir tutku diyelim. Filmin soundtrack şarkısı mükemmel. Hem kızgınlığı, hem tiksinmeyi, hem de inanılmaz bir hüznü yaşayabilirsiniz. Herkesin seveceği bir film değil; sanırım ben de çok sevmedim. Ama başarılı olduğunu kabul ediyorum. Kim Ki-Duk çok ağır rahatsızsın!

Sıradışı bir konusu olan, müthiş eğlenceli bir film. Ricky Gervais'i bu film için özellikle tebrik etmek gerekir. İlk dakikasından itibaren filme kapıldım gittim. Son yarım saatlik bölüme kadar müthiş eğlendiriyor. Ancak "gök" muhabbetine girdiği an; başlarda aldığım tadı alamadım. Zaten Ricky Gervais de bundan dolayı tepki görmüş. Filmin verdiği mesajlar çok iyi ve yerinde. Özellikle kadın-erkek ilişkileri konusunda müthiş bir ana fikri var. Hayatta dikkat etmediğimiz küçük detaylara dair ilginç tespitler var. Özellikle huzurevi tasvirini buna örnekleyebilirim. Çok beğendim.

Gerilimden ziyade psikolojik olarak nitelendirebiliriz. Pek çok yorumdaki kadar gerilmedim ama film sürükleyici ve başarılıydı. Celda 211'den tanıdığımız Malamadre'miz Luis Tosar, ve yine Celda 211'den tanıdığımız Marta Etura'nın çok iyi oyunculuk çıkardığını söyleyebiliriz. Cesar sadece mutsuz değil, aynı zamanda takıntılı. Filmin sonu ise alışılagelmişin dışında olduğundan gayet başarılı. "Gayet" demeyeyim hadi, bence "net" başarılı.

Mitoloji bilmem. Mitoloji bilenler filmi kötü olarak nitelendiriyor. O yüzdendir ki; Imdb puanı falan oldukça düşük. Mitolojide sadece isimleri bilen biri olarak, filmi fantastik türünde değerlendirdiğimde beğendiğimi söyleyebilirim. Efektleri fena değil, genel olarak bir solukta izlenebilecek bir temposu da var. E yetti bana... Gemma Arterton'a kostümü de çok yakışmış. İkinci filmi de en kısa zamanda izleyeceğim.

Filmin konusunu çok başka hatırlıyordum. Mila Kunis'i yine American Psycho'daki gibi bir karakterde zannediyordum. Bu kamp olayı da gerçekmiş, ilk defa duydum. Filmde çok aksiyon yok ama kendini izletiyor. Hikaye de zaman zaman heyecanlandırabiliyor. Ben beğendim.

Klişe bir gençlik filmi olsa da, espriler bel altı olsa da; izlerken güldüm ve sıkılmadım. Uzun uzun değerlendirilecek bir film değil ama eğlenceli, kafa dağıtmalık bir film olduğunu söyleyebilirim. Sinemada izlemedim. Sinemaya bunun için gidilir mi ? Bence gidilmez. O yüzden sinemaya gidip de izleyenlerin beğenmemesine de hak veririm.

0-0 beraberliğe çıkan iki takımın mücadelesi gibiydi. Türü severim, gerçek bir hikayeden uyarlama olmasından dolayı da ilgimi çekmişti. Ancak bu kadar izlenebilirliği olmayan film izlemişliğim de nadirdir. Kötü. Oyunculuklar amatörce. İnanılmaz gereksiz sahneler var. 80 dakikalık bir filme göre gereksiz sahneler oldukça uzun. Sebepsiz, anlamsız bir film. Uzun zaman sonra izlediğim bir filme bu kadar düşük puan veriyorum. Klass filmiyle kıyaslanamaz bile...


14 Temmuz 2012 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tottenham 2012/2013 Formaları

Tottenham nihayet formalarını tanıttı. Önceden çok güzel formalar yaparlardı. Son üç sezondur istikrarlı olarak kötü formalar giyiyorlar. Bu kez çok değişik bir markayı tercih etmişler üstelik... Under Armour markası yapmış Spurs formalarını.

Formaları yeni transferler Jan Vertonghen ile Gylffi Sigurdsson tanıtmış. Son zamanlarda alışılagelmiş bir dar kalıp forma kullanımı var. Sigurddson'ın üzerindeki deplasman formasının kalıpları fena gözükmüyor. Ancak Vertonghen'in üzerindeki formanın ya bedeni büyük, ya kalıbı kötü... Yine deplasman formasının yakası oldukça şık gözükürken, iç saha formasının yakası son derece vasat.
Under Armour markasının logosu da son derece gereksiz olmuş. Puma'nın forma kalıpları güzeldi. Ayrıca Puma logosunun da kendince bir şıklığı ve asaleti var. Tottenham, Under Armour markası ile lige yeni yükselen bir takımın formaları gibi formalar giyecek. Lacivert forma için çok kötü diyemiyorum, idare ediyor. Ancak beyaz forma çok kötü. Sadelik severim ama son iki sezondur Tottenham atlet tarzı forma giyiyor.

Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tottenham 2012/2013

Tottenham son yılların en sempatik takımlarından biri. Seksi takım oluyor da sempatik neden olmasın diyor; Tottenham'ın göze hoş gelen futbolu sayesinde pek çok futbolseverin sempatisini kazandığını yineliyorum. Sportif olarak çok büyük başarılar elde etmese de; tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi'ne katılıp Çeyrek Final görmesi, ligde sürekli zirveye oynaması ve büyük rakipleri karşısında aldığı galibiyetler akılda kalıcıydı. Manchester United'a karşı bir şanssızlık olduğu ise bariz. Bu futbol anlayışının baş mimarı tabi ki 'Kurt Hoca' Redknapp'tı. Artık Redknapp yok. "Ha gitti, ha gidecek" diye konuşuluyordu ve yeni sezonda takımda olmayacağı açıklandı.

Menajerlik koltuğuna kimin oturacağı konuşulurken, açıkçası bir Rafael Benitez hamlesinden çekiniyordum. Neyse ki çekincelerim yersiz çıktı. Tottenham'da menajerlik koltuğuna Andre Villas-Boas oturdu. Genç menajer, Porto'daki başarılarından sonra Chelsea'de göreve getirilmiş; kısa sürede hayal kırıklığı yaratmıştı. Andre Villas-Boas; başarısız bir İngiltere macerasına rağmen kariyer hedefinden vazgeçmeyerek Tottenham'ın teklifini kabul etti. Porto'daki başarıları ortada... Ancak bir futbol gerçeği var ki; Porto'daki sistemli çalışmada her hoca başarılı olabilir. Villas-Boas'ın henüz yaşı çok genç. Takımdaki William Gallas'la yaşıt. Ancak çok da büyük bir şansa sahip. Pek çok teknik direktör; genelde enkaz devralır. Harry Redknapp ise Villas-Boas'a taş gibi bir takım bıraktı. Villas-Boas'ın da böyle önemli bir kozu olacak.

Tabi Harry Redknapp'ın Tottenham'a oynattığı her sistemde başarılı olduğunu da söyleyelim. Genelde 4-4-1-1 oynayan; iç saha maçlarında klasik 4-4-2 oynayan bir Tottenham görüyorduk. Her iki sistemde de başarılı bir takım izledik. Andre Villas-Boas'ın Chelsea'de tutuk bir futbol oynatması şüphe uyandırıcı bir detay. Ancak bir başka detay ise; Chelsea'deki gibi büyük yıldızlarla çalışmayacak olması. Evet Tottenham'ın da Bale, Van der Vaart, Modric gibi yıldızları var. Ancak şu da bir gerçek ki; bu futbolcular Chelsea'den çok daha kolay idare edilebilecek isimler. Tottenham geçen sezon üçüncülüğü hakederken; dördüncü oldu. Öyle ya da böyle Şampiyonlar Ligi geldi derken; Chelsea'nin çok daha hakedilmiş bir Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu alması planları sekteye uğrattı. Tottenham yine Avrupa Ligi'nde oynayacak. Redknapp bu lige pek önem vermiyor, genç isimlere şans tanıyordu. Villas-Boas bu konuda farklı olacaktır ve Avrupa Ligi'ne de asılacaktır. Kısa bir Premier Lig tecrübesi olması da olumlu bir faktör. En azından "lige alışma süreci" diye bir süreç yaşanmayacak. Takıma alışma süreci ise sezon öncesinde aşılabilecek bir durum.

Gelelim takım kadrosunda olan, olacak ve olması muhtemel değişikliklere... Neden yazıya Van der Vaart fotoğrafıyla başladım ? Çünkü, yeni sezonda Van der Vaart sadece gol ayağı değil, takımın da beyni olacak. Çünkü; çok büyük ihtimalle yeni sezonda Luka Modric olmayacak. Takımın beyni olan Modric'in olmaması Tottenham'ı mutlaka ki olumsuz etkileyecek. Ama bardağın dolu tarafından bakmaya çalışalım. Modric'in ismi zaman zaman Manchester United ile, zaman zaman da Chelsea ile anıldı. İkisinde de banko oynar, ikisinde de büyük işler yapar. Ancak bu sefer ismi geçen balık daha büyük. Mourinho, Modric'i istiyor. Tottenham'ın Bale ile birlikte en çok para kazanabileceği iki futbolcusundan biri. Real Madrid ise zengin alıcı. Bu transfer olacaktır. Haa bu transferden sonra "Nuri Şahin ne olur ? Kaka ne olur ? Granero ne yapar ?" gibi konular da tartışılır. Konumuz Real Madrid olmadığına göre; o kadar detaya girmeye de gerek yok. Tottenham az transfer yapar. Çünkü oturmuş bir kadrosu vardı ve o kadro her sene üst sıralara oynadı. Şimdi ise; artık transfer zamanı... Modric'in veliahtı olarak Sigurdsson transfer edildi. Hoffenheim'dan geldiği Swansea'de gösterdiği performansla Premier Lig takımlarının dikkatini çeken Sigurdsson; ismi Liverpool ile uzun süre anıldıktan sonra Tottenham'a transfer oldu. Sigurdsson'u çok fazla izlemedim ama potansiyelinden haberim var. Ofansif özellikleri ağır basıyor. Tıpkı Luka Modric'in ilk geldiği dönemindeki gibi... Premier Lig'de geçen yıllar Modric'e günümüz modası olan oyunun iki yönünü de oynamayı öğretti. Şimdi Sigurdsson'dan da bu patlama beklenecek ve tahminimce 1-2 yıla da gelecektir.

Villas-Boas sistemi değiştirecek mi göreceğiz. Ancak bence sistemi değiştirmeyi düşünmek demek; yeni yeni transferler yapmak demek. Mevcut kadro ise kıyılamayacak kadar kaliteli. Takviye tabi ki şart... Demek istediğim; çok uçmaya gerek yok. Tottenham geçen sezon büyük piyango yakaladı. O piyangonun ismi Kyle Walker. Beklenenin çok üstüne çıkan bir performansla; satılsa Tottenham'a en çok para kazandıracak üçüncü futbolcu oldu. Dünya Futbolu'nda iyi bek çok az... Kyle Walker da istiridye içinde bir inci misali. İdeal onbirin yukarıdaki gibi olması gerektiğini düşünüyorum. Kale konusunda çok büyük şüphelerim var. Friedel geçen sezon müthiş maçlar da çıkardı, kötü maçlar da çıkardı. Her iyi kalecinin normal bir sezonu gibiydi. Gomes'i pek sevmem. Cudicini hala takımda kalacak mı onu bile düşünemiyorum. Tottenham'ın üç kalecisinden ikisi, takım menajerinden yaşlı. Hadi Friedel kalacak diyerek; kaleye Friedel'ı yazalım. Savunmanın sağında ve solunda yerler garanti. Stoperde ise kim oynasa iyi oynuyor Tottenham'da. Ancak o bölgede de bir sınıf atlatmak gerektiğini düşünüyorum. Gallas'ın bir sezon daha sözleşmesi var. Ancak ben pek sıcak bakmıyorum. Zaten geçen sezon da takıma fazla birşey vermedi. Dawson'ı müthiş beğenirim. King sakat olmadığı zamanlarda çok iyi... Sorun; genelde sakat olması. Buraya çok kaliteli bir transfer şart. Eğer Manchester City'de Kompany'nin yanına bir transfer gelirse; Lescott için fiyat yoklanabilir. Sürekli ismi geçen Jagielka transfer edilebilir. Milan'da isteneni veremediği düşünülen Philippe Mexes de bir başka alternatif olabilir. Ben stoperin tecrübeli olanını severim ama biraz daha genç bir isim düşünülürse eğer Udinese'de oynayan Benatia, Euro 2012'de iyi bir performans gösteren Simon Kjaer, Marsilyalı N'Koulou takımda görmek istediğim isimler olur.

Orta sahada çok kaliteli bir kadro derinliği var. Parker ve Sandro arasında mutlaka forma yarışı olacaktır. İkisi de çok kaliteli ama benim tercihim ofansa da katkı veren Sandro'dan yana olur. Haa Sigurdsson'dan beklenen verim alınamaz ve pişmeye bırakılırsa; Parker geride, Sandro biraz daha önde oynayabilir. Sol kanatta Bale'in, forvet arkasında Van der Vaart'ın yeri garanti. Aaron Lennon hayranlığım özellikle PES oynarken kendisini gösterse de; Lennon'ın eski performansından uzak olduğu aşikar. Bu mevkide Lennon'ı yedekleyecek kaliteli bir transfer gelmeli. Bu isim belki Milos Krasic bile olabilir. Jesus Navas mükemmel olur.

Forvette ise tek forvetli sistemi bozmamaları gerektiğini ve zayıf rakiplere karşı 4-4-2 oynayabileceklerini tekrar vurgulayayım. Defoe mutlaka takımda olacak. Ancak farklı tipte forvet oyuncuları da lazım. Adebayor belki transfer edilir. Ancak benim Tottenham fantezim Edinson Cavani. Forvet için çok daha alternatifli bir liste çıkarılabilir. Buraya en az 2 transfer gerekli.

Bu da alternatifli Tottenham kadrosu... Naughton da boş adam değil, mutlaka takımda tutulmalı. Walker'ın olası sakatlığında sağ bek Kaboul'a kalmasın. Danny Rose önemli adam, hem bek hem de açık oynar. Takımdan kesinlikle gönderilmesi gereken isimler ise; David Bentley, Gio Dos Santos, Pienaar ve çok sevdiğim Jenas.


6 Temmuz 2012 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -