Yazan : steven_stiffler 22 Mart 2015 Pazar


Serinin 45. yazısıyla selamlıyorum. 48 ay vade ile kredi çekseydim sadece 3 ayım kalmıştı, müthiş bir duygu olsa gerek. Yine duyguların en müthişi True Romance filminde yer alıyor. Sorgusuz, sualsiz aşk hikayelerini severiz. Nightcrawler ile ise "girişimci olun, fikirler üretin ve hayata geçirin" mesajımı vereceğim. White Bird in a Blizzard ile ise Shailene Woodley bacımıza "2 senedir yeter bu kadar mesai, biraz kendine zaman ayır" mesajımı şahsi olarak iletmek istiyorum. Filmle ilgili mesaj versem spoilera girer. Eminim Shailene bu satırlarımı okuyacaktır.

Otomobil sahneleri mi, karanlık bir film olması mı, yoksa karakter benzerlikleri mi bilmiyorum ama Drive tadında bir film olmuş. Jake Gyllenhaal da tıpkı Gosling gibi yardırmış. YARDIRMIŞ diye büyük harflerle yazayım hatta, çok büyük oynamış. Olumsuz yanı olarak son 2-3 dakikalık bölümünde gelişen olayların oldu-bitti olması diyebilirim. Gerildiğim sahneler de oldu, adam ayda kaç para kazanıyordur diye hesap yaptığım sahneler de. Yer yer entel bir bakış attım, yer yer Türk mantığıyla aylık kazancını hesapladım evet. Filme 8 çok bence ama 7,5 ideal bir not. Yarım puan da Jake'ten tamamlayınca 8/10 çıkıyor.

Amerikan propagandası yapıyor diye eleştiriliyor ama yapsa ne olacak ki ? Sonuçta karakterler de melek değil. Tamam hepsinde bir kahraman havası var ama aynı zamanda hepsi acımasız ve barbar tipler. Özellikle Jon Bernthal'in canlandırdığı Grady tam sövmelik bir karakter değil miydi ? Yalnız reyizi çok özlemişim, The Walking Dead'deki favori oyuncumdu. Brad Pitt de döktürmüş ayrıca, tüm oyuncuların performansları üst düzeydi. Savaş sahneleri de oldukça başarılı, ambians da çok cesur yansıtılmış. Ben beğendim.

1993'te çekilen filmi izlemediğim 22 seneye üzüldüm. Christian Slater zaten çok beğendiğim oyuncu ama nedense film hakkında çok fazla övgü olması bende önyargı oluşturmuş sanırım. Sadece Slater dedim ama kadro devasa, müzikler nefis, hikaye harika. Aklıma gelen tüm övgü kelimelerini kullanmak isterdim. Aşk sorgusuz sualsiz, o kadar güzel bir duygu ki; kirli gözüken insanlara bile çok yakışıyor. Tıpkı Clarence ve Alabama gibi. İzlerken bir şeyleri sevdikçe sevesim geldi, sevgi doldum. 90'lar havasını da yansıtıyor ya, bu da beğenmek için başka bir neden. Sanki 90larda "Parliament Pazar Gecesi Sineması" kuşağını izler gibi hissettim. Son bir not; yıllar Christopher Walken'ın yaşlılığından hiçbir şey götürmüyor. Yıllar önce de yaşlıymış, şimdi de yaşlı :( Bu yazıyı hazırlarken arkada soundtrack çalıyor. Yine sevgi ve huzur doluyorum.

Shailene Woodley çalışıyor, kız son 2 senede boş durmadı resmen. Merakla izlediğim bir filmdi, olayların çözümü biraz hızlı oldu aslında... Filmin 1 saatlik bölümü Katrina'nın iç dünyasına odaklı geçmekte. Son yarım saat heyecanlandırıyor ama buna nispeten hızlıca çözülüp bitiyor. Sert görünen bir film ama çok da sert sayılmaz. Tüm karakterler soğuk ve bu soğuk karakterleri buz gibi canlandıran oyuncular başarılı. Beğendim diyebiliyorum ama çok da övemiyorum.

Filmin ilk dakikası itibariyle adam yan komşusunu dinlemeye başlıyor. Yani direkt konuya giriyor. Bir süre yönetmenin fantezi dünyasını izliyorum diye kapatmayı düşündüm. Ama ilerledikçe sardı. Erotik sahneler dolayısıyla yine bir yaş sınırı koymakta fayda var ama hikayenin basitliği benim hoşuma gitti. Hatta sonunu da tahmin etmek zor olmadı ama yine de beğendim. Satsuki karakteri pek hoşuma gitmedi ama Ryo'nun hayal kurarak başlayıp, tertemiz duygulara dönüşen hikayesi bence izlenebilir.

Buradan sonrasını okumasanız da olur, çok saçma filmler var :(

Benim gibi Veronica Mars dolayısıyla Kristen Bell'i evinizin kızı gibi seviyorsanız beğenmeme ihtimaliniz çok yüksek. Ha filmin beğenilecek tek yanı da müzikleri bence. Duygusal bir film için çaba sarfedilmiş ama birkaç sahne hariç duygusallık seviyesi de oldukça yetersiz. Kristen Bell iyi oyuncu. Her zaman 17 yaşında olmayı becerebilen bir oyuncu olarak, bu sefer 30 yaşında olmayı becerebilmiş. İzlenmese de olur, 5/10 puan yeter.

Ben beğenmedim. Duygusal bir film gözükmesine rağmen duygularda eksiklik sezdim. Çok sevdiğim, sempatizanı olduğum Emily Blunt'ı bile beğenmedim. Özellikle dini sahneler de çok abartı geldi bana. Sonu sürprizli sayılabilir ama bir o kadar da oldu bittiye getirilmiş hissi verdi. İzlenmese de olur kategorisinde benim için...

Ya soğuk ülkenin insanları gerçekten soğuk mu oluyor, yoksa bu filme özgü mü bilemedim. Basit, çerezlik bir gençlik-spor filmi yapılmaya çalışılmış ama duygu namına hiçbir şey yok. Ha futbol konulu ama futbol adına da pek bir şey yok. Güzel bir kız, salak bir çocuk hikayesi daha çok.  Bu arada filmi internetsiz olduğum dönemde izlediğimi not edeyim :(

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -