9 dakika önce
- Anasayfaya Dön »
- Fenerbahçe , Futbol »
- Galatasaray 2 - 1 Fenerbahçe | Mücadele Tamam Ama...
Yazan : steven_stiffler
17 Aralık 2012 Pazartesi
Taraftar olarak baktığımda elbette ki galibiyet istiyordum. Galatasaray'a ve Galatasaraylı arkadaşlarıma karşı her zaman başım dik olmuştur. Son 2 sezondur oynanan futbol ve yer yer şanslı ya da şanssız sonuçlardan elbette memnun değilim. Ancak günümüz futbolu gözüyle bakarsak eğer benim için beraberlik de yeterliydi. Galatasaray çok iyi olduğundan değil. Mantıken mağlubiyetten iyi olduğundan ve deplasmanda bu sefer 2 puan kaybedebilme lüksümüz olduğundan. Burada kaybedilen 2 puan, Galatasaray'ın da kaybettiği 2 puan demek olacaktı çünkü...
Fenerbahçe bu sezon deplasmanlarda kötü. Ne oynamış, ne kazanmış; bakıldığı zaman derbide deplasmanda galibiyet almak elbette kolay gözükmüyordu. Ancak derbi mantığın değil, duygunun maçıdır. Fenerbahçeli futbolcular da son yıllarda her zaman bu duygunun hakkını vermiştir. Son 2,5 sezondur Aykut Hoca faktörüyle de; derbi duygunun yanında mantık maçına dönüşüverdi. Bir 3 puan mücadelesi oldu. Tıpkı diğerleri gibi... Taraftarı endişelendiren durum da buydu. Fenerbahçe taraftarı zirveyi de gördü, dibi de gördü. Dibi gördüğünde başı dimdikti. Dibi gördüğünde bile göğsünü gere gere sokakta yürüyebiliyordu. Psikolojik üstünlük önemliydi elbette... Şimdilerde psikolojik üstünlüğün Galatasaray'a geçtiği konuşuluyor. Ben kısmen katılmıyorum. Galatasaray'ı üstün kılan derbilerdeki performansı değil, sadece geçen sene Kadıköy'de kazandığı kupaydı. Psikolojik galibiyetleri bir tek o zaman oldu. Dünkü maçta Galatasaray'ın tek psikolojik üstünlüğü elbette ki evinde oynayacak olmasıydı. Daha iyi futbol oynayan, kadrosu daha derin ve tecrübeli olan Fenerbahçe'ydi. Bunu taraftar kimliğimle söylemiyorum.
Derbilerde rakamlar, istatistikler, taktikler bir yere kadar... En çok isteyen, formanın hakkını verendir. Futbolda her zaman en çok isteyen de kazanamaz. Fenerbahçe artık bir disiplin takımı. Oyun planından şaşmayan bir takım. Şöyle de diyebiliriz; taraftarın memnun olmadığı oyun planından şaşmayan bir takım. Fenerbahçe maça kontrollü başladı. En kötü senaryo erken yenecek goldü. Duran top savunmasında iki takımın da kötü olduğu ortada. Ben duran toptan gol atarız diye düşünüyordum, ancak Riera öyle bir kesti ki; duran toptan gol yiyen taraf olduk. Hem de en kötü senaryo olan, erken bir dakikada... Bekir İrtegün'e elbette kızgınlığım yok; o topa vursa bir türlü, vurmasa bir türlü... Golün ardından kısa bir süre duraksamış görünsek de; ileride Kuyt ve Sow'un müthiş mücadelesi, Hasan Ali'nin sürpriz golüyle birlikte toparlandık. Yeniden istediklerimizi yapmaya başladık. Hasan Ali'yle birlikte son yıllarda sol beklerimizin Galatasaray'a gol atma geleneği de devam etti. En kariyerlisi olan Roberto Carlos gol atamadı. Andre Santos, Ümit Özat, Ziegler ve son olarak da Hasan Ali gol kaydeden isimler oldular. Fenerbahçe gol attıktan sonra önceliği yine sağlam savunma yapmaya ve pozisyon bulduğunda golü atmaya verdi. Topu ayağımıza tutan taraftık. Bulduğumuz baskıda ikinci golü atmamız gerekirdi, olmadı. Cristian Baroni, Moussa Sow'u çok yalnız bıraktı. Sow'un indirdiği tüm toplar boşunaydı. Baroni'nin pozisyon bilgisizliği Fenerbahçe'yi bir kişi eksik oynatıyordu ki; bir de üzerine o gereksiz faul geldi. Baraj da çok çirkindi, son zamanlarda hakemler bu tip baraja müsaade ediyorlar ve bu da futbolu çirkinleştiriyor. Hamit vurur diye bekledim ama Selçuk İnan güzel bir vuruş yapınca soyunma odasına gereksiz bir moralsizlikle gittik.
İkinci yarı hoca kulak çekmiş olacak ki; Gamsız Cristian biraz kıpırdanmaya başladı. Fakat yetersizdi. Ben Cristian'a her zaman kızıyorum, adam senelerdir yere dahi düşmeden maç tamamlıyor. Dün de arkadaşlarına karşı çok ayıp ettiğini düşünüyorum. Hocanın çok vakit geçirmeden değiştirmesi yerinde bir karardı. İkinci yarı topla oynayan taraftık ancak pozisyon bulmakta sıkıntı yaşadık. Orta sahada üstünlüğü ele geçirmiştik ki; Fatih Terim etkisiz Umut'u çıkarıp Yekta'yı aldı. Yekta hiçbir şey yapmasa, en azından orta sahayı 1 kişi kalabalık gösterecek hamleydi. Fenerbahçe'nin yedekten gelip maç alabilecek isimleri daha çok olsa da, sonradan oyuna giren Krasic ve Stoch çok etkili olamadılar. O beraberlik golü gelmek bilmedi. Meireles'e kızgınım. Meireles gibi EPL görmüş, profesyonel bir futbolcunun sarı kartı varken o hareketi yapması beni hayalkırıklığına uğrattı. Hakem iyidir, kötüdür tartışılır ama sarı kart varken o hareketi yapmak beni çok net üzdü. Arma öpmekle düzelmiyor maalesef. Bugün Fenerbahçe deplasmanda oynaması gereken futbolu oynamış, talihsiz bir şekilde kaybetmiştir. Yine de şampiyonluğun en büyük adayıdır. Kötü maçlardan sonra "Sen göster mücadele..." diyenlerin böyle bir mücadeleden sonra takıma sahip çıkması gerekir.
Fenerbahçe bu sezon deplasmanlarda kötü. Ne oynamış, ne kazanmış; bakıldığı zaman derbide deplasmanda galibiyet almak elbette kolay gözükmüyordu. Ancak derbi mantığın değil, duygunun maçıdır. Fenerbahçeli futbolcular da son yıllarda her zaman bu duygunun hakkını vermiştir. Son 2,5 sezondur Aykut Hoca faktörüyle de; derbi duygunun yanında mantık maçına dönüşüverdi. Bir 3 puan mücadelesi oldu. Tıpkı diğerleri gibi... Taraftarı endişelendiren durum da buydu. Fenerbahçe taraftarı zirveyi de gördü, dibi de gördü. Dibi gördüğünde başı dimdikti. Dibi gördüğünde bile göğsünü gere gere sokakta yürüyebiliyordu. Psikolojik üstünlük önemliydi elbette... Şimdilerde psikolojik üstünlüğün Galatasaray'a geçtiği konuşuluyor. Ben kısmen katılmıyorum. Galatasaray'ı üstün kılan derbilerdeki performansı değil, sadece geçen sene Kadıköy'de kazandığı kupaydı. Psikolojik galibiyetleri bir tek o zaman oldu. Dünkü maçta Galatasaray'ın tek psikolojik üstünlüğü elbette ki evinde oynayacak olmasıydı. Daha iyi futbol oynayan, kadrosu daha derin ve tecrübeli olan Fenerbahçe'ydi. Bunu taraftar kimliğimle söylemiyorum.
Derbilerde rakamlar, istatistikler, taktikler bir yere kadar... En çok isteyen, formanın hakkını verendir. Futbolda her zaman en çok isteyen de kazanamaz. Fenerbahçe artık bir disiplin takımı. Oyun planından şaşmayan bir takım. Şöyle de diyebiliriz; taraftarın memnun olmadığı oyun planından şaşmayan bir takım. Fenerbahçe maça kontrollü başladı. En kötü senaryo erken yenecek goldü. Duran top savunmasında iki takımın da kötü olduğu ortada. Ben duran toptan gol atarız diye düşünüyordum, ancak Riera öyle bir kesti ki; duran toptan gol yiyen taraf olduk. Hem de en kötü senaryo olan, erken bir dakikada... Bekir İrtegün'e elbette kızgınlığım yok; o topa vursa bir türlü, vurmasa bir türlü... Golün ardından kısa bir süre duraksamış görünsek de; ileride Kuyt ve Sow'un müthiş mücadelesi, Hasan Ali'nin sürpriz golüyle birlikte toparlandık. Yeniden istediklerimizi yapmaya başladık. Hasan Ali'yle birlikte son yıllarda sol beklerimizin Galatasaray'a gol atma geleneği de devam etti. En kariyerlisi olan Roberto Carlos gol atamadı. Andre Santos, Ümit Özat, Ziegler ve son olarak da Hasan Ali gol kaydeden isimler oldular. Fenerbahçe gol attıktan sonra önceliği yine sağlam savunma yapmaya ve pozisyon bulduğunda golü atmaya verdi. Topu ayağımıza tutan taraftık. Bulduğumuz baskıda ikinci golü atmamız gerekirdi, olmadı. Cristian Baroni, Moussa Sow'u çok yalnız bıraktı. Sow'un indirdiği tüm toplar boşunaydı. Baroni'nin pozisyon bilgisizliği Fenerbahçe'yi bir kişi eksik oynatıyordu ki; bir de üzerine o gereksiz faul geldi. Baraj da çok çirkindi, son zamanlarda hakemler bu tip baraja müsaade ediyorlar ve bu da futbolu çirkinleştiriyor. Hamit vurur diye bekledim ama Selçuk İnan güzel bir vuruş yapınca soyunma odasına gereksiz bir moralsizlikle gittik.
İkinci yarı hoca kulak çekmiş olacak ki; Gamsız Cristian biraz kıpırdanmaya başladı. Fakat yetersizdi. Ben Cristian'a her zaman kızıyorum, adam senelerdir yere dahi düşmeden maç tamamlıyor. Dün de arkadaşlarına karşı çok ayıp ettiğini düşünüyorum. Hocanın çok vakit geçirmeden değiştirmesi yerinde bir karardı. İkinci yarı topla oynayan taraftık ancak pozisyon bulmakta sıkıntı yaşadık. Orta sahada üstünlüğü ele geçirmiştik ki; Fatih Terim etkisiz Umut'u çıkarıp Yekta'yı aldı. Yekta hiçbir şey yapmasa, en azından orta sahayı 1 kişi kalabalık gösterecek hamleydi. Fenerbahçe'nin yedekten gelip maç alabilecek isimleri daha çok olsa da, sonradan oyuna giren Krasic ve Stoch çok etkili olamadılar. O beraberlik golü gelmek bilmedi. Meireles'e kızgınım. Meireles gibi EPL görmüş, profesyonel bir futbolcunun sarı kartı varken o hareketi yapması beni hayalkırıklığına uğrattı. Hakem iyidir, kötüdür tartışılır ama sarı kart varken o hareketi yapmak beni çok net üzdü. Arma öpmekle düzelmiyor maalesef. Bugün Fenerbahçe deplasmanda oynaması gereken futbolu oynamış, talihsiz bir şekilde kaybetmiştir. Yine de şampiyonluğun en büyük adayıdır. Kötü maçlardan sonra "Sen göster mücadele..." diyenlerin böyle bir mücadeleden sonra takıma sahip çıkması gerekir.
Yorum Gönder