Archive for Ağustos 2014

Tottenham 0 - 3 Liverpool | EPL 3.Hafta

Tottenham için sezonun ilk hezimeti. Geçen sezon da Liverpool'a karşı her iki maçta da hezimet yaşanmıştı. Yine White Hart Lane'de farklı mağlubiyet Spurs'ün kaderi oldu. Alınan farklı mağlubiyetten ziyade Spurs'ün oyunu da oldukça kötüydü. Liverpool zirve hesabı yapan, Tottenham ise 1 puanı ekstra gören bir takım gibiydi. Aslında görüntüde Tottenham topla başladı, top hakimiyeti sürekli ev sahibindeydi. Ancak Liverpool'un her gelişi tehlike oldu. Hesaplar tutmadı. Tecrübeli kaleci Lloris'in gönderdiği bütün toplar rakibe gitti. İlk yarıda bir tane takım arkadaşına gideni hatırlıyorum, o da gol pozisyonu oldu. İlk gol Lloris'in rakibe gönderdiği, akabinde Capoue'nin uyuduğu pozisyonda geldi. Raheem Sterling için işi bitirmek çok kolaydı. Chadli'nin kaçırdığı net pozisyon maçın kırılma anı olarak sayılabilir. İkinci yarıda takımlara sahaya çıktığında Pochettino'dan müdahale bekliyordum ancak herhangi bir değişiklik yoktu. İlk yarıda olduğu gibi, ikinci yarıda da erken bir gol bulan Liverpool maçı koparmasını bildi. Eric Dier penaltıya sebebiyet verdi, ancak şahsi fikrim bunun ağır bir karar olduğu yönünde. Tabi penaltı golü maçı bitirmeye yetti. Üstüne Alberto Moreno'nun golüyle iş hezimete dönüştü. Her 3 golde de hatalar söz konusu Tottenham adına. Üçüncü golde; oyuna yeni giren Townsend ne olduğunu bile anlayamadan Alberto Moreno golü attı. Kötü performans Tottenham'ın sonu oldu ve 3.haftada ilk mağlubiyet geldi. Mario Balotelli de Liverpool kariyerine iyi bir başlangıç yaptı. Maçta oldukça etkiliydi, ilk gol pozisyonuna da o girdi.

Tottenham : Lloris; Dier, Kaboul, Vertonghen, Rose (72' Davies); Bentaleb (59' Dembele), Capoue; Lamela, Eriksen (59' Townsend), Chadli; Adebayor

Liverpool : Mignolet; Manquillo, Lovren, Sakho, Moreno; Henderson, Gerrard, Allen (61' Emre Can); Sterling (86' Enrique); Sturridge, Balotelli (61' Markovic)

Sarı Kartlar : Allen, Manquillo, Sterling, Moreno

Goller : 8' Sterling, 49' Gerrard (Penaltıdan), 60' Moreno
31 Ağustos 2014 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Kolay Oldu


Futbol keyfi azalmış bir topluluğa yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri Erman Toroğlu'nu dinletmek zorunda kılmaktı. Adı "derbi" olmasa, gerçekten önemsiz bir kupa maçı. Sezon açılışı olması açısından güzel, derbi olması güzel ama kupası çok mühim değil. Hele bir de maç öncesi yapılan 23 Nisan gösterileri çok çok gereksiz. Üstelik çok amatörce, 20:30'da başlaması gereken maç bu gösteriler yüzünden 20:40 gibi başladı. Madem gösterin var, şovun var; erken çıkar takımları sahaya. Takımdan beklentim yoktu. Hani az çok biliyorsun ne oynayacaklarını. Yıllardır aynı şablon. Hocalar değişiyor ama ne hikmetse taktik, düzen değişmiyor. Oyun tarzı, oyun karakteri hep aynı. Teknik direktörlerimiz tarz katmıyor. Önemli olan hocanın ne oynatacağı değil de, takımı nasıl çalıştıracağı olmuş gibi... Ersun Yanal da çok iyi çalıştırmış, İsmail Hoca da devam ettiriyor gibi gözüküyor. Yeni transfer falan da olmayınca heyecan azalıyor. "Çıkalım, yenelim, kupayı alalım, bitsin" diye izliyorsun.

Galatasaray çok çok kötü. Biz de çok iyi değiliz ama en azından oturmuş oyun düzeni ve karakterimizle, ne oynayacağımızın bilinmesine rağmen etkili olabiliyoruz. Galatasaray'ın yerli rotasyonu gerçekten kötü. Vasat rotasyon oyuncuları; Yasin, Yekta, Balta, Veysel gibi isimleri var. Burak formsuz, Selçuk formsuz. Ha bu ikisi form tutar elbet ama ne kadar kalıcı olur ? Hoca takımı tanımıyor, yabancılar etkisiz gözüküyor. Fenerbahçe yaşanan çalkantılı döneme rağmen rakibinden çok daha avantajlı konumda hâla. Henüz sezon başı olmasına rağmen Galatasaray'ı görünce umutlarım arttı. İlk kez baskı kurduklarında dakika 97'ydi. Ha bu maçın penaltılara falan gelmemesi gerekiyordu, onda herkes hemfikir zaten. Belki çok ezici oynamadık ama çok üstün oynadık. Oyunumuzu kabullendirdik, tempoyu biz ayarladık, dönen topları biz topladık. Bireysel performanslar da önemliydi, takım sezon öncesi hazır bir görüntü verdi. Gökhan Gönül; rakibin zayıf noktası sol kanadını çok iyi kullandı. Caner sağdan çok zorlamadı ama yine de etkiliydi. Stoperlerimize çok iş düşmedi. Emre oyunu yöneten isimdi. Raul Meireles harika başladı. İlk geldiği dönem attığı bu paslara şaşırıyor, hayranlıkla izliyor, "Nasıl oldu da bize yâr ettiler?" diye düşünüyorduk. Kuyt her zamanki gibiydi. Uzatmalarda bile hâla koşuyor ve yorgun görünmüyordu. Sow ve Emenike kötü olmalarına rağmen ilginç bir şekilde etkiliydiler. Bunda da Galatasaray'ın berbat savunmasının payı büyük. Emenike yine saç baş yoldurdu, karşı karşıya o pozisyonu ne olursa olsun atmalıydı. Yine çok gol atacak bu sezon ama çok da saç baş yoldurur. Uzatmalarda yapılan Mehmet Topuz değişikliği çok gereksizdi. Hele ki penaltılar düşünülerek oyuna alındıysa, inanılmaz bir hamleydi. Penaltı kaçıracağı belli olan ilk isimdi. Topuz'un tarzı belli. Son penaltıda ise Emenike gelmesin diye dua ettim, Kadlec en doğru isimdi. Soğukkanlı, en temiz isimdi.

Soma için yapılan maçta tribünden sahaya atılan yabancı maddeler içler acısı. İnsanlar futbolun amacını gerçekten şaşırmış vaziyetteler. Bu toplumun genel yaşantısı aslında, sadece futbol değil. Volkan'ın Melo'ya yaptığı hareket gereksiz gibi gözükse de, Melo'yu masum gösterme çabaları çok komik. Hakemin berbat performansı da ekstra gerginlik yaratıcı. Hocamız oyuncu değişikliklerinde yetersiz ve geç kalmış gözükse de, takımın hazır olması sezon başlangıcı için büyük avantajı. Umarım üzerine koyarak gitmeyi başarırız. Galatasaray'ı böyle yenmek de pek zevkli olmuyor, keşke 90 dakikada net bir skor çıkarabilseydik.
26 Ağustos 2014 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 4 - 0 QPR | EPL 2.Hafta

Tottenham için 2.Hafta, 2.Londra derbisi... Aslında bu tip Londra derbilerini çok da önemsemiyorum. Chelsea ve Arsenal ile oynananlar elbette bambaşka. Yine de derbi sıfatı var. İlk hafta West Ham deplasmanında son dakikada alınan galibiyetten sonra, bu hafta White Hart Lane'de sezonun ilk lig maçı... Harry Redknapp, İngiltere Milli Takımı'na yakışacak adam. Tottenham'ın kazandığı oyun karakterinin de mimarıdır. QPR ile ise bu sezon epey zorlanacak izlenimi verdi. Tottenham'da ise; Eric Dier'in rüyası devam ediyor.

Çok ilginçtir ki; kalitesiz ligimizde eşofman giyen teknik direktörler eleştirilirken, koskoca Premier Lig'de, üstelik "Menajer" sıfatlı Pochettino eşofmanlarla sahaya çıkıyor. Takdir ettim. Futbolculuğunu severdim, geçen hafta Tottenham menajerliğini de seveceğimin sinyallerini verdim. Bu hafta ise saygım arttı. Eric Dier, Tottenham'ın jokeri olacak gibi. Stoper olarak alındı, sağ bek ve ön libero olarak kullanılacak muhtemelen. 20 yaşındaki birisine göre harika kalıbı var. İkinci maçında ikinci golünü atması da bir savunma oyuncusu için rüya gibi bir başlangıç. Uzun uzadıya yazmaya gerek yok. Tottenham için antrenman maçı havasındaydı. QPR para harcasa da iyi takım kuramayan bir görüntüde. Remy'nin olayını hâla çözebilmiş değilim. Mutch, Philips, Traore bir alt ligin oyuncuları. Dunne ve Ferdinand yaşlandı. Caulker ise bir üst düzey takımın oyuncusu. Fer çok üst düzey olmasa da lige uygun bir oyuncu. Pochettino yine Bentaleb'e şans verdi. Genç Cezayirli her zaman doğru yerdeydi. Basit pasların yanı sıra isabetli uzun pas denemeleri oldu. Bu maçta Capoue ile birlikte oynadılar ama sezon boyunca Capoue'den daha fazla şans bulacağını düşünüyorum. Eriksen'i ve formda bir Lamela'yı izlemek büyük keyif. Özellikle Eriksen bambaşka bir futbolcu. Adebayor antipatimi her zaman söylerim ama en azından hakkını yemem. Çok iyi oynadı yine, gezgin forvet görevini başarıyla gerçekleştirdi. Gol atmayı da çok haketti aslında; sadece ilk yarıda hem sağda, hem solda, hem savunmada defalarca görmek mümkündü. Chadli takımın eleştirilen oyuncularından, onun da attığı 2 gol moral açısından çok önemli oldu. Chadli'den ziyade Lamela'nın asistinden sonra Lamela'ya koşan arkadaşları takımdaki arkadaşlığın da aslında iyi düzeyde olduğunu gösterdiler.

Tottenham : Lloris; Dier, Kaboul, Vertonghen, Rose; Capoue, Bentaleb (59' Dembele); Lamela, Eriksen, Chadli (69' Kane); Adebayor (80' Soldado)

Quenn Park Rangers : Green; Caulker, Ferdinand, Dunne (46' Onuoha); Isla, Barton, Fer (68' Faurlin), Traore; Mutch; Phillips (74' Zamora), Remy

Sarı Kart : Fer

Goller : 12' ve 37' Chadli, 30' Eric Dier, 65' Adebayor
25 Ağustos 2014 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Leeds United ve Watford


En büyük keyiflerimden biri Championship maçları. Linkler sağolsun, illa ki takip etme imkanı oluyor. Kendi içerisinde yıldızları olan bir lig aslında, çok göz önünde olmasa da futbolun beşiğinde oynanıyor ve maddi getirisi pek çok ülkenin en üst liginden daha fazla. En keyifli yanı; hemen hemen tüm takımların birbirlerine denk güçlerde olması ve tahmin edilebilirliğinin zorluğu. Daha iyi oyuncuları olan değil, daha iyi takım olan dikiş tutturuyor. Takım oyunun ön planda olması, müthiş statlarıyla benim çok keyif aldığım bir lig. İster istemez her sezon desteklediğim bir takım oluyor. Bu genelde sezon içerisindeki performanslara göre oluyor. Gerçekten Premier Lig'de olmayı hakeden takımların yükselmesini istiyorum. Geçtiğimiz iki sezon boyunca iyi atılımlar yapan Brighton Hove Albion, hedefine ulaşamayınca bu sezon adeta küçülmeye gitti ve çok vasat kadrosu var. Bu sezon beklentim yok. Leicester City, geçen sezon yaptığı atılımın karşılığında hedefine ulaşmıştı. Yatırımlarının karşılığını alan takımlara önceki sezonlardan da Cardiff ve QPR örneği verilebilir.

Championship'te bu sezon, sezon başından desteklediğim iki takım var. Bunlardan biri de Leeds United. Renklerinden ve Galatasaray ile ezeli rekabetinin oluşundan dolayı sempati duyduğum bir takım. Son 10 yılı da çok ilginç olan bir takım. Çöküşün ardından Championship'e yükseldiler ve birkaç yıldır orta sıra takımı konumunda mücadele ediyorlar. Bu sezon transfer politikası çok ilgimi çekti açıkçası. İtalyan ağırlıklı bir transfer politikası izlediler. Aslında menajerleri Championship tecrübesi olmayan Dave Hockaday'in İtalyan futboluyla bir bağlantısı yok. Takımı Şubat 2014 tarihinde İtalyan Massimo Cellino satın almış. Cellino aynı zamanda Serie A takımlarından Cagliari'nin başkanlığını yapmış. Dolayısıyla Cellino'nun Serie A ile bağlantıları var ve bu durumu Leeds United için de kullanıyor. Leeds United'da gelecek vaadeden sağ bek Sam Byram var. Takım kaptanı Jamaikalı Austin de taş gibi bir ön libero. Noel Hunt ve James Morrison da takımın tecrübeli golcüleri. Kadro geneli aslında oldukça vasat gözüküyor. İtalya'dan transfer edilen oyuncular ise; takıma sınıf atlatabilecek kalitede. Bu sezon 4 İtalyan oyuncu aldılar, 1 de İtalyan vatandaşlığı da olan İsviçreli bek Gaetano Berardi var. 4 isim; kaleci Marco Silvestri, stoper Giuseppe Bellucci, orta saha Tommaso Bianchi ve yeni transfer forvet Antenucci. Aynı zamanda altyapısı İtalya olan; Milan'dan gelen Benedicic ve Catania'dan gelen Doukara var. Leeds sezona 3 maçta 1 galibiyet, 2 mağlubiyet ile başladı. Menajer Hockaday şimdilik Doukara, Bianchi ve kaleci Silvestri'ye şans veriyor. Berardi de bence 11 oynayabilecek bir oyuncu ama Byram'ı kesmesi zor gözüküyor. Antenucci de takıma mutlaka katkı verecektir. Ben özellikle Tommaso Bianchi'yi beğeniyorum. Sassuolo, Serie B'de oynadığı son sezon çok izlediğim bir takımdı. Boakye'nin golleriyle coşan takımın en iyi oyunucularından biri Tommaso Bianchi'ydi. Ancak Bianchi Serie A'da şans bulamadı ve geçen sezon Modena'ya kiralandı. Bu sezon da Leeds'in yolunu tuttu.


Championship'in bana göre en iyi forvet ikilisi; Troy Deeney ve Matej Vydra. 2012'de Udinese ile bağlantı kurarak Udinese'den çok iyi oyuncular almıştı Watford. O sezon Deeney 43 maçta 20 gol, 10 asist; Vydra ise 47 maçta 22 gol, 10 asist ile oynamıştı. İkili birbirlerini tamamlayan bir performans ortaya koymuştu. Vydra yılın oyuncusu seçilmesine rağmen, Play-Off maçlarında finalde Crystal Palace'a kaybetmişlerdi. Gianfranco Zola çalışmalarının karşılığını almayı son maçta kaybetmişti. Geçtiğimiz sezon ise inişli çıkışlı bir Watford vardı. Zola sezonu tamamlayamayınca göreve bir başka İtalyan Giuseppe Sannino geldi. Ancak Watford önceki sezon gösterdiği performansa yaklaşamadı. Fakat Deeney yine formdaydı ve sezonu 48 maç 25 gol ile tamamladı. Partneri Vydra ise geçen sezonu Premier Lig'de, West Bromwich'te rotasyon oyuncusu olarak geçirdi ve sadece 3 gol attı. İkili bu sezon yeniden birlikteler. Almunia'dan boşalan tecrübeli kaleci kontenjanını da Heurelho Gomes ile doldurdular. Paredes, Munari, Dyer, Ighalo gibi kaliteli isimler takıma katıldı. Özellikle Paredes ile ilgili transferinden sonra yazmıştım, çok iyi işler yapacaktır. Ighalo da forvette Deeney ve Vydra'nın ardından çok kaliteli bir üçüncü tercih olur. Watford ilk 3 maçta 2 galibiyet, 1 mağlubiyet aldı. Mağlup oldukları takım, lige yeniden düşen güçlü Norwich City'ydi. Deeney ve Vydra; sezonun ilk maçında lige golle başladılar ama 2 maçtır suskunlar. Takımda Fabbrini, Angella, Forestieri, Abdi gibi kaliteli isimler var. Watford için o sene bu sene olmalı ve Premier Lig'e yükselmeliler!

Bir Sarı-Lacivert, bir de Sarı-Kırmızı renkli takımı desteklemek çok tuhaf gözüküyor ama benim için de bir ilk. Yoksa ne Lens'ı, ne Barça deplasman formasını, ne Kayserispor'u, ne Lecce'yi severim. Takipte olduğum bir diğer takım da Derby County. Football Manager'da da kariyer açtım Derby ile. Steve McLaren geçen sezon fark yaratmıştı. Derby County de geçen sezon, bir önceki sezonun Watford'u olmuş; Play-Off'u finalde, üstelik son dakika golüyle kaybetmişti.
21 Ağustos 2014 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

West Ham 0 - 1 Tottenham | EPL 1.Hafta


Nice delikanlının beklediği gün dündü ve nihayet Premier Lig başlangıcını yaptı. Maçları izleme fırsatı bulamasam da, geniş özetlerini izleyerek gündemden geri kalmamaya çalıştım. İlgi alanımız olan Tottenham'ın ilk maçında, derbide galibiyetle başlaması da benim için güzel bir Premier Lig başlangıcı oldu.

Geçtiğimiz sezon başı yaptıkları transfer şovun ardından, bu sezon transferde çok ses getirmeyen Tottenham; hâla forvet almadı. Adebayor geçen sezon kadro dışından geldikten sonra mükemmel işler yaptı ve bu sezon yine Togolu'ya bel bağlanmış gözüküyor. Formda bir Soldado da iyi bir alternatif olacaktır elbette. Pochettino'nun da oyuncu tercihlerini sevdim. Geçen sezonun büyük hayal kırıklığı Erik Lamela, bu sezon şans bulacak gibi. Ayrıca Holtby'nin de bu sezon şans bulacağını düşünüyorum. Benim Kompany tarzı bir stoper olduğunu düşündüğüm Kaboul de ligin ilk maçına kaptanlık pazubandıyla başladı. Bir diğer tercih olan Nabil Bentaleb için de mutlu oldum. Sporting Lizbon'dan transfer edilen Eric Dier'le antrenmanlarda özel olarak ilgilenen Arjantinli çalıştırıcı, Dier'i de tercihleri arasına yazmış gibi görünüyor. 20 yaşındaki stoper de kariyerine müthiş bir başlangıç yaptı. Hem Tottenham gol yemedi, hem de Dier derbi maçın 90+3. dakikasında takımına galibiyeti getiren golü, üstelik forvetvâri bir şekilde kaydetti. Kyle Naughton için ise kötü bir sezon başlangıcı oldu. Penaltı yaptıran ve kırmızı kart gören İngiliz sağ bek hayal kırıklığı yaşadı. West Ham; tecrübeli bir menajere ve tecrübeli bir kadroya sahip. Ancak bu isimler genelde Premier Lig tecrübesi yüksek olmasına rağmen kariyerinde önemli yerlere gelememiş Nolan, Downing, Cole gibi isimler. Allardyce, dün Zarate'yi tercih etmezken Dünya Kupası'ndaki performansıyla dikkat çeken Enner Valencia'ya son bölümlerde şans verdi. West Ham'da ise Mark Noble kaçırdığı penaltıyla, takımıyla birlikte günün kaybedeni oldu.

West Ham : Adrian - O'Brien (62' Demel), Collins, Reid, Cresswell - Noble, Kouyate - Vaz Te (68' Diame), Nolan, Downing - Cole (81' E.Valencia)

Tottenham : Lloris - Naughton, Kaboul, Dier, Rose - Bentaleb, Capoue - Lennon (61' Townsend), Eriksen, Lamela (61' Holtby) - Adebayor (83' Kane)

Sarı Kartlar : Collins, Kouyate.

Kırmızı Kartlar : 29' Naughton, 63' Collins

Kaçan Penaltı : 30' Noble

Gol : 90+3 Dier
17 Ağustos 2014 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

DeAndre Yedlin Transferi


Dünya Kupası'nda ABD formasıyla sergilediği performansla göze batan genç oyunculardan birisiydi. Seattle Sounders forması giyen DeAndre Yedlin, Tottenham ile 4 yıllık sözleşme imzalamış. 1993 doğumlu sağ bek, Walker'a iyi bir alternatif olacaktır. Belki de çok çabuk pişerek Walker'ı bile keser. Az izlemiş olmama rağmen; süratli ve hareket halinde orta yapabilen, günümüz futboluna çok uygun bir oyun yapısına sahip olduğu izlenimindeyim. ABD Milli Takımı'nın hocası Jürgen Klinssman'ın da eminim bu transferde payı vardır. Sonuçta Tottenham efsanelerinden... Yedlin ilk açıklamasında çok mutlu olduğunu ve dünyanın en iyi futbolcularının olduğu Premier Lig'de oynayacak olmaktan dolayı çok heyecanlı olduğunu belirtmiş. Her ne kadar dünyanın en iyi 3 futbolcusu La Liga'da olsa da; Premier Lig hâla en keyifli ve en iyi lig. Gelecek sezon Yedlin'in takıma sağlam bir şekilde dönüp, neler yapabileceğini izlemek umudundayım.
14 Ağustos 2014 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Ne İzledim? #38

Eskiden Ramazan'da en büyük keyfim sahura kadar film izlemekti. Şimdi ise işe yeni girmiş olmam, adaptasyon süresi yaşamam ve normalinden biraz daha erken kalkmam gerektiği için bu keyfi doya doya yaşayamadım. Gelecek sene Ramazan olsa da sahura kadar film izlesem diye saçma sapan bir beklenti oluşturdum. Malum, tatil de yok bu sene. Bugüne kadar tatilleri pek umursamazdım ama ne yalan söyleyeyim, bayramda canım çok tatil çekti. Deli gibi tatile gidesim geldi. Bu uğurda gerekirse amele yanığını bile göze alabilirdim. Tatile gitme durumu da söz konusu olmayınca bayram tatilini filmlerle değerlendirdim. Akraba, eş-dost ziyareti de söz konusu olmadı. Eş oldu pardon...

Matthew McConaughey ismini okumak zor olsa da, çok sevdiğim bir aktördür. Romantik-Komedi performanslarıyla sevdim aslında ben. Ancak kendisi son dönemde daha ciddi projelerde döktürüyor. True Detective dizisini izlemesem de; dizide çılgın attığını ve hayran kitlesini arttırdığını takip ediyorum. Mud türü filmleri, daha doğrusu bu tür hikayeleri severim. O yüzden direkt alıcı gözle izledim filmi. Hikayenin durağanlığı bile 2 saat 10 dakika boyunca sıkmadı. Yer yer mantık hataları göze çarpsa da; yine de oldukça başarılı bir film olmuş. İki çocuk karakterin aslında yetişkin hayatı yaşayıp, zaman zaman içlerindeki çocuğa kulak verdiğini seyrediyoruz. İkisi de yetişkin gibi, ikisi de olgun. Ancak ikisi de aşkın masumiyetine, saflığına inanacak kadar çocuk. Yönetmen Jeff Nichols; yine Michael Shannon'dan vazgeçmemiş ve küçük bir rol vermiş. Bilmiyorum benim mi için fesat ama sanki filmde "kadınlara güvenilmez" mesajı da var :) Son bölümlerdeki aksiyon da filmin 2 saatlik durağan temposunu alıp götürmeye yetiyor.

Eğlence unsuru ağır basıyor gibi gözükse de ben daha çok hüzünlü tarafını sevdim. Steve Carell'ı alışılagelmişin dışında bir rolde izlemek de güzeldi. Amerikan aile yapısının tipik soğuk üvey baba karakterlerinden olmasına rağmen, belki de canlandıranın Steve Carell olmasından dolayı nefret edemedim. Susanna ile Duncan arasındaki çekimin ilk görüşte meydana gelmesi klişe fakat hoş bir ayrıntıydı. İkisi de sorunlu birer ergen, ikisinin öz babalarına duydukları özlem ortak özellikleri. Peter karakterini de çok sevdim, müthiş karakter. Sam Rockwell'a da herkes değinmiş. Elbette bu tür rollere yakışan aktörlerden biri. Ergen olmayan halimle bana bile ilham verdiğini söyleyebilirim. Eğlenceli, soğuk aile yapısına rağmen sıcacık bir filmdi. Bayram tatilini evde geçirdiğim günlerde beni tatil depresyonuna sokan filmdir. Filmdeki tatil mekanına da bayıldım. Başladığında, devamında ve sonunda yüzümü gülümseten The Way Way Back'i de oldukça sevdim. Özgüvensiz ergenler alıcı gözle izlesin.

Yorumlar çok overrated bir film olduğu gerçeğini sergilercesine yazılmış. Kitaptan bağımsız konuşacağım, bu tip kitaplar pek okumasam da bu tip filmleri severim. Eğlenceli ve güzel bir film olduğu gerçek. Hayat dolu bir gencin, sevgilisine hayat aşılaması çabası; aşkın masumiyeti ve saflığını gözler önüne sermiş. Çok basit cümle ve betimlemelerle, aşkın ne kadar büyük bir duygu olduğu lanse edilebilmiş. Bu açıdan başarılı buldum. Ancak öyle ağlayacak kadar yoğun yansıtılamamış duygular hissettim. Açıkçası sevgilimle gittim, ağlarsa omuz veririm şapşirikliğindeydim. Salonda kimse ağlamadı. Ağladık diyenin içinde başka bir sıkıntısı vardır, ki kıyamam o yüzden. Filmin bir benzerini yakın zaman önce izledim. Listen To Your Heart. Ona 7 vermiştim, buna da 7 verdim.

İkinci dünya savaşıyla ilgili çekilmiş onlarca film varken; The Pianist'i özel kılan Roman Polanski markası bulunması ve Adrien Brody'nin rolünü aşmış bir şekilde canlandırması. Hatta rol diyemem, bildiğin yaşamak bu. Wladyslaw Szpilman karakteri, Adrien Brody isminin çok çok önünde olmuş. Taaa ki Oscar ödülü Adrien Brody ismine gidene kadar :) Elbette etkileyici film, aksi söz konusu bile olamaz. Özellikle yıkık, dökük Varşova evleri mükemmel gerçeklikteydi. Psikoloji olarak da iz bırakan bir yapım. Zira şu an bu yorumumu yazarken klavyeyi Szpilman'ın piyanoyu kullandığı narinlikte ve naiflikte kullanıyorum.

Her ay bir animasyon izleyebilsem, büyük keyif aslında... Özellikle Viking çizimleri çok sevimli. Görsellik olarak da bir animasyonun etmesi gerektiği kadar tatmin ediyor. Özellikle alevli sahneler çok başarılı aktarılmış. Viking geleneklerine bağlı kalınmış bir animasyon gibi duruyor. Cesaret, öldürmek, Odin, Thor vs... Ama asıl değinmek istediği noktanın insanın acımasızlığı ve sadece kendini düşünmesi olduğunu düşünüyorum. Hiccup'ın sonunda vurduğu sahnesiyle de bunu sert bir şekilde izleyiciye aktarmış. E animasyon bu... Bırakalım bir sevgi dünyası barındırsın da çocuklar da izlesin. İnsan, çiçek, böcek, ejderha bir arada mutlu mesut yaşasın. İkinci film de yeni vizyondaydı, onu da yakın zamanda izlemek gerek.

Simon Pegg'in ekürisi Nick Frost'u çok severim. Bu filmde de saniyelik bir görüntüde Simon Pegg'i görüyoruz ama açıkçası Nick Frost'un performansı ekürisini aratmıyor. Nick Frost resmen sempatiklikten, Rashida Jones tatlılıktan ölüyor. Çok keyifli bir dans filmi. Enfes müzikleri de adeta salsa sosu olmuş. Renkli, hareketli, eğlenceli, dans dolu bir film. İngiliz aksanı yine + puan. Mesaj verme kaygısı yok. Eğlendirme amaçlı çekilmiş, her sahnesi de bu amaca hizmet ediyor. Salsaya da özendirmiyor değil...

Film hakkında genel yorumların çok acımasız olduğunu düşünüyorum. Kesinlikle In Bruges tarzı bir film. Colin Farrell'in yakıştığı tür bir rol. İngiliz aksanının ve soundtracklerinin güzelliğiyle ön planda. Özellikle Heart Full Of Soul tercihi şahane! Londra'da duyduğumuz ezan sesine inanamadım. Yanlış mı duydum diye geri sardım hatta... Ne alaka o sahne anlayamadım. Film hakkında çok olumsuz düşünmesem de, sahne geçişlerini ben de pek beğenmedim. Ritim tutturulamamış. "Kötü bir hayat tercih ederseniz, bu hayat yakanızı asla bırakmayacaktır" mesajıyla da adeta kötü adam olma hevesimi aldı götürdü. Kötü adam demişken, keyifli diyalogları vardı kötü adamların. Özellikle "John Lennon benim dayımdı" repliği aklımda kalanı olmuş.

Charlie Hunnam'ı görmek çok güzeldi. Bu girişimden sonra; Mecnun olsa "Charlie mi Hanım?" derdi.Özellikle seyir zevki yüksek, akıcı bir tempoya sahip, kaliteli bir çerezlik olduğunu düşünüyorum. Abi-Kardeş ilişkisinin biraz havada kaldığını ve geçmiş ilişkilerinin de çok iyi yansıtılamadığını düşünüyorum. Ancak başta söylediğim gibi; iyi bir çerezlik, iyi bir suç filmi.

"Andy Samberg adeta bir Adam Sandler taklidi" diye düşünmeden izleyebilirseniz rolün hakkını veren bir oyunculuk sergilemiş. Şahane Rock'n Roll müzikleriyle bezenmiş aynı zamanda... Rod'un saçı ve giyimi de filmi 80's havasında götürüyor. Absürt bir komedi olduğundan zaman zaman çok saçmalıyor. Absürt bir komediye göre çok fazla güldürdüğünü söylemeyeceğim. Ama en azından biterken yüzümde bıraktığı tebessüm hoşuma gitti.

Bu tür filmleri izlemem, açıkçası genelde kayda değer bulmam. Bu sabah kahvaltı yaparken televizyonda denk geldim. İşim gücüm de olmayınca, çok keyifli vakit geçirttiğini söyleyebilirim. Başroldeki oyuncuyu pek sevmesem de, Şevkat Yerimdar çok sıradışı bir karakter olmasa da, belki de Yeşilçam tadında olduğu için filmi izlerken sıkılmadığımı söyleyebilirim. Şevkat Yerimdar sıradışı değil ancak eğlenceli bir karakter. Ufak tefek dokundurmaları var ki; böyle basit bir filmde o dokundurmalar oldukça başarılı gözüküyor. Sinemada izlenmezdi, ancak evde olmadık bir zamanda tvde denk gelirse iyi bir tercih olabilir.

Bkz. Ne İzledim? #1
Bkz. Ne İzledim? #2
Bkz. Ne İzledim? #3
Bkz. Ne İzledim? #4
Bkz. Ne İzledim? #5
Bkz. Ne İzledim? #6
Bkz. Ne İzledim? #7 

Bkz. Ne İzledim? #8
Bkz. Ne İzledim? #9
Bkz. Ne İzledim? #10
Bkz. Ne İzledim? #11
Bkz. Ne İzledim? #12
Bkz. Ne İzledim? #13
Bkz. Ne İzledim? #14
Bkz. Ne İzledim? #15
Bkz. Ne İzledim? #16
Bkz. Ne İzledim? #17
Bkz. Ne İzledim? #18
Bkz. Ne İzledim? #19
Bkz. Ne İzledim? #20
Bkz. Ne İzledim? #21
Bkz. Ne İzledim? #22
Bkz. Ne İzledim? #23
Bkz. Ne İzledim? #24
Bkz. Ne İzledim? #25
Bkz. Ne İzledim? #26
Bkz. Ne İzledim? #27
Bkz. Ne İzledim? #28
Bkz. Ne İzledim? #29
Bkz. Ne İzledim? #30
Bkz. Ne İzledim? #31
Bkz. Ne İzledim? #32
Bkz. Ne İzledim? #33
Bkz. Ne İzledim? #34 
Bkz. Ne İzledim? #35
Bkz. Ne İzledim? #36

Bkz. Ne İzledim? #37
13 Ağustos 2014 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Fenerbahçe'de Kaos Bitmez


Önceden "Fenerbahçe'de transfer bitmez" diyorduk. Şimdi ise Fenerbahçe transferde sessiz kalırken, kaos ortamından kurtulmak bilmiyor. Fenerbahçe'de artık kaos bitmiyor. Son 3 yılın yıpranmışlığı elbette var ama artık her şeyin bahanesini buna bağlamak yersiz. Takım geçen sezon şampiyon olmuşken, bu sezona da açık ara favori başlayacakken; Fenerbahçe'yi kaos içinde bulmak taraftarların yüreğini sızlatıyor.

Fenerbahçe için klişe hale gelen bir söz vardır ya; "Fenerbahçe'nin en büyük rakibi kendisidir" diye, şu son olaylarla birlikte bu durum yeniden söz konusu oldu. Her şey toz pembe gözükürken, takım içindeki sorunlar ayyuka çıktı. Yansıma şekli hiç hoş olmadığı gibi, süreç yönetim şekli de mide bulandırıcı noktalara geldi. Aziz Yıldırım'ın bugüne kadar taraftarın büyük bölümü her konuda arkasında durdu. Ancak bu sefer durum çok farklı bir hal almış gözüküyor. Başkan bu sefer büyük ölçüde destek kaybetti. Her teknik direktörle sorun yaşayan ve kriz yönetim konusunda zayıf kalan başkanımız için taraftarın basit ama etkili mantığı "Hep mi Aziz Yıldırım haklı ?" düşüncesi. Ersun Yanal konusunda, geldiğinde çekincelerim vardı. Bana da hep soğuk bir karakter gibi gelmiştir, kabul. İletişim konusunda da sıkıntılar yaşamış olabilir. Ancak geçen sezonun fotoğraflarına genel olarak bir göz gezdirdiğimde futbolcularla arasında büyük sorunlar varmış gibi de durmuyor. Aziz Yıldırım'ın önce basın açıklaması düzenleyip "Herkesin özel hayatına saygımız var, konunun bununla alakası yok. Sadece çalışma ve izinlerle ilgili" özetinde bir açıklaması olmuştu. Fakat dün yapılan röportajda Aziz Yıldırım yine açmış ağzını, yummuş gözünü ve hocanın özel hayatı hakkında hoş olmayan açıklamalar yapmış. 4 gün önceki açıklamalar bir anda ters döndü. Haliyle bu tutarsız davranışları Aziz Yıldırım'a olan güveni sorgulama sebebi olacaktır. Röportaj verdiği gazeteci de şike sürecinde "Fenerbahçe şikeci" tavrı takınan, bunu açık açık dile getiren, bu süreçten önce benim yorumlarını çok severek dinlediğim Tayfun Bayındır. E Fener'e şikeci diyene ben tahammül edemezken, başkan nasıl oluyor da röportaj verebiliyor ? Bu dava başkanın davası değil mi ? Neresinden bakarsan bak, elde kalan bir tutarsızlık söz konusu.

Soma Turnuvası önce başkanın yaptığı açıklamalar; Ersun Yanal'ı istifaya sürüklemiş, ertesi gün de bu haber gelmişti. Ersun Yanal geçen sezon Fenerbahçe ile çok başarılı olmuş, aynı zamanda takımı çok iyi çalıştırmış ve bunun meyvelerini almıştı. Yenilenen sözleşmeyle birlikte taraftarın da içi rahatlamıştı. Ben geçen sezon başında Ersun Hoca'yı yetersiz buluyordum. Sow-Emenike-Kuyt'lı sistemini beğenmiyordum. Ama sezon içinde bu sistemi öyle bir oturttu ki; Fenerbahçe taraftarı arkasına yaslanıp maç izleyebilir konuma geldi. Bu üçlü takımın en büyük silahı oldu. Çok daha erken gelebilecek şampiyonluk, Nisan ayında geldi. Her Fenerbahçeli gibi Ersun Yanal'ın da hayali Fenerbahçe'ydi. Kısa zamanda başarılı oldu ve en güzel duyguları haketti. Gönderilmesi yanlış, gönderiliş şekli acı vericiydi. Tıpkı öncekiler gibi... Üstelik istifasından sonra yayılan ses kaydı da bugüne kadar gördüğüm en çirkin şeylerdendi. Bu olaylarda futbolcuların ismi geçiyor ki; böyle bir durum var gibi gözüküyor, bu durum daha da acı veriyor. Fatih Terim'den bahsederken gözleri parlayıp "Fatih Hocam" çekip, Ersun Yanal'a bu şekilde davranan oyuncular varsa taraftarlık hakkımı helal etmiyorum.


İsmail Kartal sevdiğim bir Fenerbahçe karakteri. Aykut Kocaman'a da, Ersun Yanal'a da büyük katkıları illa ki olmuştur. Teknik Direktörlük kariyeri çok da önemli değil. Kısa vadede böyle bir müdahale en mantıklısı gibi gözüküyor, onu da kabullendim. Kabullenemediğim İsmail Hoca'nın geliş şekli. Ersun Yanal gönderildi. Aziz Yıldırım "Şampiyonlukta hocanın payı olmadığını" iddia etti. E Aykut Kocaman itibarsızlaştırıldı, Alex itibarsızlaştırıldı, Ersun Yanal öyle... İsmail Kartal'ın da böyle olmayacağının garantisini kimse veremiyor. Efsane kadrodan Toni Schumacher Türk olsaydı, belki sıra ona da gelirdi. Ben yaşlı kadromuzla bu sezon şampiyonluk için son şansımız olduğunu düşünüyorum. Bunun da 4.yıldız sezonuna denk gelmesi şans mı, şanssızlık mı bilemiyorum. Tek dileğim, gelecek sezon takımın yeniden yapılanması ve yönetim zihniyetinin değişmesi. Yoksa gelecek sezon beklentim olmayacak. Zaten başkanın sözleri takımın finansal açıdan da büyük sıkıntı içerisinde olduğunu gösteriyor. Yani gelecek sezon revizyon yapmak imkansız gözüküyor. Elbette İsmail Kartal'a büyük destek vereceğim. Zaten kimsenin İsmail Hoca'yla bir derdi olduğunu zannetmiyorum. Sadece bu durumda İsmail Hoca'ya güven ortamı yok, takıma güven ortamı yok. Umarım futbol şansı yanında olur da güzel bir sezon geçiririz. İsmail Kartal şanslı... Ersun Yanal kendisine çok büyük bir yıldız yaptığı Caner Erkin'i bıraktı.
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Ezekiel Katar'da

Geçtiğimiz sezon Belçika lig özetlerinde en çok ilgimi çeken oyuncuydu Imoh Ezekiel. Standard Liege'de harika bir performans gösterdiğini verileri de kanıtlıyor. 20 yaşında olmasına rağmen; geçen sezon totalde 48 maç oynayıp 15 gol, 12 asistlik performans göstermiş. Aynı zamanda Belçika Ligi'nin en erken golünü atan oyuncu olmuş. Hızlı ve fiziğine hakim olmasıyla dikkatimi çekmişti. Fiziği daha da gelişecektir. Ancak Katar'da zor... Standard Liege önemli golcüsü Batshuayi'yi Marsilya'ya satmıştı. Şimdi de Ezekiel'i Katar'da Dan Petrescu'nun çalıştırdığı Al Arabi takımına satmışlar. Transferin bedeli 8 Milyon Euro. Görür görmez üzüldüğüm bir transfer haberi oldu. Gelişim aşamasındaki, gelecek vaadeden, henüz 20 yaşındaki bir oyuncunun gelişiminin durabileceği bir lige gitmesi kariyeri için geriye doğru atılmış bir adım olacaktır. Bir yandan da yaşı henüz 20 olduğu için çok geç olmadan, muhtemelen daha makul bir bonservis bedeliyle Avrupa'ya dönebileceğini düşünüyorum. Ancak; futbolu ne kadar gelişir muamma... Nijeryalıyı takipte kalmakta fayda var. Zira Katar'dan Türk takımlarına transferi çok da zor olmayacaktır. Standard Liege ise; iki önemli golcüsünü satarak önemli bir gelir sağladı. Forvete Celtic'ten Tony Watt'ı almışlar ama yetmez. Ya yine kendi yıldızlarını çıkaracaklar. Ya da Watt ve De Camargo'nun ayağına bakmamak için yeni golcü alacaklar.
1 Ağustos 2014 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -