Yazan : steven_stiffler 21 Haziran 2015 Pazar


Blog çok umrumda olmasa da, bu seriyi hiç ihmal etmedim. Sadece askerde olduğum 6 ayda yazamadım. Onu bile biriktirerek eve geldiğimde yazmaya uğraştım. 2 aydır izlediğim filmleri yazmaya, bir çoğu zaten hazır olan yorumlarımı kopyalamaya bile gelmediğimi farkettim. Zaten çoktandır film de izlemiyorum. Herkesin hayatında zor günleri olur, ben de o zor günleri yaşıyorum. Bitmek bilmeden, bitecek gibi gözükmeden... Kimisi kafasına az takar, kimisi hiç takmaz. Maalesef ben çok takan ve bu yüzden erken yaşlanan gruptayım.

Hayat filmlere benzemese filmler olmazdı. 26 senelik hayatımdan pek film olmaz gibi geliyor bana. Ama şu son 1,5 senem film gibiydi. Komediyi de yaşadım, gerilimi de yaşadım. En güzeli, herkesin kolay kolay bulamayacağı mutluluğu yaşadım. Her sahnesi gözümün önüne geliyor da; gerçekten film miydi diyorum. Ben filmlerdeki gibi sevdim. Belki de sevmeyi filmlerden öğrendim. Bir filmi şarkısıyla hatırlarsınız ya, benim filmimin de çoğu sahnesinin bir şarkısı var kafamda. İstemesem de duyduğumda gözümde o sahneyi canlandırıyorum. Komedi, gerilim, mutluluk derken; sıra drama geldi. Ağır bir dram filminin sonunda gibiyim. Daha kötüsü; sonunu da yazamıyorum, izleyici tahmin etsin diye belirsiz de bırakamıyorum. Bir sonu olmalı ama ağır bir dramı nasıl mutlu sona çevireceğimi bilemiyorum.

Giriş sahneleri mükemmel, gelişmesi ilgi çekici, son bölümleri ise klişemsiydi. Ancak animasyonların bu tür sonuçlanması elbette çocuklar izleyeceği için çok puan kırdırmamalı. Herkes gibi toparlağın saflığını ve pofudukluğunu ben de çok sevdim. Yan karakterler de çok iyiydi. Özellikle Fred ve GoGo'ya kahramanlık çok yakıştı. 8 puan verdiysem bunda muhteşem şehir ayrıntılarının payı çok büyüktür. O kadar gerçekçi ve etkileyici ki; çizim demek zor. "İleride çocuklarımla izleyeceğim filmler" listeme attım.

Çok derin ve sarsıcı bir anlatımı yok. Bu oyunculuklarla bu kadar beğenilmesi normal ama çok daha sarsıcı bir hikaye çıkabilirdi.  Yer yer, hatta genel olarak durağan ve sıkıcı olduğunu da söylemek yanlış olmaz. Herkese hitap etmediği de gerçek. Matthew reis saygı duyulası adam, büyük aktör. En cacık filmlerinde bile fikrim sabit.

Tamamiyle iyi anlamda "Bu neyin kafası?" diye sormak istediğim, değişik kafaların bulunduğu, lezzetli film. Frank'i çok sevemedim film süresince ama özellikle son bölümde duygulandırdı. "I Love You All" şarkısı da filmi baştan sonra gözlerimin önünden geçirten, sıcak bir şarkı oldu. Şu an yazarken yine bu şarkı çalıyor. Bu sefer gözlerimin önünden kendi filmimin sahneleri geçiyor. Frank'in tüm şarkıları tuhaf ama tarifsiz bir lezizliği var.

Tek solukta izlenebilecek kadar kaliteli bir aksiyon. The Rock'ın en iyi filmi belki de...Son yarım saat sonu için ipucu veriyor, dolayısıyla tahmin edilebilirliği var ama en azından havada bırakmıyor. Bittiğinde Borderlands 2'nin müziğiyle bitmesi beni mest etti. Şahane şarkı, şahane oyun, iyi film.

İşin içine matematik girince çok daha ilginç ve kafa yoran, düşündürücü bir film bekledim. Nispeten basit bir işleyişi var. Gerçek hikayeden uyarlanmış olması elbette etkileyici ama ilginç konunun basit bir şekilde işlenmiş olması beklentilerimi karşılamadı. Bir sigara yakma isteği uyandırıyor, ki sigara içmiyorum. Başıma bir şey gelmeyecekse son yorumum; Keira Knightley'in oyunculuğunu hiç beğenmiyorum.

Sağlam bir konu; kötü kurgu ve klişe ölüm sahneleriyle hiç edilmiş. İzlerken çok gerildim, bence izlenebilirliği de yüksek. Kötü olarak değerlendirmiyorum zaten, keyif de aldım. Ama klişe ve saçma sahneleriyle tipik bir Hollywood gerilimi olarak tamamlanmış. Özellikle bilardo topuyla kafaya vurup adamı uçurma beni benden aldı. Maske olayı da çok taklitvâri olmuş. Saçma ve klişe sahneleri göze alarak izlendiğinde güzel.

Çok fazla esprisi, duygusu, romantizmi yok. Çıkarlara dayalı gibi gözüken, klişeye bağlayan, soğuk bir Fransız romantik-komedisi. Başroldeki ablamızın ultra çekiciliği için izlenir. 

Hayatımın en uzun yolculuğunda izlediğim film olarak hatırlayacağım hep. Umutlar küçük olsa da, hayal kırıklığım büyük olmuştu.

Türkiye anlatımının Almanca olması çok sırıtmış. Hadi bağlamışlar burayı; Cenk Türkçe bilmiyor diye Almanca anlatılmış gibi yapmışlar ama keşke Cenk'i değil de izleyiciyi düşünerek hareket edilseydi. Film sıcak bir film gibi başlıyor ama aslında yer yer bir o kadar soğuk bir aile hikayesi gibi geliyor. Kardeşler arasındaki bağı hissedemedim.

Yönetmenin filmleri genelde bu tür filmler ve genelde akıcı. Pompeii de aynı şekilde akıcı ve sıkmıyor. Efektler zaman zaman çok iyi, zaman zaman gerçekçilikten uzak. Senaryo çok klişe, oyuncular leş. Sadece Mr. Eko'nun yeri ayrı, dev adam. Emily Browning'den asla esas kız olmamalı, çok kötü oyuncu. "Çerezlik" kategorisinde yer bulur.

Takip ettiğim oyuncular ve karakterler değiller ama "izlemiş bulundum" diyelim. Zaman geçirmelik evet ama fazla yapmacık geldi bana. Murat Boz'un gerçek hayatta efendi ve geyik bir insan olduğunu tahmin ediyorum. Pekmez karakteri ise yapmacık derecede nur yüzlü ve ruhluydu maşallah. Büşra Pekin'den ise hoşlanmam, başrole de yakışmamış diyebilirim. Filmin en güzel sahnesi şüphesiz cenaze sahnesiydi. Bir güzel yanı da Müjde Uzman. 

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -