- Anasayfaya Dön »
- Fenerbahçe , Futbol »
- Adınla,Takımınla,Taraftarınla...
2007'de İzmir'den şampiyonluğu alıp dönüşümüz dün gibi aklımda... Ama az değil, 3 koca boş sezon geçti aradan. Taraftar şampiyonluğu bu kadar özlemişken, bir de geçen sezonki travmayı yaşamışken; Aykut Kocaman hamlesi çok büyük riskti. Hatta yönetimin Aykut hocayı taraftarın önüne attığını düşünüyorum.
Aykut Kocaman ile büyüyemesek de, onun Fenerbahçe'deki son sezonunu hatırlayan şanslı yaşıtlarımdan birisiyim. Sislerin arasında vurup şampiyonluğu getirdiğinde bisikletimin arkasına küçük bir Fenerbahçe bayrağı asıp sokağa koşmuştum. Sakaryalı oluşumuz dolayısıyla babam Aykut-Oğuz ikilisini çok severdi. Çok Aykut-Oğuz-Turhan hikayesi dinlemişimdir. Aykut Kocaman'ın teknik direktörümüz olmasına da en çok sevinenlerden birisi babamdı. Gerçi hangi arkadaşımın babasıyla konuşsam, hepsi memnundu. Aykut Kocaman'dan dolayı adı Aykut olan arkadaşım olması da Aykut'un Fenerbahçeli babalar üzerinde nasıl bir etki bıraktığını hissettiriyor bana her seferinde... Not olarak vereyim; benim ismim de Serkan Acar'dan geliyor :)
Sezon başını hatırlıyorum da; herşey kötü, karamsar bir tablo. Her zaman olduğu gibi kötü sonuçlarda yükselen muhalif sesler. Sadece Aykut Kocaman'ın başarılı olmasını isteyip dua edenler... Ve bir de Aykut Kocaman'ın kendi doğruları var tabi. Alex ile başlayan, basın tarafından çok şişirildiğini düşündüğüm sorunlar var. Ben de zaman zaman Aykut Kocaman'ın yanlış hamlelerini kendimce beğenmedim. Ama hiç bir zaman desteği çekmedim. Üstelik benim Aykut Kocaman'da en sevdiğim yön; taraftarın düşündüğü şeyleri yapması. Örneğin; Alex konusundaki tavrı. Alex'e sahip çıkması. Hatta oyuncu değişikliklerinde bile dikkat ediyorum. İçimden ne geçerse, Aykut Kocaman o düşünceyle hareket ediyor. Keza transferler öyle... Brezilya ekolünden bıkkınlık gelmiş taraftara farklı isimler sunarak farklı bir heyecan yaşattı. Gençlere güvenmesi de Fenerbahçe'de yıllardır görülmemiş birşeydi.
Yobo transfer edildiğinde son gün piyangosu demiştim. Gerçekten de öyle oldu. Sezonun en kilit adamlarından bence... Lugano'yla beraber yeni bir Uche-Högh ikilisi oluşturdular. Aslında ben sezon başından beri oynanan futbolu beğenenlerdenim. Hiç bir zaman giremediğimiz kadar pozisyona giriyorduk. Tek olumsuz yanı verdiğimiz çok fazla pozisyondu. Bunu düzeltemediğimiz için de kötü sonuçlar almaya başladık. Taraftarların bir kısmı çabuk galeyana geldi, Aykut hocayı eleştirdi. Antu'nun yaptığı malum görsel var. Tribünlerin heyecanını yitirmeye başladığı dönemler var. Aykut Kocaman zamanla yapmaya çalıştığı şeyleri ayıklayarak yapmaya başladı sanki... Aşama aşama ilerlemeye başladı. Birden oturtamadığı sistem ve düzeni yavaş yavaş oturtmaya başladı. Bu sefer de takım tat vermeyen bir futbolla, zoraki galibiyetler almaya başladı. Tabi puanlar da kaybediliyordu. Üstelik Galatasaray'ı 10 sene sonra kendi sahamızda yenememiş olmamız, çok büyük bir olumsuzluk olarak göze çarpıyordu. Yeni Malatyaspor maçı ile Fenerbahçe dibi gördü. 2 alt ligin takımına yenilmişti ve herkes huzursuzdu. Zaten ne başladıysa da o günden sonra başladı. Antalya kampı takım için bir milat oldu. Kırgınlıklar giderildi, özgüven eksikliği giderildi. Ortada çubuklu için sonuna kadar savaşmaya hazır bir takım çıktı. Bunun mimarı sadece Aykut Kocaman değil, ona desteği esirgemeyen futbolculardır.
Ligin ikinci yarısı yine kör-topal kazandığımız bir Antalyaspor maçı var. Takımdaki kopuk futbol, pozisyon bulamama sıkıntısı ve Gökhan Gönül'ün bireysel çabasıyla attığı gol ile gelen galibiyet. Bu galibiyet taraftara pek umut vermemişti maalesef. Ancak ertesi hafta Trabzonspor karşısında alınan 2-0lık galibiyet taraftarın umutlarını yeşertmiş, futbolumuz sınıf atlamaya başlamış; mükemmel bir serinin de habercisi olmuştu. İlk yarının son haftası kazanılan Sivasspor maçıyla beraber 18 maçta, 17 galibiyet 1 beraberlik bir mucize gibiydi. Böyle bir performans az görülür. Ve böyle bir performansı da gösterirse Fenerbahçe gösterir. Tıpkı ikinci yarıda Kadıköy'de kalemizde hiç gol görmememiz gibi... Bursaspor maçında Kuddusi'nin skora etki eden kararları, Ivankov'un üstün performansı olmasa puan farkıyla şampiyon olacaktık. 18de 18 gibi efsane bir seri yakalayacaktık demiyorum. Çünkü 18'de 17 de efsane ve uzun yıllar tekrar edilemeyecek bir seri...
Her ne kadar kutlamalara katılamasam, coşkuyla kutlayamasam da; şampiyonluk çok güzel bir duygu. Fenerbahçe futbolcusu,yönetimi,taraftarı; Fenerbahçe ismi bu şampiyonluğu fazlasıyla haketmiştir. Dönen kirli oyunlar ortada... Buna rağmen pişkin pişkin açıklamalar yapan Trabzonspor azınlığı var. Azınlık diyorum çünkü; destekçi kulüpler ortalıktan kayboldu. Yıkılan Trabzonspor camiasının hayalleri oldu. Yardakçıların ilgilendiği kısım burası değil, buraya kadar olan kısmıydı. İstedikleri olmadı. Fenerbahçe isminin büyüklüğüne boyun eğdiler. Şahsi düşüncem; Fenerbahçe bugün 73 puan toplasaydı, Trabzonspor da bunun üstünde bir puan toplayamazdı. Yine biz şampiyon olurduk.
Şampiyonluğu getiren; Mert'in kurtardığı penaltıydı. Belki Mehmet Topuz sezon boyunca attığı tek gol olan Avni Aker'deki goldü. Belki Niang'ın plasesiydi. Belki Lugano'nun gollerinden biriydi. Bence en ağır basan Andre Santos'un Antep'e attığı son saniye golüydü. Bir kader ânı diyeceksek; bu "o ân" olmalı. Tıpkı Luciano'nun Sakarya'da attığı gol gibi... Ama yine de bu şampiyonlukta herşey mucize gibiydi. Alex'in insanüstü performansı hariç... Ona alışığız. Mükemmel galibiyet serisi bir mucizeydi. Galatasaray ve Beşiktaş'ı deplasmanda yenişlerimiz sıradışıydı. Her zaman yeniyoruz ama bunlar hakikaten sıradışıydı. Gaziantepspor maçı var. Bucaspor maçında 3-1'den geri dönüş ve Güiza'nın galibiyet golünü atması var. Ve Türk Futbolu'nun uzun bir süre yaşayacağı Aykut Kocaman mucizesi var.
İyi ki Fenerbahçeliyim diyerek bitireyim. Zira yazmak için zor fırsat buldum. Şampiyon olduk diye; Fenerbahçe'nin büyüklüğünü kupa büyüklüğü sanmayın. O büyüklüğün hâla tarifi yok.
Yorum Gönder