Yazan : steven_stiffler 7 Mart 2011 Pazartesi

Bu sezon Fenerbahçe'yi izlediğim her maç aklıma 90lı yıllar geliyor. Aslında izleyememiş olsak da; bize anlatılanlardan dolayı 80leri de anımsıyorum diyebilirim. O zamanlar Türk takımlarının Avrupa'da adı,sanı yokken; tek hedefleri ligde başarıydı. Bugünkü gibi büyük paralar dönmüyordu. Ancak o dönemdeki futbolun en güzel yanı şüphesiz takım ruhuydu. Günümüz modern futbolunda bu takım ruhunu uzun zamandır hiç bir takımda görmemiştim. Zico döneminde; 100. yılda da çok iyi bir takım ruhu yakalamıştık. Ancak nasıl söyleyeyim, bu kadar samimi ve sıcak bir hava yoktu sanki... Bu sezon çok zor günler geçirdik. Büyük sıkıntılar yaşadık. Hedeflerden uzaklaştık. Bu olumsuzluklara rağmen yakalanan şu hava beni inanılmaz etkiliyor. Oynanan futbol gelecek sezon takımı Avrupa'da bir yerlere getirecek bir futbol değil bence... Ama şampiyonluk için bu istek yeter, yetecek. Takımda yakalanan ruh ve hava keyif vermeye devam ediyor. Devam edecek de... Guiza'nın bile takımla yaşadığı sevinci izlemek bambaşka bir keyif veriyor. Sonuçta bizler alışığız yabancıların çok para almasına, paranın hakkını vermemesine ve oynamadıkça mutsuz olmasına...

Her neyse; takımdaki havadan bu kadar etkilenmişken yazmadan edemedim. Yakaladığımız seride en çok çekindiğim maçtı Gençlerbirliği deplasmanı. Hem iyi kadrosu, hem bize her zaman ters gelişi, hem de gün itibariyle oluşan hava durumu epey çekindiriyordu beni. Bu tip çekincelerimin olduğu bir maçta 22 dakikada 2-0'ı yakalamak çok büyük avantajı da beraberinde getirdi. 2-0'dan sonra bir 10 dakika skoru koruyabilseydik; maç bu kadar dengeli hale gelmezdi. 2 farktan sonra biraz rahatlık hissettim takımda. Gerçi ben bile 3 puanı cebime koymuştum penaltıyla birlikte. Kendini gösteren yorgunluk ilk yarının 2-2 gibi kötü bir skorla bitmesine vesile oldu. Haa bu arada Selçuk ve Gökhan'ın yokluğunda hocamız yine çok doğru bir kadro tercih etti. Tek şüphem Özer'di. Ancak Özer takım savunmasına çok katkıda bulundu bugün. Keşke hücumda da yeteneklerini kullanabilse de el frenimiz olmasa...

Maçın kazanılacağı az çok oyuncuların gözünden belli olur. Zaten baştan beri övdüğüm takım ruhu budur. Soğuk hava,2-0dan kaybedilen avantaj falan demeden; başı dik sahaya çıktı oyuncularımız. İkinci yarıya çıkarken arkadaşıma, bizimkiler maçı kazanacak gibi çıktı dedim. İçim rahatladı. Sahayı kaplayan beyaz zemini izlemeyeli uzun zaman olmuştu. Bu maç aynı zamanda bana Hooijdonk'un alıp geldiği 1-0lık Gençlerbirliği deplasmanını da hatırlattı. Sağlam kar vardı o zaman da... Çizgilerin kaybolması, zaman zaman Lig tv'nin bile topu görememesi ilginç bir maç izletti bize. Uzaktan şutlar her iki kaleci için de zor anlar yaşatıyordu. Bunun farkına da bir tek Alex'in varması Kaptanın ne denli büyük bir tecrübe olduğunu yine gösterdi. Ulan vurun şu topları şöyle havalarda kaleye. Nasıl vurursanız vurun, o top bir şekilde tehlike yaratıyor işte. Alex'e yine "Vuuuuuuuuur!" diye bağırdığım bir anda ustaca Niang'a attığı ara pas etkileyiciydi. Andre Santos'un da epey zaman sonra golünü atması mutlu ediciydi. Yine Caner ve Güiza'nın sahalara dönmesi de sevindirdi. En korktuğum deplasmanda 3 kritik puanı daha almayı başardık ve yürüyüşümüz devam ediyor. Yavaş adımlarla bir seriye başladık, şimdi ise koşuyoruz. Şimdi Konya'yı yenme zamanı... Ondan sonrası da malum ; Seyrantepe. Galatasaray'ı evinde ilk biz yenecekmişiz gibi gelişiyor şartlar. Yoksa bilmem kaç topu direkten dönen Buca da yenerdi. Çok iyi oynayan Gaziantepspor da... İlk biz yeneceğiz, inanıyorum.

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -