Yazan : steven_stiffler 18 Mart 2012 Pazar

Diego Lugano; "Fenerbahçe için derbi günleri bayram günüdür" demiş, doğru demiş. Benim için de öyledir. Hele ki Kadıköy'deki derbi günleri... Takımların durumu farketmezsizin heyecan illa ki oluyor. Bu maç öncesi puan farkının 9 olması, kazanıp farkı 6'ya indirme amacı benim için birşey ifade etmiyordu. Tek dileğim; tüm sezona bedel bu maçı farklı kazanmaktı. Takımıma güveniyordum, hala güveniyorum. Çünkü beklediğim Fenerbahçe, ilk 20 dakikada sahada olan ve kalan 70 dakikada da olabilecek Fenerbahçe'ydi.

Alex'in bu maç öncesi ne kadar hırslı olduğunu hissediyordum. Keza Volkan, Yobo, Gökhan ve Emre'nin de öyle... Stoch ve Sow'un gole yakın olduklarını ve heyecanlarını gözlemleyebiliyorduk. Maçın böyle başlamasıydı beni umutlandıran... Bu isimlere ekstra olarak müthiş hırslı bir Mehmet Topuz ve Cristian vardı sahada. Bakın Galatasaray iyi takım, ben de biliyorum. Orta sahada Selçuk İnan ve Melo ikilisi bizim Emre-Cristian ikilisinden daha etkili. Ben Kasım ayında Galatasaray şampiyon olacak demiştim. Lig eşit şartlarda oynansaydı belki hakedeceklerdi. Ama şu durumda hakettiklerini düşünmüyorum. Galatasaray'ın şampiyon olması malum senaryonun final sahnesidir. Bu demek değil ki; Galatasaray kötü takım. Kadroları çok iyi. İyi futbol oynuyorlar. Fakat bizim kadromuz da iyi. Hele ki bizim kadromuz ligde bu kadar kapanacak, skoru koruyacak bir kadro zaten değil... Aykut Kocaman'ı babam gibi, abim gibi severim. Çoğu zaman oyuncu değişikliklerini yerinde bulurum. Nasıl büyük bir insan olduğunu zaten belirtmeye gerek yok. Ancak Aykut hocamla uyuşmayan tek yanımız kafamızdaki Fenerbahçe futbolu profili. Takımı oynatmak istediği zaman benim düşündüğümden çok daha iyi oynatan bir hocayken, takımı kapattığı zaman Fenerbahçe profili yerle bir oluyor.

Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı Kadıköy'de yıllardır yeniyor olması futbolun bir cilvesi ya da bir tesadüf değil. O atmosferi yaşayan bilir, ki zaten Galatasaray futbolcuları da bunu zaman zaman dile getirir. Hasan Şaş'ın, Okan Buruk'un bu konuda açıklamaları vardı, onları örnek verebilirim. Yine öyle bir atmosfer hakimdi maçtan önce... Terslikler olmadı değil. Koreografi olayını Türkiye'de en iyi yapan Fenerbahçe emekçilerinin hazırladığı koreografinin iptal olması oldukça moral bozucuydu. Normal birşey, olabilir. Ama bu maçta olması gerçekten üzücüydü. Buna rağmen takımın motivasyonunun iyi olması, henüz 1. dakikada ilk pozisyonu bulması ve 15 dakikada gollerin gelmesi tribünü havaya soktu. Hem Sow'un, hem Alex'in golleri mükemmeldi. Stoch'un attıkları bir yana, bu sezon attığımız en iyi gollerdi. Bir üst paragrafta belirttiğim gibi Cristian ve Mehmet Topuz orta alanda inanılmaz basıyor, her topu alıyordu. Emre de öyleydi. Galatasaray'ın hücumda etkisiz kalması da Ziegler ve Gökhan'ın sık sık ileri çıkıp pozisyonların içerisinde yer almalarını sağlıyordu. Yobo gelen tek tuk atakları savuşturuyor, Volkan ve Serdar'a da pek iş düşmüyordu. Stoch istediklerini yapamayan tek adam gibi gözüküyordu. Biraz da özgüvenini yitirince ne yapacağını şaşırdı. Stoch çok güzel adam, çok iyi futbolcu da; kırılgan yapısı bazen oyununu inanılmaz etkiliyor. Ben takımın sarfettiği eforu görünce bir süre sonra yorulacaklarını ve tempoyu düşüreceklerini düşünmeye başladım. Bu araya bir 3.gol sığdırsaydık maç zaten bu hali almayacaktı. Biz atamadık. Galatasaray pozisyon bulmaya başladı ve en tehlikeli pozisyonlarında da Elmander golü attı. Serdar'a belki de ilk kez bu kadar iş düşmüşken adam kaçırması kendisi adına talihsizlik oldu. Elmander'in golü Galatasaray'ı oyuna dahil etti ve istediklerini yapmaya başladılar. Tipik bir Galatasaraylı düşüncesi vardır. Maçtan önce "Bu sefer yeneceğiz olm,asacağız,keseceğiz" derler. Golü yedikten sonra "bari fark olmasa!" düşüncesine dalıp giderler. Yine o düşünceyi dalıp gitmişken, Elmander'in golü hem takımı hayata döndürdü, hem de kural gereği tribüne gelemeyen taraftarını umutlandırdı.

Devre arasından sonra takımın toparlanacağını bekliyorduk. Fenerbahçe taraftarının bir Galatasaray derbisinde umutsuzluğa kapılması mucizedir. Yine kapılmadık. Fenerbahçe 35-45 dakikaları arası çok kimliksiz bir futbola bürünmüştü. Tek endişe kazara yiyeceğimiz bir goldü. İkinci yarı bu kimliksiz futbol anlayışı devam etti. İşte bizi endişeye düşüren de bu oldu. Aykut Kocaman hem büyük insan, hem büyük Fenerbahçeli, hem de iyi teknik direktör. Evet iyi teknik direktör! Kötü bir teknik direktör geçen sezon o takımı şampiyon yapamaz, bu sezonki kriz döneminde bu kadar iyi yönetemez, transfer dönemlerinde bu kadar isabetli oyuncular aldıramaz. Bu sefer olmayan birşey vardı. Eğer skor 2-0 iken ikinci yarı böyle kapanmayı düşünsek anlayabilirdim. Ama skor 2-1 iken, takımda yeterince gol atma iştahı da varken kapanmak çok anlamsız oldu be hocam... Puan durumu olarak baktığımızda kaybedeceğimiz hiç birşey de yoktu. Ayrıca Fenerbahçe zaten kapanmayı beceremiyor. Kapanmak adı altında orta saha bomboş kalıyor. Sow ile Alex ileride yalnız kalıyor ama onlara top atacak tek yöntem ileri top şişirme oluyor. Böyle dağınık oynarken Stoch'un oyundan alınması ve Selçuk'un oyuna girmesi maçın kaderini etkileyen en önemli hamle oldu. Maça müthiş başlayan Cristian ve Mehmet Topuz da oyundan düşünce işler tamamen Emre'ye kaldı. Oyun üstünlüğünü Galatasaray eline geçirdi. Fenerbahçe'nin futbol oynayamadığı barizdi. Herkes son dakikada direkten dönen topu konuşuyor. Ama ona kadar Galatasaray'ın kaçırdığı benzer netlikte pozisyonları var. Sow inanılmaz yoruldu ve takım atağa çıkarken bile ileri kaçmakta zorlandı. Alex de öyle... Stoch yokken hücum zaten zor. E savunmayı da pek iyi beceremiyorduk. Müdahale şarttı. Ligin ilk yarısında yedekten gelip skora etki edecek oyuncumuz yoktu. Şimdi ise; Dia,Bienvenu gibi isimler var. İkisi de geç oyuna alındı. Galatasaray pozisyonlara girerken gelmeyen saha içi müdahaleler hem takımı, hem tribünleri çok etkiledi. Göstere göstere golü yedik. Golden sonra hurrraaa hücum düşüncemiz bizi kurtaramadı. Galatasaraylılar her ne kadar direkten dönen topu konuşuyor olsa da; Cristian'ın volesi de en az o kadar tehlikeli bir pozisyondu. Muslera geçit vermedi. Maalesef ki; Aykut Kocaman hocam, canım hocam bu maçta sınıfta kaldı. Bize 2 puan kaybettirmedi. Psikolojik bir kayıp yaşattı.

Rüya gibi başladık, kabus gibi bitti. Tribünü terk ederken herkesin gözünde şampiyonluğu son maçta kaybetmişiz havası vardı. Herkes hayalkırıklığı yaşıyordu. Öte yandan Galatasaray'ın coşkusu vardı. 2-0 geriden gerip 2-2'yi kurtarmak kabul edilebilir bir durum elbet. Ancak Florya'da takımı karşılayan Galatasaray taraftarı bana samimi gelmiyor. Galatasaray taraftarı bu kadar takımına sahip çıkan bir profil çizseydi, geçen yıl da takımın yanında olurdu. Biz bu sezon Sivas'ta ilk mağlubiyetimizi aldığımızda bile takımı karşıladık. Yıl 2012... Türk Futbolu bitik. Türk Futbolu'nu bitiren herkesin düşündüğü gibi "Fenerbahçe'nin yaptığı iddia edilen şike" değil, Galatasaray'ın her şampiyonluğunda lobi tarafından iteklenmesi ve saf taraftarının bu oyunları gerçek zannedip çılgınca sevinmesi.

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -