Yazan : steven_stiffler 28 Haziran 2014 Cumartesi

Hemfikir olduğumuz bir konu var ki; çok eğlenceli ve seyir zevki yüksek maçlar izledik. Çok çılgın futbol izlememiş olsak da; bol bol gol izledik. Tertemiz... Futbolun meyvesi gol. Değişik teknolojilere şahit olduk. 48 maçlık periyodda görebileceğimiz pek çok şeyi gördük. Gol çizgisi teknolojisi canlı canlı kullanıldı. Hakemlerin baraj çizgileri, hat-trick, kırmızı kartlar, verilen-verilmeyen penaltılar, yıldız oyuncuların takımlarını sırtlamaları, kalecilerin maç kurtarmaları, çılgın teknik direktör sevinçleri, sakatlanan fizyoterapist, kendi kalesine gol atanlar, Luis Suarez ısırığı, son dakika golleri, sürpriz sonuçlar gibi futbol adına pek çok lezzeti bir arada bulduk. Hakemlerin kötü yönetiminin başını yaktığı takımlar olsa da; futbol lezzeti bir an bile azalmadı. Son yıllardaki turnuvalara göre, en keyifli turnuva olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ama şöyle de bir gerçek var; Tribün Güzelleri foto galerileri adına izlediğim en kötü turnuva.

A Grubu, ev sahibi Brezilya'nın favori olduğu gruptu. Bu grupta bir sürpriz yaşanmadı. Brezilya-Hırvatistan maçındaki kötü hakem yönetiminden sonra; Hırvatistan grubun talihsiz takımı olsa da, Meksika maçını kazanma şansını değerlendiremeyip gruptan elenen takım oldu. Kamerun turnuva boyunca kendi içerisinde sorunlar yaşadı. Eto'o bitmiş deyimine de canlı canlı şahit olduk. Mental olarak hiçbir şey vaat etmeyen Kamerun, 2010'dan sonra 2014'te de 0 çekerek elendi. Volker Finke de şu ana kadar turnuvanın en kötü teknik direktör performanslarından birini sergiledi. Brezilya'da zaman zaman iyi bir golcü eksikliği hissedilse; her maçı sırtlayabilecek yıldızlarının olması ve ev sahibi olmanın avantajıyla oynadıkları iştahlı futbol, takım adına ümit vericiydi. Özellikle Neymar'ın sergilediği performans parmak ısırttı. Robinho örneğinden dolayı, benim çok umutlu olmadığım; benzer bir karakter olduğunu düşündüğüm Neymar harika maçlar çıkardı ve gol krallığının da iddialı isimlerinden oldu. Hırvatlar bu grubun ikincilik adayıydı. Yine iyi maçlar çıkardılar. Hatta 3 maçı da seyirlik ve zevkliydi. Ancak istedikleri sonuçları alamadılar. Çok kaliteli kadroları olmasına rağmen, Niko Kovac şimdilik tecrübesizliğinin kurbanı oldu. Bilic'ten sonra yeni bir karizmatik Hırvat teknik direktör izledik. Kovac kadın taraftarları tribüne tek başına çekebilecek karizmasına rağmen Meksika'nın performansını hesap edemedi ve rakibinin gerisinde kaldı. İlk maçta oynamayan Mandzukic ikinci maçta bekleneni verse de; üçüncü maçta Meksika'yı alt edecek performansı gösteremedi. Ivan Perisic ise Hırvatistan adına en başarılı performansı sergiledi. Meksika şüphesiz iyi takım, gruptan çıkmayı da hakettiler. En büyük yıldızları Chicharito, Çılgın Teknik Direktör Herrera'nın ilk tercihi olmamasına rağmen Oribe Peralta da sergilediği performansla yıldız golcüyü aratmadı. Yine de ileriki turlarda tercihin Chicharito olması gerektiğini düşünüyorum. Meksika'da parlayan isimler ise; ilk 2 maçta gol yemeyen kaleci Ochoa, Hector Herrera, Guardado oldu. Grubun iki yıldızını seçmek gerekirse; Neymar ve Ochoa derim.

B Grubu'nda herkes Hollanda ve İspanya'nın gruptan çıkabileceğini düşünürken, çok az kişi Şili'nin sürpriz yapacağına inanıyordu. Bu grup şahane bir maçla başladı. Son 3 büyük turnuvayı kazanan, burada da favorilerden olan İspanya; öne geçtiği maçta Hollanda'dan 5 gol yedi. Hollanda'nın genç kadrosu bana çok güven vermiyordu. Şili'nin gerisinde kalabilirler diye düşünmüştüm. Ancak; genç kadronun yanında başta Robben ve Van Persie olmak üzere; Sneijder, Kuyt, De Jong, Huntelaar gibi tecrübeli isimlerin kadroda olması takıma büyük bir artı sağladı. Bir futbol ekolü olmalarının ve Van Gaal'in de payı yadsınamaz. İspanya'ya 5 atan takım, elbette başarılı olmayı hak ediyor. Robben ve Van Persie önderliğinde 3 maçını da kazanan Hollanda; her maçında iştahlı ve başarıya aç oyunuyla rakiplerini korkuttu. Özellikle Robben, sanki kupayı kazanmadan gitmeyecekmiş gibi hazırlanmış. Motivasyonu da müthiş. Savunmada oynayan Blind de hücuma katkı yapan bir bek, bu turnuvada değerini katlayan Hollandalılardan ilki. Diğerleri ise; Nöbetçi golcü rolü üstlenen Memphis Depay, savunmada kritik müdahalelerle oynayan De Vrij. Hollanda aynı zamanda ilk turun en çok gol atan takımı. 10 gol attılar. Grubu ikincilikle bitiren Şili de gerçek bir takım oyunu hüviyetinde gözüküyor. Bireysel olarak da iyi futbolculara sahipler ancak başarılı olmalarının asıl sebebi takım oyunu. İyi bir takımı oyunu oynadıktan sonra, isimler çok da önemli değil. Teknik Direktörleri keltoş Sampaoli takımı çok iyi hazırlamış. Napoli'de kalsaydı muhtemelen sezonu kulübede geçirecek olan Eduardo Vargas, Valencia'ya geçtikten sonra gösterdiği performans ile dünya kupasına oldukça hazır gelmiş. Performansına da kaldığı yerden devam ediyor. Orta sahada oynayan Aranguiz ise oynadığı her maçta üst düzey performans sergiledi ve değerini katladı. Kupadan sonra Avrupa'ya transfer olabilir. Hatta olmazsa ayıp olur diyeyim. Öyle takım oyunu oynadılar ki; Vidal ve Alexis Sanchez gibi isimler bile çok ön plana çıkmadı. Haa bir de Valdivia'nın ilk maçta gol atmasına çok sevindim. Çok sevdiğim bir futbolcu, yedek olsa da; klasına yakışır bir golle turnuvada iz bırakacak olması güzel. Grubun hayal kırıklığı İspanya hakkında çok şey yazılır. Diego Costa'nın forvetsiz sisteme dahil olmasıyla, forvetsiz oyunuyla tat vermeyen İspanya; forvetli oyunuyla daha iğrenç bir hâl aldı. Hollanda maçında aldıkları hezimet ile ekstra motive olacaklarını düşünmüştüm. Ancak Şili onların da hesaplarını alt üst etti. Üçüncü maçın ardından da bavulları toplar toplamaz hemen ülkelerine döndüler. İspanya'nın hezimetiyle bir devrin daha sonuna geldik. E nihayet ! Böylelikle 98 şampiyonu Fransa 2002'de, 2006 şampiyonu İtalya 2010'da gruptan çıkamamıştı. Şimdi de 2010 şampiyonu İspanya ilk turda elendi. Avustralya sürprizi gerçekleştiremedi ve puansız ayrıldı. Oynadıkları cesur futboldan ötürü kendilerini tebrik etmek gerekir. Hiçbir rakipten çekinmediler. Özellikle Hollanda'ya kök söktürdüler. Cahill'in Hollanda'ya attığı gol de turnuvanın en güzel gollerinden biriydi. Eğlenmeye gelmiş gibiydiler, eğlenip gittiler. Şöyle de bir ilginç bilgi vereyim. Son 3 turnuvadır oynayan Robben ve Cahill'in kupada attıkları gol sayıları aynı : 5. Yine grubun iki yıldızını seçelim : Robben ve Van Persie.

C Grubu tam beklediğim gibi bitti. Sanılanın aksine; Yunanistan-Japonya maçı harici her maç bol gollüydü. Yunanistan tam bir turnuva takımı. Defansif oyunları eleştirilebilir, seyir zevkini bozabilir. Ama tam anlamıyla bir turnuva takımı. Rezil bir futbolla başlayıp farklı mağlup olsalar da; Japonya'nın yumuşak savunmasını aşamasalar da; Fildişi'nin zihinsel anlamda zayıf savunması karşısında kazandılar. Araştırmalarım neticesinde; futbolculuğunun pek kıymeti bilinmeyen Panagiotis Kone, tipiyle kızların dikkatini çekmiş. Şu adamın futbolculuğunun da kıymetinin bilinmesi gerekir. Sadece son maçta gol atarak grubu geçmeleri ilginç olsa da, bu bile turnuva takımı oldukları gerçeğini kabul etmek için bir sebep. Fildişi maçını çok hak ederek kazandılar. Ne kadar hak ettikleri; Andreas Samaris'in attığı ilk golden önce kaptığı top kadar gerçek. Kosta Rika ile eşleşmiş olmaları da büyük şans. Her ne kadar Kosta Rika daha şanslı gözükse de; turnuva takımı Yunanistan için oldukça mâkul bir eşleşme. Kolombiya'nın çok arzulu ve iyi bir jenerasyonla geldiği kupada gösterdiği performans şaşırtıcı değil. Kendilerinden zayıf 3 takımla eşleştiler ve bol bol gol atarak gruptan rahat çıktılar. Aynı zamanda gruplarda tüm maçlarını kazanan 4 takımdan biri oldular. Özellikle Falcao gibi en büyük yıldızlarından yoksun gelmelerine rağmen James Rodriguez önderliğinde nefis oynadılar. İtalya'nın elenmesiyle birlikte favorim artık Kolombiya. Sarı-Lacivert renkleri bile sempati duymak için yeterliyken; oynadıkları futbol, gol sevinçleri, renkli kişilikleri turnuvaya büyük tat kattılar. Özellikle Armero çok renkli kişilik değil mi ? Palmeiras'ta oynarken yaptığı dansları burada da izletiyor. Golü kim atarsa atsın, dansın şefi Armero. Cuadrado Serie A'da izlemekten en keyif aldığım oyunculardan. Burada da öyle... Tek başına büyük bir hücum gücüyken; James Rodriguez, Jackson Martinez, Teofilo gibi isimlerle izlemek bambaşka oluyor. Kolombiya için turnuvanın önemli anlarından ikisi ise; Mondragon'u kupa tarihindeki en yaşlı oyuncu yapmaları ve Mario Yepes'in 100. milli maçına dünya kupasında çıkmış olması. Fildişi Sahili antipatik bulduğum bir takım. Afrikalı olmanın getiremediği mental özelliklerle de elenmeleri sürpriz olmadı. Adamsın Drogba'nın da tıpkı Eto'o gibi artık devrinin bittiği gerçeğiyle yüzleştik. Bony ve Gervinho takımlarının gol yükünü üstlendiler. Zaten büyük transfer yapacak olan Serge Aurier ise değerini katladı. Yaya Toure, Manchester City'de gösterdiği performansa yaklaşamadı. Serey Die'nin gözyaşları kupanın akılda kalacak olaylarından oldu. Lamouchi gördüğüm en zayıf otoriteli teknik direktörlerden. Giovani Sio'nun kurtarıcı olarak girdiği maçta son dakikada penaltı yaptırarak elenme sebebi gözükmesi kendisi adına büyük talihsizlik. Japonya belki de tarihi boyunca bu kadar iyi oyunculara sahip olmamıştı. Tek şanssızlıkları; yıldız oyuncularının hep benzer özellikte olması. Honda ve Kagawa'dan bahsediyorum elbette. Hatta Kiyotake'yi de ekleyebiliriz. Çok iyi iki beki olmasına rağmen, şöyle sağdan soldan yardıran iki tane kanat oyuncuları olmadı mesela. Taş gibi bir stoperleri yoktu. Ki önceden Tulio Tanaka vardı, taş gibi stoperdi. Bu yüzdendir ki; Japonya zayıf savunmasıyla etkisiz kalarak, gruptan 1 puan alarak elenen takım oldu. Elbette Zaccheroni de Japonya tarzına uygun bir teknik direktör değildi. Japon taraftarlar ise maç bitimlerinde tribündeki çöpleri toplayarak bir kez daha takdir topladı ve kupanın güzel görüntülerinden birini oluşturdular. Bu grubun iki yıldızı ise; James Rodriguez ve Juan Cuadrado.

İtiraf etmeliyim ki; Honduras, Avustralya ve Kosta Rika puan alamaz diye kupon yapmıştım. Kupa öncesi tahminlerimde de yazdım. Evet bu grup ölüm grubuydu ve Kosta Rika'nın şansı yoktu. Futbol takım oyunu bile olsa, sahadaki isimler çok önemli olmasa bile; Kosta Rika'nın şansı yoktu. Ancak özellikle ilk Uruguay maçında öyle oynadılar ki;  herkesin hesapları alt üst oldu. Uruguay'ın teknik direktörü Oscar Tabarez bile "rahat kazanırız" havasında, Suarezsiz çıkmıştı maça. Uruguay baskılı başladı, öne de geçti. Ancak çok çabuk rehavet yaptılar. Kosta Rika, Joel Campbell önderliğinde harika oynayarak Uruguay'ı mağlup etti. Bu mağlubiyet Uruguay'ı da tetikledi. İki takıma da yaradı aslında...Kosta Rika'da takım oyunun başarısı var elbette ama Joel Campbell ve Bryan Ruiz olmasaydı daha zorlanırlardı. Gruptan 7 puan almaları büyük başarı eyvallah da; sadece 1 gol yemeleri -ki o da penaltıdan- de apayrı bir başarı. İtalya favorimdi. Kadroda yanlış seçimler vardı. Prandelli'yi çok severim ama özellikle ilk 11 tercihleri hatalıydı. Yine de iyi başladılar. İtalya-İngiltere gruplarda oynanan en güzel maçlardan biriydi. Gruptaki en büyük rakibini yenerek başlayan İtalya; Uruguay'ın mağlubiyetinden ders çıkarmamış şekilde Kosta Rika'yla oynadı. Öyle tatsız tuzsuz oynadı ki; koskoca ikinci yarıda maçı çevirmek için bir şey yapmadılar. Balotelli, İngiltere'ye attığı gol haricinde tam bir hayalkırıklığıydı. Koskoca İtalya'nın, Euro 2012'de harika oynayan İtalya'nın; burada bu kadar kötü oynaması ve Pirlo ile Balotelli'nin ayağına bakması kabul edilemezdi. Nitekim Prandelli de kabul edemedi. Takım elendikten hemen sonra istifa etti. Yerine Mancini'nin gelmesini isterim. İngiltere ise; İspanya'dan sonra turnuvanın en büyük hayalkırıklığı oldu. Kupa öncesi sanki grupları geçmişçesine takıma penaltı atışlarını çalıştıran Hodgson gibi bir hocanın böylesi kaliteli kadroya galibiyet aldıramamasına şaşırmamak lazım. İngiltere'den ziyade; Uruguay maçında golün asistini yapmak için inanılmaz çabalayan Glen Johnson'ın azmi aklımda kaldı. İngiltere'de de Hodgson bırakmasını beklerdim ama devam edecekmiş. Euro 2016 için de İngiltere'den pek bir beklentim yok. Oysa buraya gelirlerken gerçekten bu sefer finale kadar gidebileceklerini düşünüyordum. Uruguay'a ayrı parantez açmak lazım. Takım olarak; bu gruptaki en oturmuş kadroydu. Uruguay deyince mesela; sağ beke Maxi, sol beke Alvaro Pereira'yı yazacaksın bir. İlk maçta böyle değildi, mağlubiyet geldi. Bu ikisi takımın iyi bekleri olmasının yanı sıra uğuru gibi bir şey. Orta sahada düz adam Arevalo'nun mücadelesi takıma çok güç katmaya yetiyor. Eh hali hazırda iyi golcüler de olunca; Uruguay şansını yoktan vâr etti. Luis Suarez'in İngiltere maçındaki performansı Uruguay için patlayıcı güç oldu. Tabi bundan sonra Suarez yok. Chiellini'yi ısıran yıldıza rekor ceza geldi. Uruguay'da elbette Cavani de iyi golcü, elbette Forlan'ın da ne yapacağı belli olmaz. Ama Uruguay'ın içindeki patlayıcı güç Luis Suarez'di ve yokluğunda Kolombiya engelini geçemeyebilirler. Yine dikkatimi çeken bir detay, yine biten bir devir. Lugano'nun oynadığı maçta 3 gol yiyen Uruguay; oynamadığı maçların ikisini de kazandı. Grubun iki yıldızı; bana göre takımlarını üst tura taşıyan iki isim : Luis Suarez ve Joel Campbell oldu.

Bu kadar gollü maçlar beklemediğim bir gruptu. Özellikle Domenech ile kabız futboluna alıştığımız Fransa'nın, böylesi ofansif ve iştahlı futbolunu beklemiyordum. Deschamps temkinli adamdır diyordur. Deschamps tam bir hoca çıktı. Bu kadar gollü maçın oynandığı gruplarda,en gollü maç bu gruptan çıktı. Fransa'nın mükemmel futboluna İsviçre 2 teselli golüyle cevap verince, ortaya 5-2'lik nefis bir skor çıktı. Fransa'da bol alternatifli bir kadro var. Fransa'nın çok gol atmasının yanı sıra, sadece 2 gol yemesi; onu da 5 attığı maçta yemesi normal. Ribery'nin yokluğunda Fransa'da önderliği Benzema almış görünüyor. Gol çizgisi teknolojisini bizimle tanıştıran maç da bu grupta oynandı. Yine ilginç bir istatistik; gol çizgisi teknolojisiyle tanıştığımız gol Honduras kalecisi Noel Valladares'e yazılmıştı. Kaleci kendi kalesine attığı bu golle turnuvada gol atan en yaşlı oyuncu oldu. İsviçre; grupta beklenen futbolu sergileyemese de fikstür avantajını kullandı. Savunmada zaafları olduğu kendinden güçsüz rakipleri Ekvador'la oynadıkları maçla gözükmüştü. Haliyle Fransa'dan 5 yemeleri de kaçınılmaz oldu. Hatta eminim 5'e dua ediyorlardır. Takımın en önemli yıldızı Shaqiri, son maçta dümene geçerek ileriki turlar için umut verdi. İsviçre'nin Arjantin karşısında elbette işi kolay değil. Ancak Messi'nin eline bakan bir Arjantin'le eşleşmeleri, zayıf savunmasıyla göze batan İsviçre için bir şans olabilir. Belki de Messi'yi iyi savunarak Arjantin'i elemeyi başarabilirler. İsviçre'de dikkatlerin üzerinde olduğu bir diğer isim olan Ricardo Rodriguez de grup maçlarında 2 asist yaparak kendisinden beklenen katkıyı yaptı. Manchester United'a transfer olacak mı, merakla bekliyorum. Ekvador'da Antonio Valencia'ya olan güven dışında bir de duran toplardaki etkinliğe olan güven var. Öyle ki; Enner Valencia yan toplarda çok etkili bir forvet. Genel anlamda da çok etkili. Bence turnuva sonrası Avrupa'ya transfer olması gereken futbolculardan birisi. İsviçre karşısında aldıkları son dakika mağlubiyetiyle turnuvadan elendiler. Puanları 5 olabilseydi; gruptan çıkan takım olacaklardı. Ekvador'da dikkat çeken diğer oyuncu Jefferson Montero oldu. Benim çok beğendiğim bir oyuncu, daha önce Villarreal'de oynamış ama La Liga'da tutunamamıştı. Aslında Hollanda Ligi'nde yıldız olur böyle isimler. Bence oyun yapısı itibariyle bizim lige de iyi gider. Umarım Montero'yu da tekrar Avrupa'da görürürüz. Honduras turnuvada beklentileri yerine getirerek 0 puanla evine döndü. Kendileri için eminim bu da bir başarıdır. Gruptaki iki yıldız ismi seçecek olursak; elbette Karim Benzema ve Shaqiri isimleri ön plana çıkacaktır. Gruptan çıkan takım Ekvador olsaydı, Enner Valencia bu isimlerden birisi olurdu. Bence en az Shaqiri kadar iyi oynadı.

Bu grupta çok büyük sürpriz olmadı. Arjantin'in rahat çıkması bekleniyordu. Keza maçları izlemeyip puanlamaya bakan da öyle zanneder, ancak Messi olmasa Arjantin'in 9 puanı toplaması imkansızdı. İlk 2 maçını ıslıklarla oynayan Messi, ikisinde de galibiyet getiren golleri attı. Yetmedi; Nijerya karşısında da galibiyet getiren golleri attı. Oynadığı 3 maçta da maçın oyuncusu seçilerek rakiplerini geride bıraktı. Özellikle takımını tek başına sırtlayarak, takımını sırtlayamayan en büyük rakibi Ronaldo'yu gölgede bıraktı. Arjantin ilk etap maçlarında henüz takım olamadığını gösterdi. Teknik direktörlerinin güven vermediğini kupa öncesinde de söylemiştim. Şu an yatıp kalkıp Messi'ye dua ettiğine eminim. Orta sahada pas dağıtımını yapması için görevlendirilen adam Mascherano. Yahu adam yıllardır Barcelona'da stoper oynuyor ? Hakikaten stoper nasıl oynuyor bu adam onu da hiç anlamamışımdır. Sergio Agüero da tıpkı takım arkadaşı Yaya Toure gibi kupada kulüp performansının uzağında kaldı. Bunun yanı sıra; sakatlanarak turnuvayı kapattığı söyleniyor. Arjantin'de dikkat çeken isimlerden biri de Rojo oldu. Nijerya'yı çocukluğumdan beri sevmişimdir. Okocha, Uche sağolsun. Şu anda da Emenike var belki ama turnuvanın en tatsız maçlarından ikisini oynayan takımdı. Ahmed Musa son maçtaki performansıyla parlarken; Emenike ikinci maçta 8 dripling ile turnuvanın rekorlarından birini kırdı. Spahic'i perişan etmişti resmen. Spahic iyi stoper ama Emenike özel yeteneklerini kullandığında durduralamaz oluyor. Nijerya'nın en büyük artılarından biri de; kaleci Enyeama'nın ilk 2 maçı gol yemeyerek tamamlaması oldu. Fransa karşısında da kalecilerine güveniyorlar. Bosna-Hersek'in bu gruptan çıkacağına inanıyordum.Arjantin karşısında şansları zaten düşükken; bir de kendi kalelerine gol atarak başladılar. Yıldız oyuncuları Dzeko tek başına yetmezken, Misimovic yetersizine katlanan Saffet Susic de sınıfta kaldı. Vedad Ibisevic, Bosna'nın kupa tarihindeki ilk golünü attı. Özellikle Nijerya karşısında yanlış ofsaytın kurbanı olan Bosna-Hersek gruptan çıksaydı, eminim Fransa-Bosna eşleşmesi daha zevkli bir eşleşme olacaktı. Bu arada; Bosna da iyi fakat eksikleri olan takım. Onların da bek eksiği var. İyi bir kaleci olan Begovic; turnuvada 3 maçta da gol yiyerek sınıfta kalan isimlerden diğeri oldu. İran hakkında çok fikir sahibi olamadım. 1 Puan alalım, dönelim havasında gelmişler. O 1 puanı da Nijerya'dan aldılar. Grubun iki yıldız oyuncusunu yazmak gerekirse; Messi'nin yanına ikinci bir isim eklemek çok zor derim. İlk iki maçta gol yemeyen Vincent Enyeama'yı ekleyelim hadi...

 G Grubu yine Almanya'nın hegomonya sürdürdüğü grup oldu. Kazanır mı, kaybeder mi diye düşünülen Portekiz maçını 4-0 gibi ezici bir skorla kazandılar. Almanlarda Löw farklı sistem ve diziliş denese de; motivasyon müthiş fark yarattı. Özellikle Müller'in performansı gruplara damga vuran performanslardan oldu. 2010'dan sonra 2014'te de gol krallığına gidiyor. Kupanın ilk hat-trick performansı kendisinden geldi. Almanya için diğer istatistik; Miroslav Klose adına... Gana'ya attığı golle kupa tarihinin en golcü oyuncusu olarak Ronaldo'yu yakalayan tecrübeli golcü, aynı zamanda oyuna girdikten 2 dakika sonra attığı golle kupada oyuna girip en hızlı gol atan oyunculardan birisi oldu. Mario Götze de Almanya adına iyi performans gösteren isimlerden. Özellikle Reus'un yokluğunda ön plana çıkmayı başardı. Grubun diğer favorisi Portekiz, Almanya karşısında aldığı 4-0'lık mağlubiyetle; grup maçlarının en farklı yenilgilerinden birini alan 3 takımdan biri oldu. Eldeki kaliteli isimlere rağmen sadece Ronaldo'nun ayağına bakıyorlar. Üstelik yıllardır hâla forvetleri yok. Olmadığı gibi; eldeki forvetler Almeida ve Postiga sakatlandı. Amerika karşısında oynadıkları iyi oyuna rağmen beraberliği son dakikada kurtaran Portekiz, kupaya erken veda etti ve iyi futbolcularla iyi takım olunamayacağının bir örneği oldu. Ronaldo'nun Messi, hatta Neymar'ın gölgesinde kalması ise uzun zaman konuşulacak gibi gözüküyor. Amerika Birleşik Devletleri, futbola soccer diyen bir ülkeye göre oldukça başarılı performans sergiledi. Kaleci Tim Howard performansıyla dudak ısırttı. Clint Dempsey, takımın önderliğinde başarılı maçlar çıkardı. Aynı zamanda kupanın en erken golünü attı. Gana'ya 30. saniye attığı gol kupanın en erken atılan golü oldu. Yankiler, 2.Turda da Belçika gibi makul bir takımla eşleştiler. Oynanan futbollar göze alındığında; kimse Belçika Amerika'yı kolay eler diyemiyor. Gana kupanın talihsiz takımlarından oldu. Tamamen grubun kurbanı oldular. H Grubu'nda olsalardı kesinlikle tur atlarlardı. Aldıkları 1 puandan çok daha fazlasını hakettiler. Gana adına kupanın önemli olayı; kaptan Asamoah Gyan'ın 2 gol daha atarak kupa tarihinin en golcü Afrikalı oyuncusu olması oldu. Ayrıca Gyan, Armero ile birlikte kupanın en renkli oyuncusuydu. Gana'nın kaprisli yıldızları Boateng ve Muntari; son maç öncesi kavga ederek kadro dışı kaldılar. Özellikle Almanya'ya karşı oynadıkları futbola rağmen kazanamamaları talihsizlikti. Kaleci Dauda'nın son maçta Portekiz'e karşı gösterdiği performans ise alkışı hak etti. Andre Ayew de gösterdiği performans ve attığı gollerle kupada akılda kalacak bir performans sergiledi. Grubun iki yıldızı; Almanya'dan Tomas Müller ve Amerika Birleşik Devletleri'nden Clint Dempsey. Ayew ve Howard'ın performansı göz kamaştırıcı olmasına rağmen Müller ve Dempsey'in gölgesinde kaldılar.

Kupanın en sıkıcı grubu H Grubu'ydu. İsimlerden belliydi aslında böyle olacağı ama Belçika'dan kesinlikle çok büyük beklenti vardı. 3 maçlarını kazanıp 9 puan almayı başarsalar da; futbol olarak beklenen seviye ulaşamadılar. İlk 2 maçta Hazard'dan ziyade Mertens ön plana çıktı. Savunma olarak başarılılar. Sadece 1 penaltı golü yediler; o da tamamen Vertonghen'in saçmalamasıydı. Benteke'yi aradıkları bir gerçek. Lukaku etkili olamadı. Ancak, Belçika kupa ile birlikte yeni bir ismi parlattı. 19 yaşındaki Divock Origi ismi kupa öncesi çok bilinmezken, gösterdiği performansla akıllarda yer etti. Origi aynı zamanda gol atan en genç oyuncu oldu. Teknik direktörler arasında en yüksek maaşı alan Fabio Capello'nun Rusya'sı kabus gibi maçlar neticesinde kupaya veda etti. Euro 2008 kadrolarını hatırlıyorum da, harika kadro ile harika maçlar oynamışlardı. Şimdi o kadrodan pek isim kalmadığı gibi, o oyundan da eser yok. Tamamı Rusya'da oynayan, soğuk ülkenin soğuk futbolcularıyla elenmeleri iyi oldu. Çok da güzel oldu. Cezayir kupa tarihinin en uzun süre gol atamayan takımı olacakken; imdatlarına Vertonghen yetişti ve Feghouli penaltıyı atarak bu unvandan uzak tutan oyuncu oldu. Futbol olarak da oldukça tatmin edici düzeydeler. Kesinlike gruptan çıkmayı hakettiler. İlk maçta yedek soyunan İslam Slimani, diğer iki maçı boş geçmedi. Attıkları kadar yiyen bir takım görüntüsünde olmalarına rağmen tarih yazdılar ve ikinci tura isimlerini yazdırdılar. Güney Kore turnuvanın zayıf ekiplerindendi. Heung Min Son'a çok fazla güvendiler ama tek başına yetmesi imkansızdı. Belçika'ya yenildiklerinde döktükleri göz yaşlarıyla hatırlanacaklar. Bu gruptan iki yıldız seçmek çok zor.

Grup aşamalarının bana göre en iyi on biri ise şu şekilde :

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -