Archive for Ekim 2012

Fenerbahçe 1 - 3 Antalyaspor | STSL 9.Hafta

Çoğu tekrardan ibaret, söyleyecek çok söz var. Ancak bir o kadar da; konuşacak hiçbir şey yok. Kadıköy'de 47 maçtır kaybetmeme gibi muazzam bir seri de dün akşam son buldu. Yeni bir seri illa ki yakalanır ama 47'yi bulur mu, zor. Antalyaspor gibi pek de iyi bir savunmaya sahip olmayan bir rakibe karşı mağlup olmak ise gerçekten daha üzücü.

Antalyaspor'un ligin zirvesinde olduğunu elbette es geçmemek lazım. Her sezon bir sürpriz takım böyle başlangıçlar yapar. Antalyaspor diğer Anadolu takımlarının aksine; kadrosuyla ve teknik heyetiyle çok fazla oynamayan, istikrar peşinde bir ekip. Mehmet Özdilek'in teknik direktörlüğü hakkında çok fazla fikir sahibi olmasam da; istikrar adına birşeyler yaptığı ortada. Üstelik yaptırdığı transfler de boş isimler değil. Zamanında Partizan'la eşleştiğimizde; bize Partizan'ın en tehlikeli oyuncusu olarak lanse edilen Lamine Diarra, Hollanda Ligi'nde kendini ispat etmiş bir Assaidi elbette ki önemli transferler. Antalyaspor'un kadrosu genel yapısı itibariyle kontraatak oynamaya uygun. Deniz Barış'ın futbolculuğunu herkesin aksine beğenenlerdenim. Ancak Musa Nizam-Deniz Barış ikilisi, oldukça ağır bir stoper ikilisi. Fenerbahçe Sow ve Kuyt ile bu ikiliyi çok rahat delebilecekken; aynı işi Diarra ile Antalyaspor yapıyor. Bekir  ve Serdar oldukça uyumsuz gözüktüler. Ancak sadece Diarra bile bu ikiliyi delmeye yetti. Oysa Isaac ve Assaidi çok da etkili olamadılar. Antalyaspor'un her golü; 3-4 topta geldi. İlk yarıdaki goller birbirine çok benzer. İkisinde Diarra uyanıklığı ve savunma beceriksizliği var.

Fenerbahçe, Antalyaspor gibi savunma direnci çok yüksek olmayan bir rakibe karşı tek yarıda 3 gol atabilir. Üstelik ilk golü 49 gibi müthiş bir dakikada bulduysa; devamı da çok zor olmamalı. Ancak Fenerbahçe maalesef baskı kurmayı bilmiyor. Aykut Kocaman'ın bir türlü uygulayamadığı işlerden biri bu. Fenerbahçe 1-0 geriye düştüğünde baskı kuruyor ve eldeki yeteneklerle sonuca gidebiliyor. Ancak 2-0 geriye düştüyse; takımda inanılmaz bir panik havası hakim oluyor. Krasic, Sow, Kuyt gibi yıldızlar olmasına rağmen dan-dun top şişirmece oynanıyor. Fenerbahçe'nin çok talihsiz gol yediğini, çok hatalı gol yediğini görmüşümdür. Ancak dün yediğimiz golün gerçekten bir açıklaması yok. Pozisyonda Salih ve Volkan'ın çaresizliğini görünce kahroldum.

Fenerbahçe ligde ikinci mağlubiyetini aldı. Aradaki 5 puanlık fark hiç birşey. Ancak takım umut vermiyor. Mağlup durumdayken bir panik havası var ve hocanın alternatif bir maç çevirme stratejisi yok. Varsa da uygulanamıyor. Ligde bizden üstün bir takım olmadığı sürece umudum yüksek kalmaya devam edecek. Ancak radikal bir değişim şart. Alex'i kadro dışı bırakarak, bugüne kadar yapılan en radikal değişikliği yapma cesareti gösteren Aykut Kocaman'ın biraz da saha içindeki sistemde radikal değişiklik yapması gerekiyor. Sadece Sow ile gol atıyoruz belki ama sadece Sow ile her zaman galip gelemeyiz.
30 Ekim 2012 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fiorentina 2 - 0 Lazio | Serie A 9.Hafta

Lazio'dan puan kaybı bekliyordum, ancak bu şekilde değil... Fiorentina iyi kadroya ve Montella gibi potansiyelli bir hocaya sahip. Montella'nın kısa zamanda çok takım değiştirmesi olumsuz bir ayrıntı olsa da, şu an için Fiorentina'nın ligde bulunduğu yer fena değil. Hakemin etkisini bir yana bırakırsak, maçı yine hakeden tarafın Fiorentina olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Fiorentina maça hızlı girdiği gibi; bir de penaltı kaçırdı. Lazio için şans ânıydı. İlk yarının sonunda Ljajic'in mükemmel golü geldi. Müslüman futbolcu, golden sonra bayramı kutlamayı da ihmal etmedi. İkinci yarıda Lazio'nun oyunu dengeleme çabaları vardı. Maç 1-0 iken Lazio'nun bariz golü hakem tarafından iptal edildi. Pozisyonda ofsayt yoktu. Mauri geriden çıkıp kafayı vurdu. Bu dakikadan sonra Lazio oldukça demoralize ve yorgun gözüktü. Ledesma ve Hernanes'in kırmızı kartlarıyla, Lazio'nun beraberlik umudu da yerini yenilgiyi kabullenmeye bıraktı. İlk yarının son dakikasında Ljajic'in golüne engel olamayan Lazio, maçın son dakikasında da Toni'ye engel olamadı.

Hernanes ve Ledesma; Lazio sisteminin kilit oyuncuları. Sıradaki maç iç sahada Torino'yla... Ledesma'nın yerine Cana oynayacaktır da; Hernanes'in yerine Ederson oynayabilecek durumda mı bilmiyorum.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Southampton 1 - 2 Tottenham | EPL 9.Hafta

Haftanın en zevkli maçlarından biri Southampton ile Tottenham arasında oynandı. Southampton peşpeşe iki lig yükseldikten sonra, en büyük ligde kalma mücadelesi veriyor. Takım yapıları sürpriz yapmaya uygun olsa da henüz lige alışamadılar. Köklü bir kulüp olsalar da; kadrolarındaki pek çok oyuncu tecrübesiz. Tottenham ise ligde yakaladığı galibiyet serisini geçen hafta Chelsea maçı ile birlikte bırakmıştı.

Tottenham UEFA Kupası'nda Maribor ile karşılaştıktan sonra Southampton deplasmanına gelmişti. İngiltere'de yoğun bir maç temposu zaten var; ancak Tottenham'ın yorgunluğu Southampton için küçük de olsa bir avantaj olarak görülebilirdi. Maça hızlı başlayan taraf Tottenham'dı. Zaten her iki yarıda da baskıyı kuran ekip farklıydı. İlk yarı tamamen Tottenham üstünlüğünde sürdü. Defoe'nin berbat vuruşları saç baş yoldurdu. En az 3 topu dağlara taşlara gönderdi. Yılmaz Vural'ın eline vereceksin; sabaha kadar dövecek. İlk yarıda Bale ve Dempsey'in golleri geldi. Özellikle Dempsey'in golü müthiş bir takipçilik örneğiydi. Defoe'nin laubali bir vuruşunda Dempsey gol koklama dersi verdi.

İkinci yarıda roller değişti. Baskıyı kuran Southampton, yarı alanına tıkılıp kalan Tottenham oldu. Southampton'ın kaçırdığı çok net pozisyonlar var. Bunlar arasında en dikkat çekici Yoshida'nın boş kaleye atamadığı kafa... Southampton farkı 1e indirdikten sonra iştahı da arttı. Maçın son dakikasında Schneiderlin'in sert şutunda topa suratıyla siper olan Sandro için de; galibiyette pay sahibi olduğunu yazmazsak olmaz. Tottenham çok zorlandığı bir deplasmanda tek yarılık oyunuyla galibiyete gitti. Haftaya White Hart Lane'de rakip Wigan.
29 Ekim 2012 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

AEL 0 - 1 Fenerbahçe | UEL 3.Hafta

Çok büyük gerginlikler olacaktı, sonra efendim Fenerbahçe Rum Kesimi'ne Türk bayrağı götürmeyecekti. Türk basınından bir masal da böyle sona erdi. Olayların çıkacağı zaten muammaydı da; tribündeki Türk bayrakları çok etkileyici oldu.

Meireles ve Yobo'nun yokluğunda takımın Selçuk-Topal-Cristian ile ne oynayacağı merak konusuydu. Fenerbahçe ilk yarıda oyunu yönlendirmekte güçlük çekti. AEL'in temposuz futboluna ayak uydurmak zorunda kaldık. Rum Kesimi deplasmanları böyledir. Kıbrıs'ın nemli ve kasvetli havası bir yana, takımları çok kapanan takımlardır ve maçları az gollü olur. Tam beklediğim gibi bir ilk yarıydı. Fenerbahçe kötüydü. Fenerbahçe'nin maçı değil de başka bir maç olsaydı televizyonu kapatır giderdim. Selçuk ve Mehmet Topal ikilisi bir arada oynadığında ileri çıkmakta çok sıkıntı yaşıyoruz. İkisi de sorumluluk alabilen isimler, ancak bir Meireles ayarında değiller elbet. Cristian ise her zaman takımın tümörü. Birşeyi iyi yaparken, bir kaç şeyi mutlaka kötü yapıyor. Örneğin benim Cristian'daki en büyük takıntım hiç bir zaman yere düşmemesi. Mücadeleden kaçıyor, üçlü orta sahada en oynamayacak oyuncu bence. Ancak eldeki alternatiflere göre dün oynamasını elbette eleştiremem. AEL takımı sözde Kıbrıs takımı, ancak Portekizli hoca ve Portekizli futbolculardan oluşuyor. Kalecinin tipi desen tam Arjantinli file bekçisi. Sol bekleri Carlitos'u beğendim. Çok ekstra işler yapan bir isim değil belki ama mücadele gücü yüksek. İleri-geri gidip geliyor. Bizim sol bekimiz Hasan Ali, iki maçtır Ziegler'i aratıyor. Ne hücumda var, ne savunmada... Bursasporlu Murat Yıldırım'dan sonra, AEL'in sağ kanada kaçan oyuncuları da bu alanı iyi kullandılar ve pozisyonları buradan yedik.

Düşük tempolu bir maçta ikinci yarıda ufak da olsa bir hareketlenme göze çarptı. AEL çok iyi mücadele etti, bir an bile mücadele etmekten vazgeçmediler. Fenerbahçe'nin pas trafiği ise AEL'i oldukça yordu. Fenerbahçe kötüydü ancak mücadele ediyordu. Bugün Selçuk Şahin hakkında yapılan haberler ve yorumlar utanç verici. Sorumluluk almaktan hiç bir zaman kaçmayan bir futbolcumuz için yazılanlar beni utandırıyor. Bekir de dün çok iyiydi ama böyle isimler ne yapsalar taraftara yaranamıyorlar. Volkan dün çok top kurtardı elbette ama o topların hiç biri Volkan'ı zorlayacak toplar değildi. Volkan zaten iyi kaleci. AEL'de iyi bir gol vuruşçusu yoktu, bu da Volkan'ı yıldızlaştırdığı gibi Fenerbahçe için de bir şans oldu. Caner de dün çok kötüydü. Sol kanat komple kötüydü. Oyuna sonradan giren Krasiç de başka kötüydü. Antrenmanları biraz daha sıklaştırmalı, gerekirse özel programlar uygulamalı. Egemen'in golü Fenerbahçe'ye 3 puanı getirmekle kalmadı, Fenerbahçe'nin kötülüğü için uğraşan Türk futboluna da puan getirdi.

Böyle bir deplasmanda çok üstün oynamaya çalışmak çok fazla efor sarfetmek demekti. Yeteneksiz, sadece mücadele gücü yüksek bir takıma karşı tempoyu biraz daha yükseltmek gerekiyordu. Onun haricinde ikinci yarıda oyunu kontrol edebildiğimizi düşünüyorum. Kötü futbola rağmen gelen 3 puan güzeldi. Taktik doğruydu belki ama uygulamasını iyi yapamadık. Bu da orta sahadaki üçlüden kaynaklıydı. Cristian yerine Meireles olsa çok daha farklı olabilirdi.
26 Ekim 2012 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Maribor 1 - 1 Tottenham | UEL 3.Hafta

Bu grup iyice beraberlik grubu oldu. Bir de ben Maribor'u çok küçümsemişim. Kötü değiller, oynamaya çalışıyorlar. Büyük takımlara karşı oynuyoruz düşüncesiyle geriye yaslanmıyorlar. Hem Lazio maçında, hem Tottenham maçında bunu net bir şekilde gördüm.

Maribor'un attığı golde 8 numaralı oyuncunun topu getirişi müthişti. Mezga'ymış oyuncunun ismi. 1985 doğumlu, Sloven. Golü Beric attı, orada iki Tottenhamlı futbolcu topa dokunamadı. Maçın genelinde şu takım üstünlük kurdu demek zor. Maribor en başta söylediğim gibi; çok çekimser bir oyun oynamadı. Tottenham ikinci yarı gol için biraz daha istekliydi sadece. Sigurdsson beraberlik golünü attı. Yine karambol bir pozisyondu ve topun kaleye girişi Beric'in golüne çok benziyordu. Seke seke, süzüle süzüle girdi. Golden sonra Tottenham baskı kurmaya başlasa da; ikinci bir gole yetecek kadar iyi bir oyun oynayamadılar. Iago Falque dünün etkili isimlerindendi. Bu çocuk boş bir oyuncu değil, biraz daha şans bulması gerekiyor. Championship'te oynayabileceği bir takıma kiralanması faydalı olur.

Tottenham Maribor'u rahat yener diye düşündüm ama yanıldım. Kadro olarak çok üstün olsalar da, Premier Lig'deki baskılı oyunlarını oynayamadılar. Ancak rövanşta daha farklı bir Tottenham olacağını ve kazanacaklarını düşünüyorum.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Panathinaikos 1 - 1 Lazio | UEL 3.Hafta

Lazio, Yunanistan'da son dakikada yediği golle Panathinaikos ile 1-1 berabere kaldı ve gruptaki liderliğini sürdürdü. Üç maçta mağlubiyet almadı. Panathinaikos'un bu sezon vasat bir kadroyla mücadele ettiğini düşündüğümü söylemiştim. Dün akşam bir kez daha gördüm. Panathinaikos bu gruptan çıkacak takım değil... Sezon başında Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi ön elemesinde de Panathinakos'u çekmesini istiyordum. Şanssızlık Spartak Moskova çıktı.

Maça baskılı başlayan taraf Lazio oldu. Deplasmanda oynamasına rağmen eldeki silahlardan faydalanılmaya çalışıldı. Hernanes ve Candreva yine hücuma yön veren isimler oldular. İleride Floccari oynadı ve bulduğu şansı iyi değerlendirmeye çalıştı. Kötü oynamadığını düşünüyorum. Gol ise beklenmedik bir anda, inanılmaz bir şekilde geldi. Kaleciden ceza sahası çizgisinden pas alan yılların tecrübesi Seitraidis; boş kaleye 25 metreden geri pas attı. Bir futbolcunun başına gelebilecek en kötü şeylerden birisi herhalde böyle bir şekilde kendi kalesine gol atmasıdır. O an sahadaki tüm futbolcuların bile bu pasa anlam veremediği belliydi. İkinci yarıda Panathinakos biraz daha istekli oynamaya başladı. Petkovic, ikinci yarıya Mauri'nin yerine Zarate'yle başladı. Müdahaleleri yine yerindeydi. Hernanes'in yerine Onazi, son dakikalarda ise Alvaro Gonzalez'in yerine Cana girdi. Jesualdo Ferreira ise daha ofansif değişiklikler yaparak; Owusu-Abeyie ve Toche gibi isimleri oyuna aldı. 90+1'de yan top karambolünde Toche topu ağlara gönderdi ve Lazio talihsiz bir şekilde 2 puanı bırakmak zorunda kaldı.

Ciani benim çok beğendiğim bir stoper, bir dönem Fenerbahçe'ye de ismi geçmişti. Lazio'nun isabetli bir transfer yaptığını düşünüyorum. Ancak Ciani'nin ayağında bir uğursuzluk var galiba... Dias-Biava oynadığı zaman kazanıyor Lazio. Ciani'nin oynadığı maçlarda ise puan kaybı yaşanıyor. Bir dönem böyle Matuzalem'e takmıştım, şimdi de Ciani...
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 3 - 2 Milan | Serie A 8.Hafta

Lazio büyük takımlara karşı genelde kaybeden bir ekip. En azından benim aklımda öyle kalmış. Beraberlik çıktığı da elbette oluyor, ancak genelde Lazio skor üstünlüğü yakalasa bile koruyamıyor. Yine takım formunu bulmuş, seri şekilde maçları kazanıyorken araya milli maç arası girdi. Bu milli maç arasında Lazio'nun formunu ne kadar koruyacağını merak ediyordum. Zira Milan da iyi günler geçirmiyor. Beraberlik beklentim yüksekti, galibiyet halinde Milan'ın şansını daha fazla görüyordum.

Milan'ın bu sezonki kadrosu Milan'a yakışmıyor. Hele Pato'nun yedek olmasını anlayamıyorum. El Shaarawy sezona iyi başladı ama direkt onbire yazılacak bir futbolcu da değil. Bu futbolcuları böyle böyle kazanıyorlar adamlar, bizim diyebileceğimiz birşey yok. Lazio oturmuş kadrosuyla yola devam ediyor. Petkovic her geçen gün soru işaretlerini azaltıyor. Hernanes ve Candreva'nın golleri kaleci Amelia'nın uykularını kaçıracak cinsten. Candreva Lazio'ya çok faydalı oluyor. Orta sahanın sağına yakın oynasa da; oraya çabuk alıştı. Hem Hernanes, hem Candreva olunca hücum gücü de ekstra güçlü oluyor tabi. Klose gol krallığına oynamaya devam ediyor. Milli maçtan da gollerle dönen Klose, Lazio ile Serie A'da gol krallığı yarışına devam ediyor. Maç 49'da 3-0 olunca; Petkovic macera aramaktan kaçınarak Mauri'yi çıkarıp savunma oyuncusu olan Cavanda'yı oyuna aldı. Son yarım saatte sazına eline alan Milan farkı önce ikiye, sonra bire indirdi. Geçen sezon da Lazio 2-0 öne geçmiş, maç 2-2 bitmişti. Bu kez korkulan olmadı ve Lazio sahadan 3-2 galip ayrıldı.

Juventus'un Napoli'yi yenmesiyle namağlup unvanı devam etti. Lazio ise zirveye biraz daha yaklaştı. Milan 7 puanla küme düşme hattının birkaç basamak yukarısında. Allegri'nin suyu iyice ısındı.
22 Ekim 2012 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 2 - 4 Chelsea | EPL 8.Hafta

Londra derbileri her zaman keyifli olmak zorunda... Premier Lig genelde keyif vermek üzerine kurulu, ancak Londra Derbileri'nin yeri çok ayrı. Tottenham sempatizanı olduğumdan Tottenham'ın son yıllardaki derbi performansından da oldukça memnunum aslında. Tottenham ile Chelsea arasındaki mücadelenin Villas-Boas için de önemi çok fazlaydı. Chelsea kadrosuna Villas-Boas'ın kattığı isimler de oynayacaktı.

Chelsea geçen sezonu Şampiyonlar Ligi'ni kazanarak kapattı. Bu sezon ise çok iyi bir başlangıç yaptılar. Roberto Di Matteo kulaklarını eleştirilere kapatmış ve sadece işine odaklanmış gibi gözüküyor. Ben Di Matteo'nun White Hart Lane'de 1 puanı yeterli göreceğini düşünüyordum. Yanıldım. Chelsea menajeri takımının kalite farkını sahaya yansıtarak galibiyet almak için oynadı. İlk golde Gallas çok eleştirilmiş, ancak pozisyonda yapacak çok birşeyi olmadığını düşünüyorum. İkinci yarıda Gallas attığı golle kendini affettirmiş görünse de; devamında savunmada yine çok aksadı. Defoe'nin alışılageldik gollerinden biriyle skor üstünlüğü gelse de; bu sefer de Juan Mata sahne aldı. Villas-Boas; Friedel ile Lloris arasında kararsızlık yaşıyor gibi... Aston Villa maçında Lloris'e şans vererek Friedel'ın tarihi rekorunu bozmuştu. Chelsea derbisiyle birlikte ise tekrar Friedel'a döndü. Kaleci konusunda istikrar önemli. Friedel'a güven tam ise; Lloris'in alınması tartışılır. Yedekteki diğer kaleciler Gomes ve Cudicini de kötü kaleciler değil.

Chelsea'nin maçı kazanmasında en önemli pay şüphesiz Juan Mata'nın... Geçen sezon Villas-Boas'ın transfer ettiği Juan Mata; bu hafta Tottenham'ı yıkan isim oldu. Chelsea liderliğini sürdürürken, Tottenham da 5.sırada kaldı. 28 Ekim'de Tottenham, Southampton deplasmanına gidecek. Chelsea ise Manchester United'ı ağırlayacak.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Bursaspor 1 - 1 Fenerbahçe | STSL 8.Hafta

Fenerbahçe ne zaman birşeyleri toparlarsa araya milli maç arası giriyor. Milli maç aralarını oldum olası sevmem. Yaz gelsin, Dünya Kupası olsun; Avrupa Şampiyonası olsun güzel oluyor ama milli maç araları gerçekten can sıkıcı bir süreç. Mönchengladbach ve Beşiktaş galibiyetlerinin ardından çıkılan zor bir deplasmanda bırakılan 2 puan üzdü.

Bursaspor'un cezasının kaldırılmasıyla maç taraftara açık oldu. Ülkede siyasetin kolladığı takımlardan biri Bursaspor. Taraftarında da bir rahatlık; nasıl olsa cezalar da geri alınıyor, maç boyunca küfür... Maçın başında açılan saçma sapan bir pankart. Mantıklı bir insan Bursaspor'un nasıl şampiyon olduğunu anlar. Demiyorum Bursasporlu futbolcular emek sarfetmedi. O sezon geldiler bizi Kadıköy'de de yendiler. Ama bu o sezon kimin "emek hırsızı" olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu sezona gelince; ben Bursaspor'un maçlarını izlerken keyif alıyorum. Batalla, Pinto, Belluschi, N'diaye gibi kaliteli futbolcuları var. E bir de Tuncay Şanlı da bu takıma girebilir. Futbolları da oldukça istekli... Dün Fenerbahçe'ye karşı istekli başlayan taraf Bursaspor'du. Golü de bulan taraf onlar oldu. Geçen sezon zaman zaman çok iyi maçlar çıkaran, fakat uzun zamandır oynamayan ve maç eksiği olan Serdar Kesimal; kendi kalesine golü attı. Orada pozisyon alması iyiydi ama o top çıkarılamayacak da bir top değildi sanki... Golden sonra morali bozulsa da; sağ beke geçince toparladı. İlk yarı yediğimiz golden sonra üstünlüğü alan taraf biz olduk. Sow-Krasic ve Kuyt'ın üçlü hücum organizasyonları çok etkiliydi. Sow dün 90 dakika boyunca mükemmel oynadı. Fenerbahçe'de gördüğüm en diri, en sağlam Sow performansıydı. Zaman zaman Niang'ı izliyor gibi oldum. Kuyt ilk yarıda hücum organizasyonlarında iyiydi, ancak ikinci yarıda mücadele olarak var; etkinlik olarak yoktu. Krasic'in oyundan çıkarılmasına ise zaten anlam veremedim. Krasic'in goldeki asisti müthişti. Özlediğimiz, pek göremediğimiz muz ortalar... Stoch'un varlığıyla yokluğu arasındaki pek fark yok. Ben Stoch'a çok inanıyor ve güveniyordum. Ancak bu sezon pek oynamayan Bienvenü ile bir kaç maça çıkan Stoch'un katkısı arasında maalesef fark yok. İlk yarının iyilerinden birisi de Selçuk Şahin ve mükemmel paslarıydı. Reisi es geçmeyelim.

İkinci yarıya daha etkili başlayan yine Bursaspor oldu. Maçın belli bölümünü Bursaspor, belli bölümünü Fenerbahçe iyi oynadı. Son zamanlardaki en tempolu Fenerbahçe maçıydı. Hem Volkan, hem Carson önemli kurtarışlar yaptı. Hakem maçın temposunun yüksek olmasının etkenlerinden biriydi. Ancak duraklama süresi konusunda batırdı. İlk yarı hiç duraklama oynatmazken, ikinci yarıya sadece 2 dakika ekledi. Ertuğrul Sağlam sürekli ofansif oyuncu değişiklikleri yaparken, Aykut Kocaman hamle konusunda çok geç kaldı. Kuyt, Caner oyunun içinde var; ancak etkinlik olarak yoklardı. Sow tek başına müthiş mücadele etti. Hasan Ali en etkisiz maçını oynadı. Murat Yıldırım oyundan çıkana kadar Hasan Ali'ye karşı çok üstünlük kurdu. Cristian maç boyunca yine görünmez adamdı. Selçuk Şahin ise ilk yarı çok iyi, ikinci yarı vasattı. Savunmamız çok pozisyon verse de; Bekir'in oldukça iyi oynadığını düşünüyorum.

Tempolu, her an gol olabilecek bir maç beraberlikle sonuçlandı. AEL Limassol maçıyla birlikte tekrar çıkışa geçeceğimizi düşünüyorum. Ligde de bizden iyi takım zaten yok, yarışa sezon sonuna kadar ortak olacağımız kesin. Yeter ki böyle deplasmanlarda bu tip kayıpları minimuma indirelim.
21 Ekim 2012 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Ne İzledim? #22

Azerbaycan'da internetim çok kötüydü. Dolayısıyla geçen ay çok fazla film seçme şansım olmadı. Harddiskleri de yanımda taşımadığım için, notebookta ne varsa onu izlemek zorunda kaldım. Tabi eve döndükten sonra yelpaze genişlediği için Papillon gibi dev bir yapıma yer verme şansım da oldu.

Anlatım son derece sanatsal ve güzeldi. Ancak daha iyilerini izlemiş olduğum için çok etkisinde kalmadım. Hikaye de sıradışıydı ama yine çok etkilenmedim. Hem Anna, hem de Otto büyüdükçe çirkinleşti. :) Tesadüfler üzerinde kurulu hayatları ve bu hayatların her seferinde yollarının kesişmesini anlatan güzel bir yapım. Çok can alıcı bazı sahneleri var. Tesadüfler üzerine bir kurgu olduğu için abartı tesadüfler de göze batmıyor. Bence batmamalı da... Sonu biraz kafa karıştırıcıydı. Ben 2 sonu olduğunu kabul ediyorum ve işime gelen sonla bittiğini varsayıyorum.

Hapishane filmlerinin babası, gerçek bir başyapıt. Gördüğüm en iyi oyuncu performanslarından ikisi yine Dustin Hoffman ve Steve McQueen'den. Filmin verdiği o kadar çok mesaj var ki, izleyip etkilenmemek mümkün değil. Bir adım fazladan atmanın bile önemli olduğu, hayatta 1 dakikamızın bile kıymetini bilmemiz gerektiğine o kadar net vurgular yapmışlar ki; insana hayatını sorgulatan bir film ortaya çıkmış. Sonunda ben çok üzüldüm. O son sahneler gerçekten içimi parçaladı. 9/10 puan bu filme verilmezse, başka bir filme de verilmez. Çok büyüksün be Dustin Hoffman!

Alman sinemasını seviyorum. Karl, hayatını sadece işi üzerine kurmuş, kariyerinde gelecek vaad eden ve mutlu olup olmadığından bile bihaber olan bir karakter. Hans ise daha alt sınıf işlerle uğraşan, ancak herşeye rağmen mutlu olmaya odaklanmış bir karakter. İkili arasındaki yakınlaşma Karl'ın yaşantısını sorgulamasına neden oluyor. Karl; iş-aşk-mutluluk-mutsuzluk-arkadaşlık kavramları arasında git-geller yaşıyor. Değişik değil ama anlatım tarzı güzel bir hikaye.

Genelde Fransız filmlerini sevmem. Yine vasat bir Fransız filmi bekliyordum ama öyle olduğunu söylemek ayıp olur. Beğendim. Eğlenceli, güzel bir romantik komedi. Virginie Ledoyen'den etkilenmemek mümkün değil. Bu film için de François'in peri masalı diyebiliriz. Başroldeki köftehora da özenmedim değil...

Çok vasat bir film. Oysa beklentilerim vardı. Irkçılığın nasıl beyin yıkamak üzerine kurulu olduğu ve neticesinde neler olabildiği anlatılmaya çalışılmış. Filmin dikkat çeken tek yanı Thomas Turgoose'un yaşından büyük oyunculuğu. Daha sonra dizi olarak da çekilmiş galiba. Bu filmi beğenmediğim için de çok tepki gördüğüm yerler olduğunu söyleyeyim. Beni tatmin etmedi. 6 küsür/10.

Bu filmi nerden buldum da indirdim hiç hatırlamıyorum. Hakkında Türkçe bir sayfa bile yok. IMDB puanı yüksek ve Norveç filmi diye indirmişimdir herhalde. Arada bir İskandinav sineması moduna giriyorum. Film Jarle'nin babasının öldüğünü telefonla haber almasıyla başlıyor ve gençliğinde ailesiyle yaşadığı sorunlara geri dönüş yaparak bir anlatım sunuyor. Tipik bir Aile sorunu filmi aslında... Alkol aldığında değişen bir baba ve bu babanın Jarle'nin hayatına etkisi. Siyaset ve gençlik öğelerini de barındıran filmde; Jarle yaşadığı sorunların yanında kişiliğini de oturtmaya çalışıyor ve gel-gitler yaşıyor. İzlerken sıkıldığım söylenemez ama 7,4'lük bir film olduğunu düşünmüyorum.

Will Ferrell ve John Reilly ikilisiyle illa ki gülerim diye düşündüm. Öyle de oldu. Güldüren pek çok sahnesi var. Seth Rogen'i de küçük bir rol yerine Brennan'ın kardeşi olarak izleseydik daha iyi olurdu. O role daha çok yakışırdı. 7/10 puanı hakeden bir komedi. Will... John... Koca koca adamlarsınız, o hâller hiç yakışıyor mu alla'sen?

Yer yer sıkıldığım bir film oldu. Filmde akılda kalacak şeyler filmin başrolündeki kadın oyuncular. Luana Piovani'nin zaten hastasıyız, ancak Maria Manoella'yı da bu filmde keşfetmiş bulunuyorum. Sadece başroldeki güzel kadınların akılda kalacağı, vasat bir film. Luana Piovani'nin O Casamento De Romeu E Julieta filminin Türkçe altyazı çevirisini yapın da; bir de onu izleyelim. Futbol temalı, tahminimce çok eğlenceli bir film.

Tipik "Haftasonu için ev kiralayan bir grup genç" hikayesi gibi başlayan, sıradışı olacakmış izlenimi vermeye çalışan ama Top 20 saçma filmler listesine girebilecek bir film. Haa bir de artık şu kamerayla olan biteni izletme olayı gerçekten kabak tadı vermeye başladı. The Condemned'da ve Hunger Games'te güzel belki ama artık kabak tadı veriyor.

Zorlama karakterlerden kurulu, vasat bir Ben Stiller filmi. Maç sahneleri eğlendiriyor ama karakterler gerçekten acayip uyuz. Hele Justin Long denen elemanın canlandırdığı Justin karakteri ne mal bir karakterdir. Vince Vaughn'ın komediye yakışan karizması ve Chuck ajanımız, özlediğimiz, kıymetlimiz Sarah Walker'ı andıran güzelliğiyle Christine Taylor filmi izlenebilir kılıyor.

IMDB puanıyla dikkat çeken bir gençlik filmi. Böyle filmler genelde düşük puanlı olur. Güzel başladı, bir ara çok sıkmaya başladı, son bölümlerde de idare ederek kurtardı. Kat Dennings ve Anton Yelchin dünyanın en uyumsuz ikilisini oluşturmuş. İri kıyım bir kız ile tıfıl bir elemanı birbirine yakıştıramadım. 

11 Ekim 2012 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Pescara 0 - 3 Lazio | Serie A 7.Hafta

Lazio yoğun maç temposuna rağmen müthiş özgüvenle oynamaya devam ediyor. Pescara son 3 haftadır hem puan kazanmaya, hem de Serie A'ya alışmaya başlamıştı. Ben Lazio'dan tek farklı, zor bir galibiyet bekliyordum. Hernanes'in erken gelen golü, kısıtlı kadroya sahip Pescara'nın umutlarını da erken bitirdi.

Hernanes haftaiçi Maribor'a penaltıyı atsa bahisten para kazanacaktım. Penaltıyı kaçırıp şu frikiği mükemmel bir golle sonuçlandırması bende acı bir gülümseme oluşturdu. Maç çok ortada ve düşük tempoyla devam ederken Klose önce farkı 2'ye çıkardı, sonra 3'leyip maçı bitirdi. Klose'nin ilk golünde Candreva'nın asisti müthiş. Zaten Klose de golden sonra direkt Candreva'yı işaret etti. Lazio tecrübesiz Pescara karşısında çok rahat kazandı. Pescara'da oynayan Türk asıllı Mervan Çelik, takımın en iyi oyuncularından. En azından top en çok onun ayağına yakışıyor. Gelecek vaad eden kaleci Perin ise bu maçta oldukça vasattı.

Lazio 15 puanla 3.sırada yer alıyor. Milli maç arasında sonra Milan'ı ağırlayacaklar. Milan da kötü günler geçiriyor. Lazio için bulunmaz nimet. Milan için belki de son şans...
9 Ekim 2012 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 2 - 0 Aston Villa | EPL 7.Hafta

İngiltere'de Tottenham'ın çıkışı devam ediyor. Galibiyet serisiyle birlikte futbolda düzelmeye başladı. Kötü oynarken alınan 3 puanların değeri de sezon sonuna doğru ortaya çıkacak. Lige kötü başlangıç yapan Aston Villa karşısında; Caulker ligde siftah yaparken, Lennon işi bitiren golü attı.

Yine oyunun belli başlı bölümlerinde Tottenham'ın üstünlüğü elden bıraktığı oldu. Aston Villa bu süreçte golü bulabilseydi işler zora girebilirdi. Ancak Defoe'nin payıyla, Caulker'ın da şansıyla gelen gol hem White Hart Lane tribünlerini, hem de Tottenham'ı rahatlattı. Oyundaki üstünlük de iyice ele geçti. Aston Villa'da Christian Benteke'yi çok beğendim. Belçika'da oynarken de çok beğendiğim ve potansiyelli gördüğüm bir isimdi. Açıkçası Premier Lig'e transferini ummuyordum. Çok erken geldi, şu ana kadar da beklentileri tam olarak karşılayamasa da umut vaad eden bir görüntü çiziyor. Tottenham karşısında takımının en iyisiydi. İkinci yarının başındaki kafa vuruşu girse, takımına moral verecek puanı kazandırabilirdi.

7 hafta sonunda 14 puan toplayan Tottenham 5.sıraya yerleşti. 20 Ekim'de Chelsea ile oynayacaklar. Tottenham 1 puan alsa yeterli olur diye düşünüyorum.

 Bu da maçta sakatlanan Joe Bennett'ın görüntüsü... Gerçekten iç burkan bir görüntü.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Fenerbahçe 3 - 0 Beşiktaş | Gönül'lerin Fenerbahçe'si

Gönüllerin Fenerbahçe'si dedim; çünkü Fenerbahçe futbol oynamaya başladı. Çünkü Fenerbahçe'de yüzler gülmeye başladı. Çünkü Gökhan Gönül döndü. Çünkü Aykut Kocaman'ın da yüzü gülüyor. Çünküleri pek çok... Bu yüzdendir ki; biraz da Gökhan Gönül'ün dönüşüyle "Gönül'lerin Fenerbahçe'si" dedim. Fotomaç tarzı bir başlığım daha oldu.

Borussia Mönchengladbach maçının 100.yıldaki Newcastle maçı olabileceğini düşünüyordum. O zamanı hatırlayalım. Fenerbahçe lige inişli/çıkışlı bir performansla başlamış, aynı zamanda Zico'nun farklı sistem oturtmaya çalışması ve bu uyum sürecinin atlatılamaması; takımın geleceğe dair umut vermemesini sağlamıştı. Zico; Newcastle United maçıyla Fenerbahçe'nin alışmış olduğu oyun düzenine dönmüş, Fenerbahçe de toparlanmış bir görüntü sergilemişti. İşte o Newcastle maçı Fenerbahçe için bir milat olmuştu ve 100.yıldaki unutulmaz şampiyonluk gelmişti. Bu sefer ortada daha sıkıntılı bir süreç olduğunu kabul edelim. Alex konusu uzun dönem kafaları kurcalayacak. Ne Alex'in, ne yönetimin konuşması birşeyi değiştirmeyecek. Takıma olumlu bir hava katmayacak, aksine negatif gelişmeler de söz konusu olabilir. Bir de şöyle düşünelim; Fenerbahçe'nin karakterli bir hocası ve karakterli futbolcuları var. Bu takım karakterini ortaya koyduğunda çok zorlu süreçleri atlatabiliyor. Mönchengladbach ve Beşiktaş maçları da en yakın zor sürecimizdi; kazasız belasız atlattık.

Mönchengladbach maçındaki baskılı futbolun Beşiktaş karşısında da olacağını düşünüyordum. Yobo hariç kadro da aynıydı. Ancak unuttuğumuz nokta; takımın yorgun olacağıydı. Fenerbahçe Almanya'da zaman zaman çok ekstra baskı yapmak zorunda kaldı. Zaman zaman da gücü hesaplı kullandı. Bu da oradaki başarılı sonucun temeli oldu. Beşiktaş karşısına ise gücü hesaplı kullanmaya çıkan bir Fenerbahçe vardı. Beşiktaş ise oldukça dengesiz ve deli gibi bir presle karşılık verdi. Eğer geriye düşmezsek maçın ikinci yarıda farka gidebileceğini düşündüm. Neticede Beşiktaş yorulacaktı. Fernandes vasatı aşamadığı zaman Beşiktaş vasat bir ekip. Fernandes oynadığında ise çok iştahlı bir takım. Beni çekindiren de Beşiktaş'ın iştahlı futboluydu. Beşiktaş'ta topu alanın gözleri hemen Fernandes'i arıyor. Fenerbahçe Meireles-Topal-Cristian orta alanıyla Fernanes-Veli ve Necip'e karşı bariz bir üstünlük kurdu. Sol kanatta ofansif katkısı kısıtlı olan Escude ve defansif katkısı tartışılır bir Uğur Boral olması; Gökhan Gönül'ün de istekli olması Fenerbahçe'nin sağ kanadı aktif bir şekilde kullanmasını sağladı. Nitekim maç boyunca Hasan Ali Kaldırım'ın çok fazla hücum girişimi olmazken, sağ kanatta hem Gökhan hem de Kuyt ile pek çok pozisyon aradık. Hasan Ali de Fenerbahçe'deki rahat maçlarından birini oynamak durumunda kaldı.

Gündüz skor tahminime 3-1, gol tahminlerime de Sow,Kuyt ve Gökhan yazmıştım. Temiz kalpliymişim hadi... Sow'un golü yine mükemmeldi. Baktığınızda Sow estetik bir forvet gibi gözükmüyor ama çok estetik goller atıyor. Gökhan Gönül; sezon başından beri takımın en formsuz ismiydi belki de... Gaziantepspor maçında iyiydi. Haa Gökhan'ın en kötü hâli bile kaleye giren topları çıkardı, ona söz söylemek ayıp olur. Ancak hücumda çok etkisiz bir Gökhan Gönül izliyorduk. Bu akşam hem güzel bir gol attırdı, hem iki gol attı. Gökhan Gönül yeniden döndü ve bu maç da Gökhan Gönül için bir milat olsun dileyelim.

İkinci yarıda Veli'nin gördüğü kırmızı kartın hemen ardından attığımız üçüncü gol takımı rahatlattı. Ersan Gülüm'ün çok hakedip görmediği kart, Krasic'in direkten dönen topu, Meireles-Topal-Cristian üçlüsünün başarılı performansı maçtan diğer akılda kalanlar oldu. Keşke Recep Niyaz'ı da bir 10 dakika olsun izleyebilseydik.

Bu kadar gönül meselesi demişken; keşke bu güzel galibiyetlerimizde kaptanımız Alex de Souza da takımda olsaydı. Artık yollarımız ayrı, kalplerimiz bir belki ama içimizde hep o ukte kalacak gibi...
7 Ekim 2012 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Mönchengladbach 2 - 4 Fenerbahçe | Yeniden Doğuş ?

Yaşanan sıkıntılı süreç; Fenerbahçe taraftarını yeniden uykusuz bıraktı. Fenerbahçe ve Aykut Kocaman'dan desteği hiç bir zaman esirgemeyen ben bile son dönemde takımı ve hocamızı savunamıyordum. Fenerbahçe ruhsuz, taraftar tahammülsüz durumdaydı. Borussia Mönchengladbach gibi geçen sezonun kaliteli, bu sezonun vasat takımı olan bir ekiple yapacağımız mücadele hayati bir önem taşıyordu. Aykut Kocaman'ın Avrupa performansı göz önüne alındığında ve ligdeki kötü gidişat göz önüne alındığında; öfkeli taraftar futbolcular ve teknik heyet üzerinde haklı bir baskı yaratıyordu.

Bu kaos ortamından çıkalım, artık futbol konuşalım istiyorum. Türkiye Ligi'nde futbol konuşmak imkansız. Bari bunu sınırdışında yapmayı başaralım. Fenerbahçe Mayıs ayına kadar sınır dışında devam etsin, biz de futbol konuşalım. Fenerbahçe hep iyi başlıyor. Devamındaki performans önemli... Yine iyi başladık. Cristian Baroni'nin Alex'in yerinde değerlendirilmesine karşıyım. Hatta Alex'in yerinde herhangi birisinin değerlendirilimesine karşıyım. Dün durum böyle olmadı. Fenerbahçe şaşırtıcı bir şekilde ileride pres uyguladı. Sahadaki her futbolcu formanın hakkını vermek için sahaya çıktı. Hep iyi başlar, gol yedikten sonra sapıtırdık. Bu sefer gol yedikten sonra 0-0mış gibi devam etmesini bildik. Kötü tarafı; hâla ilk pozisyonda, hadi o olmadı ikinci pozisyonda gol yiyoruz. Fenerbahçe'nin içinde bulunduğu zor durumun verdiği motivasyonun yanı sıra saha ve zeminin futbola teşvik ettiğini de es geçmeyelim. Sahada Arango gibi bir duran top ustası varken, Cristian'ın ona nazire yaparcasına attığı gol Fenerbahçe'yi oyunda tuttu. Ardından Raul Meireles'in enfes golü geldi. Golde faulü de Meireles aldırmıştı, payı muazzam. Fenerbahçe'de izlediğim en iyi orta saha oyuncusu Stephen Appiah'tı. Emre de çok iyiydi ama her maç aynı verimi veremiyordu. Appiah her maç iyiydi. Meireles de geldiği günden beri bir çizgide devam ediyordu. Dün akşam performansı tavan yaptı. Böyle giderse nihayet aradığımız ikiliyi Topal-Meireles'te bulmuş olacağız.

İkinci yarıda performansın ne kadar süreceği merak konusuydu. Mönchengladbach'ın kadro kalitesi Fenerbahçe'nin çok altında. Fenerbahçe ise ilk yarıda müthiş efor sarfetmişti. Oyundan düşme illa ki olacaktı ancak bunun ne denli olduğu önemliydi. Fenerbahçe yine oyundan düştü. Topsuz oyunu oynama sıkıntımız olduğunu herkes söylüyor. Yine o sıkıntıyı yaşadık. Aykut Kocaman oyuncu değişikliğinde yine geç kaldı. Bunu da eleştiri olarak söylemeliyiz. Kuyt ya da Sow'dan birisi çıkmalı diye düşünürken; Caner'in mükemmel ortasında Kuyt'ın golü bizi rahatlattı. Caner de dün çok iyiydi. Kuyt'ın golünden sonra tam Krasiç zamanıydı. Ancak yine rahat durmadık ve De Camargo'dan golü yedik. İleride basmayı bırakınca, daha doğrusu basacak gücümüz azalınca Sow da yine çok yalnız kalmaya başladı. Fenerbahçe'nin çözülemeyen sorunlarından birisi de takım net gol pozisyonuna giremiyor. Çoktandır şöyle Sow'un kaleciyle karşı karşıya bir pozisyon bulabildiğini hatırlamıyorum. Krasiç'in girmesiyle kontraatak gücümüz arttı ve kontraatak golüyle maçı bitirdik. Cristian dün 4-3-3'te müthiş verimli oldu. Hep böyle oynarsa zaten değişilmez olur ama hep böyle oynayacağını düşünmüyorum. Mehmet Topuz'un da formayı bu kadar kolay vereceğini düşünmüyorum.

Mönchengladbach kalecisi Ter Stegen takip ettiğim biri. Dün çok sersem bir oyun oynadı, zaman zaman çok acemiydi. Mönchengladbach takımının genelde böyle olduğunu gördük. Çok zorlu bir süreçte alınan kritik bir galibiyet oldu. Fenerbahçe bu galibiyetle; henüz karanlık günleri geride bırakıp yeniden doğdu diyemeyiz. Ancak Beşiktaş maçından sonra bu karamsar tablo değişebilir. Aykut Kocaman'ın ve Fenerbahçe'nin bu sezon herkese inat şampiyonluğu yine kanırta kanırta kazanmasını istiyorum.
5 Ekim 2012 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Panathinaikos 1 - 1 Tottenham | UEL 2.Hafta

Yunan ekonomisi yüzünden koskoca Panathinaikos ne kadar vasat bir takım olmuş. Ayrıca tribünleriyle ünlü bir takımın böyle bir maçı boş tribünlerin önünde oynaması da Yunanistan futbolunun geldiği noktayı gösteriyor. Maribor'dan 3 yemesine şaşırmamak lazım...

Tottenham geçen sezon Avrupa Ligi'nde gençlerle; belki de adını bir daha duymayacağımız isimlerle oynamıştı. Harry Redknapp ligde Şampiyonlar Ligi vizesini alabilmek için bunu yaptı. O vizeyi aldı da... Ancak Chelsea'nin CL şampiyonluğu planları bozdu. Andre Villas-Boas'a da UEFA Avrupa Ligi'nde mücadele etmek kaldı. O da bu kupaya önem veriyor. Rotasyon oyuncuları da şans verse de; kadronun kemik yapısını oluşturan as futbolcularından da vazgeçmiyor. İlk yarısı oldukça temposuz ve sıkıcı geçen bir maçtı. Boş tribünler olması da ayrıyetten sıkıcıydı. Dawson'un kafa golünden sonra Tottenham biraz hareketlendi. Bale ve Huddlestone'un şutlarıyla da kaleyi yokladılar.

İkinci yarı Panathinaikos biraz daha istekliydi. Tottenham skoru rahatlatamayınca da; Panathinaikos'un baskısı sonuç verdi. Toche'nin golü maçın skorunu tayin etti. Tottenham ikinci maçından da beraberlikle ayrıldı.

Panathinaikos : Karnezis, Seitaridis, Pinto, Vyntra, Marinos (46' Sissoko), Vitolo, Lazaros (85' Mavrias), Zeca, Kostas, Owusu-Abeyie (90+3' Diamantis), Toche

Tottenham : Lloris, Walker, Caulker, Dawson, Vertonghen, Huddlestone (80' Sandro), Dembele, Bale, Lennon (76' Townsend), Dempsey (67' Sigurdsson), Defoe

Sarı Kartlar : Bale, Vyntra, Townsend

Goller : 35' Dawson, 77' Toche
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio 1 - 0 Maribor | UEL 2.Hafta

Lazio Avrupa Ligi'ne bir başka Sloven temsilcisi Mura'yı eleyerek katılmıştı. Mura maçları Lazio için ter attıran, basit maçlardı. Ben kuralar çekildiğinde Maribor'u da öyle görüyordum. Ancak ilk maçta Panathinaikos karşısında farklı kazanmaları Maribor'u küçümsenmeyecek bir takımmış gibi düşündürttü.

Lazio maça baskılı ve istekli başladı. İlk maçta Tottenham deplasmanında defansif bir oyunla en zor deplasmanından kazasız dönmüştü. Öyle sayısız net pozisyon bulmadılar ama oyunun neredeyse tamamını rakip yarı alanda oynadılar. Floccari uzun zaman sonra ilk 11'de sahaya çıktı. Floccari ve Zarate gibi gölgede kalmayacak iki adam gölgede kaldı Lazio'da. Bunda Klose ve Kozak'ın performansının payı var. İlk yarıda aradığı golü bulamayan Lazio; ikinci yarıda Ederson'un golüyle 1-0 öne geçti. Ederson; ikinci kez onbirde çıktı ve ikinci golünü attı. Maribor zaman zaman kontraatak fırsatı yakalasa da; bu şanslarını değerlendiremedi. Daha doğrusu değerlendirecek kapasitesi olmadığını gösterdi. 76'de Mariborlu Vidovic penaltı yaptırdı ve kırmızı kart gördü. Hernanes penaltıyı büyük bir özgüvenle kullansa da; kaleci ve direğin hamleleri Lazio'nun golünü önledi. Bu kaçan penaltı aynı zamanda benim Lazio handikaplı bahsimi tek maçtan yatırdı. Bu arada Cavanda fena değil sanki... Sürati falan iyi, biraz ortaları geliştirmesi gerek. Bir de kademe ve pozisyon alma anlayışını.

Lazio : Bizzarri, Konko, Ciani, Dias, Cavanda, Gonzalez (84' Zarate), Cana, Ederson (69' Onazi), Candreva, Hernanes, Floccari (92' Kozak)

Maribor : Handanovic, Vidovic, Filipovic, Mejac, Milec, Rajcevic, Mertelj, Ibraimi, Cvijanovic (86' Komazec), Beric, Tavares (61' Mezga)

Sarı Kartlar : Tavares, Cana

Kırmızı Kart : 76' Vidovic

Gol : 62' Ederson
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Alex de Souza

Alex De Souza... Büyüklüğünü ve Fenerbahçe için önemini kimsenin tartışmadığı bir insan ve futbolcu. Ben geldiği günü de dün gibi hatırlıyorum. 15 yaşındayım. Annem ve teyzem televizyon izliyor. Telefonuma gelen mesaj; "Kanka Alex geldi, televizyonu aç". "Verin yaa Alex gelmiş" diye isyan ederek kumandayı elime alıyorum. Fenerbahçe tarihinine damgasını yazacak o adam mahçup ve şaşkın bakışlarıyla karşımızda...

Gelişi çok konuşulmuştu. Fatih Altaylı gibi düşünüp "Fenerbahçe'ye gelmez" diyenler de çoktu. Geldi. Yetmedi, geldiğinde de çok konuşuldu. Yapacaklarıyla da çok konuşalacağı açıktı. Yine ilk maçını ve ilk golünü hatırlıyorum. İstanbulspor savunması delip ilk golünü atıyor. Ortega'dan beridir böyle çalım yapan futbolcu görmediğimizden; arkadaşlarımla birlikte "Bu adam çok manyak topçu lan" nidalarıyla izliyoruz. Aslında o günü ve o günden sonrasını hepiniz en az benim kadar net hatırlıyorsunuz. Alex De Souza Fenerbahçe tarihine adını yazdıracak işler yapıyor. Attığı sayısız golden bahsetmemek imkansız. Çevirdiği, kazandırdığı sayısız maç; Şampiyonlar Ligi'nde asist krallığı, Şampiyonlar Ligi'nde gelen başarıdaki başrolü, düzgün aile yaşantısı, Fenerbahçe kaptanlığına gelmesi... Alex bu süre içerisinde Fenerbahçe içerisinde söz sahibi bir sporcu oluyor. Yeri geliyor; başkan Alex'e danışıyor. Yeri geliyor takımı Alex toparlıyor. Yeri geliyor transferde rol oynuyor.

 
2005, 2007 ve 2011'de Fenerbahçe formasıyla şampiyonluk yaşıyor. 2006, 2010 ve 2012'de son maçta şampiyonluğu kaybediyor. Onun oynadığı Fenerbahçe, sadece bir sezon başarısız oluyor. Onun sebebi de herkesin bildiği gibi Aragones yönetimi. Süper Lig'de gol ve asist krallıkları bulunan, neredeyse her sezon istatistikleriyle en değerli futbolcu olan Alex; yeri geliyor koşmuyor diye eleştiriliyor. Rakibin transfer ettiği her yıldız futbolcu Alex ile kıyaslanıyor. Kimisi 3 Alex ediyor, kimisi 5... Zaman zaman başarısı gölgelenmeye çalışılıyor. Hooijdonk'u o gönderdi diyorlar. Anelka'ya pas atmıyor diyorlar. Hep bir spekülasyonun parçası edilmeye çalışılıyor. O bunlara sessiz kalarak sahada işini yapıyor.

Golden sonra hep aynı tribüne koşup ailesini selamlıyor. O tribün "Alex tribünü" olarak adlandırılıyor. Ben tribünde o tribün sayesinde buluşabildiğim arkadaşlarımı hatırlıyorum. "Alex tribünün karşısının sağ üst tarafı, tam karşısı, sol üst köşesi" şeklinde mesajlarımızı hatırlıyorum. Her sözleşmesinin son yılında "Acaba gider mi?" korkusu yaşadık. Gitmedi, terketmedi. Ancak sonun yaklaştığını hepimizin farkındaydık. Taraftarın beklentisi; Fenerbahçe'ye büyük hizmet vermiş Alex'in hakettiği şekilde uğurlanmasıydı. Ümit Özat bile omuzlarda uğurlandı bu takımdan... Ümit Özat'ı küçümsemiyorum. "Bir Alex değil..." demeye getiriyorum.

Ona 20 numara da çok yakışıyordu ama 10 numara onunla adeta bütünleşmişti. Kendimizi onun ayrılacağı güne alıştırmıştık. Ama böyle âni olması çok koydu be, mahvetti. Felipe'de onu gördüğümüz için mutlu olduk. Eşini yengemiz, kızlarını kardeşlerimiz gibi sevdik. İşin "sorun" tarafı bir yana... Ben kendimi Alex de Souza gibi büyük bir futbolcuyu canlı izleyebildiğim için çok şanslı görüyorum. İleride heykelinin önünde oturup çocuklarıma anlatacak bir efsanem var. Gidiş şekli hem onu, hem de bizi kahretti. "Erkekler ağlamaz" felsefesine rağmen göz yaşlarımı tutamadım.

Benim için Aykut hâla Kocamandır, Alex hep efsane olarak kalacaktır. Bu konuya daha sonra ayrıyetten değineceğim. İçim hâla sızlıyor ve olanlar kötü bir şakaymış gibi geliyor. Beni en çok sevindiren adamın; ismini defalarca haykırdığım adamın böyle gidişine kahrolmamak elde değil.

Yaşattığın her sevinç için teşekkürler. Bir gün yine yolumuz kesişecek biliyorum. İsmail abinin gemiyi beklediği gibi bekleyeceğim seni Alex de Souza...
3 Ekim 2012 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Lazio 2 - 1 Siena | Serie A 6.Hafta

2 maçlık mağlubiyet serisinin ardından Lazio için oldukça kritik bir maçtı. Ben Lazio'yu her haliyle Cosmi'nin Siena'sı karşısında favori görürüm. Ama dün göremedim. Lazio kaybetmeye başladığında yeniden tutunmaya başlaması zaman alabiliyor.

Dün maçın ilk tehlikesini Siena yakalasa da; Lazio daha iyi başladı diyebilirim. Ederson'un Lazio kariyerinin ilk golünü kafayla atması da ilginç oldu. Mauri'nin pozisyonunda faul ve kart çıkmaması önemli hata. Zira kaleci penaltı pozisyonunda da sarı kart gördü. Eğer Mauri'ye yaptığı faulde de görseydi, penaltıda oyundan atılacaktı. Lazio'da stoper ikilisinin tekrar Dias-Biava olması galibiyet getirdi. Acaba Ciani'nin ayağında mı bir uğursuzluk var ? Hernanes'in yerine oynayan Ederson, vatandaşını bu seferlik aratmadı. Ancak Hernanes, her halükarda Ederson'dan üstün futbolcu.

Serse Cosmi, Serie A'da en sevmediğim hoca. Ne futbolu fark yaratıyor, ne de hareketleri ve imajı sempatik geliyor. Siena'da bir kaç haftalık ömrü kaldığını düşünüyorum.

Lazio : Marchetti, Konko, Dias, Biava, Lulic, Ledesma, Gonzalez (67' Hernanes), Mauri (84' Cavanda), Ederson (60' Onazi), Candreva, Klose

Siena : Pegolo, Novo, Felipe, Paci, Del Grosso, Angelo (45+2 Sestu), Valiani (76' Reginaldo), Vergassola, D'Agostino, Verre (45+2 Paolucci), Calaio

Sarı Kart : Klose, Mauri, Pegolo, Calaio

Goller : 17' Ederson, 38' Ledesma (pen), 90+1' Paci
1 Ekim 2012 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Kasımpaşa 2 - 0 Fenerbahçe | STSL 6.Hafta

Haftalardır futbol adına birşey göstermeyen Fenerbahçe hakkında artık futbol konuşmak gereksiz bir hâl aldı. Maçları izlemek ise işkence... Futbolunun zirve yaptığı zamanlarda bile hakkında futbol hariç herşey konuşulan bir camiayız ve artık maalesef kendi ellerimizle dillere malzeme veriyoruz. Bu fotoğrafta da sadece Raul Meireles yok, hepimiz varız.

Fenerbahçe'de sorunlar bariz. Süper Final maçında Galatasaray'a 1 gol atabilseydik bunlar olur muydu ? Bence olmazdı. Takımdaki o muhteşem hava nasıl bozuldu belli değil... Alex'in tek bir tweeti beyaz bir ortamı bu kadar karartamaz. Hoca Alex konusunda haklıydı ama Alex ile tüm sorunlar çözülmeden geri adım atılması olmadı. Bu sıkıntılı süreçte Aykut Kocaman baskı altından kalkamadı. Alex geri adım atmayarak belki de ilk defa kendisine yakışmayanı yaptı. Çözüm bulması gereken yönetim ise basiretsiz bir tutum sergiledi. Fenerbahçe yine gündemi belirledi. Üstelik taraftarını kahrederek...

Kendi adıma yazıyorum...

Görünen köye göre yorum yapacaksak, bu durumun tek sorumlusu ve çözümü Aykut Hoca değil. Bilmediğimiz bir olaydan dolayı ise bilemem. Aykut Kocaman gittiğinde takımın düzeleceğini sanmıyorum. 2003 sezonundaki gibi köklü revizyon harici hiçbir değişiklik takımı düzeltmez. Şike sürecinde çok uykusuz gecelerim oldu, çok ağladım ama hiç bu kadar umutsuzluğa kapılmadım. O zaman formanın kıymetini bilenler vardı. 2007'de Zico ile de çok zor süreçten geçmiş, çalkantılı günler geçirmiştik. Takımın abileri bizi kaostan çıkarıp şampiyonluğa götürdü. Tek beklentim yine o... Fenerbahçe söz konusu olduğunda her zaman umut vardır. Bunun için de takımın önemli isimleri sorumluluk almalı. Volkan kaptan olmalı, Kuyt saha içi lideri olarak ikinci kaptanlığa getirilmeli.

Bugün Alex de Souza kadro dışı bırakıldı. Bu sorunları çözer mi ? Çözmez. Ne Alex'in hakettiği, ne de taraftarın hakettiği son bu değildi. Bir takımda değil Alex öneminde, hangi futbolcu kadro dışı kalırsa kalsın; sıkıntının çözüldüğünü görmedim. Takımda koşmayan oyuncular var. Mücadele etmeyen isimler var. Üstelik bu isimlerin arasında her zor günümüzde takımı adına canla başla mücadele edenler de var. Alex kadro dışı kaldığında takımda birşey düzelirse; bu da aslında hocanın değil Alex'in de sabote edildiğini gösterebilir. Bence bu da takımda daha büyük bir sıkıntı var demektir.

Üzülüyoruz, kahroluyoruz ve üzüntüyle takip ediyoruz. Lütfen yönetim, Aykut Kocaman ve Alex başta olmak üzere; tüm futbolcularımız dahil herkes elini vicdanına koysun ve taraftarın hakettiği Fenerbahçe'yi bizlere geri versin.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -